17 Ağustos '02
Sayı: 32 (72)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermaye sınıfının seçimlere, işçi sınıfı ve emekçilerin devrime ihtiyacı var!
  Düzen siyasetinde çöküntüden çıkış çabaları ve Kemal Derviş...
  17 Ağustos depreminin yıldönümü...
  Saldırı yasalarına karşı örgütlü mücadeleye!
  Yeni iş yasasına karşı zorlu ve solukla bir mücadeleyi bugünden hazırlamalıyız!..
  KESK yönetiminin İstanbul yürüyüşü...
  "Iraklı muhalifler" çetesi Washington'da...
  Paşabahçe direnişinin gösterdikleri
  Enerji sektöründe yağma düzeni
  "Herşey eskisi gibi..."
  Emperyalist savaşa karşı devrimci direniş hattını örelim!
  Yeni dönem ve gençlik çalışması
  Ek niyet mektubu...
   Yeniden ayağa kalkışa, yeniden 15 Ağustos atılımına ihtiyaç var!
   ABD emperyalizminin "arka bahçesi" Latin Amerika kaynıyor!
   Marksist ideolojinin sanattaki yaratıcısı!
   Kolombiya'da sıkıyönetim!..
   İşçi Kültür Evi Bülteni'nden...
   Fatma Bilgin ÖO direnişinde yaşamını yitiren 93. kişi oldu
   İngiltere Bush'un paspası olmasın
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Düzen siyasetinde çöküntüden çıkış çabaları ve
Kemal Derviş...

Eski memurun yeni görevi

Emperyalizmin “işini iyi bilen” memuru Kemal Derviş, bir süredir yeni bir göreve soyunmuş bulunmaktadır. Tek cümlede özetlemek gerekirse, Derviş’in yeni görevi, ekonomiden sonra siyasetin de emperyalizmin tam ve doğrudan denetimi altına sokulmasını sağlamaktır. Zira bugün işbaşında olan derme çatma koalisyon hükümeti hem 3 yıl boyunca fazlasıyla yıpranmıştır, hem de içine girdiğimiz dönemde emperyalizmin ve sermayenin ihtiyaç duyacağı politikaları hayata geçirme yeteneğinden yoksundur. Oysa ekonomide yeni ve büyük bir çöküş, Ortadoğu’da ise yayılma ihtimali yabana atılamayacak bir emperyalist savaş adım adım yaklaşmaktadır. İçerde sömürü ve yıkım politikalarını kararlılıkla uygulayacak, dışarda ise emperyalist sistemle kölelik temelinde bütünleşmek için gerekli adımları daha hızlı atacak, emperyalizmin Ortaoğu planlarına hizmet edecek yeni bir hükümete ihtiyaç duymaktadırlar.

Düzen siyasetini yeniden düzenleme operasyonunun başlama vuruşunu hatırlanacağı gibi Kemal Derviş yapmış; aylar öncesinden, “Ekonomik belirsizliğin ortadan kalkması için siyasal belirsizliğin ortadan kalkması gerekir.” söylemini ortaya atmıştı. Ardından, seçim tarihinin açıklanması kampanyası eşliğinde, Ecevit’in sağlık durumu ve AB uyum yasalarının gecikmesi gibi bahaneler üzerinden hükümeti zayıflatmayı, DSP’yi ise dağıtmayı amaçlayan bir İMF-TÜSİAD darbesi başlatılmıştı.

Hükümet darbesi istenen sonuçlara yolaçmamıştır

Geçtiğimiz haftalarda gündeme gelen İMF-TÜSİAD hükümet darbesinin amacı neydi? Bu amaca ulaşıldı mı? Mehmet Ali Kışlalı 15 Ağustos tarihli yazısında (Radikal) ABD kaynaklarına atfen şunları aktarıyor: “Eğer Ecevit görevinden uzaklaştırılabilirse, reformistler mevcut parlamentoda bir araya gelerek çoğunluk sağlayabilirler, seçimlere gitmeden de reformları gerçekleştirirler. (...) Bölge için son derece önemli olan bu dönemde, böylesine bir gelişme Türkiye için Batı’ya doğru kuvvetli bir kayma anlamına gelecektir.”

