ARSIVANA SAYFA
 
20 Ocak '01
SAYI: 03
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Ölüm Orucun Direnişi emekçilerin mücadelesine yol gösteriyor!
Direniş ruhunu alanlara taşıyarak saldırıları püskürtelim!
"Omuzlarımızdaki tarihsel yükün gereğini yerine getirmek boynumuzun borcudur"
Tıbbi müdahale işkencesi
Saldırının hedefi şimdi de avukatlar
Faaliyetlerimizden
Kamu emekçileri hareketi
Sınıf hareketi
Bor madenleri özelleştirme yağmasına açılıyor
"Yolsuzlukla mücadele" ya da sermayenin yalan kampanyası
Reformizmin direniş cephesine büyük ihaneti
Katliama utangaç destek
Katliam ve direniş/3
"Devrimin bekçileri"
Luxemburg ve Liebknecht için Berlin'de görkemli anma törenleri
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler/3
Ölüm Orucu direnişçileri anlatıyor
Direniş sürüyor
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Faşist katliamı önceleyen süreç...


Tutsak temsilcileri ile heyetler
arasında yapılan görüşmeler/3

(Aydınlar, Meclis İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi, Meslek Örgütleri ile Tutuklu Temsilcileri arasında yapılan görüşmelerin tutanakları...)

Adalet Bakanlığı’nın yetkilendirdiği TTB ve
M. Bekaroğlu ile yapılan görüşme

13 Aralık 2000 /Saat:16:00

(Ankara’da Kızılay’da tutuklu ailelerine saldırılması sonrasında yapılan görüşme.)

Mehmet Bekaroğlu: Bakanla görüştük, Ankara’da gözaltında olanlar hakim karşısına çıkarıldılar, 56 kişi hakim karşısına çıkarıldı, ama 7 kişi de Terörle Mücadele Şubesi’nde...

Tutuklu Temsilcisi: Bu bizim söylediklerimizle ilgili değil. Zaten normal bir prosedür işletiyorlar. Hakim karşısına çıkarmalarının bir özelliği yok, tabii çıkaracaklar zaten. Polisler için soruşturma açılmış olmasının da bizim talebimizle bir alakası yok; bizler için önemli olan, saldırılara son verilmesi, son verileceğinin açıklanması ve bu gösteri nedeniyle içeride tutulanların serbest bırakılmasının sağlanmasıdır.

Mehmet Bekaroğlu: Sayın Bakan "şundan dolayı açıklama yaptık diyemem" diyor, akşam zaten liderler zirvesinin yapılacağını, zirve sonrasında sağduyu çağrısı yapılabileceğini belirtti.

Tutuklu Temsilcisi: Burada sorunu çözmeye çalışıyoruz. Biz de çalışıyoruz deniliyor. Ama öte yandan normal, barışçı kitle gösterilerine vahşice saldırıyorlar. Çözümden yana olan böyle mi yapar? Samimi değiller, adım atılmıyor. Tamamen yasadışı biçimde saldırıya maruz bırakılan ve keyfi gözaltına alınan aileler serbest bırakılmalı.

(Tutuklular, orada -Ankara Kızılay’da ve diğer yerlerde- saldırıya uğrayan insanların kendilerini desteklemek için bir şeyler yaptıklarını, onlara karşı kendilerinin sorumluluk duyduğunu, böyle saldırılar olurken, görüşmeleri sürdürmenin bir anlamı olmadığını... belirterek, kendi aralarında görüşmek üzere, içeriye geçtiler...

Tutuklular değerlendirmelerini yapıp, döndükten sonra, heyetten, kamuoyuna, "Tutukluların şu an için talepleri var ve biz şu ana kadar bu nedenle herhangi bir görüşme yapmış değiliz. Gözaltılar bırakılıncaya kadar görüşmeleri sürdürmek istemiyorlar." şeklinde bir açıklama yapmalarını istediler.

Bunun üzerine, önce Mehmet Bekaroğlu, ardından da Metin Bakkalcı bakanla görüştüler. Saat 16:30’da bakanla görüşmeyi tamamlayıp döndüler. Bakanla görüşmeleri sonucu hakim’e gerek kalmadan gözaltındakilerin serbest bırakılacağını belirttiler... Yalnız Terörle Mücadele’ye götürülenlerden altısından üçünün aranır durumda olduklarını, yardım yataklık suçuyla gıyabileri olduğunu söylediler.

