04 Ağustos '01
Sayı: 20


Kızıl Bayrak'tan
Sosyal yıkım ve "sosyal patlama"

Bozacının şahidi şıracı

"Taleplerimiz karşılanıncaya kadar direnişimiz devam edecektir!..."

Tayyipçi "yeni oluşum" parlatılıyor
Açığa çıkan yalanlar
Sınıf ve kitle hareketi
"Ortak talepler etrafında birleşerek mücadele etmeliyiz"
"Saldırılara karşı mücadeleyi Hacıbektaş'ta yükseltelim"
"Yüce Türk adaleti derin devletin elinde"
Ordu ve yolsuzluk
PKK-DÇS: 2 Ağustostan günümüze...
Sınıf hareketinin sorunları
Uluslararasi politika
'96 Zindan direnişi
Ölüm Orucu Direnişi 289.gününde sürüyor
Ölüm Orucu şehidi Hatice Yürekli yoldaşın direniş günlüğünden

Basından

Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sosyalizm, Cenova ve
burjuva demokrasisinin sınırları

Bilimsel sosyalizm ne zaman işçi ve emekçiler için umut haline gelmiş, kapitalizme karşı bir alternatif olarak dikilmişse, burjuvazi ile her türden uşak ve bekçileri ecel terleri dökmüşlerdir. Çünkü onlar sosyalist bir devrim dışında hiçbir şeyin sonlarını getirmeyeceğini çok iyi bilmektedirler.
Sonunu getirebilecek süreçleri iyi değerlendiren sömürücü sınıflar, sınıf mücadelesinin gelişim seyri ve konjonktüre göre taktik belirlerler. Kimi zaman mücadelenin basıncı altında taviz verirken, kimi zaman azgın bir terörle kitlelerin mücadelesini ezmeye çalışırlar. Kapitalist düzen sınırları içinde kazanılan demokratik haklar birinci duruma denk düşerken, ikinci durumda demokratik haklar, yasal "güvence" altında olsalar bile, fiilen işlevsizleştirilirler.

Alman burjuvazisi 1920`lerde devrimin önünü `burjuva demokratik cumhuriyet´le kesmiştir. Ve aynı Alman burjuvazisi 1930`lardan sonra tarihin tanıdığı en kanlı faşizmle her türden demokratik hakları silip süpürmüştür. Kızıl Ordu ve komünistlerin faşizmi ezmesinden sonra Alman burjuvazisi yeniden parlamenter `demokratik´ yönetim biçimine dönmüştür. Egemen sınıfların esneme şansına sahip olmadığı Türkiye gibi ülkelerde ise baskıcı faşizan yönetimler süreklilik kazanır.

Faşizmin ezilmesi, Doğu Avrupa ve Asya`da zafere ulaşan devrimler, batıda komünist partilerin kitlesel bir güce sahip olması emperyalist burjuvaziyi belli tavizler vermeye zorladı. Komünistlerin etkisini kırmak, olası bir devrimin önünü kesmek amacıyla `sosyal devlet´ olgusu gündeme getirildi. Sovyet Birliği ve Doğu Avrupa`daki çöküşün ardından ise, `sosyal devlet´ yükünden kurtulmak gerektiği dile getirilmeye başlandı ve sosyal hakların gaspı da aynı dönemde yoğunlaştı.

Sosyalizm yeniden ayağa
kalkıyor

Ô89 çöküşünden sonra emperyalist burjuvazi kazanılmış hakları fiilen gaspetmeye başladı. Aynı dönemde, dev bir iletişim ağına sahip olan emperyalist basın-yayın tekelleri, yalan ve çarpıtmaya dayalı aşağılık kampanyalarla sosyalizme saldırmaya başladılar.

Ô89 çöküşünün ve sosyalizme karşı yürütülen bu `haçlı seferi´nin sosyalizmin prestij kaybına, işçi sınıfı ve emekçilerde şaşkınlığa yolaçtığını biliyoruz. Ama bu durum, burjuvazinin sandığının aksine uzun sürmedi. Yalan ve çarpıtmaya dayalı saldırılar on yıl bile geçmeden işlevsizleşti. Bu yıllar aynı zamanda, işçi sınıfının ekonomik-sosyal kazanımlarına karşı saldırıların yoğunlaştığı bir dönem oldu. Saldırılar karşılığını bulmakta gecikmedi. Hak gasplarına karşı başlayan eylemler giderek anti-kapitalist bir içerik kazanmaya başladı. Evrimleşerek gelişen kitle hareketi ve kapitalist küreselleşme karşıtlığı, alternatif olarak sosyalizmi ortaya koymakta gecikmedi. Rusya`da başlayan, Doğu Avrupa`da da gündeme gelen kızıl bayraklı, Lenin posterli gösteriler emperyalist ülkelere de sıçradı.

