Iraka karşı yeni bir emperyalist saldırı savaşı için dolu dizgin hazırlık sürüyor...
Emperyalist savaşa karşı Bütün veriler, Amerikan emperyalizminin Iraka saldırmak için yoğun bir hazırlık yaptığını gösteriyor. Bu savaşta Türkiyenin fiilen yer alacağı ise artık gizlenmiyor. Dahası Genelkurmay Başkanlığından brifing alan Başbakan Ecevit, Türkiyenin savaşa ABDden bile daha hazırlıklı olduğunu ilan etti. ABDnin talepleri ve bu taleplere göre farklı savaş senaryoları üzerine ayrıntılı planlar hazırlanmış bulunuyor. Seçim sürecine girilen Türkiyede savaşa hazırlık kapsamındaki gelişmeler sıradan bir haber olarak geçiştiriliyor. AB uyum yasaları, iş güvencesi yasasının meclisten geçmesi, burjuva partilerin seçim hazırlığı, ittifak arayışları vb. konuları öne çıkaran sermaye basını kitleleri sersemletme çabası içinde. Dolayısıyla işçi ve emekçiler cephesinde de savaş henüz yakıcı bir sorun olarak gündeme girmiş değil. Savaş hazırlıkları karşısındaki bu suskunlukta, sermayenin topyekûn saldırılarına rağmen, sınıf hareketinin içinde bulunduğu tıkanmayı aşamamış olması büyük bir rol oynuyor Askeri yığınak kesintisiz bir Amerikan yönetimi, bölgede yoğunlaştırdığı askeri yığınak ve savaş hazırlıkları konusunda açıklama yapmaktan kaçınıyor. Bununla birlikte, emekli Amerikan askerleri, konunun uzmanları devam eden hazırlıklar hakkında spekülasyonlar, değerlendirmeler ve yorumlar yapıyorlar. Bu çevreler, Amerikan ordusunun gelecek yıl içerisinde yapılacak bir saldırı için altyapı hazırlamakta olduğu konusunda hemfikirler. Washingtondaki Stratejik ve Uluslararası Etüdler Merkezi (CSIS) uzmanlarından Anthony Cordesman, gözlerden uzak bir biçimde uzun vadeli bir savaşın hazırlıklarının yürütüldüğünü belirtiyor. Açıklama yapmaktan kaçınılsa da, hazırlıklarla ilgili basına yansıyanlara bakmak, bu konuda yeterince fikir veriyor. ABD Genelkurmay Başkanı General Tommy Franks, 3. ordunun komuta merkezini Kuveyte taşıdı. Bu ordu Irak işgal güçlerinin omurgasını oluşturacak. Amerikanın gözde birimlerinden kabul edilen 101. Hava İndirme Tümeni de Afganistandan geri çekilmeye hazırlanıyor. Bu tümen, dünya üzerindeki herhangi bir yere 36 saat içinde ulaşabilme yeteneğine sahip. Katar, Bahreyn, Kuveyt ve Suudi Arabistanda 20 bin Amerikan askeri hazır bekliyor. Türkiyede bulunanlar bu sayının dışındadır. Bu arada Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Hint Okyanusuna yayılmış olan savaş gemilerinde 12 bin asker bulunuyor. ABD Hava Kuvvetlerinin başta Türkiye olmak üzere bölgenin birçok ülkesinde konumlanmış durumda olduğunu da eklemek gerek. Bağdatın girişimleri karşılıksız Iraka saldırı gündeme getirildiğinde, Bush haydutunun temel gerekçesi, Irak yönetiminin Birleşmiş Milletlere bağlı silah denetçilerine ülkeye giriş izni vermemesiydi. Son ana kadar bu konudaki tutumunda ısrar eden Saddam Hüseyin bir manevra yaparak, silah denetçilerini kabul edeceğini açıkladı ve Birleşmiş Milletlere çağrı yaptı. ABD yönetimi çağrıyı ciddiye bile almadı. BM ise yetersiz bulduğunu açıklamakla yetindi. Irakın bu çağrısı bir taktik olsa da, Amerikan emperyalizminin ileri sürdüğü demagojilerin teşhirine hizmet etti. Amerikanın derdinin kitle imha silahlarını denetlemek olmadığı hemen herkes için açık hale geldi. Irakın çağrısından sonra bir açıklama yapan Bush, Irakı tekrar düşman ilan etti. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Sean McCormack; Iraka yönelik uluslararası baskıların amacının denetimler değil, kitle imha silahlarını elde etme veya geliştirme kapasitesini ortadan kaldırmak olduğunu açıkladı. Saldırganlık politikasını gizleme gereği dahi duymayan Amerikan emperyalizmi, tam bir haydut tavrıyla hareket edeceğini açıktan ilan etti. Emperyalist savaşın hedefi genişliyor Diğer emperyalist odakların desteğini alamayan Bush, tek başına kalsa bile Iraka saldırmaktan çekinmeyeceğini açıkladı. Saldırganlık konusundaki bu ısrar, uzun vadeli savaş hazırlıkları, saldırının Irakla sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Bushun şer ekseni ilanından sonra başka ülkelerin de emperyalist yıkıma uğrama riski altında olduğu belli olmuştu. Amerikan basını da bu vahşi niyeti manşetlere taşıyarak, başka ülkelere saldırmak için de hazırlıklar yapıldığını ilan etti. Amerikan dergisi Newsweek, Bushun rejim değiştirme stratejisinin kamuoyuna ilan edilenden çok daha geniş kapsamlı olduğunu yazdı. Buna göre Iraka saldırı başarıya ulaşırsa sıra başka ülkelere gelecek. İran, Suriye, Suudi Arabistan hatta Mısıra kadar bu yelpazenin genişletilebileceği söyleniyor. Amaç Ortadoğunun haritasını yeniden çizmek. Bu, coğrafi bir yeniden çizim de olabilir, ancak haritanın yeniden çizimi esas olarak siyasi alanda olacaktır. Hedeflenen, bölgedeki siyasi yönetimleri Amerikan kuklası haline getirmektir. Bu amaca ulaşmak için ABD Ortadoğuyu bir kan gölüne çevirmekten çekinmeyecektir. Bu politika Ortadoğuda başarıya ulaşırsa, sıra hedef tahtasına konulan diğer ülkelere gelecektir. Türk birlikleri Irak sınırında Araştırma şirketi Strafor, Avrupada ve bölgede birikecek Amerikan kuvvetlerinin muhtemelen Türkiyeden hamle yapacağı görüşünü dile getirdi. Birçok ABDli yetkili ise daha kesin konuşuyor. Hangi senaryo gündeme gelirse gelsin, Türkiyenin anahtar rolü değişmiyor. ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü Phil Reeder da, Türkiye ile, bir NATO müttefiki ve iyi bir dost olarak Irak konusunda yakın, düzenli bir diyaloğumuz var diyor. Bu açıklama ile Genelkurmayın hazırlıkları birlikte ele alındığında, Türkiyenin savaşa katılma konusunda alacağı tutumun netliği görülüyor. Yoğun bir hazırlık içine giren Genelkurmay, ABDnin saldırısı sırasında Türkiyenin hareket tarzlarını içeren çok seçenekli bir planı Başbakan Ecevite sundu. Genelkurmay Başkanlığının sunduğu planda, Amerikanın Türkiyeden ne tür taleplerde bulunabileceği de sıralanıyor. Açıklamaya göre, Türkiye her türlü olasılığa karşı hazırlıklarını yoğunlaştırmış bulunuyor. Bu hazırlıkları Türk askeri birliklerinin Irak sınırına konuşlandırılması tamamlıyor. Bu kapsamda Van, Şırnak ve Hakkarinin stratejik noktalarına askeri birlikler yerleştirildi. Kayseri Hava İndirme Komutanlığına bağlı birlikler de sınır bölgelerine yerleştirilmiş, olası bir mülteci akınına karşı tampon bölge oluşturulmuş durumda. Yine savaşa hazırlık kapsamında Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şükrü Sina Gürel Ürdüne bir ziyarette bulundu. Bilindiği gibi Ürdün Krallığı da Türkiye gibi ABDnin uydusu durumunda. Kral Abdullah, yaptığı bazı açıklamaların tersine, savaşa aktif destek veriyor. Şükrü Sina Gürelin Ürdünlü yetkililerle yaptığı görüşmelerin içeriği açıklanmadı. Ancak gezinin temel gündeminin savaş olduğu biliniyor. Boyun eğmeyen uşaklara düşman muamelesi 11 Eylül saldırılarından sonra Bush, ya bizden yanasın ya bize düşman ikilemini dayattı. Tehdit ve şantaja dayalı bu dayatma