Tutuklular bunun üzerine, heyetten "Gözaltılar ve saldırılar nedeniyle biz içeriye girdikten sonra şöyle gelişmeler oldu" şeklinde bu gelişmeleri açıklamalarını, bu sağlandıktan sonra görüşmelerin süreceğini belirttiler.

Heyetin gözaltıların bırakılmasının ardından yeniden gelip, görüşmelere devam edilmesi konuşularak, görüşme sona erdi.)

Bakanlık, GARANTÖR heyet olarak BAROLAR BİRLİĞİ, TMMOB, TTB ve FP’li Bekaroğlu’nu kabul ederek, bu heyetin İTİRAZ ETTİĞİ hiçbir uygulamayı yaşama geçirmeyeceğini taahhüt etti.

Bu heyetin söylediklerini uygulama konusunda tam garanti vermiyor... Bu yan belirsiz bırakılıyor.

Tutukluların GARANTÖR HEYETİNDE olsun diye talep ettiği İstanbul Barosu (Yücel Sayman), TAYAD Temsilcisi, tutukluların avukatlarının temsilcisi, Aydın ve sanatçılardan bir temsilciyi, KABUL ETMİYOR.

İtiraz gerekçesi "biz bakanlık olarak bu heyete irademizi teslim edeceğiz, sizin önerdiğiniz kurumların ise tüzel kişilikleri yok" şeklinde oluyor.

(Yani sonuç olarak; Barolar Birliği tutuklular istemediği için bu heyetten çıkartılıyor, ama tutukluların istedikleri de alınmıyor.

Bunun yerine bakanlık TMMOB, TTB ve Bekaroğluna diyor ki, siz bizi bağlamayacak ama kendinizi bağlayacak kurumlarla birlikte tutuklularla görüşebilirsiniz, ama bizimle olan resmi görüşmelere sadece TMMOB, TTB ve Bekaroğlu gelir...

Yani kısaca; Bakanlığın önerisine göre TMMOB, TTB ve Bekaroğlu resmi garantör heyeti oluyor.)

***

Adalet Bakanlığı’nın yetkinlendirdiği TTB ve
M. Bekaroğlu ile yapılan görüşme

13 Aralık 2000

Heyet ve Tutuklular görüşmelere devam ediyor:

Tutuklu Temsilcisi: Konuyu gözden geçirip bir karara vardık. Yargı-Sen olmayabilir, heyette yer alacak aile örgütlenmemiz de teke indirilebilir, ama, bakanın bağlayıcı olarak kabul ettiği üç kuruma ek olarak TAYAD’ın da bakanla yapılacak görüşmelerde yer almasını istiyoruz. Bakanın tüzel kişilik ve kendisini bağlama meselesine ilişkin söyleyeceğimiz şu; mesele, Bakan’ın kendini hangi kurumlara bağlayacağı meselesi değil, biz bakanla bizim adımıza yapılacak görüşmelerde özellikle TAYAD ve İstanbul Barosu’nun da olmasını istiyoruz. Mesele devletin TAYAD’a yönelik özel yaklaşımıdır, bizim ise bunu kabul etmemiz sözkonusu değildir. Yasal bir kurum öneriyoruz nihayetinde. Hapishane konusunda tutuklu yakınlarından daha meşru ve doğal bir muhatap olabilir mi? Doğaldır ki, bizi en iyi ailelerimiz temsil edebilir...

(Sonuç olarak değişik formüller üzerinde tartışıldı.)

Bu biçim kabul edilirse, ortaya şöyle bir işleyiş çıkacaktı: Bakanla yapılan görüşmeleri TMMOB, TTB, Mehmet Bekaroğlu, Yücel Sayman ve TAYAD yapacak. Bakanın kendisini "bu kurumların iradesi dışında bir şey yapmayacağım" diyerek bağlayacağı kurumlar TMMOB, TTB ve Mehmet Bekaroğlu olacak. Bu üçü ise kendi iradelerini ek olarak TAYAD, Yücel Sayman, aydın-sanatçılardan bir kişi, tutukluların Avukatlar temsilcisine bağlayacak. Yani üçü, bu kurumların ortak kararı dışında hareket etmeyecek.

Heyet, Bakanlıkla bu konuyu görüşmek üzere ayrıldı.
Bekaroğlu, Bakanla bu konuyu görüşmenin sonuçlarını tutuklulara aktardı:
Buna göre: Bakanla görüşmeye Garantör heyet olarak TTB, TMMOB, BEKAROĞLU, TAYAD, YÜCEL SAYMAN katılacak. Ancak bakan iradesini bağlayıcı kurumlar olarak TTB, TMMOB, BEKAROĞLU’nu görecek. "İradesini bağlama"nın özü ise şöyle: Bakanlık bu üç kurumun itiraz edeceği hiçbir şeyi YAPMAYACAK. Bu heyet tutuklular ile görüşürken yanına tutukluların avukatını, aydın-sanatçılar adına bir kişiyi alacak. (Aydın sanatçılar adına daha sonra Oral Çalışlar ismi üzerinde hemfikir olundu.)

