ARSIVANA SAYFA
 
03 Şubat '01
SAYI: 05
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Tuzaklar ve tuzağa düşenler
"Huzur"u bozanlar dizginsiz bir faşist terör dalgazının önünü açıyorlar
Başsavcı İMF'ye soruyor: Enerjideki yolsuzlukların talimatını siz mi verdiniz?
"Enerji piyasası" yasası gündemde
Örnek inisiyatifin kararları bir bir uygulanıyor
İşsizlik ve kapitalizm...
Tekstil'de satış sözleşmelerine izin vermeyelim!
SSK'yı tasfiyenin zenmini hazırlanıyor
KESK'in 3. Olağan Genel Kurulu...
Kapitalizmi savunanlar şiddet karşıtı olabilirler mi?
Direniş,katliam ve sol hareket/2
Tutsak yakınlarının Ankara girişimleri
TAYAD'lı Aileler: Yine bizim kapımız çalınıyor!...
Köln'de 40 bin kişilik coşkulu ve kitlesel gösteri
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler/Ek belge
Zürih sokaklarında emperyalist haydutlara militan tokat!
Davos formu ve enternasyonal mücadele
Orta burjuvazinin işçiler üzerindeki etkisini kırmalıyız
Ölüm Orucu direnişçileri anlatıyor...
İHD İstanbul Şb: Ölümler 100. gününde, yeni ölümler istemiyoruz!
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Faşist katliamı önceleyen süreç...

Tutsak temsilcilerinin
görüşmeleri yapanlara mektubu
(Ek belge)

(Görüşmelerin kesilmesi üzerine, tutuklular adına görüşmeyi yürüten temsilciler, görüşmelere katılanlara gelinen aşamayı değerlendiren 16 Aralık ‘00 tarihli bir mektup yazdılar. Tutanaklara ek olarak bu mektubu sunuyoruz. Ara başlıklar tarafımızdan konulmuştur.)

Sayın MEHMET BEKAROĞLU,
Sayın METİN BAKKALCI,
Sayın KAYA GÜVENÇ,
Sayın YÜCEL SAYMAN,
Sayın ORAL ÇALIŞLAR,
Sayın TEKİN TANGÜN,
Sayın BEHİÇ AŞÇI

Merhaba,

Ölüm Orucu direnişimizin talepleri üzerine Bakanlıkla yaptığımız görüşmelerin önemli bir bölümünü sizlerle birlikte yürüttük. Bu sürecin ayrıntılarını bizzat yaşayan, tanık olan kişiler olduğunuz için ayrıntılarına girerek yazıyı uzatmak istemiyoruz.

Devletin aldatıcı vaatlerine kolay kandınız

Temel nokta sizinle yaptığımız görüşmelerin bir aşamasında bakanlığın "sizlerle mutabakat sağlamadan F Tiplerini açmayacağım, F Tiplerini sizlerin görüşleri doğrultusunda ya değiştireceğim, ya da F Tiplerini açmayacağım" sözlerine ikna olmanız ve bizleri bu doğrultuda ikna etmeye çalışmanızdı. Bu noktada bizlerin, sizlere yersiz gelen nedenlerle direnişimizin somut taleplerine somut cevaplar alarak bitirilmesi isteğimiz oldu. Bu noktada iktidarın bir aldatmaca peşinde olduğunu, amaçlarının direnişimizi belirsizlikler içinde bizleri ‘kandırarak’ bitirmek olduğunu, ‘sürece bırakalım’ anlamındaki sözlerinin bir aldatmaca olduğunu, sizlere verdikleri sözlerin belirsizlikler içerdiği ve bu belirsizliklerin amacının yarın daha rahat manevra yapmak olduğunu defalarca anlattık.

Kuşkusuz bunlar o aşamada bizlerin geçmiş süreçlerden edindiğimiz deneylerimizle çıkardığımız sonuçlardı ve bizler açısından belirsizlik içeriyordu. Sizler ise bakanlığın bu sözlerine ‘güven’ duydunuz ve bu süreçteki genel havanın da etkisiyle yarın çok rahatlıkla bunları yok sayabileceklerini ve bugünden bunların hesabı içinde olduklarını öngöremediniz. Bunun yanında direnişimiz içerisinde ‘ölümler olmasın’ düşüncesi de sizleri devletin verdiği sözlere hızla ikna olmaya yöneltti. Bir yerde inanmak istediniz denilebilir.