Aralık Ô99`da Seattle`da başlayan, Temmuz 2001`de Cenova`da doruğa ulaşan kapitalist küreselleşme karşıtı eylemlerde emekçi kitleler ve gençlik bir alternatif olarak sosyalizmi giderek daha açık bir biçimde ortaya koymaya başladı. Bunu, şiarlardan, taşınan pankart ve dövizlerin içerik ve görselliğinden anlamak mümkün. `Kapitalizm öldürür!´ ile başlayan şiarlar, `Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldürün!´ ve `Kapitalizme hayır, sosyalizme evet!´ noktasına gelmiştir. Cenova`da orak-çekiçli bayraklar, Lenin ve Che`li tişörtler, `Devrimi küreselleştirin!´ gibi anlamlı sloganlar, kapitalizmden başka bir dünya özleminin somut göstergesidir.

Cenova`da hakim renk kızıl

Dünyanın en büyük haydutları, kendilerine "travma yaşatan" bir direniş görmeyeli yıllar olmuştu. En azından kendi coğrafyalarında bu tarz eylemlerle karşılaşmıyorlardı. Cenova direnişi artık huzurlu dönemin sona erdiğini gösterdi. Yüzbinlerce işçi, emekçi ve gencin sosyalizmi bir kurtuluş olarak görmeye başlaması haydutları fazlasıyla rahatsız etti. Tablonun kızıllığı katil sürülerini daha da azdırdı.

Yıllardır bu kadar kitlesel, bu kadar işçi ağırlıklı, bu kadar kızıl bayraklı, bu kadar enternasyonal ve bu kadar militan bir eylem gerçekleşmemişti. Çarpıtma amaçlı da olsa, medya tekelleri günlerce eylemin haberini vermek zorunda kaldılar.

Bu görkemli direniş yeni bir dönemi işaretliyor. Bu, komünistlerin, `yeni dönem, ikibinli yıllar, dünyada ve Türkiye`de yeni devrim dalgalarına sahne olacaktır´ tespitinin doğrulanmasıdır. Devrimci sınıf partilerinin henüz şekillenmediği bir dönemde bile sosyalist bir dünya özleminin dile getirilmesi, sosyalizmin muazzam gücünü gösteriyor ve güçlü devrimci sınıf partilerinin kurulması için zemin oluşturuyor. Bu direnişler öncü partilerin önderliğinde gerçekleştiğinde, çok daha görkemli bir enternasyonal gücün ortaya çıkacağına kuşku yoktur. O zaman kapitalizmin ölüm çanları çok daha gür duyulacaktır.

Sermayenin egemenliği altında
demokrasinin sınırları

Anti-kapitalist direnişler, kitlelerin gücünü ve militanlığını açığa çıkarıp sosyalizmi yeniden bir umut haline getirirken, emperyalist Batı`nın `demokrat´ maskesini bir kenara atmaya da zorladı. Demokrasi, insan hakları, düşünce ve örgütlenme, ifade ve gösteri özgürlükleri konusunda başkalarına ders veren emperyalist ülkelerin ne kadar ikiyüzlü oldukları gözler önüne serildi. Emperyalist güçlerin dünyadaki zulüm ve katliamların sorumlusu oldukları kendi ülkelerindeki icraatlarıyla da yeniden tescil edildi. Bu ülkelerdeki demokratik haklar, proletaryanın militan mücadeleleri sonucu kazanıldığı ve `yasal güvence´ altında oldukları halde, Seattle`dan Cenova`ya kadar tüm bu hakların bir çırpıda yok sayıldığına tanık olduk. Demek ki sermayenin çıkarlarına ters düşen ciddi bir eylem sözkonusu olduğu zaman, yasaların bir hükmü kalmamaktadır. Demokrasi şampiyonu geçinen ABD`den İsviçre`ye ve Avustralya`dan İtalya`ya kadar istisnasız bütün kapitalist ülkelerde, emperyalist küreselleşme karşıtlarının devlet terörüne maruz kalmaları ve direniş militanlaştıkça provokasyon ve cinayetin bu saldırılara eklenmesi, nereye kadar demokrasi sorgulamasını gündeme getirmiştir.