***

Mehmet Bekaroğlu, Yücel Sayman, Metin Bakkalcı, Oral Çalışlar, Kaya Güvenç, Naime Kara, Behiç Aşçı ile yapılan görüşme

14 Aralık 2000/00:50

Görüşmeye FP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, Türk Tabipler Birliği’nden Metin Bakkalcı, Gazeteci Oral Çalışlar, TMMOB’dan Kaya Güvenç, TAYAD adına Naime Kara, tutuklu avukatlarından Behiç Aşçı ve tutuklu temsilcileri katıldılar.

(Tutuklular görüşmeye, komisyonun oluşturulma sürecini özetleyerek başladılar: Bu komisyonun tutukluların talebi üzerine oluşturulmuş ve tutukluların taleplerini tartışıp hemfikir olduktan sonra, bu talepleri bakanlıkla tutuklular adına görüşecek bir fonksiyonunun olacağı; bakanlık nezdinde Mehmet Bekaroğlu, TTB ve TMMOB temsilcilerinin resmi olarak bakanlığın "bunların görüşlerini aşmayacağı" kurumlar olacağı, bunun yanında bakanlıkla görüşmeleri tutuklular adına bu kurumların yanında TAYAD temsilcisi ve İstanbul Barosu’nun yürüteceği, Oral Çalışlar ve Behiç Aşçı’nın ise tutuklularla yapılan görüşmelerde bu kurumlarla birlikte bulunacağı...
Bakanlığın kendi iradesini ilk üç kurumun onaylamadığı bir projeyi hayata geçirmeyeceğini söyleyerek bağladığını, bu üç kurumun ise iradesini burada bulunan tüm kurumlara ve tutuklulara bağlayarak, ortaklaşılmayan konularda hiçbir kesimin kendi başına hareket etmeyeceği netleştirildi.)

Tutuklu Temsilcisi: Şu anda yapmamız gereken, talepler üzerinde gelinen noktayı değerlendirerek tek tek ele alıp detaylandırmak ve son biçimini vererek bakanlıkla görüşüp onaylatmaktır. Onaylandıktan sonra da direnişimiz bitirilecektir.

Talepleri biliyorsunuz; ancak ben yine de tekrar sıralayım. (Talepler tek tek tekrar okundu. Ve taleplerin tartışılmasına geçildi.)

Birinci maddeye ilişkin, TMMOB’un F tipinin yapısını anlatması dinlendi.

Kaya Güvenç: Buranın yapısına göre hapishanenin en dış ve diğer blokların dışındaki kısmında 59 tane tek kişilik hücre bulunmaktadır. Bunun yanında 18 adet ünite vardır ve bu ünitelerin her biri, ara güvenlik koridorları ve duvarları ile birbirinden ayrılıyor, her bir ünitede beşe on metre toplam elli metre karelik avlular bulunmaktadır. Beşe beşlik yirmibeş metrekarelik yanyana iki tane üç kişilik hücre, iki tane beş metreye on metrelik ayrı avlulara çıkıyor. Bu tarz toplam üç kişilik altı tane hücre vardır ve bunlardan ikisi sırt sırtadır, diğer sırt sırta olan ikişerli hücrelerle aralarında ikişer tane avlu vardır.

Bunların birleştirilmesinin en mümkün biçimi, ikişer tane üçer kişilik olanların üst katlarının ortasındaki duvarın kaldırılarak altı kişilik hale getirilebilir, alt katların birleştirilmesi gereksizdir, ama birleştirilsin diye düşünülürse bir kapı açılarak birleştirilebilir ve diğer sırt sırta olan üçer kişiliklerin de bu şekilde yapılması ile her bir ünitede 18 kişilik mekanlar olur, bunların aralarındaki havalandırma duvarları yıkılarak tümü de birbirine bağlanabilir, bu hücrelere giren tüm kapılar iptal edilerek, 18 kişilik mekanın tek bir giriş kapısı olabilir. Ancak bakanlık bunu böyle açıklamayabilir. Bunun yerine tecriti, izolasyonu ortadan kaldıracak bir mimari düzenleme yapılmasını kabul ediyoruz diyebilir. Siz buna tamam deyin, bunun somutlanmasını ise bize bırakın, eğer bizim dediklerimizi yapmazlarsa onları biz kamuoyu önünde pişman ederiz.

