04 Ağustos '01
Sayı: 20


Kızıl Bayrak'tan
Sosyal yıkım ve "sosyal patlama"

Bozacının şahidi şıracı

"Taleplerimiz karşılanıncaya kadar direnişimiz devam edecektir!..."

Tayyipçi "yeni oluşum" parlatılıyor
Açığa çıkan yalanlar
Sınıf ve kitle hareketi
"Ortak talepler etrafında birleşerek mücadele etmeliyiz"
"Saldırılara karşı mücadeleyi Hacıbektaş'ta yükseltelim"
"Yüce Türk adaleti derin devletin elinde"
Ordu ve yolsuzluk
PKK-DÇS: 2 Ağustostan günümüze...
Sınıf hareketinin sorunları
Uluslararasi politika
'96 Zindan direnişi
Ölüm Orucu Direnişi 289.gününde sürüyor
Ölüm Orucu şehidi Hatice Yürekli yoldaşın direniş günlüğünden

Basından

Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

`96 Büyük Zindan Direnişi`nin 5. yıldönümü...

'96`da diz çöktürdük, bugün de çöktüreceğiz!

12 şehit pahasına kazanılan
büyük zafer

Ô96 SAG ve ÖO direnişi 5. yılında. Zindanlardaki devrimci direniş geleneğinin altın sayfalarından birini oluşturan direniş, devrimci fedakarlığın, inancın ve devrim davasının yenilmezliğinin adı olmuştur.
Bundan 5 yıl önce sermaye devletinin 6-8-10 Mayıs genelgeleriyle başlattığı saldırı dalgasına karşı devrimci tutsaklar bulundukları bütün cezaevlerinde Süresiz Açlık Grevi direnişine başlayarak yanıt verdiler. SAG direnişi devletin geri adım atmaması üzerine Ölüm Orucu`na dönüştürüldü. Sonuçta 12 devrimci tutsağın canı pahasına sergilenen büyük kararlılık ve direngenlikle devlete diz çöktürüldü. Öncesinde kararlılık gösterileri ve kirli bir yalan kampanyasıyla direnişin sesini bastırmaya çalışan sermaye devleti böylelikle büyük bir yenilgi almış oldu.

Ô96 zindan direnişiyle beraber, devletin devrimci hareketi tasfiyeye dönük attığı bu kapsamlı saldırı boşa çıkarılmakla kalınmamış, etkisi uluslararası planda olan bir dizi politik ve moral kazanım da elde edilmiştir. Bu zafer, devrimci siper yoldaşlığının, inancın ve devrime bağlılığın zaferi olmuştur. Devrimci iradenin hangi koşulda olursa olsun teslim alınamayacağını kanıtlamış, dosta düşmana bir kez daha ilan etmiştir.

Büyük fedakarlıklarla, katliamlara, işkencelere karşın 300`lü günlere yaklaşan ÖO Direnişi`nin sürdüğü bugünkü koşullarda, Ô96 zindan direnişinden öğrenmek, bu direnişin yarattığı politik ve moral kazanımları bugüne taşımak büyük önem taşımaktadır. Elbette bugünkü koşullar ve saldırının kapsamı Ô96`ya nazaran daha da ağırdır. Ama bilinmelidir ki, bugün zindanlarda sergilenen korkunç direniş, Ô96 direnişçilerinin leke sürmeden bıraktıkları bayrağın bugünlere taşınmasıdır. Sermaye devleti ise bugün Ô96`dan çıkardığı derslere dayanarak, o dönem yaşadığı ağır yenilginin rövanşını almaya çalışmaktadır. Ama bir kez daha devrimin bükülmeyen çelikten iradesiyle karşılaşmış, bir kez daha acz ve çaresizlik içerisine düşmüştür. Kuşkumuz yok ki, bir kez daha diz de çökecektir.

