ARSIVANA SAYFA
 
20 Ocak '01
SAYI: 03
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Ölüm Orucun Direnişi emekçilerin mücadelesine yol gösteriyor!
Direniş ruhunu alanlara taşıyarak saldırıları püskürtelim!
"Omuzlarımızdaki tarihsel yükün gereğini yerine getirmek boynumuzun borcudur"
Tıbbi müdahale işkencesi
Saldırının hedefi şimdi de avukatlar
Faaliyetlerimizden
Kamu emekçileri hareketi
Sınıf hareketi
Bor madenleri özelleştirme yağmasına açılıyor
"Yolsuzlukla mücadele" ya da sermayenin yalan kampanyası
Reformizmin direniş cephesine büyük ihaneti
Katliama utangaç destek
Katliam ve direniş/3
"Devrimin bekçileri"
Luxemburg ve Liebknecht için Berlin'de görkemli anma törenleri
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler/3
Ölüm Orucu direnişçileri anlatıyor
Direniş sürüyor
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 


Herşeye rağmen direniş!

Faşist sermaye devleti dışarıda yapamadığını zindanlarda yapmaya çalıştı. Devrimci tutsaklara yönelik “terör örgütleri içeriden yönetiliyor” söylemleriyle saldırısını, katliamını ve işkencelerini gerçekleştirdi. Devrimci iradenin, zindanlarda diz çöktürdüğü devlet; operasyonlarla gizlemeye çalıştığı gerçekleri artık gizleyemiyor. Şimdi ise “terör örgütleri cezaevlerinden değil, Avrupa’dan yönetilmekte” diyor, kan gölüne batmış Sami Türk.

Ellerindeki devrimci kanıyla iyice teşhir olan katliamcı sermaye devleti; F tipi işkencehanelerde işkencelerine ve katliamlarına devam ediyor. Devlet katliamı işçi ve emekçilerden saklamak (mümkün olmasa da!), bilinçleri bulandırmak, kendini aklamak için satılmış medyayı da çok iyi kullanmaktadır.

Ulucanlar, Burdur ve en son Ölüm Orucu Direnişi’ndeki katliamlar gösteriyor ki, devlet, devrimcilere karşı başlattığı her saldırıda iradenin, bilincin, siper yoldaşlığının, azmin duvarına çarpıyor. Özel seçilmiş ve kalıcı bir devlet kurumu haline getirilmiş birliklerle bu katliamların yapılması, devletin nasıl bir yapılanma ve kurumsallaşma içerisinde olduğunu gösteriyor.

İnsan Hakları İzleme Komitesi’nin bile Türkiye’yi cezaevleri operasyonlarında işkence ve katliamlardan suçlu bulması yetmiyor. Kendi milletvekilinin arabuluculuk görüşmelerinden sonra Ölüm Orucu eylemindeki gerçekleri anlatması, katliam sonrasındaki devrimci tutsakların durumları hakkındaki açıklamaları, Adalet Bakanı’nın cezaevi görüşmelerini dahi engellemesi, devlet cephesinden katliamın üstünü örtme çabalarını örnekliyor.

Faşist devlet, medyanın da tam desteğiyle, hücrelere atılmış Ölüm Orucu Direnişi’ndeki tutsakların haklı demokratik taleplerine olduğu gibi demokratik özgürlükleri savunan İHD, TTB, ÇHD, Yargı-Sen, TAYAD vb. demokratik kitle örgütlerini suçlayarak saldırısını onlara da yöneltiyor.

Katliamcı devlet bu kitle örgütlerini de hedef tahtasına oturtmaya çalışıyor. Şu anda ölüm sınırına gelmiş olan Ölüm Orucu Direnişi’nde hekimlere tıp etiği ve hasta-hekim ilişkisi üzerine kurulu gerçeklikler zorla çiğnetilmeye çalışılıyor. Katliamdan yaralı çıkan, ölüm orucu eylemini sürdüren devrimci tutsaklar bilinçlerini kaybettiklerinde zorla verilen serumlar ve elleri ayakları bağlanarak yapılan müdahaleye karşı bilinçleri yerine geldiğinde serumları söküp atarak, tıbbi müdahaleyi kabul etmeyerek karşılık veriyorlar.

