Çevre günü
ve kapitalizmin çevre tahribatı...
Kapitalist kâr hırsı 5 Haziran çevre günü olarak kutlandı. Gün, bilinen söylevler,
sembolik çöp toplamalar ve çocukların yapılan kimi törenlere zorla katılımıyla
geçiştirildi. Oysa çevre sorunu; ne sokaktan çöp toplamakla ne de içi boş nutuklarla
ilgili bir sorundur, yaşadığımız çağın temel sorunlarından biridir.
Kapitalizmin dolaysız kötülüklerinden biri olan çevre sorunu, gezegenimizin
geleceğini tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Kapitalizmin gelişim süreciyle ortaya çıkan bu sorun, çürüyen ve asalaklaşan
burjuva sınıfın aşırı kâr hırsından dolayı sürekli büyümüştür. Çevre
bilincinin gelişmesi kimi ülkelerde egemen sınıfları göstermelik bazı
önlemler almaya zorlamıştır. Ancak bu önlemler sorunun sürekli yeni
boyutlar kazanmasının önüne geçememiştir. Emperyalist paylaşım savaşları ve bölgesel savaşlarda onmilyonlarca
insanın ölmesi ve üretici güçlerin tahrip edilmesinin yanısıra, büyük
boyutlu çevre ve doğa katliamları da yapılmıştır, yapılmaya devam edilmektedir.
Kirli savaşların doğrudan bir sonucu olarak ekonomik kaynaklar, yerleşim
alanları ve ormanlar yok edilmektedir. Sömürgeci Türk devletinin Kürdistanda
yaptığı tahribat (binlerce köyün ve ormanların yakılması) bilinmektedir.
Emperyalistlerin Irak ve Yugoslavyaya dönük vahşi saldırılarının
çevreye verdiği zararları ise bütün dünya izlemiştir. Bunlara, ormanların yok edilmesi, deniz ve nehirlerin kirletilmesi,
atmosferde biriken gazların sürekli artması ve nükleer denemelerin doğaya
verdiği zararlar eklenmelidir. Bunun sonucunda ozon tabakasının delinmesi
ve küresel ısının artması, bunlara bağlı olarak ekolojik dengenin bozulma
aşamasına gelmesi, insanlığın geleceği açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Doğadaki kirlenmenin devasa boyutlara ulaştığı günümüzde, kapitalist
yönetimlerin çevre sorunlarından bahsetmeleri ikiyüzlülüğün de ötesindedir.
Zira savundukları düzenin ürünü olan bu kirlilik, bizzat kendi katkılarıyla
büyümeye devam etmektedir. Emperyalistlerin çifte standardı Sınıf mücadelesinin köklü bir geçmişe sahip olduğu emperyalist ülkelerde,
çevre bilinci nispeten gelişmiştir. Bu bilincin kapitalist işletmeler
üzerinde oluşturduğu basınç sayesinde bazı kurallara uyulması ve önlemlerin
alınması mümkün olmaktadır. Ancak gezegeni bir bütün olarak düşündüğümüzde, emperyalistlerin aldıkları
önlemlerin göstermelik ve kamuoyu tepkisini törpülemeye dönük olduğu
görülür. Yapılanlar daha çok, zehirli atıkların ve çevreyi kirletme
oranı yüksek işletmelerin bağımlı ülkelere transfer edilmesidir. Emperyalizmin sadık uşağı işbirlikçi Türk burjuvazisi de Türkiyeyi
çöplük haline getirme çalışmalarına hız vermiştir. Uluslararası Abersan
firması, Türkiye genelinde en az 6 bölgede tehlikeli atıkları
bertaraf etme tesisleri kurmaya hazırlanıyor. Bunun somut adımları
atılmış durumda. Eskişehirin Sivrihisar ilçesine bağlı köylerde
arazi arayışı devam ediyor. Bu işten rant elde edecek işbirlikçi firmalar,
bu tesislerin kurulması için yoğun bir çaba içindeler. İşbirlikçi burjuvazi, yabancı sermayenin Türkiyeye çekilmesi
için endüstri bölgelerinin mutlaka oluşturulması propagandasını yapmaktadır.