Mehmet Ali Kışlalı yazısında aktardığı değerlendirmenin “Washington’dan, resmi kaynaklardan geldiğini kuvvetle gösterecek işaretlere sahip” olduğunu söyleyerek darbenin asıl planlayıcısının kim olduğuna da vurgu yapıyor ki, artık bunu sağır sultan bile biliyor.

Aktarılan değerlendirmeden çıkartılabilecek işe yarar önemli bir ipucu, gerçekleştirilen İMF-TÜSİAD darbesinin bir seçim ihtimalinin sonuçlarına göre düşünülmediğidir. Anlaşılan o ki tasarlanan daha çok DSP’nin parçalanması ve koalisyonun dağılması yoluyla yeni bir siyasal yapılanmanın önünü açmaktır. DSP’den istifaların başladığı günlerde Derviş-Cem ve Özkan üzerinden yazılıp çizilen senaryolar hatırlandığında planın gerçekten de böyle olması mantığa uygundur.

Fakat yaşananların da gösterdiği gibi hükümet sanıldığından dayanıklı çıkmıştır. Ecevit’in tasfiyesinde kendi sonunu gören MHP, bir taraftan Ecevit’e koşulsuz destek sunmayı sürdürmüş, diğer taraftan da bir karşı atak yaparak 3 Kasım’da genel seçim yapılsın önerisini ortaya atmıştır. Sonrasında yaşanan tartışma ve pazarlıklar sonucunda TBMM 3 Kasım’da bir erken seçime gidilmesini kararlaştırmıştır. Sonuç olarak planlanan hükümet darbesi istenen düzeyde sonuçlar üretmemiştir.

Bugünkü koşullarda bir seçimin istikrardan çok istikrarsızlık doğuracağını emperyalistler ve tekelci sermaye herkesten iyi bilmektedir. AKP gibi şimdilik hiç de tercih etmeyecekleri bir partinin bu seçimden güçlenerek çıkacak olması ise işin tuzu-biberini oluşturmaktadır. Bu nedenle İMF-TÜSİAD cephesi tüm çabasını 3 Kasım seçimlerinin sonrasında oluşacak siyaset tablosunu bugünden şekillendirmeye yoğunlaştırmış bulunmaktadır.

Bu konuda temel görevin ise emperyalizmin “işini iyi bilen” memuru Kemal Derviş’e düştüğü görülmektedir. “Sağlık sorunları” için ABD’ye giden Derviş, döndükten hemen sonra “liberal-sosyal sentez” fikrine dayalı olarak “merkez sağla merkez solu” seçim ittifakı temelinde birleştirmeye soyunmuştur. ANAP’tan CHP’ye kadar muhatabı olan hemen herkes Derviş’in çabasını “takdir ettiği” halde bu arayış başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Kapı kapı dolaşan Derviş’i herkes “takdir ettiği” halde kimse diğer partilerle bir seçim ittifakına yanaşmamıştır.

Merkez sağla merkez solu seçim ittifakı içinde bir araya getirmeyi başaramayan Kemal Derviş umudunu yitirmemiş, bu kez hiç vakit yitirmeden “solda birlik” projesi için görüşmelere başlamıştır. CHP, DSP ve YTP’yi seçimlere birlikte girmeye ikna etmek için uğraşan Kemal Derviş öyle görülüyor ki bu çabasından da istediği sonucu alamamıştır. Öyle ki Deniz Baykal’ın “solda birlik CHP çatısı altında olabilir. Derviş’i, Cem’i ve YTP’deki bütün arkadaşlara kapımız açıktır” mealindeki açıklaması bile onun için avuntu olabilmiştir.

Son haberler Kemal Derviş’in Yeni Türkiye Partisi’nden artık yolunu bütünüyle ayırdığını ve “daha geniş bir birlik” projesi için CHP’ye göz kırptığını göstermektedir. CHP’ye girip girmeyeceğini ise önümüzdeki günler gösterecektir.

