04 Ağustos '01
Sayı: 20


Kızıl Bayrak'tan
Sosyal yıkım ve "sosyal patlama"

Bozacının şahidi şıracı

"Taleplerimiz karşılanıncaya kadar direnişimiz devam edecektir!..."

Tayyipçi "yeni oluşum" parlatılıyor
Açığa çıkan yalanlar
Sınıf ve kitle hareketi
"Ortak talepler etrafında birleşerek mücadele etmeliyiz"
"Saldırılara karşı mücadeleyi Hacıbektaş'ta yükseltelim"
"Yüce Türk adaleti derin devletin elinde"
Ordu ve yolsuzluk
PKK-DÇS: 2 Ağustostan günümüze...
Sınıf hareketinin sorunları
Uluslararasi politika
'96 Zindan direnişi
Ölüm Orucu Direnişi 289.gününde sürüyor
Ölüm Orucu şehidi Hatice Yürekli yoldaşın direniş günlüğünden

Basından

Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Küçükarmutlu`daki
polis baskısına son!..

Küçükarmutlu Mahallesi, polis baskısının yoğun yaşandığı, yoksul halkın çoğunlukta olduğu gecekondu bölgesi olarak bilinmektedir. Ölüm Oruçları`nın desteklenmesi amacıyla dışarıda başlatılan Ölüm Oruçları`nın Küçükarmutlu`da devam etmesi yine bu yerleşim alanını bir kez daha gündeme getirdi.

Bilindiği üzere Küçükarmutlu; 1993 yılında 13 yaşındaki Sevcan`ın polis panzeri ile ezilerek yaşamını yitirmesi, Hüseyin İşeri adlı gencin öldürülmesi ve gecekondu yıkımları gibi olaylarla gündeme gelmişti.
Küçükarmutlu`da sürdürülen Ölüm Oruçları bahane edilerek uygulanan polis baskısı mahalle halkını bıktırmıştır. Küçükarmutlu halkının evleri resmi ve sivil polislerce basılmakta, eşyalarına el konulmakta, güvenlik adı altında yapılan kontrollerle mahalle halkı baskı altında tutulmaya çalışılmaktadır.
F tipi cezaevleri, tecrit ve yaptırımların kaldırılması amacıyla sürdürülen Ölüm Oruçları`nda 29 kişinin yaşamını yitirmesine rağmen çözüm için diyalog arayışlarına cevap vermeyen devlet, Küçükarmutlu`da halka dağıttığı bildiride yaşam hakkının kutsallığından bahsederek "halka hayat kurtarma, yeni ve huzurlu bir yaşam sunmayı" vaat etmektedir.

Bugün Küçükarmutlu halkının üzerindeki baskılar bizlerde derin kaygılar uyandırmaktadır. Derneğimiz tarafından oluşturulan heyetin yapmış olduğu gözlem ve inceleme sonucu hazırladıkları raporda belirtilenler kaygılarımızı derinleşmiştir. (...)

Herhangi bir nedenle halkı tedirgin etme, yaşamını endişesiz sürdürebilme koşullardan mahrum bırakma, baskı kurma, suçlu muamelesi yapma hakkına hiç kimse sahip değildir...

İHD İstanbul Şubesi

 


 

Küçük Dilan`dan Haydar Baran yoldaşına...

"Selam olsun direnenlere!"

Sevgili Haydar yoldaş, şu anda bana doğum günümde hediye aldığın kedi ile birlikte kardeşimle oynuyorum. Seni çok ama çok özledim.

Çok uzun süredir senden haber alamıyorduk ve ben çok üzülüyordum. Gazetede çıkan yazın evde yüksek sesle okunurken dinliyor ve işte o benim yoldaşım, daha (ölmemiş) demeye dilim varmıyor ama artık içim öyle hop ediyor ki, diyordum. Babamın yardımıyla bir yazı da ben sana yazmak istedim.

Biliyorum ki senin onurlu bir şekilde Ölüm Orucu`na yatman, ben ve benim gibi emekçi çocuklarının güzel günler görmesini sağlamak için. Bundan dolayı haklı mücadelenizi savunuyor ve destekliyorum.

Yoldaşım, seni düşündükçe seninle geçen günleri daha net hatırlıyorum. Hatırlıyor musun sen tutuklanmadan önce ben altı yaşındaydım. Seninle nişanlanmıştık. Komik ama güzel bir oyundu.