Endüstri bölgeleri oluşturulması, emperyalist tekellere ayrıcalıklar
tanımakla kalmayacak, emperyalist ülkelerde çevrenin korunması kurallarına
uygun üretim yapmayan firmalar da bu bölgelerde toplanacaktır. Bu ve benzer örnekler, emperyalist ülkelerin gerçekte çevre diye bir
sorunlarının olmadığını, onlar için aslolanın ne pahasına olursa olsun
kâr elde etmek olduğunu bir kez daha göstermektedir. Zaten kapitalist
üretimin tek amacı da budur. Türk burjuvazisinin çevre düşmanlığı Emperyalist tekellerin Türkiye ve benzeri bağımlı ülkeleri kirletmeleri,
çöplük haline getirmeleri, işbirlikçi burjuvazinin doğrudan suç ortaklığı
sayesinde mümkün olmaktadır. Emperyalistlerin dayatmalarına yasal zemin
hazırlayan bu sınıfın iktidarıdır. Emperyalist bir firmanın Bergamada siyanürle altın çıkarma çabası,
bu çabaya karşı Bergamalı köylülerin verdiği mücadele ve bu çatışmada
sermaye düzeninin aldığı tutum, sistemin aynası niteliğindedir. Siyanüre
karşı mücadelenin meşruluğu ve yarattığı etki burjuvazinin mahkemelerinde
yankı buldu. Bu mahkemeler siyanürle altın çıkarılamayacağına karar
verdiler. Ancak TC Başbakanlığı tarafından çıkarılan özel bir emirle
mahkeme kararı geçersiz sayıldı. Böylece emperyalist tekel, siyanürle
altın çıkarmak için deneme üretimine başladı Buna karşı Bergama halkı tepkisini koymakta gecikmedi. Sermaye devletinin
buna yanıtı ise devlet terörü oldu. Bergama halkının üzerine jandarmalarını
salan devlet, kimin devleti olduğunu net bir biçimde ortaya koydu. Bergamalıların direnişi, bu düzende en sıradan demokratik istemler
için bile kararlı bir mücadelenin zorunluluğunu ortaya koymuştur. Zira
faşist sermaye düzeni, emperyalist tekeller ve işbirlikçi burjuvazinin
çıkarlarına ters düşen her harekete azgınca saldırmaktadır. Kapitalizme karşı olunmadan Doğanın tahrip edilmesi ve vahşi bir şekilde yağmalanması, kitlelerin
sınırlı bir kesiminde duyarlılığın oluşmasını da beraberinde getirmektedir.
Değişik örgütlenmelerde ifadesini bulan bu tepki, kendisini çevrenin
korunmasıyla sınırladığı ölçüde güçsüz kalmakta, zamanla sisteme eklemlenmektedir.
Çevre sorunlarına samimi bir ilgi gösteren kimi çevreler, süreç içerisinde
bu duyarlılıklarını yitirebilmektedir. Kapitalizmi aşamayan bir perspektif,
zamanla kapitalizmle uyumlu hale gelmektedir. Doğanın tahribi ve çevre kirliliği kapitalizmin dolaysız sonuçlarıdır.
Tekniğin tüm gelişmesine rağmen, endüstriyel kirlilik hala arıtılmıyor.
Kirli atık su ve katı maddeler büyük oranda oldukları gibi doğaya atılmaktadır.
Örneğin atık suların %55i endüstriyeldir ve bunun sadece %9u
arıtılmaktadır. Yine yılda 5.5 milyon ton tehlikeli atık oluştuğu halde,
bunun kurallara uygun bir şekilde bertaraf edilen miktarı sadece %1dir.
Bu veriler, kirliliğin büyük oranda kapitalist işletmeler tarafından
yayıldığını göstermektedir. Bu atıkları doğaya temiz bir şekilde iade
etmek mümkünken, kapitalistlerin kâr hırsı yüzünden bu kirlilik sürekli
yayılmaktadır. Çürüyen kapitalist düzenin çevreye yaydığı bu pislik ancak bu düzenin
yıkılmasıyla temizlenebilir. Elbette buna karşı mücadele şimdiden verilecek,
kapitalistler önlemler almaya zorlanacaktır. Ancak yine de, kapitalizm
varolduğu sürece çevreyi kirletmeye, doğayı tahrip etmeye devam edecektir.
Ama insanlık, kirleten ve öldüren bu düzene mahkum değildir. |
|||||