Bakan daha şimdiden sözlerini çiğnemiştir

Gelinen aşamada artık sizler açısından da bir belirsizlik kalmadığını düşünüyoruz. Aradan bir gün bile geçmeden bakanlık sizlere verdiği sözleri, kamuoyuna yaptığı açıklamaları, sizlerle arasındaki ilişkiyi yoksayarak gerçek düşüncelerini açıklamıştır. Hücrelerden vazgeçmeyeceklerini, Mimarlar Odası’nın projesinin kendileri için bir anlam ifade etmediğini açıklamıştır. İktidarın toplumsal mutabakattan anladığının, kendi politikalarının onaylanması olduğu açığa çıkmıştır. Kendi politikalarını onaylamayan bir toplumsal mutabakatın kendileri nezdinde bir anlam ifade etmediğini herkesin gözleri önünde söylemektedirler. Dolayısıyla toplumsal mutabakat dedikleri de bir aldatmaca idi.

Adalet Bakanı’nın 15 Aralık günü yaptığı açıklamanın özü şudur:
- Oda sisteminden, yani hücre sisteminden vazgeçilmeyecektir.

- Bakan’ın ‘toplumsal mutabakat’ dediği tam bir oyalama ve demagojidir. Bakan ‘Hücre sistemi geçerli olacak, herkes bunu kabul edecek, ancak bu çerçeve içinde bir öneri olursa kabul ederim’ demektedir.

- Bakanlık ‘her şey yapılmıştır’ diyerek, hiç bir şey yapılmadığı gibi bundan sonra da yapmaya niyetli olmadığını, üstüne üstlük ‘hücre sistemini kabul edin’ dayatmasında bulunduğunu itiraf etmiştir.

- ‘Erteledik’ sözünün de direnişi kırmak için yapılan bir manevra olduğu ortaya çıkmıştır, yani ‘F tipleri kapatılmayacak, mimari olarak değişmeyecek, ama erteliyoruz’ sözü tam bir aldatmacadır. Madem değiştirmeyeceksin neden erteliyorsun?.. Bunu sağlayan içerideki ve dışarıdaki direniştir.

- Adalet Bakanı diyordu ki; ‘Değişiklik hemen ayak üstü olmaz. İlgili uzman kamu kuruluşlarıyla görüşüp toplumsal mutabakata varacağız.’ Biz doğru söylemediğini anlatmaya çalışmıştık. Doğru söylemediği görüşmelerin kesilmesi ile birlikte yaptığı açıklamalarla, zaman bile geçmeden, kendiliğinden açığa çıkmıştır.

Ortada bir proje vardı ve bu bizim de onayladığımız bir proje idi

Sizler bir mimari proje getirerek bizlere önerdiniz ve üzerinde yapılan tartışmalarla bu projeyi bizler de onayladık. Biliyorsunuz, bir dayatma, herhangi bir saplantı ve tıkama tavrı içerisinde olmadık. Bizim için temel önemdeki sorunları giderecek bir mimari projenin biçimi üzerinde sizlerin önerisine tamam dedik. Yani temel taleplerimizin kabul edileceği biçimde bir çözüm arayışı içinde olduk, gerekli gördüğümüz noktada esneklik gösterdik. Sizlerle hemfikirliği bu yaklaşımlarımız üzerinden yakaladık. Sorun bu noktada, bizlerin sizlerle hemfikir olduğu projenin bakanlık tarafından onaylanması idi. Ki bu projenin ayrıntıları bir yana bırakılırsa, temel noktaları netti. Yani ortada bir proje vardı ve bu bizim de onayladığımız bir proje idi.

