31 Ocak tarihli Sabah gazetesinin manşeti Ankarayı karıştıran belge; konuyla ilgili iç sayfalardaki haberin başlığı ise Şok eden mektup... Konu, enerji alanındaki kirli çamaşırların az-buçuk ortaya saçılmasından başka bir şey olmayan Beyaz Enerji Operasyonu kapsamında yürütülen soruşturma.
Soruşturmayı yürüten DGM Başsavcısı Talat Şalk, emperyalist kuruluşlardan İMF, AB, ve Dünya Bankasının Türkiye temsilciliklerinden belge ve bilgi istemiş. Fakat Sabahın tamamını verdiği mektubun içeriğine baktığımızda Sabahın nitelemesinin olayın vahametini ortaya koyamadığını görüyoruz. İMFye gönderilen belgenin içeriği şöyle: Konu: Bilgi dökümantasyon talebi, Enerji ihlallerindeki usulsüzlüklerle ilgili olarak yürütülen beyaz enerji operasyonu ile ilgili varsa elinizdeki bilgi veya belgeleri, davanın aciliyeti nedeniyle lütfen 7 gün içinde iletiniz. Ayrıca İMFnin enerji sektöründeki özelleştirmelerle ilgili talimat veya tavsiyelerle bulunup bulunmadığı konusunda lütfen bilgi veriniz.
Bu belge şok eden, Ankarayı karıştıran mektup olarak veriliyor. Haberin verildiği sayfada konuya değinen köşe yazarı Bilal Çetin ise, belgeyle ilgili olarak, Başbakan Ecevit ve koalisyon ortakları tepkili diye yazıyor.
Sabaha ve iktidar sahiplerine sormak geliyor: Neden şaşırıyorsunuz ki? Bu belgenin şaşırtan, şok eden ya da tepkili olunacak tarafı neresidir?
Ülkenin ekonomik yönetimini İMFye bırakacaksınız ve onlara tabi olacaksınız, sonra da yargınız onlardan bilgi ve belge istedi diye tepki göstereceksiniz! Bugün Türkiyede yaşayan herkesin bildiği bir gerçektir İMF tarafından yönetildiğimiz. Sizin iktidarınız ekonomik alanda, başsavcının mektubunda ifade ettiği gibi, İMFnin talimatlarıyla hareket etmiyor mu? Daha 17 Aralıkta 10 milyar dolar kredi, daha açık bir deyişle faizle borç para almak için çok ağır koşulların altına imza atan siz değil miydiniz? Sözkonusu krediyi alabilmek için, kararlılık gösterisi olarak onlarca devrimciyi katleden siz değil miydiniz? Yapılan anlaşmaya uyup uymadığınız her ay Türkiyeye gelen İMF bürokratları tarafından denetlenmiyor mu? Ekonomik, sosyal ve siyasal alanda İMF ve Dünya Bankasından habersiz kuşun uçmadığı bir ülkede, bu tepki hangi amacın ürünüdür? Bu kadar tepkiliyseniz, niye gidip İMFnin ayaklarına kapanıyorsunuz? Eğer ulusal onurunuz varsa, neden Cottarellilerin ayakları altına seriyorsunuz? Milli duygularınız soykırım yalanı karşısında kabarıyor da, İMF karşısında niye kabarmıyor?
Bu sorular çoğaltılabilir, fakat gerçekler yalındır. Söz konusu mektup aslında iktidarın gerçekte kimde olduğunun göstergesi ve resmidir. İMF uşaklığı sermaye iktidarının sınıfsal tercihidir. Fakat bunun da ötesinde, bu asma yaprağı koalisyonu bunu büyük bir iştah ve istekle yapmaktadır. Zaten böyle olduğu için ayaktadır.
Diğer taraftan, somut örnekte de gördüğümüz gibi, düzenin yargısı bu gerçeklik temelinde hareket etmekte, görevini bu gerçeklik temelinde yürütmektedir. Herşeyin emperyalizme endeksli olduğu bir ülkede, savcı doğal olarak yürüttüğü soruşturmayla ilgili olarak İMFye, Dünya Bankasına başvurmaktadır.
