19 Aralık katliamının ertesinde tutsak yakınları yaşadıkları dağınıklığı ve parçalanmışlığı aşmak amacıyla, geçtiğimiz günlerde bir program çıkardılar. TUYABlı aileler bu program çerçevesinde belli bir süreliğine, belki de sürecin sonuna kadar, Ankaraya taşınıp merkezi eylemler/etkinlikler yapmayı gündemlerine aldılar.
Geçtiğimiz hafta içinde bu plan dahilinde Ankaraya giden tutsak yakınlarının amacı, Ölüm Orucu eyleminin 100lü günlere dayandığı ve dışarıdaki kamuoyu tepkisinin devlet terörü ile ezildiği bir ortamda, bir parça olsun tutsakların çığlığı olabilmekti. İstanbuldan giderken Adalet Bakanlığı önünde dönüşümlü oturma eylemleri yapmak gibi bir niyet vardı. Ancak ilk gün ailelerin sayının az olmasından dolayı, bu oturma eyleminin sonraki günlerde gerçekleştirilmesine karar verildi. Tutsak yakınları ilk gün Adalet Bakanlığına görüşme talebini içeren dilekçelerle 2 ekip halinde gittiler. Bu işlem 3 gün boyunca sürdü. Sonraki günlerde toplu olarak gidildi. Her seferinde görüşme talebi kabul edilmedi ve tutsak yakınları yine her seferinde polislerin tehditleri ve tacizleri ile karşı karşıya kaldılar.
Çarşamba günü ayrıca İHD aracılığıyla Cumhurbaşkanlığından randevu istendi. Aileler bunun üzerine randevunun yanıtını almak amacıyla Cumhurbaşkanlığı Köşküne gittiler. Ancak buradan da polis zoruyla uzaklaştırıldılar.
Tutsak yakınları Ankarada kaldıkları 5 gün boyunca, F tipleri ve Ölüm Orucu süreci konusunda kamuoyunu uyarmak amacıyla çeşitli görüşmelerde bulundular. Mehmet Bekaroğlu ve Kamer Genç görüşülebilen milletvekilleri idi. Mehmet Bekaroğlu ailelere iyimser bir hava sunarken, DYPli Kamer Genç ise tutsakları suçlama yoluna gitti. Tutsakların çözüme yanaşmadığını ve görüşmeleri tıkayanın onlar olduğunu iddia etti. DSPli Rıdvan Budak ise önden randevu vermesine rağmen sonradan tutsak yakınlarıyle görüşmeyi reddetti ve böylece bilinen rezil kimliğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Aileler ayrıca siyasi partilerin genel merkezleri ile görüşmeye çalıştılar. EMEP ve ÖDP tekrar sokağa çıkmaya davet edildi, onlar ise devlet teröründen yakınarak eylemsizliklerini mazur göstermeye çalıştılar. DSP görüşmeyi reddetti, FP ise erteleme yoluna gitti. Görüşmeyi kabul eden DYP il yöneticileri, benzer tarzda talepleri ileteceklerini dile getirdiler. CHP yöneticileri Sinan Yerlikaya ve Mehmet Sevigen ise, kendilerinin Ölüm Oruçlarına ve F tiplerindeki zulme ilişkin çalışmalarda bulunduklarını, ancak bunun basına yansımadığını ve bu konuda ailelere gerekli desteği sunacaklarını dile getirdiler.
KESKe bağlı Enerji-Yapı Yol Sen ve SES ile de görüşüldüb Ancak bu iki sendika devlet terörü nedeniyle hiçbir şey yapamadıklarını ve yapamayacaklarını dile getirdiler. Tüm Yargı-Sen yöneticilerinin DGMye çıkarıldıkları gün, Tüm Yargı Sen üyelerine destek olmak amacıyla buraya gidildi. Sendikacılar tutsak yakınlarının desteklerinden dolayı memnuniyet duyduklarını, ancak basın açıklamasına katılmalarının sorun yaratabileceğini, bu nedenle de katılmamalarının daha iyi olacağını dile getirdiler.
Demokratik kitle örgütlerinden Ankara Tabip Odası, ÇHD, TMMOB, TTB ile görüşüldü. ÇHD dışında diğer kurumların temsilcileri, ailelerin çabalarından ötürü memnuniyetlerini dile getirdiler ve haklı çabalarından dolayı kendilerini desteklediklerini bildirdiler. TTB adına ailelerle görüşen temsilci, çabaları büyütmek gerektiğini, sürecin kararlılık ile kazanılacağını belirterek ailelere moral verdi. TMMOB yöneticileri ise, bu sessizlik ortamında ailelerin oynadığı role, gösterdikleri çabalara vurgu yaparak, bu çabaların olumlu olduğunu, sürdürülmesi gerektiğini dile getirdiler.