En kitlesel ve militan gösteriler Cenova`da yaşandı. Buna azgın polis ve jandarma terörü eşlik etti. Direnişçiler ilk şehitlerini verdiler. Emperyalistler de ilk cinayetlerini işlediler. Gece yarısı baskınlarına, copla insanların yataklarından kaldırılmalarına, sayısız gaz bombalarına, seyahat özgürlüğünün gaspedilmesine, sivil ajanların provokasyonlarına ve cinayete kadar varan bir şiddet gösterisi, İtalya şahsında burjuva demokrasisinin sınırlarının nereye kadar olduğunun somut bir göstergesi oldu. Açıkça görüldü ki, sermaye devleti her yerde sermaye devleti. Polis ve jandarma her yerde katliam çeteleri olarak iş görüyorlar.

En ileri demokratik ülkelerde bile, sermayenin egemenliği altındaki demokratik kazanımların iğretiliğini, işçi sınıfı ve emekçiler için gerçek demokrasinin ancak toplumsal bir devrimle mümkün olacağını dile getiren marksistlerin ne kadar haklı olduklarını Cenova`ya bakarak da anlayabiliriz.
Bu iğreti burjuva demokrasisinin liberal-reformistlerimizin hayallerini süslediğini biliyoruz. Ama onlar bu puslu hayallerini kendileriyle sınırlamıyorlar; bu hayalleri işçi sınıfı ve emekçiler arasında da yaygınlaştırıp, kitleleri bu gerici emellerine alet etmek istiyorlar. Bugünlerde bu uğursuz rolün asgari de olsa oynanabildiğine tanık oluyoruz. Cenova direnişine karşı burjuva demokrat İtalya`nın uyguladığı şiddet, bu liberal reformistleri teşhir etme konusunda kuşkusuz kolaylıklar sağlayacaktır. Yüzbinlerin direnişinin kendisi ise, kitleler içinde yürüttüğümüz devrim ve sosyalizm propagandasının etkisini daha da güçlü kılacaktır.

 


 

Cenova Sosyal Forum sözcüsü Vittorio Agnoletto`nun değerlendirmesi:

Biz yolumuza devam edeceğiz!

Cenova`da son günlerde yaşanan dramatik gelişmeler, İtalya`nın sosyal ve politik geleceğine damgasını vurdu. Neo-liberal küreselleşmeye karşı yürüyen hareket Cenova`da büyük bedel ödedi. Bir gencin ölümü ve yüzlerce yaralı büyük acılara sebep olurken, bu gelişmeler herkesin düşünmesini gerektirdi.
Şu an için genel bir değerlendirme yapmak mümkün değil, ama şimdilik şunlar söylenebilir:

1- Küreselleşmeye karşı hareket kendini politik olarak İtalya sahnesinde gösterdi; bununla birlikte kendi politik önerilerini hem kamuoyu önüne hem de parlamentonun gündemine getirerek, bütün tartışmaların merkezinde yer aldı. Talep ve istekler olarak ise Üçüncü Dünya ülkelerinin borçlarının silinmesi, Kyoto anlaşması, multinasyonal tekellere karşı mücadele ve uyguladıkları 20 senelik ilaç patentinin kaldırılması, Güney ülkelerindeki içme suyunun topluma açılması, konvansiyonel silah üretimininin durdurulmasıydı; bütün bu istemler hükmetmeyen küçük bir azınlığın istemleri değil.

Cenova Sosyal Forum olağanüstü bir şeyi başardı; politik, birleşik bir temsil ve birbirine bağlantılı bir hareket yarattı. Sendikaları, farklı inisiyatifleri, sosyal merkezleri, hükümette yer almayan organizasyonları ve politik güçleri bir araya getirdi. Sağlam programatik temeller üzerinde birlikte hareket etmeyi beraberinde getiren ve aynı zamanda da uyumlu mücadele yöntemleri sundu.

Cenova Sosyal Forum aksiyonları `Zeytin Dalı´nın yetersizliğini, ikiyüzlü tutumunu ve tamamen bir çıkmaz sokakta bulunan Sol Demokratları daha çok açık hale getirdi. Cenova`da 300 bin kişinin katıldığı büyük kitlesel yürüyüşte `Zeytin Dalı´ ve DS`nin taktik manevralarına yer yoktur, bu hareket büyük olasılıkla sosyal muhalefetin sağcı hükümete karşı olan en dikkate değer parçasıdır.