Ô96`dan bugüne keskinleşen
zindan çatışması

Zindanlardaki devrimci direniş tarihi, birbirinden eşsiz direniş örnekleriyle doludur. Ô96 da bunlardan biridir. Ama beraberinde geçmiş direniş mirasına yaslanarak onu aşmanın da adıdır. Tıpkı bugünkü direnişin Ô96`nın kökleri üzerinde ama onu aşan bir düzeye ve şiddete sahip olduğu gibi. Bu zindanların, sınıflar mücadelesinin en keskin olarak yaşandığı alanlardan biri olmasından dolayıdır. Sermaye devleti sınıf ve emekçi hareketine dönük her kapsamlı saldırı öncesi, ya da devrimi boğmaya dönük yaptığı her saldırı planının içerisinde zindanları öncelikli hedef olarak belirlemektedir. Zindanlar cephesi düşürüldüğünde gerisinin de geleceğine olan inançla hareket etmekte, zindanlara dönük sürekli bir teslim alma çabası içerisinde olmaktadır. Tam da bundan dolayıdır ki, zindanlar sürekli ve geçmişi de aşan şiddetli bir çatışma alanı olmaya devam etmiştir, edecektir.

Devrim cephesi, zindanlarda eşsiz fedakarlıklarla bir direniş ve zafer geleneğine sahipken, sermaye devletinin zindanlarda kaderi hep diz çökmek olmuştur. Bu devrime büyük bir moral ve politik kazanım sağlarken, sermaye devletinin devrimi teslim alma hülyalarının ise yeniden yeniden çöküşüne neden olmuştur. Sermaye devleti, kendi varoluşunu sürdürmek ve tersinden devrimci hareketi boğmak, boğamasa da savunma çizgisinde tutmak için her yenilgi sonrasında, yenilginin derslerini de çıkararak, daha kapsamlı ve şiddetli yeni bir saldırı hazırlığı içerisine girmiştir. Nitekim Ô96`da yaşadığı büyük hezimetin sonrasında da böyle bir hazırlığa zaman yitirmeksizin başlamıştır. İşte hücre saldırısı böyle bir hazırlığın ürünü olarak planlanmış ve yürürlüğe sokulmuştur.

Sermaye devleti, Ô96`nın dersleri ve deneyimleri üzerinden yürürlüğe soktuğu hücre saldırısının bir kez daha devrimci iradenin gücüyle karşılanacağını öngörmüştür. Tam da bundan dolayıdır ki saldırıyı kaba bir biçimde uygulamak yerine, sistemli bir zemin düzleme kampanyası, yanısıra bu saldırıyı tamamlayan bir dizi manevra ve oyunla beraber adım adım uygulamaya sokma yolunu tutmuştur.

Bir yandan hücre tipi cezaevlerinin inşaası tamamlanırken, diğer yandan zindanlardaki direnci kırmak için af saldırısını gündemleştirmiştir. Yanısıra devrimci tutsakların hücre tiplerine boyun eğerek girmeyecekleri kesin olduğu için, katliam operasyonları için silahlı güçler yetiştirilmiştir. Bunun için sürecin ilerleyen evrelerinde katliamlara ve katliam provalarına imza atılmıştır. Ulucanlar katliamını ve Burdur katliam provasını bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir. Sermaye devleti bu nokta vuruşlarıyla, bir yandan katliam timlerini eğitmiş diğer yandan devrimci tutsakların direncini ölçmüştür. Ama bu provaların sermaye devleti açısından sonucu tam anlamıyla hezimet olmuştur. Devrimci tutsaklar bir kez daha teslim olmaktansa ölmeyi yeğlemişler, devletin hesaplarını bozmuşlardır.

Sermaye devleti, Ulucanlar ve Burdur saldırılarıyla esasta, devrimci tutsakları savunmacı ve beklemeci bir çizgiye sokmayı, beraberinde ise zindanlardaki birleşik devrimci örgütlülüğü ve buradan gelen direnci zayıflatmayı hedeflemiştir. Bu Ô96`dan devletin çıkardığı en büyük derslerden birisidir. Çünkü Ô96 zindan direnişinin en büyük avantajı, merkezi bir örgütlülüğe sahip olması ve buradan gelen güçle, tüm zindanların topyekûn olarak direnişe geçme yeteneğine sahip olmasıdır.

Nitekim Ulucanlar ve Burdur saldırıları göstermiştir ki, tutsakların merkezi örgütlülüğü CMK, böylesi ani operasyonlara hazırlıklı değildir. Ani gelişen operasyonlar, diğer cezaevlerinde salt rehin alma ve barikat kurma eylemleriyle karşılanmakta, katliamla beraber bu eylem biçimi de işlevsizleşmektedir. Böyle bir sonuçla karşılaşılmasının en temel nedeni inisiyatifin kimde olduğu sorunudur. Ani saldırılarda inisiyatif sermaye devletinin olmakta, devrimci tutsaklar ise ellerindeki mücadele silahlarının yetersizliği nedeniyle süreci karşılayamamaktadırlar.

