Tekstil patronları saldırıda sınır tanımıyorlar...
Enflasyon aldatmacası ve sermayeye
aktarılan muazzam rantlar
İMF uşağı sermaye hükümetinin enflasyon belirleme oyunu 2000 yılında başladı. 2000 yılı enflasyon hedefi %25 olarak belirlenerek, ücret artışları bu hayali rakam üzerinden yapıldı. Bu rakama dört elle sarılan kapitalistler, TİSlerde %20-25lik artışları dayattılar. Milyonlarca işçiyi ilgilendiren asgari ücret de aynı oranda arttırıldı.
Hükümet 2000 yılı enflasyon rakamını %39 olarak açıkladı. Ancak uzmanlar enflasyon oranının %54ün üzerinde olduğunu söylüyorlar. Kitleleri bir kez daha yalanlarla aldatmak için enflasyona ilişkin rakamlar çarpıtıldı. Enflasyon hesabı Aralık ayları arasındaki fark üzerinden yapıldı. Oysa gerçek hesaplamanın, uzmanların açıkladığı gibi, 12 ay üzerinden yapılması gerekiyordu. 12 aylık hesaplarda %54ü geçen enflasyon gerçeği, işçi ve emekçilerin 2000 yılı kayıplarının oranını da göstermektedir.
2001 yılında aynı oyuna devam ediyorlar
2001 yılı saldırı planını azgınca uygulama ve cezaevlerine dönük katliam sayesinde emperyalist efendilerinden iyi not alan uşak takımı, 2001 yılında aynı rotada devam edeceğini tam bir küstahlıkla açıklamıştır. Özelleştirme, işten atmalar, sendikal çalışmaları kolluk güçleriyle engelleme, tarımı çökertme, vb. ile ücret artışlarında %15 dayatması gündemde.
Geçen yılda azgın saldırılara karşı örgütlü bir muhalefetle karşılaşmayan hükümet, sermayenin ve emperyalizmin azami çıkarlarını korumak amacıyla, 2001 yılı hayali enflasyon oranını %12,5 olarak belirledi. Asgari ücret ve kamu emekçilerinin ücret zamları bu hayali rakama göre belirlendi. Böylece kamu emekçilerini açlık sınırına yaklaştırmış, asgari ücretle çalışan işçileri ise açlık sınırı olan rakamın (200 milyon TL) yarısına (102 milyon TL) mahkum etmiş oldu.
Kuşkusuz sermaye iktidarı ve kapitalistler bu hayali rakamlara ulaşmanın mümkün olmadığını biliyorlar, ama emekçilerin inanmasını istiyorlar. Ama çabaları boşuna. Çünkü emekçiler satın alma güçlerinin düşüşünden, tüketmek için satın aldıkları metalardan, sofralarındaki ekmeğin küçülmesinden öğreniyorlar enflasyonun gerçek oranını.
Asalaklara %60, emekçilere %15...
Tam bir utanmazlıkla ve arsızlıkla emekçilerin enflasyona ezdirilmeyeceği demagojisini yapan hükümet, emek gücünü satarak yaşamını sürdüren milyonlarca emekçiye %15 ücret artışını dayatıyor. Öte yandan kapitalistlere sattığı hazine bonolarına %60 faiz ödüyor. Bu bono satışları emekçilerin alınterinden çalınan değerlerin kimlere aktarıldığını gösteriyor. Hayali enflasyon rakamının dört katı sermayeye faiz olarak aktarılıyor. Zira sistem borçlanmadan ayakta duramıyor. Hem ayakta kalarak emekçileri eziyor, hem de emekçilerden çaldıklarını sermayeye transfer ediyor.
Çivisi çıkmış sistemi bağışıklık sistemini yitiren hastaya benzeten uzmanlar, en ufak para giriş-çıkışının kriz yaratabileceğini söylüyorlar. 2000 Aralıkında yaşanan borsa krizi bunun örneğidir. Devletin vergi tasarısını protesto eden rantçılar, milyonlarca doları yurt dışına çıkardılar. Bunu da yabancı sermayenin kaçışı olarak yansıttılar. Dolayısıyla rantla beslenen sermaye vergi ödemeden vurgunlara devam edecek. Onların sıcak parasına ihtiyaç duyan düzen de aşırı oranda faiz ödemeye devam edecek. Tek başına bu olgu bile sermaye düzeninin miadını çoktan doldurduğunu gösteriyor
Enflasyon hedefi yine sapacak. Eğer hedef %100 oranında saparsa, enflasyon %30 olacak. Bu durumda, emekçilere sefaleti dayatan düzen, sermayeye dünyadaki faiz oranlarının 10-15 katı kadar kazandıracak. Zira Avrupada enflasyon kayıpları çıkıldıktan sonra geriye kalan faiz getirisi 2 puan, ABDde 1-1,5 puan arasındadır. Türkiyede ise 30... Yani tam bir rant ekonomisi hüküm sürmektedir.
Borçlanmadan ayakta kalma olanağından yoksun kokuşmuş düzen, emperyalist tekeller ve yerli işbirlikçilerinin faizlerini ödemek için tüm emekçi kesimlere yüklenmeye devam edecektir. Bu yıl da, güçlü ve militan bir direnişle karşılaşmadığı sürece, saldırılarını yenilerini ekleyerek sürdürecektir.