Sizlerin direnişinizin hücreleri parçalayacağı günlerin mutlaka geleceğini biliyorum. Sizler de bu inançlı ve iradeli direniş ruhu olduğu sürece güzel günlerin geleceğine inancım sonsuzdur. Seni ve tüm yoldaşları çok seviyor ve hasretle kucaklıyorum.

Selam olsun direnenlere!

Dilan

 


 

Adana`da Zindan direnişiyle
dayanışma eylemleri

16 Temmuz tarihinde Adana Halkevi`nde, devam eden Ölüm Oruçları`nı; zorla müdahale sonucundaki sakatlıkları; devletin Ölüm Oruçları`nı bitirmeye yönelik son politikası olan tahliyeleri gündeme getirmek ve hücre karşıtı güçleri yeniden toparlamak amacıyla 9 gün süreyle dönüşümlü açlık grevi başlatıldı. TUYAB, Halkevi, Tuhay-Der'in ortak başlattığı açlık grevi sendikalar, kitle örgütleri, partiler tarafından da ilgiyle karşılandı.

21 Temmuz tarihinde İHD'nin Ölüm Oruçları ve hücrelere yönelik yaptığı periyodik oturma eylemi, bu hafta geçen haftalara oranla daha kitlesel ve coşkulu geçti. Açlık grevi katliamların, onlarca ölümün, zorla müdahalenin, yüzlerce sakatlanmanın ardından süreci tam olarak karşılayabilen bir eylem olmamasına ve pasif kalmasına rağmen, yine de olumlu bir etki yaratarak çekim merkezi oluşturabildi. Dağılan güçleri, kısmen de olsa toparlayıcı olabildi.

25 Temmuz`da yapılan basın açıklaması ile sona erdirilen eyleme katılımın yüksek olması bunun açık bir göstergesi olmuştur. Bu anlamda dışarıdaki açlık grevleri misyonunu yerine getirerek dağılan hücre karşıtı muhalefeti (çok yeterli olamasa da) tekrar toparlayıcı olmuştur. Daha ileri düzeyde eylem biçimleri için zemin hazırlamıştır.

Basın açıklamasına DİSK Bölge Başkanı, Genel-iş 2 No`lu Şube, Pir Sultan Abdal Derneği, HADEP, ÖDP, Halkevi, TUYAB ve Dayanışma Der'li aileler katıldı.

SY Kızıl Bayrak/Adana

 


 

Bükemedikleri eli öpüyorlar

Zindanlarda süren ölümüne direniş ve sergilenen devrimci irade karşısında diz çöken sermaye uşakları, diz çökmüşlüklerini kamufle etmek ve ailelerin duygusallığından yararlanarak müdahaleleri meşrulaştırmak amacıyla, gizli saklı ve alelacele devrimci tutsakları peyderpey tahliye etmektedir. Devrimci iradeyi kırmak amacıyla defalarca katliamlar yapan işkenceciler, Hitler`e rahmet okutur duruma gelmişler ancak sonuçta başarılı olamamışlardır.

Önce Ulucanlar katliamı, daha sonra 19 Aralık katliamı, hücre saldırısı, görüş işkencesi, arkasından suskunluk fesadı... Arkasından yalan ve demagoji... Düzen ne yaparsa yapsın, sonuçta devrimci irade kırılmıyor, kırılamıyordu.
1., 2., 3. derken 4., 5. ve 6. ekiplerin de Ölüm Orucu`na başlaması, böylece devletin iyice aciz duruma düşmesi üzerine, Adalet Bakanı o bildik süklüm püklüm tavrı ile kamuoyuna bir takım açıklamalar yapmaya çalışıyordu.

Ancak artık mızrak da çuvala sığmıyordu. Katil devlet bu kez suç üstü yakalanmıştı ve artık ne yaparsa yapsın devrimci irade karşısında tutunamıyordu. Ölümleri engelleyerek direnişin basıncını hafifletmek amacıyla son bir çareye başvurdu. Yıldırım hızıyla kararname çıkartarak devrimci tutsakları tahliye etmeye başladı. Ama ne yaparsa yapsın devrimci irade teslim alınamıyordu.

Gücünü tarihten alan, ölümü türkü söyleyerek karşılayan eylemimizi en geniş kitleye ulaştırabilmek için bir an önce silkelenelim ve sevdaları bizim geleceğimiz olan devrimci tutsakları sahiplenelim. Ve onlar için bir türkü de biz söyleyelim.

Selam olsun ölümü yenenlere!..

Bir okur/Kayseri