04 Ağustos '01
Sayı: 20


Kızıl Bayrak'tan
Sosyal yıkım ve "sosyal patlama"

Bozacının şahidi şıracı

"Taleplerimiz karşılanıncaya kadar direnişimiz devam edecektir!..."

Tayyipçi "yeni oluşum" parlatılıyor
Açığa çıkan yalanlar
Sınıf ve kitle hareketi
"Ortak talepler etrafında birleşerek mücadele etmeliyiz"
"Saldırılara karşı mücadeleyi Hacıbektaş'ta yükseltelim"
"Yüce Türk adaleti derin devletin elinde"
Ordu ve yolsuzluk
PKK-DÇS: 2 Ağustostan günümüze...
Sınıf hareketinin sorunları
Uluslararasi politika
'96 Zindan direnişi
Ölüm Orucu Direnişi 289.gününde sürüyor
Ölüm Orucu şehidi Hatice Yürekli yoldaşın direniş günlüğünden

Basından

Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ÖO şehidi Hatice Yürekli yoldaşın direniş günlüğünden...

"Hücre saldırısına ölüm pahasına
geçit vermeyeceğiz!.."

26 Ekim '00, saat: 3-4 arası

Daha en baştan zafere kilitlendiğimiz Süresiz Açlık Grevi direnişimizin ilk günü ve ilk saatlerinde, büyük bir coşku ve heyecanla dolu yüreğim.

Partimin doğru stratejik ve taktik politik hattı yol gösteriyor, geleceğe ışık tutuyor, zafere olan inancımı bilimsel olarak temellendiriyor.

Yoldaşlarımın devrim davasına sarsılmaz bağlılığı, yüreğime umut, bilincime direniş, gözlerime ışık oluyor.

Ve devrimimizin temel gücü olan işçi sınıfının, tarihsel olarak kanıtlandığı gibi, Türkiye topraklarında da devrimin kızıl bayrağı altında savaşacak oluşu, bunun düşünün bile yaşattığı coşku...

Ekim Devrimi`nin 83. yıldönümü ve Partimizin kuruluşunun 2. yıldönümüne yaklaşan günlerde olmanın heyecanı...

Zindan duvarlarına rağmen, özgürlüğün sınırsızlığında olma bilinci...

Özetle; devrimin değerlerine kapsamlı bir saldırı anlamına gelen hücre saldırısına ölüm pahasına geçit vermeyeceğiz. Esnemektense kırılmayı tercih edecek, Partimizin bayrağına asla leke sürdürmeyeceğiz. Kazanan biz olacağız! `Diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir! No Passaran!´

5 Kasım '00/Direnişimizin 11. günü

Günlük yazma alışkanlığımın olmayışı bir neden olmakla birlikte, esasta süreklileşen baş ağrıları nedeniyle bugüne kadar yazamamış oldum. Ayağa kalktığım zamanlar ise, nöbet/günlük işlerin dışında, Parti ve Devrim Haftası çalışmalarıyla geçiyordu. Kartlarımızı zamanında bitirdik. Kapakta bir dünya ve dünya üzerindeki karaların kızıla boyandığı ve üzerinde Parti bayrağımızın orak çekiç-yıldızının bulunduğu komünist dünya betimlemesi, altında da Komünist Parti Manifestosu`nun bitiş paragrafı... Panomuz, belki de bugüne kadar Ulucanlar`da yapılan en güzel pano oldu. Şimdi de 7 Kasım`da yapacağımız programımıza hazırlık yapıyoruz. Mütevazi bir program olacak. Bu koşullarda farklı olamazdı.

Devletin Uşak`taki gelişmeleri neredeyse seyirci konumda izlemesinin bir hesabın ürünü olduğu açık. Hikmet Sami de konuşmasında bunu ele veriyor zaten. Sorunun çözümü F tipi cezaevleriymiş. Öncesinde siyasilere dönük yürüttükleri anti-propaganda yeterince karşılık bulamayınca, önceden de değindikleri ama bugün öne çıkardıkları çeteler, organize suçlarla ilgili, kamuoyunun hücrelerle ilgili desteğini almaya çalışıyorlar. Bu bir acizliğin ve çaresizliğin yansıması. Güçlü ve kararlı bir direnişle bu oyunları bozmak mümkün. Direnişimizin zaferi daha somut, gerektiği gibi davranılabildiği koşullarda.

11 Kasım 2000 Cumartesi, saat: 3:15-3:30 arası/Direnişin 17. günü

Hafta içi bir dosttan aldığım mektupta bizlere saygı duyduğunu ve Nazım`ın `Ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar tırnakla dişle sökülüp kazanılacaktır´ dizelerini yazmıştı.

Evet, bedenlerimiz mumun erimesi gibi eriyor her geçen gün. Ama bu her geçen gün bizi zafere bir adım daha yakınlaştırıyor.

Bu direniş bir ayrıştırma ve saflaştırma işlevi de görüyor aynı zamanda. Direniş tutumunu seçenler ile `beklemeyi´ tercih edenler arasında...

Ve Partimiz bu süreçten daha da güçlenerek çıkacaktır. Tıpkı Ulucanlar katliamında iki değerli militanını şehit vermiş olmasına rağmen gösterdiği gelişmede olduğu gibi...

Ve kanımızla canımızla ördüğümüz bu direniş, tüm sonuçlarıyla işçi sınıfı ve emekçilerin hareketini ivmelendiren bir etkide bulunacaktır.