2- Berlusconi hükümeti ilk sınavında sosyal ve politik anlam taşıyan bu gelişmelerde muhalif bir harekete karşı bütün yetersizliğini ve beceriksizliğini gösterdi. Ortaya çıkan, İtalya sağcılarının eski ama gerçek kültürüdür; militarist saldırılar, yasaları tanımama ve insan hakları ihlallerine dayanan bir kültür bu. Bu hükümet barışcıl ve itaatsız bir muhalefete tahammül etmiyor. Gerginliği tırmandırıp böylelikle şiddet yanlısı grupları da kendine alet ediyor.

Amaçları net; hareketi ezmek, parçalamak ve kamuoyu önünde grupları şiddet ortamına alıp teşhir etmek, çünkü kamuoyu önünde, toplumda teşhir etmek, yasalar önünde yargılanmaktan daha ezici ve yıpratıcıdır. Şunu söylemek çok abartılı olmamalı; bir gencin ölümüne yolaçan ve bunun zeminini hazırlayan bir devletle karşı karşıyayız. Söylenmesi gereken kitlesel hareketin olgunluğu ve provokasyonlara gelmediğidir.

Bu hareket ileriki dönemde kendi inisiyatiflerini korumada büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Kültürel ve toplumsal dökülmenin ürünü olan şiddet ve apolitik gruplar emniyet güçleri tarafından kolayca manipüle edilebilecekler.

Cenova Sosyal Forum öyküsünü Cenova`yla bitirmeyecek ve önümüzdeki günlerde İtalya Sosyal Forumu olarak aktivitelerini sürdürecek ve kendini ayakta tutacak. Bu bizim büyük emekler vererek elde ettiğimiz kazanımdır.

(Bu yazı Almanya`da yayınlanan Junge Welt gazetesinin
30 Temmuz Ô01 tarihli sayısından çevrilmişstir...)

 


 

Emperyalizme karşı enternasyonal direniş...

Cenova`daki polis şiddeti ve cinayetine karşı dünyanın dört bir yanında yapılan eylemliklerin yaşandığı kentlerin listesi:

Aachen, Alicante, Amsterdam, Ankara, Athen, Barcelona, Belo Horizonte, Bergen, Berkley, Berlin, Bern, Bielefeld, Bietigheim, Biesfeld/Stuttgart, Bilbao, Bolluno, Bonn, Boston, Braunschweig, Bregenz, Bremen, Bristol, Brüssel, Buenos Aires, Calgary, Clermont Ferrand, Detroit, Dortmund, Dresden, Dublin, Düren, Erfurt, Erlangen, Florenz, Fortaleza, Freiburg, Gießen, Gijon (İspanya), Goslar, Görlitz, Göteborg, Göttingen, Graz, Grenoble, Hamburg, Hannover, Halifax, Hartford, Heidelberg, Helsinki, Herzogenrath, Hongkong, İnnsbruck, İrun (İspanya), İstanbul, İzmir, Jena, Jülich, Kassel, Kiel, Kiev(USA), Klagenfurt, Köln, Lausanne, Leipzig, Lindau, Linz, London, Los Angeles, Lublin, Lugano, Lüchow, Lüneburg, Luzern, Madrid, Magdeburg, Mailand, Mallorca, Malmö, Manchester, Mannheim, Marseilles, Melbourne, Montreal, München, Münster, Naney, Naperville, New Haven, New York, Nürnberg, Padova, Pordenone, Portland, Potsdam, Prag, Oldenburg, Oregon, Oslo, Oviedo (İspanya), Quebec, Quotidiano, Rovigo, Saarbrücken, Saloniki, Salt Lake City, San Diego, Santiago de Chile, San Sebastian, Sao Paulo, Saskatoon (Kanada), Seattle, Seoul, Sheffield, Siena, Sofya, St. Louis, Stockholm, Strasbourg, Stuttgart, Sydney, Tampa (USA), Thessaloniki, Toronto, Treviso, Triesre, Trondheim, Tübingen, Turin, Ulm, Valencia, Vancouver, Venezia, Verona, Vicenca, Victoria (Kanada), Warschova, Wesel, Wroclaw, Zadar, Saragosa, Zella-Mehlis, Zürich.

 


 

 

Almanya:

Yabancılar yasası daha da ağırlaştırılıyor!