karşılık bulmakta gecikmedi. Amerikan uşakları bunu ispatlamak için yarışa girdiler. Suudi Arabistan yönetimi de bu yarışa katılanlardan biriydi. Ortaçağdan kalma bu şeriat yönetimi Amerikanın en yakın dostlarından biri. Zengin petrol rezervleri Amerikan şirketlerinin sömürüsüne açık, petro-dolarlara el koyan krallık ailesinin fertleri bu parayı Amerikan finans piyasalarına yatırıyorlar. Bu sadık uşaklar Iraka saldırıya açık destek verebilecek durumda olmadıkları için, kendi topraklarını Iraka karşı kullandırmayacaklarını açıkladılar. Ancak bu defa efendileri tarafından tehdit edilmeye başlandılar. Bu konudaki ilk adımı, ABD Savunma Bakanlığı için çalışan Rand Cooperatian adlı düşünce kuruluşu attı; Suudi Arabistanın ABDnin önde gelen düşmanı ve terörizm destekçisi olduğu yönünde yetkililere bir brifing verdi. ABD dayatmalarını kabul etmemesi durumunda, Suudi Arabistanın denizaşırı varlıklarının (Amerikan bankalarındaki petro-dolarlar) ve petrol alanlarının hedef alınması önerildi. Bu gelişmelerin ardından ABD Suudi Arabistan da demokrasi olamadığını ve Suudi toplumunu demokrasiye kavuşturmak gerektiğini keşfediverdiler. Artık Suudi yönetimi de Bushun değiştirilecek (bertaraf edilecek) rejimler listesinde yer alıyor. Yılların uşaklarına da bu ödül yakışır. Sözde Irak muhalefeti Amerikan Savaşa hazırlık kapsamında yaşanan son gelişmelerden biri, onursuz bir şekilde ABDye yaranmaya çalışan Saddam karşıtlarının Amerikan yönetimiyle yaptıkları toplantılardır. Başta Barzani ve Talabani olmak üzere, Iraklı Şiilerin temsilcileri ve çoğu Saddamın şu veya bu düzeyde suç ortağı olan (örneğin Halepçe katliamını gerçekleştiren askeri birliğin komutanı general gibi) gerici Irak muhalefetinin temsilcileri bu toplantılarda boy gösterdiler. Ülkeden kaçıp emperyalistlere sığınan, aralarında krallık yönetimini geri getirmek isteyenlerin de bulunduğu bu sahte muhalifler güya Irakın özgürlüğü için uğraş veriyorlar. Oysa Amerika ile yaptıkları işbirliği, Irakın yıkımına ve Irak halkının katledilmesine aktif destekten başka bir anlam ifade etmiyor. Saddam rejimi tarafından baskı ve katliamlara uğratılan Kuzey Iraklı Kürtler ile Iraklı Şiilerin temsilcileri ise, yakın geçmişte bizzat Amerika tarafından ayaklanmaya teşvik edilip, ardından Saddamın insafına terk edilmekten hiç ders almamış görünüyorlar. Kuzey Irak Kürtlerini kimyasal silahlarla katleden Saddamın o zamanlar Amerikanın sadık bir dostu olduğunu hatırlamak işlerine gelmiyor. Saddam rejimini İrana karşı savaş açmak için kışkırtan, Şiilerin kitlesel olarak katledilmesini onaylayan da yine Amerikan emperyalizmidir. Yakın tarihin bu trajik olayları gözler önünde dururken Amerikan emperyalizminden medet umanlar, kendi sınıfsal çıkarları için bir halkın geleceği ile oynayan hainlerdir. Ancak gözden kaçırdıkları bir şey var. O da emperyalistlerin verdikleri sözlere güven olmayacağıdır. Irak muhalefetinin temsilcileri en üst düzey Amerikan yöneticileriyle görüşmelerde bulundular. Iraka saldırı gündeme gelmeden önce ABDnin umurunda olmayan bu sözde muhalefet birden değer kazandı. Zira emperyalistler her zaman maşalara ihtiyaç duyarlar. Hele birilerinin benden iyi maşa olmaz diye ortaya çıkması onların canına minnet. Bundan dolayı olsa gerek, Bushtan Colin Powella, Rumsfeldden Dick Cheneye kadar Washingtonun önde gelen savaş çığırtkanları Iraklı muhaliflere özel bir önem vermeye başladılar. Saddama karşı korunma talepleri