Sermaye devleti tüm bunlardan hareketle hücre saldırısını hayata geçireceği anı belirsiz bırakma yönünde sistemli bir çaba içerisine girmiştir. Amaç devrimci tutsakları hazırlıksız yakalamak, böylelikle CMK`yı işlevsiz kılmak ve öldürücü darbeyi bunun üzerinden vurmaktır. 19 Aralık katliamının ÖO Direnişi`nden bağımsız olarak planlanmasının anlamı da buradadır.

Sonrasını biliyoruz. DHKP-C, TKP(ML) ve TKİP`li tutsaklar, devletin bu hesapları konusunda sahip oldukları bilinç açıklığıyla 20 Ekim`de direnişe başlamışlar ve devletin bu oyunlarını bozmuşlardır. Başlatılan direniş, Ô96 ve sonrası süreç hakkında devletin yaptığı hesaplar konusunda net bir değerlendirme üzerinden şekillendirilmiştir.

Sermaye devleti devrimci tutsakların hücre saldırısına verdikleri bu yanıt karşısında affallamış, direnişin yarattığı toplumsal duyarlılıkla beraber acz ve çaresizlik içerisinde düşmüştür. Bunlarla beraber sermaye devletinin planı, hücre saldırısı konusunda yeniden bir belirsizlik yaratma yönünde olmuştur. En basitinden F tiplerinin açılışının ertelendiğine ilişkin yapılan peşpeşe açıklamalar bu niyeti taşımaktadır.

Ô96`da direniş somut olarak uygulamada olan Eskişehir tabutluğunun kapatılması ve 6-8-10 Mayıs genelgelerinin iptali talepleriyle başlamıştır. Ancak 2000 direnişinin talebi esasta, henüz uygulamaya sokulmamış, yanısıra devletin bilinçli bir biçimde uygulaması yönünde belirsizlik yarattığı F tipi hücrelerin kapatılmasıdır. Bu taleplerin somut uygulamalar üzerinden olmaması yönünden bir dezavantaj gibi görülmektedir. Oysa devrimci tutsaklar bu kez inisiyatifi ellerine almış bulunmaktadırlar. Ki böylesine kapsamlı bir saldırı karşısında bunun önemi ve anlamı, sonrasında yaşanan gelişmelerin de gösterdiği gibi oldukça büyüktür.

Sonuçta hücre operasyonu engellenememiştir, ama sürece hazırlıklı girilmiş, beraberinde ise 19 Aralık`ta kazanımları uzun vadede daha net görülecek eşsiz bir direniş ortaya konulmuştur. Devletin devrimci tutsakları belirsizlik atmosferi içerisinde savunmacı pozisyonda tutma oyunlarının bozulmasıyla beraber, F tipleri düşmana dar edilmiştir. Bugün eğer direniş 300`lü günleri bularak devleti bu kadar hazırlıklı olduğu bir saldırıda acz ve çaresizlik içerisinde bırakmışsa bu, devrimci direnişin, bununla beraber öngörünün ve buna dayanarak inisiyatifi elinde bulundurmanın sonucudur.

Direnişin zaferi bir kez
daha sarsıcı olacak!

Bugün sürmekte olan direnişin, birçok açıdan Ô96 direnişinin bir devamı olmasına karşın onu aştığını söylemiştik. Ô96 ise kendisinden önceki benzer direnişleri gerek şiddetiyle, gerek buna bağlı olarak ödenen bedelleriyle, gerekse de kazanımlarıyla aşmıştır. Zindanlardaki direniş geleneğini yeni bir aşamaya ulaştırmıştır. Bugün ortaya konulan direniş de, aynı biçimde, Ô96`yı aşmıştır. Bununla birlikte şu gerçek asla unutulmamalıdır; her iki direniş, saldırının düzeyi ve kapsamı açısından olduğu gibi, içerisinden geçtikleri tarihsel toplumsal koşullar ve etkileri açısından da bir bütünlük oluşturmaktadır. Bu bütünlük en yalın ifadesini, Ô96`nın zaferi ile sürmekte olan direnişin bugüne kadar elde ettiği kazanımlar ve yine kaçınılmaz zaferi arasında yapılacak bir karşılaştırmada buluyor.