Sorun bu projenin bakanlık tarafından onaylanmamasında çıktı. Bakanlık ısrarla direnişin bitirilmesi üzerinden cevap vereceğini, hemen cevap verilebilecek bir konu olmadığını söyledi. Ancak aradan bir gün bile geçmeden televizyonlardan bu projeye cevabını verdi. Bu cevap bu projeyi kabul etmeyeceği cevabıdır. Bakan, bırakalım 18 rakamını 6, 9 gibi rakamların dahi koğuş sistemi anlamına geleceğini, zaten sorunlarının da bu sistemi ortadan kaldırmak olduğunu söylemektedir.

Bu cevap yeni ortaya çıkmış bir cevap değil, direnişimizi belirsizlikler içinde boğma çabasında, aslında görüşmeler sırasında verilmiş bir cevaptı. Ancak bunu sizler anlamak istemediniz. Bizler ise bunu net olarak gördüğümüz halde sizlere anlatamadık. Sizler hep Bakan’ın psikolojisini anlamak gerektiğinden, Bakan’ın iyi niyetinden, üzerindeki baskılardan sözettiniz. Oysa bunlar işin sizlere yansıtılan görüntü boyutları idi. Bizler ise temel olanın Bakan’ın nasıl bir kişi olduğu değil, devletin politikası olduğunu, aşmamız gereken iradenin de bu irade olduğunu anlatmaya çalıştık. Bakanın kişiliğinin de sonuç olarak her türlü politikayı hayata geçirebilecek bir kişilik olduğunu şimdi görmüş, anlamış olmalısınız. Sizlere verdiği sözlerini, ‘sizlerin iradesine kendimi bağlıyorum’ tarzındaki ifadelerini hiçe sayarak televizyonlarda yaptığı açıklamalara bakın...

Amaçları direnişi kırmak ve katliamlarla
F tiplerini hayata geçirmektir

Bugün görülmüştür ki;

Bakanlığın amacı esas olarak direnişi kırmak ve arkasından hızla F tiplerini katliamları da göze alarak hayata geçirmekti. Bakanlığın politikaları önündeki esas engel Ölüm Orucu direnişi idi. Ve temelde yapmaya çalıştığı da her türlü yöntemi kullanarak direnişi bitirmekti. Bu oyun bugün tutmamıştır.

Adalet Bakanı "artık bu olay cezaevleri sorununun ötesine geçmiş, düzeni bozmaya yönelik eylem niteliği kazanmıştır" demektedir. Bu sözlerin anlamı gayet açıktır; Adalet Bakanı doğrudan evrensel bir insan hakkı olan DİRENME HAKKI’nı ortadan kaldırmakta, yok saymaktadır. Bu aynı zamanda Bakanlığın, ‘toplumsal mutabakat’ dediği olayı gerçekte savunmadığının, sadece direnişi kırmak için başvurduğu bir yalan olduğunun da göstergesidir. Bu durumun bir başka anlamı da şudur; Bakanlık nezdinde Ecevit Hükümeti, hücre politikasına karşı çıkan ve direnişimizin taleplerini demokrasi mücadelesinin talepleri -kendi talepleri- olarak savunan halkı hiçe saymaktadır.

Hücre politikası ve diğer talepler yalnız tutukluların sorunu değil, tüm halkın sorunudur. Tüm bu gerçeklere rağmen, Adalet Bakanı ve Ecevit Hükümeti; "Hayır, hiç kimse bu konuya karışmasın, direnmesin, tepkilerini göstermesin... Ben iktidarım, benim dediğim olacak" demektedir. Buna göre, toplumsal güçler de iktidarın dediği çerçevede hareket ederse toplumsal mutabakat sağlanmış olacaktır! Aksi halde, gelişmeler düzeni bozucu bir nitelik kazanmaktadır!...

F Tipi dayatmasına dayalı oyun

Bu anlayışın ne olduğu açıktır. Bu anlayış açıkça despotik bir yönetim anlayışının dışa vurmasıdır. Ki bu anlayış sansür kararları, yasaklar, haklı taleplerle yapılan meşru tüm gösterilerin kana bulanması ve hiç bir talebin kabul edilmemesi ile de açığa çıkmıştır. Adalet Bakanı’na açıklaması sırasında bir gazeteci soruyor; "Toplumsal mutabakat dediğiniz şeyde tutuklular da var mı?" Bakan’ın bu soruya cevabı, ‘Hayır!..’dır. Aynı Bakan bir yandan bu soruya ‘hayır’ cevabı verirken, diğer yandan da bizlerle bir haftadır görüşüldüğünü, ellerinden geleni yaptıklarını söylüyor. Bakanlığın bizlerle görüşmesini, sizleri muhatap kabul etmesini sağlayan bütün ülkedeki direniş güçleridir. Toplum budur. Ama Adalet Bakanı toplumun karşısındadır. Tutuklular ise sorunun doğrudan muhatabıdır.