Tutuklu Temsilcisi: Bunu şöyle tamamlayalım. Her ünitenin diğer ünite ile aralarındaki güvenlik duvarlarının kaldırılması gerekir.

Heyet üyeleri: Bunu gerekçelendirmek gerekir.

Tutuklu Temsilcisi: (Ümraniye katliamı örneğini anlatarak...) Bu uygulamadan ve örnekten anlaşılacağı gibi, duvarlar daha rahat katliam yapabilmek, operasyon çekebilmek içindir.

Heyet üyeleri: Tamam, bu da projede belirtilebilir.

Tutuklu Temsilcisi: Bunlar daha sonra yapılacak çalışmaya bırakılmamalı. Bakanlıkla yapılacak görüşmede, bunun da belirtilerek onaylatılması gerekir. Değilse bunlar hep belirsiz kalır, daha sonra gerçekleştirileceğinin de hiçbir güvencesi, garantisi olmaz.

Heyet üyeleri: Bu işin sorumluluğu bizde olacak. Bakanlıkla şu aşamada F tiplerinin tecrit, izolasyon kaldırılacak biçimde yeniden hukuki ve mimarı olarak düzenleneceği ve bu kurumların iradesi dışında bir şey olmayacağını netleştirdikten sonra ayrıntıları biz zaman içinde halledebiliriz.

Tutuklu Temsilcisi: Biz de bu çerçeveden sözediyoruz; hücrelerin yıkılması ile yapılacak düzenleme ve koridorlardaki güvenlik duvarlarının kaldırılması Bakanlıkla bu nedenle görüşülmeli, bu biçimler netleştirildikten sonra, ayrıntılar sonraya bırakılabilir.

Daha sonra Üçlü Protokol konusu tartışıldı.

Heyet üyeleri; üçlü protokole ilişkin "SAVUNMA VE SAĞLIKLA İLGİLİ DÜZENLEMELER ULUSLARARASI STANDARTLARA UYGUN OLARAK DÜZENLENMESİ" şeklinde bir öneride bulundular.

Tutuklular, bunun yerine, "ÜÇLÜ PROTOKOL İPTAL EDİLEREK SAVUNMA VE SAĞLIKLA İLGİLİ DÜZENLEMELER ULUSLARARASI STANDARTLARA UYGUN OLARAK TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERİN TEDAVİ HAKLARINI GÜVENCE ALTINA ALACAK BİR DÜZENLEME YAPILACAKTIR" şeklinde yazılmasını istediler.

Bu noktada yine, heyetin işlevi üzerine bir tartışma yapıldı:

Heyet üyeleri: Kendilerinin bakanlık nezdinde bağlayıcılığının temel alınarak bir kısım talepleri genel ifadelerle bakanlığa kabul ettirdikten sonra, ayrıntılarını sonra bakanlığa kendileri netleştirerek kabul ettirebileceklerini belirttiler.

Tutuklu temsilcileri: Bakanlıkla, tutukluların taleplerinin somutluğu üzerinden bir anlaşma yapılması gerektiğini, bunun süreç içinde gerçekleşecek bölümleri için elbette heyetin tutukluların haklarına garantör olacağını, özellikle belli temel noktalar, direnişin içinde bakanlıkla tartışılıp netleşmelidir. Heyetin görüş ve önerilerini dikkate alıyoruz, ancak sonuç olarak, tutukluların uygun görmediği noktalarda, bunun Bakanlığa iletilip savunulması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu görüşme, sabah saat 08.00’e kadar sürdü. Hem mevcut gelişmeleri değerlendirmek, hem de katılanların dinlenebilmesi için görüşmelere saat 15.00’e kadar ara verildi.

14 Aralık 2000/Saat 15:00

Heyet üyeleri: Bakana buradaki sonucu ilettik. Bakan, 18 kişi gibi bir sayı ya da şu duvar yıkılır gibi şu anda söyleyecek bir şeyim yok, yarın bize sunulacak projede ortak mutabakat sağlanmadan adım atmayacağımızı yeniden söylüyorum diyor. Ben verdiğim sözün arkasındayım, dünyaya da bunu ilan ettim dedi.

Sizlerin, izolasyon, güvenlik ve tecrit kaygılarınızın olduğunu bakana detaylı olarak ilettik, proje safhasında neler teklif edeceğimizi de söyledik.