Ô96 direnişi; Ô91`de Sovyetler`in ve Doğu Bloku ülkelerinde yaşanan utanç verici çöküş sonrasında tüm dünya çapında `küreselleşme´ kavramı çerçevesinde sürdürülen yoğun bir karşı-devrimci dalgaya Türkiye topraklarından verilmiş en güzel ve sarsıcı yanıt olma özelliğini taşıyordu. Türkiye devrimcilerinin canları pahasına verdikleri mesaj, devrimin insanlığın ve ezilen halkların tek gerçek umudu olduğuydu. 12 devrimcinin canı pahasına, dünyayı saran gerici rüzgarlara karşı uluslararası planda etkileri açısından bir ilk ciddi çıkış gerçekleştirilmişti. Bu Türkiye devrimci hareketi açısından ayrıca bir gurur ve onur kaynağıydı. Yanısıra uluslararası planda devrimci güçler için bir moral kaynağı oldu.

Bugün sürmekte olan büyük devrimci direnişimiz ise, apayrı koşullarda yaşanıyor. Bugün artık yeni dünya düzeni adı altında estirilen gerici rüzgarlar tersine çevrilmiş durumdadır. Emperyalist-kapitalist barbarlık dünyanın her yanında şiddetli protestolara konu olmakta ve her geçen gün devrim ve sosyalizm davası daha net bir alternatif olarak dünya emekçilerinin ve ezilen halklarının umudu haline gelmektedir. Böyle bir tarihsel süreçte Türkiye devrimci hareketi çok daha zorlu bir sınav veriyor. Zaferimiz artık Ô96`dan da büyük olacak, bu kez devrimin ve sosyalizmin güncelliğini göstermiş olacağız. Emperyalist-kapitalizmi bir kez daha ve daha güçlü bir biçimde Türkiye topraklarında sarsacağız.

Bu büyük bir sorumluluktur. Türkiyeli devrimciler ve en başta da onun en seçkin parçası olan devrimci tutsaklar, geçmişte olduğu gibi bugün de, bu sorumluluğun gereklerini yerine getireceklerdir. Devrimci mirasımız, en başta da Ô96 büyük şanlı direnişimiz bunun kanıtıdır ve zafere olan inancımızı pekiştirmektedir.

Devletin hücre saldırısındaki kararlılığını ve bunca ölüme karşın kayıtsızlığını olduğu gibi, emperyalistlerin hücre saldırısına sundukları desteği, tersindense direnişe karşı sermaye devletinden geri kalmayan tutumlarını buradan hareketle anlamak gerekir.

Ama bir kez daha yineliyoruz ki, hangi bedeller pahasına olursa olsun, dün kazandık bugün de kazanacağız! Devrimin yenilmezliğini ve insanlığın tek gerçek geleceği olduğunu göstereceğiz!

 


 

Ölüm Orucu direnişçisi
Muharrem Horoz ölümsüzleşti...

Muharrem Horoz

TKP/ML dava tutsağı.Ölüm Orucu Direnişi`nde TKP/ML dava tutsaklarının 1. ekibi içerisinde yeraldı.

1967 Sivas doğumlu. Trakya Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü bitirdi. Temmuz 1999 yılında TKP/ML`ye yönelik polis operasyonunda gözaltına alındı ve yoğun işkencelerden geçirildikten sonra tutuklanarak Ümraniye hapishanesini konuldu.

Muharrem Horoz, direnişini sürdürdüğü Kandıra F tipi hücrelerinden zorla alınarak İzmit Devlet Hastanesine kaldırdı. 4 kez zorla müdahale edildi. Her defasında zorla yapılan müdaheleyi reddetti. 5. kez zorla yapılan müdahale sonucu, direnişinin 236. gününde ölümsüzleşti.