Ancak henüz yılın başındayız. Sürecin nasıl işleyeceği önümüzdeki süreçte belli olacaktır. Kamu emekçileri 1 Aralık eylemini aşan bir pratiğin sergilenmesi gerektiğini vurguluyorlar. Bu vurgu esas olarak tabana aittir. Bürokratlar iş yapmaya zorlanabildikleri oranda, bu talepleri sahiplenmek zorunda kalacaklardır. İşçi sınıfı cephesinde de bu saldırının rahatsızlığı duyulmaktadır. Hayali enflasyonu ölçü alan kapitalistler, TİSlerde bu dayatmaya ek olarak esnek üretimi de gündeme getiriyorlar. Bunun ilk yansıması tekstilde alınan grev kararıdır. Eğer tekstilde, TİSlerin sendika ağaları tarafından satışı taban tarafından engellenebilirse, işçi sınıfı cephesinden avantajlı bir başlangıç yapılmış olacaktır. Devrimci tutsaklar yeni yıla hücrelerdeki direnişle girdiler. Kamu emekçileri de eylemlere başlıyorlar. Topyekûn saldırıya karşı verilen mücadelenin aynı kanalda akıtılabilmesinin imkanları artmaktadır ve bu en ileri düzeyde zorlanmalıdır. Bu süreçte öncü işçi ve emekçiler ile sınıf devrimcilerinin inisiyatifi belirleyici bir önem taşımaktadır.
Bireysel Emeklilik Tasarısı TBMMde kabul edildi...
SSKyı tasfiyenin zemini hazırlanıyor
Topyekûn saldırının temel ayaklarından biri özelleştirmedir. İMF, DB, TÜSİAD, TİSKin ihtiyaç ve dayatmaları doğrultusunda, gerici-faşist Ecevit hükümeti eliyle çok sayıda KİT yağmalanmış durumda. Bu rant kimi zaman sermaye kesimleri arasında pay kapma yarışından kaynaklı it dalaşına yol açıyor. Bu alanda açığa çıkan son yağma ve yolsuzluk örneği ise enerji alanında yaşanıyor.
Sermayenin gözü sigorta ve sağlık alanında
SSK hastaneleri, bakım, personel eksikliği, teknik yetersizlik gibi donanımsızlıklara rağmen milyonlarca emekçinin iyi kötü tedavi olmaya çalıştıkları kurumlar. Zaten başka yerde tedavi olanağına da sahip değiller. Bu kurumlara el koymak ve tüm sağlık hizmetlerini ticarileştirmek İMF reçetelerinin vazgeçilmez maddelerinden biridir. Gerek kurumun sahip olduğu gayri menkuller, gerekse özelleştirildikten sonra ortaya çıkacak sağlık pazarı sermayenin iştahını kabartmaktadır. Diğer taraftan, bireysel sigortayı teşvik ederek yeni rant alanları yaratmaya çalışılmaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan sık sık SSKdaki aksaklıklarla ilgili TVlere çıkıp şov yapmakta, kamuoyunu özelleştirmeye hazır hale getirmek için çabalamakta, çeşitli düzenlemeler adı altında saldırıları gündeme getirmektedir. Bireysel emeklilik için de TİSK sürekli hükümete emirler vermekteydi. Patronlara hizmet için çırpınan Ecevit hükümeti bu emri de yerine getirerek İMFnin hazırladığı tasarıyı yasalaştırdı.
Sigortasız çalıştırmanın yaygınlığı bilinen bir gerçektir. Resmi rakam beş milyondur. Hem SSKyı özelleştirmek için zemin yaratmak, hem de sosyal güvenceden yoksun bırakılan emekçilerden rant elde etmek gibi ikili amacı olan yasayı, patronlar, işçilerin çıkarına uygun gösterme çabasındadır. TİSK, güya SSKnın yetersizliği karşısında çalışanlara güvence sağlanabilmesi için, özel sigorta programlarının teşvik edilmesini istemektedir. Peki ama SSK neden yetersiz kalmaktadır? Tam da bu asalaklar primleri ödemedikleri, sigortasız işçi çalıştırdıkları için. Dahası SSKnın topladığı primlerin bir kısmı doğrudan sermayeye aktarılmaktadır.
Emekçileri iliklerine kadar sömüren asalakları ilgilendirenin işçilerin sosyal güvenliği olmadığı yeterince açıktır. Onların asıl amacı SSKyı yağmalamak, işçilerin sigorta primlerine dolaysız olarak el koymaktır. TÜSİAD patronlarından Sabancı, başka ülkelerde sıcak para ihtiyacının özel sigorta şirketlerinden kolayca karşılandığını dile getirerek, bireysel emeklilik ve sigortanın kendileri açısından taşıdığı önemi açıkça ortaya koymaktadır.
Mezarda emeklilik yasasıyla işçilerin emeklilik hakkını gaspeden sermaye iktidarı, şimdi de özel sigorta ile SSKnın tasfiyesinin yolunu düzlemeye çalışıyor.
SSKnın tasfiyesi planını bozmalı, tüm işçiler ve çalışanlar için sigorta talebini yükseltmeliyiz.
|