Tutuklu Temsilcisi: Biz, netlik istiyoruz. Sözümün arkasındayım demek tek başına bir şey ifade etmez. Bakan değişirse, biz bir daha mı ölüm orucu yapacağız? Bakanın söylediği açık değil, hala belirsiz.

Bizim bu platforma güven duygumuzu yeniden ifade etmemize gerek yok, taleplerimizin hayatımızı ortaya koyduğumuz talepler olduğunu anlamak zorundasınız. Sizlerin de iradesine bağlıyoruz bunu. Gelinen aşamada bakanın taleplerimize net cevap vermesi bizim için şundan dolayı da önemli, biz burada sadece Ercan, Şadi ve Aydın olarak konuşmuyoruz. Binlerce insanın taleplerini konuşuyoruz, bu talepler için ölüme yatmış yüzlerce insan için konuşuyoruz. Bir şehit dahi vermeden direnişi bitirmemiz bizim için çok önemli. Şehitler pahasına ısrar ettiğimiz taleplerimizi anlamalısınız. Bakanın, "mimari düzenleme konusunda proje geldiğinde önüme, ya onaylayacak ve buna uygun düzenleme yapacağım, ya da onaylayamayacağım bir şeyse bu hapishaneleri açmayacağız" dediğini, oysa diyelim bakan açmadı ve yarın hükümet değişti, bu durumda buraların açılmayacağının garantisi olmadığını söyledik. "Açmayacağım" lafına gerek yok, bakan net olarak desin ki "TMMOB’nin tartışarak önüme koyduğu projenin gereklerini yerine getireceğim". Gerekirse açmayacağım diyen bakan, bunu bu açıklıkla neden söyleyemiyor? Söz vermelidir, bu kesindir. Söz verir de, bunu kamuoyuna böyle açıklar açıklamaz ama, biz direnişimizi sonuçlandırırken açık bir biçimde kamuoyuna bu durumu açıklarız, bunu kabul etmelidir. Bakanın çözüm niyeti varsa bunu yapar. Net mi? Mesele bu. "Mimarların yaptığı proje doğrultusunda düzenleme yapacağım" desin, bu kadar.

(Tutuklular ve heyet durumu değerlendirmek için görüşmelere bir süre ara verdiler.)

Saat 23.05’te yeniden heyetle tutuklu temsilcileri bir araya geldi.

Tutuklu Temsilcisi: Anladığımız kadarıyla, Bakanla telefonla yapılan konuşmalarda sayı ve proje gibi meseleler aşılamadı, bu nedenle heyetin Ankara’ya giderek bakanla yüzyüze bir görüşme yapmasının daha yerinde olacağını düşünüyoruz. Projeyi bakanın önüne koyalım, temel noktalarını bakanla netleştirelim ve onaylansın, bunu açık ve net bir biçimde belirtsin. Biz de buna göre direnişi bitirelim ya da bitirmeyelim. Belirsizlik içeren hiçbir yaklaşımı kabul etmeyeceğimiz bilinmelidir.

Bir taraftan görüşmeler devam ediyor, diğer taraftan ise devletin saldırıları, tehditleri, sansür vb. de devam ettiriliyor. Tüm bunları yok sayamaz, görmezden gelemeyiz. Direnişimiz yüzlerce insanın canını ortaya koyduğu bir direniştir, binlerce tutuklunun yarını buna bağlı. Böyle bir direnişin, belirsizlik ifade eden bir sonla bitirilmesinin sorumluluğunu kabul edemeyiz. Devletin, iktidardakilerin gerçek niyetleri neyse, ona uygun net bir yaklaşım içerisinde olsunlar. Güven veren bir yaklaşım içinde değillerdir. Devlet eğer kendini bir taahhüt altına sokmayı kabul ediyorsa o zaman somut-net cevap vermelidir. Proje bakanın önüne konulsun, evet ya da hayır desin, biz de ona göre tavrımızı belirleyelim.

Sizden istediğimiz; direnişi pazarlık noktasında tıkayanın biz olmadığımızı anlamanız ve kamuoyuna anlatmanızdır; tüm kaygılarımızı talileştirerek hiçbir belirsizlik içermeyen bir sonuç elde etmek zorundayız. Bu noktada düşüncelerimizi ortaklaştıralım. Esas nokta bu olmalıdır ve bu, hemen yaşama geçirilebilir. Eğer bakanlık derse ki "şu anda projeler netleşmiş değildir, sonra bakıp yapacağız ya da yapmayacağız", o zaman bu, direnişin süreceği anlamına gelir. Somut cevap ortaya koyarsa direniş biter. Ya da devletin kafasında ne varsa onu yaşama geçirebilirler. Gelinen aşamada, yüz yüze bakanla görüşülür, bizlerin ortaklaştığı proje bakanın önüne konulur, cevap alınır ve yarın yeniden biraraya geliriz ve sonuç neyse ona göre tavır alırız.