F tipi cezaevlerinde yapılan katliamı gizlemeye çalıştıkları yetmiyormuş gibi görüşlerde ailelere onursuz aramalar dayatılıyor. Devrimci tutsakları yalıttıkları gibi görüşe gelen ailelerin de birbiriyle görüşmeleri engelleniyor. İnfaz koruma memurları olmayan özel görevlilerce kontrol altında tutulan devrimci tutsaklar sürekli işkence görüyor. Bu sınırsız ve sonsuz saldırılara karşı cezaevi çalışanları cephesinden cevap veren sendikacı Ali Yazıcı’nın görevden alınması ise devletin katliamcı yüzünü bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Yurt içi ve yurt dışında devrimci tutsaklarla dayanışma komitelerinin katliama karşı protesto eylemleri de bütün engellemelere karşın sürüyor. Protesto eylemleri üzerinden evler basılıyor, Kızılay’ın merkezinde saldırılar gerçekleştiriliyor. İşkenceler, gözaltılar ve tutuklamalar oluyor. Dışarıda işçi ve emekçilerin, özelikle de gençlik güçlerinin eylemleri, içeride ise devrimci tutsakların baş eğmez ölümüne direnişleri; hücre tipi cezaevleri saldırısını, katliam ve sonrası saldırıları boşa çıkaracaktır.

Faşist devletin katliam gerçekleştirmekle başarıya ulaşması mümkün değildir. Devrimci tutsakların bu hunharca katliamlara, işkencelere, bomba ve silahlara karşı sergiledikleri ölümüne direnişin kararlılığını tüm dünya gördü. Bu aşamadan sonra da devrimci tutsaklar kararlılıklarından, tek tek hücrelerde yokedilecek olsalar da, vazgeçmeyecekler. Bunun üzerinden dışarıda olan saldırı, gözaltı, işkence ve tutuklamalar da bizleri yıldıramaz. Her yeri mücadele alanına çevirdiğimiz gibi, devrimci tutsakların cenaze törenlerini de onlara yaraşır bir şekilde yapacağız.

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!

T. Engin/Kırşehir



Katliam borazanı medya konusunda bir haber...

Muhabirler cezaevleri
katliamını anlattı

Cezaevlerinde devletin yaptığı katliamı
izleyen muhabirler günah çıkardı

Cezaevlerinde süren ölüm oruçlarına ve açlık grevlerine karşı devletin “Hayata Dönüş” adı altında 19 Aralık gecesi 20 cezaevinde yaptığı katliam boyunca izledikleri yayın politikasını masaya yatıran muhabirler, editörler ve kameramanlar, yayın politikalarının çok “vahşi”, “kirli” ve “taraflı” olduğunu söylediler.

Gazeteciler Meclisi Girişimi’nin önceki akşam Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlemeyi düşündüğü medya mensuplarının cezaevi olayları sırasında durdukları yeri sorgulayan toplantısı polis tarafından engellendi. Bunun üzerine toplantı İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi’nde düzenlendi. Toplantıya yoğun bir ilgi gösteren muhabirler, editörler ve kameramanlar, “satır aralarına sıkışan” cezaevi olayları sırasında izledikleri yayın politikasının yanlışlığından, taraflılığından yakındılar.

Bilgi kaynağında sansür

Ahmet Şık (Radikal)

“Cezaevi önünde haber alabileceğimiz kaynaklar yoktu. Kaynağın belirsiz olduğu kulaktan dolma bir sürü bilgi dolaştı etrafta. Ve bana göre televizyonların özeleştiri vermesi gibi bir durum ortaya çıktı. Çünkü televizyon muhabirleri kaynağı belli olmayan bu söylentileri yayınladı. Şimdi bir çok kişi cezaevindeki insanların kendilerini yaktığını düşünüyor.”

Vakkas Aksu (CNN Türk)

“...ben habere çıkarken bana ‘Bayrampaşa çok önemli bir nokta, dikkatli ol’ dediler. Herkesin kendi içinde bir otokontrolu bulunuyor. İster istemez bunun etrafında hareket ediyorsun.”

İbrahim Güneş (TV 8)

“Öncelikle bilgi kaynaklarımızda sansür olduğunu söylemek istiyorum. Zaten kendi içimizde de bir sansür bulunuyor. Kendilerini yakmalarını emreden telefon bandından sözetmek istiyorum. Bir kere bu görüntülerin çok maniple görüntüler olduğu belliydi.”

Baris Yarkadas (Netbul)

“Sorulması gereken şu: Biz gazeteciler, muhabirler olarak neden bu haberleri vermedik, veremedik? Bayrampaşa Cezaevi’nde herşey yanmıştı, demirler erimişti. Gösterilen silahlar neden yanmadı diye niye sormadık? Gösterilen posterler yanmaz maddeden mi yapılmıştı? Neden bunun yanmadığı sorulmadı. Soru sormayı unuttuk.”

İrfan Bozan (CNN Türk)

“Bize bilgi gelmedi. Gelen bilgileri de ne biz artırdık ne de küçülttük. Haberi yuvarlayarak verdik... Cezaevlerindekiler devlet düşmanı, polis katili, PKK’li olarak adlandırılmışlardı. Bunun çevresinde bir yayın yaptık.”