Sonuçları ne olursa olsun, kazanan devrim davası olacaktır...

21 Kasım Salı/Direnişin 27. günü

Direnişimizi gün gün örerken, aynı zamanda Ölüm Orucu`nun pratik hazırlıklarını da yapıyoruz. Bugün Kırşehir`den yoldaşların gönderdiği kartı aldık. Yoldaşlarımızın, direnişin dışarı ayağını örmek çerçevesinde, sürecin ciddiyetine uygun hareket ettiklerinden en küçük bir kuşku duymuyoruz. Biliyoruz ki onlar her zaman bizimle, yüreklerimiz-nabızlarımız bir atıyor. Bu zafer koşusunda birlikte koşuyoruz.

Bu çatışma esasta iki temel sınıfın temsilcilerinin ideolojik çatışması olarak yaşanıyor. Pratikte görünümleri farklılaşsa da, düzen cephesinin devrim cephesine yönelttiği topyekûn kapsamlı saldırının ideolojik-politik yanını oluşturuyor. Bu yanıyla, sorumluluğumuz işçi ve emekçilerin haklı mücadelesini geliştirmek/güçlendirmek çerçevesinde bir yere oturuyor. Yani bizi teslim alamayacağını gören sermaye devleti, işçi ve emekçilere de esas çatışmada kolay boyun eğdiremeyeceğini görmüş olacaktır.

26 Kasım 2000 Pazar/Direnişin 32. Ölüm Orucu`nun 2. günü

Dün akşam SAG`dan Ölüm Orucu`na geçiş etkinliği düzenledik. Güzel ve anlamlıydı. (...), onunla sınırlı bakılamadığı koşullarda sürecin anlamını daha derinden görmek olanaklı olabiliyor. Sorumluluğumuzun büyük oluşunun farkındayız ve buna uygun bir duruş içinde bulunuyoruz. Her zamankinden daha sakin, daha emin adımlarla götürüyoruz süreci. Zaferi kazanacağız! Bu inancın güçlülüğü, bizi böyle rahat, adım adım ölüme yakınlaştıran... Yaşasak da yaşamasak da, sonuçta kazanacağımıza kuşkumuz yok. Özcesi, görevimizi yerine getiriyor olmanın rahatlığıdır yaşanan...

27 Kasım Pazartesi/Direnişin 32. Ölüm Orucu`nun 3. günü

Zaman hızla ilerliyor. Ve biz zafere her geçen gün daha da yaklaştığımızı biliyoruz. İçeride zafere kilitlenmiş, ölüme uzanan yolculukta sakınımsız ilerleyenler sürecin başını çekiyor olmakla birlikte, dışarıda da hiç de azımsanmayacak düzeyde bir sahipleniş sözkonusu, ya da hücre saldırısına karşı duruş... Bu yanıyla 25 Kasım`da yapılan miting, nitelik olarak oldukça iyiydi diye düşünüyorum. Yanısıra azımsanmayacak bir kitle katılımının da olduğu açıktı. Günlerin ilerlemesiyle, içerinin kararlı yürüyüşüne paralel olarak dışarının da hareketliliğinde gözle görülür bir değişiklik olacaktır.

Buraya özgü olarak şu söylenebilir. Cezaevi idaresi tuhaf denilebilecek düzeyde bir ilgi ve yakınlık gösteriyor bize. Şimdiye kadar olmadığı biçimde isteklerimizin çoğu yerine getiriliyor. Dün bizi katleden, işkencelerden geçiren onlar değildi sanki. Yaşanılanların kolayından unutulamayacağını onlar da biliyor aslında.

Kimbilir şimdi ne hain hesaplar geçiyor kafalarından. Hiç önemli değil. Hiçbir gerici-kontra çaba direnişimizi etkileyemez. Zafer yolculuğuna emin adımlarla çıkmış olanları hiçbir güç etkileyemez.

9 Aralık Cumartesi/Direnişin 45. günü

Direnişimiz tüm görkemi ve sarsıcılığıyla zafere doğru ilerliyor. Zaferi insanlığa armağan edeceğiz. Bu o kadar kesin ki bizim için.

Düşman cephesinden kafa bulandırmaya, karıştırmaya dönük taktikler, direnişimizin gücü karşısında iyice zavallılaşıyor.

Bundan bir ay önce değil belki ama, yeni bir kitle hareketliliğinin gelişiminin daha gözle görülür bir hale geldiğini düşünüyorum. Bu aynı zamanda bir politik düzeyi de anlatıyor. Kuşkusuz direnişimizin de katkısıyla gelişen bu hareketlilik, sistemin en büyük açmazlarından biri bugün için.

O sözde kararlı tutumlarının değişmesinde bu durumun önemli bir etkisi olacağı da açık.
Direnişimizin etkisi zindan sınırlarını çoktan aştı. Birçok kesimde belli bir duyarlılık ve tepkinin ortaya çıkmasını sağladı. Daha edilgen ve çekingen duran kesimlere cesaret geldi. Sürecin en kritik yanı da bu sanıyorum. Zindanlarda geliştirilen direniş hattı, devrimci önderlik misyonunun da yaşamda sınanmasına yolaçtı.

Bu süreç aynı zamanda bir sınama süreci. Devrimci önderlik iddiasının hakkını verenler, bunda samimi bir çaba içerisinde olanlar, devrime daha da yakınlaşıyorlar...

Kazanan biz olacağız!
Kazanan işçi ve emekçilerin
haklı mücadelesi olacak!