Mehmet Bekaroğlu: Ben telefonla önce bakana durumu anlatayım, "Gel görüşelim projeyi" derse gidelim ve netleştirelim. Ama "anlaşılmaz bir şey yok, benim için belirsizlik yok" derse çıkar bir açıklama yapar ve görüşmeyi bırakıyoruz, çekiliyoruz deriz.

Tutuklu Temsilcisi: Eğer devletin farklı bir hesabı yoksa gelin Ankara’ya görüşelim der.

Yücel Sayman: Sizin belirsizlik dediğiniz noktada benim için belirsizlik yok. Eğer bakanlık önüne şimdiden bir proje konulup onay alınacaksa, o zaman bizim mutabakatımızın-irademizin bir anlamı yok. Ben bunu kurumuma açıklayamam.

Tutuklu Temsilcisi: Eğer böyle düşünüyorsanız ve sizin için temel olan buysa, ne yapacağınıza kendiniz karar verebilirsiniz. Bizim için temel mesele, kimin iradesinin belirleyici olduğu meselesi değildir, temel olan, direnişin en iyi sonuç alarak bitirilmesidir.

(Bu aşamada heyet üyeleri, tutukluların dışında kendi aralarında bir değerlendirme yaparak, bakanlığa sonucu iletip, projeyle bakanlığa gitmeyi önerme kararı alarak, Bakan kabul ederse, proje ile gidip görüşeceklerini, kabul etmezse çekileceklerini belirttiler...
Sonuç olarak garantör heyetle görüşmeler, heyetin Bakanlığı arayıp görüşmeye gelmek istediklerini belirtmeleri için gece 24.00 sıralarında kesilmiş oldu.

Daha sonra bilindiği gibi, Adalet Bakanı, heyetin görüşme önerisini reddetti ve görüşme süreci Bakanlık tarafından bitirilmiş oldu.)

(Saat 00.30’da Mehmet Bekaroğlu ve Yücel Sayman yeniden geldi.)

Mehmet Bekaroğlu: Bakanla görüştük. Söylediklerinizi aktardık. Bakan "Ankara’ya getireceğiniz proje, demin telefonda konuştuğumuz ile aynı mı?" diye sordu. Aynı olduğunu öğrenince de, "Bu konuda yeni olarak söyleyeceğim bir şey yok" dedi. Ayrıca, "Dışarıda ambulansların beklediğini, tedavi olacak tutuklu varsa çıkabileceğini vs." söyledi.

Tutuklu Temsilcisi: Bakan ambulans, tedavi olacak tutuklu varsa... diyerek bize küfür mü ediyor, terbiyesizlik yapıyor. Biz söyleyeceğimizi söyledik, kuşkularımız haklıymış... Şimdi sizin buradan çıkınca yapacağınız açıklama önemlidir. Yaşanan süreci bütün olarak biliyorsunuz, çözüm konusunda başından itibaren esnek bir tavır içerisinde olduğumuzu ve burada mutabakat sağladığımızı biliyorsunuz. Bu açıdan, kamuoyuna yapacağınız açıklamada söyleyecekleriniz önemli. İkna olmayanın içerdekiler olmadığını kamuoyu anlamalı. Biz elbette açıklama yapacak, durumu açıklayacağız.

***

Avrupa İşkenceyi ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi
ile yapılan 2. görüşme

15 Aralık 2000/Saat: 16:00

(Komite yeniden görüşmeye geldi. Tutuklulardan görüşmeye Ercan Kartal, Şadi Özbolat ve Aydın Hanbayat katıldı.)

Heyet: Neden geldik açıklamak isteriz. Öncelikle gazetelerde adımıza çıkan haberlerle ilgili söyleyeceklerimiz var. Pazartesi sizle görüştükten sonra Ankara’ya gittik ve Bekaroğlu ve daha sonra Adalet Bakanı ile görüştük. Adalet Bakanı’na yeni bir grup oluşsun ve müzakerelere katılsın dedik. Nitekim bu heyet Çarşamba günü oluştu ve görüşmeler başladı. Biz bu noktadan sonra geri çekildik ki, kafa karıştırmayalım. Geçen akşam geç vakitlerde görüşmenin kesildiğini öğrendikten sonra yeniden gidelim diye düşündük.