Öyleyse Ecevit ve koalisyon ortakları neden tepkililer? Herhalde, başbakanı bulunduğu ülkenin yargısının, emperyalistlerin bağımlı ülkelerde daha iyi vurgunlar yapabilmelerinin ve egemenliklerini pekiştirebilmelerinin bir aracı olan kurumları muhatap kabul etmesinden dolayı değil. Olsa olsa, önce kendisine haber verilmemiş olmasından dolayı olsa gerek bu sözümona tepki. Yoksa bu konuda söylenecekler doğrudan İMF, Dünya Bankası ve AB gibi sözkonusu emperyalist kurumları hedef alacaktır. Bu ise Ecevitin yapabileceği iş değildir. Zira, Ermeni soykırımına dair Fransa parlamentosunun aldığı karar hakkında demagoji yapmaya, ileri-geri konuşmaya benzemez bu.
Bir grup Alman parlamenter 30 Ocak Salı günü resmi bir ziyaret için Ankarada bulundu. Bu arada Milli Savunma Komisyonunu ziyaret etti. Yeşiller Partisi üyesi Angelika Beerin saçına bağlamış olduğu sarı, kırmızı ve yeşil renklerdeki saç bağı, Milli Savunma Komisyonu üyelerini ziyaret esnasında soruna dönüştü. Alman parlamenter Beer, üç renkli saç bağının Kuzey Irakta öldürülen bir arkadaşının hediyesi olduğunu ve çıkartmasının mümkün olmadığını söyledi. Bunun üzerine Milli Savunma Komisyonu üyelerinin toplantıyı başlamadan bitirme tepkisiyle karşılaştı. Böylece devletimizin büyüklüğü ve büyük hassasiyetleri kendini bilmez yabancılara tam de şanlı tarihimize yakışır bir tutumla gösterilmiş oldu!
Aynı hassasiyetle, buna Kürt halkına ait olan her değere tahammülsüzlük de diyebilirsiniz, Kürdistanda trafik ışıklarını yasaklayan zihniyettir bu. Koskoca (!) Milli Savunma Komisyonu bir saç bağını sorun ediyor. Üstelik böylece dünya aleme aşırı şöven ve inkarcı kimliğini bir kez daha göstermiş olduğunun farkında bile olmadan. Yıllar önce Leyla Zana da salt bu yüzden aynı mecliste hakarete uğramış, kürsülerden indirilmiş, tüm bunlar yetmediği için sonunda meclisten sürüklenerek zindanlara tıkılmıştı.
İşte inkarcı, baskıcı ve katliamcı kimliğin iç yüzü budur. Yıllarca çobanlık yapan Kürt çocuklarını "terörist" zannıyla delik deşik eden, liseli çocukları işkencelerden geçiren, onlarca devrimciyi gözaltında kaybeden, devrimcilerin zindanlarda dayanışmasından ve düşüncelerini yaşamalarından korkan, kendi cezaevine binlerce bomba ve iş makinalarıyla giren devletin kimliği işte bu. Hepsi de düzenlerinin her an kafalarına yıkılacağından korkuyorlar. Kürt halkının yıllar boyunca vermiş olduğu özgürlük mücadelesinden ziyadesiyle korkmuşlar. O kadar ki, Kürt hareketinin liderliğinin teslimiyete böylesine battığı bir dönemde bile, "renkleri PKKyi temsil ediyor" diye bir saç bağına bile katlanamıyorlar.
Paranoyaya varan ve faşist terörden beslenen bu korku elbet boşuna değil. Karanlıklarının sonsuz olmadığını biliyorlar. Ama korkunun ecele faydası yok. Bu tavırları ancak kendilerini gülünç duruma düşürmeye, gerçekte ne denli güçsüz ve zavallı olduklarını göstermeye yarar.