Düzen siyaseti çözümsüzlük
bataklığında debeleniyor!

Önümüzdeki günler elbette yeni gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Fakat eğer Derviş’in “seçim tarihi açıklanmalıdır” çıkışını başlangıç alırsak o günden bu yana emperyalistlerin ve tekelci sermayenin Türkiye’deki düzen siyasetine yeniden çeki düzen vermek yönündeki son operasyonunun önemli ölçüde sonuçsuz kaldığını söylemek mümkündür. Derviş’in girişimlerinin havada kalması bunun son ve somut kanıtıdır.

Derviş’in çabalarının sonuçsuz kalmasıyla ilgili olarak burjuva basında pek çok şey yazılıp çizilecek, bir dizi gerekçe de üretilecektir. Parti liderlerinin koltuk sevdası ve basiretsizliği, ülkenin önünü nasıl tıkadıkları üzerine derin tahliller yapılacaktır. Öte yandan İMF-TÜSİAD cephesinin daha farklı bir müdahaleyle mevcut durumu belli bir süreliğine aşması elbette mümkündür.

Fakat şu son aylarda ve son günlerde yaşananlar düzenin ne denli köklü yapısal sorunlarla boğuşmak zorunda olduğunu bir kez daha göstermiştir ve önemli olan da budur. Krizlerin faturasını işçi ve emekçilere çıkarmakta, her türlü saldırı politikasını hayata geçirmekte ciddi bir başarı sergileyenler, sıra düzenin yapısal sorunlarıyla uğraşmaya gelince tam anlamıyla duvara toslamaktadırlar.

Şu da var. İttifak ve birlik projeleri başarıya ulaşmış olsaydı ve seçimden tam da istedikleri gibi bir sonuç çıkmış olsaydı bile İMF-TÜSİAD cephesi önündeki sorunları çözmüş olmayacak, ancak bir süreliğine ertelemiş olmakla avunabilecekti. Buldukları çözümler çok geçmeden bir kez daha ayaklarına dolanacaktı. 1999’da çözümsüzlüğün çözümü olarak gündeme getirilen Ecevit hükümetinin bugün aşılması gereken bir engel olarak önlerinde durması gibi.

Öyle görünüyor ki, önümüzdeki dönemde özellikle de seçimi takip eden aylarda, düzenin siyasal alandaki sorunlarının daha da ağırlaşacağına tanık olacağız. Mesut Yılmaz’ın bundan yıllar önce söylediği “bu kış çok zor geçecek” sözü düzen siyasetçilerinin diline iyiden iyiye dolanacak.



Emperyalizmin “işini iyi bilen” memuru
Kemal Derviş

Derviş, hükümetteki görevinden bir kez daha istifa etti. İlk istifası Cumhurbaşkanı’nın araya girmesiyle ve ekonominin olumsuz etkileneceği gerekçesiyle geri çevrilmişti. Geçtiğimiz hafta ikinci kez istifa eden Derviş, İMF-TÜSİAD tarafından siyasete çeki düzen vermekle görevlendirildi.

Düzen medyasında Derviş’le ilgili bir parlatma kampanyası yürütülüyor. Yazılıp çizilenlere ve kendi tavırlarına bakılacak olursa, Derviş batan memleketi kurtarabilecek tek adam. Bu görevi iyiden iyiye benimsediği anlaşılan Derviş’in son günlerdeki en büyük derdi solu birleştirmek. Zaten kendisini de solcu, sosyal-demokrat olarak tanımlıyor. Bugünlerde de yanında ensesi kalın sendika bürokratlarının biri olmadan gezmiyor. DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ve Türk-İş Başkanı Bayram Meral her fırsatta Derviş’in yayında görünüyorlar. Sendikal ihanet çetelerinin de katkısıyla Derviş’in işçi ve emekçilere gelecek umudu diye yutturulmaya çalışıldığına, çalışılacağına şahit oluyoruz açıkçası.