Bu arada komitemizin ‘96 tarihli raporuna ilişkin gazetelerde çıkan haberler yanlış, yönlendirme içeriyor. Rapordan özel olarak seçilmiş pasajlar kullanılmış. Bundan rahatsız olduk. Normalde bu tür raporlar gizli olur. Sadece komitede ve ilgili hükümette bulunur. Bu raporu biz vermedik. Dolayısıyla hükümetten sızmış. Üstelik gazeteler bunu tam da burada müzakereler devam ettiği günlerde yaptılar. ‘96 raporunda "tek kişilik hücre iyidir" diye kesinlikle demedik. ‘96 tarihli bu rapor zamanında F tipi diye bir şey de zaten ortada yoktu. O zaman Eskişehir Cezaevi’ni ziyaret ederek bu raporu hazırladık. Raporda sadece, "hiçbir zaman 60-70 kişi bir arada olmamalıdır" tarzında bir ifademiz vardı. İdeal sayı diye bir şey de belirtmemiştik. Ayrıca bu bize de düşmez.

Bütün bunları sizde yanlış bir intiba varsa düzelsin diye anlatıyoruz. Son bir haftadır birçok tarafla görüştük, son bir-iki günde ise Ankara’dan çıkmadık. En son gelişme nedeniyle geldik. Sizce müzakerelerde ilerleme kaydedilememesinin nedenlerini anlatırsanız seviniriz.

Tutuklu Temsilcisi: (Komisyonun nasıl oluştuğundan başlanarak, önce tutukluların iradesi dışında bu heyette kimler vardı, nelere neden itiraz ettiler, TBB’nin durumu ve benzeri anlatıldı.) Bakanın dediği "toplumsal mutabakat" bakanlığın iradesiyle belirlenmiş kurumlarla sağlanamaz. "Mutabakat"tan ziyade görüşmelere katılmakla sınırlı avukat, aileler, Oral Çalışlar, Yücel Sayman eklendi. Öncelikle F tipini tartıştık. Mimari açıdan nasıl düzenleneceğine ilişkin görüş oluşturuldu. Somut olarak TMMOB’nin projesi üzerinden 18’lik üniteler ön görüldü. Ve biz bu projeyi kabul ettiğimizi söyledik. Bunun yanında koğuşlararası sosyal-kültürel-sportif ilişkiler ve diğer taleplerimiz konusunda da ortaklaşma oluşmuştu. Bütün bu gelişmeler telefonla bakana iletiliyordu. Son noktada yüz yüze görüşülerek bakanın ortaklaştığımız düşünceleri onaylamasını istedik. Bakan, "hayır da evet de demiyorum, direniş sonrası değerlendiririz" anlamına gelecek şeyler söyledi.

Bu bir aldatmacadır. Somut bir proje var ortada. Ayrıntıları elbette sonra da netleşebilir. Güvenlik duvarı kaldırılmalıdır, çünkü bu cangüvenliğimiz ile ilgili bir sorundur.

(Tutuklular orada hazır bulanan TMMOB tarafından çizilen projeyi göstererek, proje üzerinden açıkladılar)
(Traver isimli komite üyesi üç kişilik hücreleri anlamaya çalıştı. Güvenlik duvarı anlatılarak her bir ünitenin nasıl ayrı ayrı hapishanelere dönüştürüldüğü ve devletin amacının rahat operasyon yapabilmesini sağlamak olduğu anlatıldı.)

Tutuklu Temsilcisi: İdare denetiminden çıkarılıp, ortak mekana götürülmedikçe bir araya gelip sosyal-kültürel ilişkiler sağlanamıyor bu durumda. Sözü edilen iş yurtlarının da hangi amaçla kullanılacağı belli değil. Bütün bu anlattığımız konularda mimarlar, Tabipler Birliği bilimsel verilerden hareketle ortaklaştılar. Ayrıca minimum sayı olarak da zaten 15 telaffuz edildi. Tüm bunlarda ortaklaşıldı. Ama bakan buna "hayır" dedi. Bakanlığın aldatmaca ve oyalamaları bugün saat 15.15’te yaptığı açıklamada da net olarak ifade edildi; bakan 18 kişinin koğuş anlamına geleceğini ve kabul etmeyeceğini söyledi. Yani bakan açıkça toplumsal mutabakatı hiçe saydığını ilan etti. Görüşmeler yürüttüğümüz heyet ortaklaşılan görüşleri bakanlığın hiçe sayamayacağını düşünüyor. Ama son durum bir kez daha bakanın sözlerinin güvenilmez olduğunu ortaya çıkardı.