Bakan bizleri dışlamak istiyor, bir oyun oynuyor. Orada bir ömür boyu yatacak olan tutukluları yok sayıyor, bu yok saymayı güçlendirmek için, tutukluların destek güçlerini yanlarına çekmek için, ilgili kurumlarla toplumsal mutabakatı sağlayacağız diyor. Düpedüz kaba bir politika yapıyor. Ve bu kurumlara da önce benim oda sistemimi kabul edeceksiniz, ondan sonra sizin önerilerinizi dinlerim demek istiyor. Bu tablo herkesin görebileceği netliktedir. Özeti ‘Ancak F tiplerini kabul eden öneri sunabilir. Aksi halde her türlü talep ve bu konudaki direniş dayatmadır, düzeni bozucu terörist hareketlerdir.’

Direnişin özü despot ve zorba iktidara
karşı demokrasi mücadelesidir

- Adalet Bakanı, sadece F tipleri kaldırılsın talebi yok, başka talepleri de var, bu bir siyasi programdır, diyor. Siyasi program değil ama ülkedeki herkesin demokratik talepleri olduğu sizlerin de bildiği bir gerçektir. Bu konuda da Adalet Bakanı halka doğruları söylememektedir. Bir hafta boyunca, F tiplerinin mimarisi tartışmasından öte hemen hiç bir şey tartışılamamıştır. F tipleri tartışılmış, mimarisi tartışılmış, öneriler Bakan’a sunulmuş, ama Bakan her seferinde bunları reddetmiştir. Bu sorun aşılamadığı için diğer taleplerin hiç birisi esas olarak bakanlıkla tartışılamamıştır. Tartışılmasına geçilememiştir.

Açık ki, bu noktada bütün görüşmeleri tıkayan, hiç bir talebi kabul etmeyen Adalet Bakanı’dır. Bunlar tartışmaya katılan sizlerin önünde yapılmış gizli saklı hiç bir kelime yoktur. Tek dayatan, mutlaka benim dediğim olacak diyen ve üçyüze yakın ölüme yatmış insanın, dışarıdaki onbinlerce insanın direnişini yok sayan Adalet Bakanı’dır. İktidardır. İşte direnişin özü de, bu despot, "dediğim dedik", zorba iktidara karşı demokrasi mücadelesidir. Adalet Bakanı’nın düzeni bozucu dediği olay, bu demokratik taleplerde ısrar ve demokrasi mücadelesidir.

Adalet Bakanı halkı aptal yerine koyarak alay etmektedir

- Adalet Bakanı der ki; "hapishanelerde katliam yapanların yargılanması talebi var. Bununla ilgili gerekenler yapılmıştır. Soruşturmalar açılmıştır."
Bu konuyu artık bütün Türkiye biliyor. Ulucanlar’da nasıl bir soruşturma açıldığı, kime açıldığı, Diyarbakır, Buca, Ümraniye’de neler olduğunu bütün Türkiye ve dünya biliyor artık. Özetle Adalet Bakanı’nın cephesinde bilinen klasik gereken soruşturma açıldı demagojisi devam ediyor. Onlarca tutuklu öldürülmüş tek bir kişi tutuklanmamıştır. Çıplak gerçek budur. Adalet Bakanı hala halkı aptal yerine koyarak alay etmektedir.

- Adalet Bakanı der ki: "96 Ölüm Orucu’nda sağlığını yitirenlerin tedavisi ile uğraşılmaktadır, hatta mümkün olanların serbest bırakılmasına çalışılmaktadır."