Mete Çubukçu (atv)

“Ben sınırımı biliyorum. Pek çok insan da bu sınırı biliyor. Böyle bir durum var. Şimdi başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Görüşmeler sırasındaydı. Merkez beni aradı ve “Sana ‘görüşmeleri hangi mahkûmlar yürütüyor?’ diye soracağız” dediler. Ben buradan, görüşmeleri ölüm orucunda olmayan tutuklu ve hükümlülerin sürdürdüğünü söylemem gerektiğini anladım.”

(Özgür Politika, 13 Ocak ‘01)





Nazım Hikmet’i ehlileştirme girişimlerinin
yeni halkası!..

16 Ocak tarihli Sabah’tan bir haber...

100. yıldönümünde
vatandaşlık umudu

2002 Nazım Hikmet’in 100’üncü doğum yıldönümü. Ünlü şairin Türk vatandaşlığına kabulü için çalışmalar başladı. İlk adım Kültür Bakanı İstemihan Talay’dan geldi: “Büyük istek var, Tantan’la görüştüm.”

Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, 2002 yılının “Uluslararası Nazım Hikmet Yılı” olarak kutlanması için çalışmalara başladı. Geçtiğimiz günlerde 99’uncu doğum yıldönümünde anılan ünlü şairin, 100’üncü yıldönümü daha görkemli etkinliklere sahne olacak. Hazırlıklar bir yıl öncesinden başladı bile. İlk önemli adım Kültür Bakanı İstemihan Talay tarafından atıldı. Bakan, vakfın anma projesinin tanıtım toplantısına katılarak, Hikmet’in Türk vatandaşlığına kabul edilmesi konusunda İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’la görüştüğünü açıkladı.

Karar Eylül’de
Dün yapılan toplantıya Talay’ın yanı sıra gazeteci-yazar Zülfü Livaneli, Refik Erduran ve Zeynep Oral ile Tarık Akan ve Bülent Tanla katıldı.

Talay, toplantıya katılmadan önce Hikmet’in vatandaşlık hakkının İçişleri Bakanlığı yetkisinde olması nedeniyle Tantan’la görüştüğünü söyledi. Talay, “Vatandaşlık konusunda büyük bir istek var. Azerbaycan gezimin dönüşünde Tantan’a bu öneriyi yazılı bir şekilde ileteceğim” dedi. Talay, geçen yıl UNESCO Genel Sekreterliği’ne 2002 yılının Nazım Hikmet Yılı olması konusunda başvurduklarını da belirtti: “Bakanlığımız kendi bünyesinde bir komite oluşturdu. Evrensel boyutlarda düşünmüş, evrensel değerlerde sevilmiş büyük ozanı, Türk halkı olarak biz de bu doğrultuda anarsak kültür birikimimizi yeniden yaratmış olacağız.”

Video CD’si çıktı
Talay, UNESCO’nun bu isteği değerlendirdiğini ve kararını Eylül ayında vereceğini de belirterek, Nazım Hikmet’in mezarının kendi görüşüne göre evrensel değerlerde düşünen Hikmet’in, evrensel kimliği nedeniyle Moskova’da kalmasından yana olduğunu da belirtti.
Bu arada vakıf, “Nazım Hikmet Şarkıları” adlı bir video CD ve kitap satışa sundu. Kitapta yer alan şarkılardan bazıları şunlar: Kadınlarımız, Japon Balıkçısı, Karlı Kayın Ormanında, Mavi Liman.

(Sabah/16 Ocak ‘01)




Katliam operasyonu sırasında Ankara Ulucanlar
Cezaevi’nde bulunan Selin Kurşun’un anlatımı...

Kızıl Bayrak SUS-TU-RU-LA-MAZ!..

Devlet, zindanlarda katliamlarını sürdürürken, dışarıda da pervasız bir terör dalgası estirmektedir. Ancak her faşist saldırı devrimci bir direnişle yanıtlanmıştır/yanıtlanacaktır. 9 Ocak 2001 tarihinde, okurumuz Gökhan İsmailoğulları, ders çıkışı Kurtuluş Lisesi önünden sivil polisler tarafından gözaltına alınmış, hemen sonra tutuklanarak Hatay E Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderilmiştir.

Paralı eğitime hayır diyen, eğitimde fırsat eşitliği istiyoruz diyen, zindanlardaki katliamların durdurulmasını isteyen, her toplumsal kesim aynı pervasız şiddete maruz bırakılmaktadır. Ancak bu yıldırma girişimi her defasında boşa çıkarılmış, devrimci faaliyet engellenememiştir. Devrimci basın çalışan ve okurlarına dönük tahammülsüz ve saldırgan tutuma karşı yanıtımız mücadele olacaktır.

Kızıl Bayrak dalgalanacak!
Sosyalizm kazanacak!

Kızıl Bayrak Antakya Temsilciliği adına
Zeynel Nihadioğlu