için söylemde de olsa güvence almış durumdalar. Bu güvenceye dayanarak açıklama yapan Talabani; Amerikan askerlerinin Kuzey Irakta çalışma yapmalarından memnunluk duyacaklarını dile getirebiliyor. Oysa kısa süre öncesine kadar samimiyeti tartışmalı da olsa tersi şeyler söylüyordu. Söylemdeki bu değişim, Talabani ve Barzaninin savaşa katılma konusunda ikna edildiklerini gösteriyor. Savaş karşıtı muhalefetin Savaş hazırlıkları sürerken, savaş karşıtı olarak tanımlanabilecek bir muhalefetten söz etmek mümkün değil. Bush yönetimi halihazırda bu konuda rahat. Bu kadar arsızca, hiçbir kural tanımayan saldırganlık karşısındaki suskunluk son derece rahatsız edici. Amerikada emperyalist savaşa karşı kayda değer bir tepki yok. Henüz Amerikada 100ü aşkın aydın, bilim insanı ve sanatçının yayınladıkları mektup dışında bir tepki yansımış değil kamuoyuna. Kongredeki tartışmalar ise, Saddam Hüseyinin kışkırtıcı bir davranışta bulunmadığı, bundan dolayı da Iraka saldırmak için nedenlerin oluşmadığı yönünde. Bu türden aykırı sesler muhalefetteki demokratlardan geliyor. Avrupa da ise savaşla ilgili açıklamalar daha çok resmi makamlar tarafından yapılıyor. Emperyalist küreselleşmeye, sadırganlığa, militarizme ve savaşa karşı mücadele eden güçler savaşı henüz gündemlerine almış değiller. AB emperyalistleri, çıkarlarına ters düşmesinden dolayı Iraka dönük bir saldırıya onay vermemekle beraber, karşı bir tepki de göstermiyorlar. Onların derdi Irak halkının yıkımdan kurtulması değil, kendi sefil çıkarlarıdır. Türkiyede savaş işçi ve emekçiler açısından yakın bir tehlike olmasına rağmen, sınıf cephesinden henüz kayda değer bir gelişme yoktur. İşçi konfederasyonları burjuva siyaset sahnesinin toparlanması için uğraşmakta, kendi rezil çıkarları için parsa kapmaya çalışmaktadırlar. Ekonomik-demokratik hakların gaspı, işçi ve emekçi gençliğin ölüme sürülmesi ve komşu bir halkın cellatlığına zorlanması anlamına gelen savaş tehdidi umurlarında bile değil. Emperyalist savaşa karşı enternasyonal Emperyalist savaş hazırlıklarına karşı devrimci hareket, reformist sol partiler, demokratik kitle örgütleri, vb. güçlerin de kayda değer bir mücadelesinden bahsetmek henüz mümkün değil. İHDnin düzenlediği basın açıklaması dışında herhangi bir eylem gerçekleşmedi. İHDde yapılan son bir toplantıya, Mazlum-Der, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Mimar Mühendis Odaları Biriliği, Türk Tabipler Birliği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Halkevleri gibi kitle örgütleri katıldı. EMEP ve ÖDP ise, savaşa karşı güç birliği için yapılan toplantıya gözlemci olarak katılmakla yetindirler. Henüz somut bir eylem hattı örülmemiş olmakla beraber, bu çabanın arkası getirilebilirse kuşkusuz anlamlı olacaktır. Bu kurumlar etkileyebildikleri kitleleri alanlara taşıyabilir, savaş tehlikesini kitlelerin gündemine kabilirlerse, bu, güçlü bir savaş karşıtı direniş hattı örmenin olanağına dönüşebilir. Elbette asıl sorumluluk devrimcilerin ve komünistlerin omuzlarındadır. İşçilerin birliği halkları kardeşliği! temeline dayalı bir anti-emperyalist cepheyi örmek, günün yakıcı görevlerinden biridir. Toplumun içe dönük gündemlerinden kopmadan, dahası bu iç gündemlerle emperyalist savaşta ABD askeri olmak arasındaki güçlü organik bağı ortaya koyarak, işçi sınıfı ve emekçileri içte sosyal yıkıma ve dışta emperyalist savaşa karşı harekete geçirmek günün temel önemde devrimci görevidir. |
|||||