ÇHD Başkanı Ali Ersin Gür ise utanç verici bir tutumun temsilcisi oldu nedense. Tutsak yakınlarıyla görüşmesinde onlara karamsarlık aşılamaya çalışarak, yapacak hiçbir şey yok demiş ve utanmasa işi yakınlarınıza direnişi bıraktırın da diyecek bir noktaya vardırmıştır. Tüm bu gerici konuşmaları devrim sözleriyle süslemeyi de ihmal etmemiştir bu arada.
Aileler, basının Ölüm Oruçlarına karşı ilgisizliğini kırmak amacıyla Cumhuriyet, Radikal, Evrensel, Milliyet, Y. Gündem gazetelerini de ziyaret ettiler. TUYAB tarafından hazırlanan dosyalar gazetelere verilerek, Ölüm Orucunun geldiği aşama ve F tiplerindeki uygulamalar hakkında bilgiler verildi.
Uğur Mumcuyu anma etkinliklerine katılımın kitlesel olacağını düşünen aileler, seslerini duyurabilmek için buraya da katıldılar. Ancak etkinliği organize edenler tutsak yakınlarına söz hakkı vermediler.
Ayrıca Özgür Üniversiteden Fikret Başkaya ve Aydın ve Sanatçı Girişiminden Şükrü Erbaş ile görüşüldü. Onlar da baskı karşısında bir şey yapamamanın rahatsızlığını dile getirdiler.
Aileler toplu olarak 19 Aralık şehitlerinden Ali İhsan Özkan ve İrfan Ortakçının ailelerini ziyaret ettiler.
Tüm bu görüşmelerin sonrasında Ankara ziyaretinin bir eylem ile sonlandırılması planlandı. Ancak, Ankara polisinin estirdiği terör, valiliğin çıkardığı genelgeler ve bunun sonucunda ailelerin bile tutuklanmış olması, yanısıra katılan ailelerin sayısının sınırlı olmasının da etkisiyle, salon toplantısı yapılması eğilimi kuvvetlendi. Son gün Ankara İHD Şubesinde yapılan basın açıklamasıyla, Ankarada yapılan görüşmeler ve sonuçları basına aktarılarak ziyaret sonlandırıldı.
Ölümlerin kapıda olduğu bu sessizlik ve geri çekiliş ortamında ailelerin yaptıkları kuşkusuz önemlidir. Ancak hesap sormanın ve kazanmanın yolu ancak sokaklardan geçmektedir. Hücre saldırısına karşı duyarlı olan ve hücrelerde sürmekte olan direnişi destekleyen herkesin bunun bilinciyle davranması gerekmektedir.
Limter-İş Sendikası Eğitim Uzmanı Süleyman Yeterin işkencede katledilmesi ile ilgili davaya 29 Ocak 2001 tarihindeki duruşma ile devam edildi.
Sultanahmet Adliyesi 6. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilen davaya katiller özel bir şekilde, koruma çemberi oluşturularak getirildi. Duruşmada Süleyman Yeterle birlikte gözaltına alınan Hüseyin İldan dinlendi. İşkenceci polislerin avukatı bu tanıklığa itiraz ederek, söylenenleri kabul etmediklerini belirtti. Avukat ayrıca kararın, Anayasa Mahkemesinde görüşülen af kanununun çıkmasından sonra alınmasını istedi ve bu öneri mahkemece kabul edildi. Duruşma yine sonuçsuz bir şekilde bitirilerek, 12 Mart tarihine ertelendi.
Mahkeme çıkışında Süleyman Yeter ve mücadele için sloganlar atıldı. 100e yakın kitlenin ilerlemesi sırasında basının görüntü alması, devletin kolluk güçleri tarafından engellendi.
Süleyman Yeterin işkence ile katledilmesinden sorumlu polislerin bu göstermelik yargılaması bile, ancak önemli bir kamuoyu duyarlılığının yaratılmasıyla mümkün olabilmişti. Ama bu göstermelik davanın artık hiçbir hükmünün kalmadığı daha şimdiden berrak bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Katil devlet bir yandan polisin silah kullanma yetkisinin önündeki biçimsel engelleri kaldırma gayretinde iken, diğer yandan kamuoyu duyarlılığı nedeniyle haklarında dava açılmış bulunan işkencecilerini afla bu yükten kurtarmaktadır. Süleyman Yeteri katleden işkenceci katiller de affın Anayasa Mahkemesinden çıkışına kadar yargılanıyor görüleceklerdir. Ama mahkemenin bugünden aldığı kararla da görüleceği üzere, işkenceciler hiç bir ceza almaksızın görev başına döneceklerdir. İşkence ve katliam icraatına devam edeceklerdir. Süleyman Yeter davasında alınan kararla bu gerçek bir kez daha teyid edilmiştir.
İşkenceci polislerden, işkencenin gerçek sorumlusu devletin hesap sormasını beklemiyoruz. Katillerden ve işkencecilerden hesabı devrimin adaleti soracak!