Derviş emperyalistlerin atadığı bir memurdur

Oysa ki işçi ve emekçiler Kemal Derviş’i ne memleketi kurtaracak adam olarak, ne de solcu vb. biliyorlar. Onlar için Kemal Derviş demek İMF demek. Özelleştirme, işsizlik, açlık ve yoksulluk demek.

Kemal Derviş bundan 1,5 yıl öncesine kadar Dünya Bankası’nda çalışan üst düzey bir memurdu. Bağımlı ülkelerin yıkıma uğramış ekonomilerine emperyalist tekellerin çıkarları doğrultusunda şekil vermek onun uzmanlık alanıydı. Türkiyeli işçi ve emekçiler onun adını 2001 Şubat krizinin ardından duydu. 2000 yılı başında uygulamaya konulan İMF programı 21 Şubat’ta büyük bir gürültüyle çöktükten sonra emperyalist odaklar tarafından Türkiye ekonomisinin başına atandı. Görevi, kriz nedeniyle emperyalizmin çıkarlarının zedelenmesine, borç ödeme çarkının durmasına engel olmaktı. Fakat işçi ve emekçilere “ülkesine hizmet aşkıyla yanıp tutuşan ve bu yüzden Dünya Bankası’daki değerli koltuğunu bırakıp zor durumdaki memleketine koşan bir kurtarıcı” olarak sunuldu. Yoğun bir parlatma kampanyası eşlğinde olağanüstü yetkilerle donatılarak hükümete sokuldu ve ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı koltuğuna oturtuldu. Ekonominin dümeni doğrudan doğruya emperyalizmin bir memuruna teslim edildi. Derme çatma koalisyon hükümetinin iç çekişmeler ve başka nedenlerden dolayı İMF-TÜSİAD saldırı programını aksatması da böylece önlenmiş oluyordu.

Derviş emperyalizm adına siyaset
yapmıştır ve yapmaktadır!

Kemal Derviş, fiili başbakan olarak her konuda belirleyici tutumlar aldığı, bir çok durumda hükümetin yetkilerini tek başına kullandığı halde uzunca bir süre “siyasetin dışında” kalmaya özen gösterdi. İktidar ve muhalefet partileri arasındaki çekişmelerin dışında durdu ve sürekli olarak partiler üstü bir söylem tutturmaya dikkat etti.

Elbette ki Derviş’in bu tavrının siyaset dışında olmakla bir alakası yoktu. O sadece düzen partilerinin dar çatışma ve çekişmelerin dışındaydı, o kadar. Yoksa İMF ve Dünya Bankası gibi emperyalist kurumların temsilcisi olarak tüm kritik siyasal kararlarda en etkin isimdi. Bu anlamda o, emperyalizminin çıkarlarının siyasetini yapıyordu. Emperyalizme göbekten bağımlı bir ülkede, emperyalizme uşaklıkta birbiriyle yarışan şu ya da bu düzen partisi adına değil doğrudan doğruya efendiler adına konuşuyor ve hemen her zaman da onun dediği oluyordu. “Siyaset dışı” bir görüntü çizme çabasının altında ise hemen tüm partileriyle düzen siyasetinin aşırı yıpranmışlığı ve kitlelere güven vermeyen görüntüsü yatıyordu.

Derviş son 1,5 yıldır yaşadığımız sömürü
ve yıkımın baş sorumlularındandır

İşbaşına geldiği günden bu yana Kemal Derviş, emperyalizmin bir memuru olarak sömürü ve yıkım programlarının planlanmasında, hükümete ve tüm diğer kurumlara dayatılıp uygulamaya geçirilmesinde birinci dereceden sorumluluk sahibi oldu. Başta Telekom olmak üzere tüm özelleştirme çabalarının, kamudaki tasfiye saldırısının, kamu TİS’lerindeki düşük ücret dayatmasının ve akla gelecek hemen tüm yıkım ve sömürü politikalarının altında onun imzası vardı.

İşçi ve emekçiler Kemal Derviş adını bundan böyle unutmayacaktır. Ama onu hiç iyi anmayacakları, emperyalizmin bir memuru ve azılı bir sınıf düşmanı olarak belleklerine kazıyacakları da kesindir.