 

'96 Zindan Direnişi şehitleri anıldı

Ô96 yılında yaşanan ÖO ve SAG direnişinde yitirdiğimiz 12 devrimci için 28 Temmuz günü Sarıgazi Mezarlığı`nda bir anma gerçekleştirildi. 12 şehitten biri olan Ali Ayata`nın mezarı başında buluşuldu. Anmada `96`dan 2001`e Ölüm Orucu şehitleri ölümsüzdür!´ pankartı açıldı. Ô96`dan bugüne Ölüm Oruçları`nda şehit düşenlerin resimleri taşındı.

Mezar başındaki anmaya Ô96 yılında kaybettiklerimiz ve tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşuyla başlandı. Ardından hazırlanan ortak metin okundu. Metinde; devletin devrimci tutsaklara yönelik teslim alma ve yoketme politikası; dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar tarafından bu politikalar doğrultusunda çıkartılan 6 Mayıs genelgesi ve genelgenin hemen ardından Eskişehir Tabutluğu`na sevklerin başlamasıyla birlikte başlayan, 69. gününde 12 şehit ve onlarca sakat pahasına zaferle sonuçlanan direniş ortaya konuldu. Devletin hücre politikasının bu görkemli direniş sonrasında da sürdüğü, bunun üzerine 2000 yılı Ekim`inde devrimci tutsakların yeniden Ölüm Orucu`na başladıkları ve gerçekleşen katliamla birlikte onlarca tutsağın şehit düştüğü, buna rağmen direnişin hala kararlılıkla sürdüğü anlatıldı.
Ortak metnin ardından 2001 Ölüm Orucu şehidi Nergis Gülmez`in annesi Selvi Gülmez, cezaevlerindeki baskı ve uygulamalardan, devletin vahşetinden ve devrimci tutsakların kararlılığından bahsetti.

Anma sırasında `İçerde, dışarda hücreleri parçala!´, `Devrim şehitleri ölümsüzdür!´, `Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!´ sloganları atıldı. Söylenilen marşların ardından anma sona erdi ve toplu olarak Nergis Gülmez`in mezarı da ziyaret edildi.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul

 


 

 

Ölülerimizden dahi korkuyorlar

İzmir Hücre Karşıtı Platform olarak, her yıl 29 Temmuz`da olduğu gibi, bu yıl da mezar ziyareti ve anma gerçekleştirmek istedik. Ô96 SAG ve ÖO`nda şehit düşen Müjdat Yanat ve Tahsin Yılmaz`ın mezarları başında gerçekleştirmek istediğimiz anmaya jandarma izin vermedi.

Buca Mezarlığı`na gittiğimizde, jandarma birlikleri mezara 300 metre uzaklıkta barikat kurmuşlardı. Jandarma komutanı ancak yakın akrabalarının gidebileceğini söyleyerek otobüsleri geri çevirdi.

Tahsin Yılmaz`ın Bornova`daki mezarında da jandarma birlikleri barikat kurmuşlardı. Mezarlığa yakın bir yerdeki benzin istasyonunda durduk. Kitle araçlardan inip biraz yürüdükten sonra jandarma birlikleri durdurdu. Oturma eylemine geçen kitle türküler ve marşlar söylemeye başladı. Daha sonra Tahsin Yılmaz`ın ablası ve teyzesi karanfilleri alarak mezarlığa gitti. Tahsin Yılmaz`ın yakınlarının dönmesini beklerken, İzmir TMŞ`ye bağlı sivil polis timleri insanları taciz etmeye başladılar. Alınteri muhabirini gözaltına almaya çalıştılar ve çantasını alarak karnına vurmaya başladılar. Aldığı darbe sonucu arkadaşımız yere düştü. Daha sonra çantayı almak için beklemeye ve slogan atmaya başladık. Basın açıklamasını okumaya çalışan Orhan Saygıner de gözaltına alınmaya çalışıldı. Nihayet çanta alındı. Sloganlar eşliğinde araçlara binilerek geriye dönüldü.

Devlet ölülerimizden ne kadar korktuğunu sergilediği tutumla gösterdi. Fakat bizler, gerek `96 şehitlerimiz gerekse bugünkü ÖO şehitlerimiz için şunu söylüyoruz: `Ölüm hiç kutsanır mı? Tabii ki hayır! Ama onlar inançları ve idealleri uğruna ölümü sıradanlaştırdılar. Yaşamayı uğruna ölecek kadar seviyorlardı. Boranlardan kopup gelen kızıl karanfillerdi onlar.´

İzmir`den bir komünist