Alman İçişleri Bakanı SPD`li Otto Schily, iltica yasasında yeni düzenlemelere gideceklerini açıkladı. Schily`nin yaptığı açıklama yer alan yeni düzenlemelerin başlıcaları şöyle:

1- İlticaları kabul edilenlerin iki senede bir kontrol edilmeleri ve gerektiği taktirde ilticalarının tekrar geri alınması;

2- İlticacıların geldikleri yer ve kimlikleri üzerine verdikleri yanlış bilgiler sözkonusuysa, yabancılar yasasında suç unsuru olarak kayda geçmesi;

3- Belirli ülkelerde ikamet edenlerin vize başvurularında fotoğraflarının çekilmesi ve parmak izlerinin alınması (bununla hedeflenen, sınırdışı edilenlere bir daha iltica hakkı tanınmaması);

4- İlticası reddedilmiş, sınırdışı olmakla karşı karşıya kalan ilticacıların son bir çare olarak başvurdukları kiliselere sığınma girişimleri üzerine, bundan böyle tüm masrafların kiliselere yüklenilmesi.

İçişleri bakanı Otto Schily kendi planlarını tam anlamıyla hayata geçirmek için çaba sarfetse de kendi partisinden dahi şu an için beklenen desteği henüz almış değil. Ancak tüm karşı görüşlere rağmen, Schily bu döneme kadar benzeri saldırı planlarına partisinden ve gerici çevrelerden gerekli desteği aldı ve bunları hayata geçirebildi.

Sosyal devlet imajının hergün törpülendiği, ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda kısıtlamaların yaşandığı, hakların gaspedildiği bir dönemde, yabancılar yasasına dönük olarak yapılmak istenen bu değişiklikler de çok şaşırtıcı değil. Bütün bunlarla asıl hedeflenen Almanya`ya dönük insan akışının önüne geçebilmek, yabancıların sayısını en aza indirmeyi başarabilmektir.

 


 

Dünyadan kısa kısa...

Hindistan: 20 milyon işçi greve çıktı

Hindistan`da hükümetin yıllardır uygulanan iş yasalarını değiştirmek ve 2001-2002 bütçesinde yeni düzenlemelere gitmek istemesi üzerine, 20 milyon işçi greve çıktı. Greve çıkan işçilerin örgütlü olduğu sendika konfederasyonu Genel Sekreteri, `Bu grev hükümete tehlikeli politikalardan uzak durması için bir uyarıdır´ dedi. Konfederasyon işten atmalara, özelleştirme planlarına ve işten atmaları kolaylaştıracak hukuki düzenlemelere de karşı çıktıklarını belirtti.

Hindistan`ın doğu ve güneyinde etkili olan greve, ülkenin ticari merkezi Bombay`daki okul, üniversite ve hastane çalışanları da destek verdi. Sendika üyesi olmayan işçi ve emekçiler grevdeki işçilerle dayanışma içerisinde olduklarını ifade etmek için yakalarına siyah rozet taktılar.

Arjantin: Saldırılar sürüyor, emekçiler eylemde hazırlanıyor

Arjantin senatosu İMF`nin hazırladığı önlem paketini onayladı. Pakete göre kamu çalışanları ve emeklilerin maaşları %13 düşürülecek. Vergilerin artırılmasını da öngören pakete tepkiler sürüyor. Muhalefet partileri kesintilerin ekonomiyi daha kötü hale getireceğini söylerken, işçi ve emekçiler karardan sonra sokağa döküldü. Arjantin günlerdir işçilerin, emekçilerin ve köylülerin eylemlerine sahne oluyor. Resmi rakamlara göre %18 işsizlik oranı ile tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşayan Arjantin`de grev ve eylemlerin sürmesi bekleniyor, `sosyal patlamalara´ dikkat çekiliyor.

İngiltere: Metronun satılmasına Londra halkı tepkili

Londra`da metro hizmetlerinin özelleştirilmesi için hazırlanan plana itiraz eden Belediye Başkanı Ken Livingstone mahkemeye gitmişti. Livingstone hukuk savaşının ilk bölümünü kaybetti. Belediye Başkanı karara bir kez daha itiraz edeceğini belirtirken, metro çalışanlarının üye olduğu sendikalar da özelleştirmeleri durdurmak için greve hazırlanıyor.

Metro işletmesinin, 3 ayrı özel konsorsiyuma 30 yıllığına verilmesi planlanıyor. İngiltere`de demiryollarının daha önce parça parça satılması sonucu çok sayıda ölümlü kazalar yaşanmış, demiryolu işçileri önlem almayan şirketleri protesto etmek için çok sayıda grev ve eylem gerçekleştirmişti.