Doğru söylemiyor, onlarca insan yaralı ve sakat kalmıştır. Bu insanların hangi koşullarda yaşadıkları nasıl yaşadıkları defalarca kamuoyunun bilgisine sunulmuştur, hiç bir adım atmamıştır, iktidarda ‘gebersinler’ anlayışı hakim düşünce olmuştur.

Adalet Bakanı çaresizliğini sergilemektedir

- Adalet Bakanı kamuoyuna çaresizliğini sergilemektedir, her fırsatta Bayrampaşa’da 30, Aydın’da 24 PKK’lının açlık grevini bıraktığını söylemektedir. Bunların genel direnişle hiç bir ilgisinin olmadığını bütün halkımız bilmektedir. Ölüm Orucu’na yatan bizler onlara bizi destekleyin de demedik, onlar kendi basit dünyalarında basit hesaplarıyla aklınca devlete yaranmak için politika yapmaktadırlar. Devlet, Adalet Bakanlığı bu demagojilerle bizlere destek veren, demokrasi mücadelesinin parçası olan güçleri kendi yanına çekmeyi amaçlamıştır ve bunu kısmen başardığını da görüyoruz. Bizlere Ölüm Orucu direnişini bitirin çağrıları yapanların, devletin bu politikasının açık destekçisi durumuna düştükleri ortadadır.

Bunun bir nedeni de, devletin elimizden geleni yaptık açıklamalarının, görüşmelerin ayrıntısından bilgisi olmayan kesimleri ikna etmesidir. Ölümler olmasın söylemlerine sarılınmaktadır. Bu söylemlerin Türkiye koşullarında bir anlam ifade etmediği açıktır. Ölümler olmasın diyenler açık olarak daha fazla ölümler olmasının sorumluluğunu taşımaktadırlar.

Gerçekleri halka açıklamak zorundasınız

Bugün tüm gerçekler sizlerin de göreceği açıklıktadır. Ve sizler bu görüşmelerin gelişmelerin ayrıntısına vakıfsınız. Alacağınız tavır önemlidir. Bu sürecin parçası ve tanığı durumundasınız. Bir kenara çekilmeniz, devletin demagojilerini rahatlıkla sürdürmesine olanak tanımaktadır. ‘TARAFSIZ’ durumdayız diyemezsiniz. Gerçekte ‘TARAFSIZLIK’ doğruları gerçekleri açıklamakla mümkün olur. Doğruları, gerçekleri saklamak, haksız olandan yana ‘TARAF’ olmak anlamına gelir. Haksız olanın istediği gibi halkı şekillendirmesine izin vermek, buna müsaade etmek demektir. GERÇEKLERİ AÇIKLAYARAK, HALKI BİLGİLENDİREREK ‘TARAFSIZ’ KONUMUNUZU SÜRDÜRMENİZİ BEKLİYORUZ.

Unutmamanızı istiyoruz, demokrasi mücadelesinin yenilmesi mümkün değildir. Buna izin vermeyeceğiz.

NOT: KUŞKUSUZ İFADE ETTİĞİMİZ DÜŞÜNCELERİMİZ, YAZIMIZDA BELİRTTİKLERİMİZ, SİZLERİN HEPİNİZİN ORTAK DÜŞÜNCELERİNİ İFADE ETMEMEKTEDİR. ANCAK AMACIMIZ ZATEN SİZ HAKSIZ ÇIKTINIZ BİZ HAKLI ÇIKTIK DEMEK DEĞİLDİR. BUNUN BİZLERE, SİZLERE BİRŞEY KAZANDIRMAYACAĞINI BİLEN İNSANLARIZ. AMACIMIZ HAKLI MÜCADELEMİZİN ZULME KARŞI KAZANMASIDIR. ESASTA GELİNEN AŞAMADA DÜŞÜNCELERİMİZİ SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEĞİNDEYİZ. BU DOĞRULTUDA SİZLERDEN BEKLENTİLERİMİZİ İFADE ETMEK İSTEMEKTEYİZ. SİZLERE ORTAK OLARAK YAZMAMIZIN NEDENİ BUDUR...

Selam ve sevgilerimizle...
16 Aralık 2000

TÜM DİRENİŞÇİLER ADINA:
Aydın Hanbayat, Ercan Kartal, Şadi Özbolat