(Bu arada Hollanda’da Açlık Grevi’nde olan CAFER DERELİ’nin bıçaklanarak MHP’liler tarafından öldürüldüğü, aynı günlerde TSİP, ÖDP gibi yasal parti binalarında Açlık Grevi yapan ailelere saldırıldığı, binaların talan edildiği, 66 insanın gözaltına alındığı, hatta linç girişiminde bulunulduğu anlatıldı.)

Bunların tamamı MGK’da karar altına alındı ve organize edildi. Saldırılar üzerine de görüşmeleri kestik. Ailelerimizin serbest bırakılmasını istedik. Bakanlığın dava açılmayacak demesine rağmen gözaltına alınanlara iki ay sonra dava açılacağı söylendi.

Heyetten Silvia Scala: Hala gözaltındalar mı?

Tutuklu Temsilcisi: Hayır. Bugün de Boğaziçi’nde saat 12.00’de oturma eylemi yapan ailelerimiz gözaltına alındı.

Heyetten Traver: Mimarlar size düşündükleri, planladıkları öneriyi sundular değil mi?

(Tutuklular ellerindeki TMMOB’un projesinin örneğini heyete verdiler)

Heyetten Traver: Bir an düşünelim. Üst kat duvarı kaldırıldı, bunun anlamı koridora açılan kapılar gündüz kapanıyor, ama 18 kişi gün içinde bir araya gelip görüşebiliyorlar öyle mi?

Tutuklu Temsilcisi: Evet.

Heyetten Traver: Yani 6 artı 6 artı 6 toplam 18 kişi uyuyacaklar. Gece de aynı sistem mi olacak? Bunları kafamdakileri netleştirmek için soruyorum. Gündüz 18 kişi için dolaşım olacak ama gece daha ufak üniteler mi olacak?

(Yanlış anladığı söylenip bu konu bir kez daha anlatıldı. Bu kez anladı.)

Tutuklu Temsilcisi: Önünüzdeki proje mevcut durumdan hareketle üzerinde uzlaşılan projedir. Bunun üzerinden tartışıldı. Ayrıca yeni yapılanların da durdurulması gerekir, mimarların projesi zaten var. İsteklerimiz dikkate alındı, ortaklaşıldı sonuç da aldık. Ama Bakan reddetti. Bunlar ayrı odalar olsun da kapılar açık dursun gibi önerileri kabul etmemiz düşünülemez. Ama mevcut yapı 18 kişiliğe dönüştürülebilir diye ekledik. Bakan bizimle görüşen heyetle yüz yüze görüşmeyi reddetti. Buradaki amacı; görüşmelerin bizlerin olduğu mekanda bitmiş olduğunun, tıkandığının havasını yaratmak amacıyla yaptı. Bekaroğlu’ndan açıklama yapmasını da istedik. Gelişmeleri kamuoyuna açıklayın dedik. Ama herhalde çekindiler, yapmadılar.

Sonuç olarak hükümetin anlayışı ortaya çıkmıştır. Ortak tartışmanın da ortak karar almanın da bir anlamının olmadığı hükümet nezdinde bir anlamı olmadığı ortaya çıkmıştır.

Heyet: Bize verdiğiniz kroki bakanın elinde var mı? Ya da isterse kolaylıkla elde edebilir değil mi? Müzakereyi yürüten grubun elinde de bu proje var yani değil mi?

(Şu andaki durum tekrar özetlendi.)

Tutuklu Temsilcisi: Görüşmeleri tıkadılar, TV ve basından aleyhimize propaganda yapıyorlar. Bizlerin sorunu çözmek istemediğimiz propagandasını yapıyorlar, sansür kararları alıyorlar, basını, televizyonu ölüm orucu konusunda susturmaya çalışıyorlar. Ayrıca bir taraftan da operasyon tehditleri yapıyorlar. Operasyonun anlamının katliam demek olduğu ortadadır. Bir kez daha can güvenliği sorunu acil bir sorun durumuna gelmiştir.

Heyet: Peki bu müzakere grubu sizi tatmin etti mi? Yani şu anda da bu heyete güveniniz devam ediyor mu?

Tutuklu Temsilcisi: Farkındalar ya da değiller ama heyetin devletin yönlendirmelerinin etkisinde kaldığını düşünüyoruz. Ama yine de onlar durumlarını değerlendireceklerdir, özellikle bakanın bugünkü açıklamalarını dikkate alarak herhalde konumlarını sorgulayacaklardır.

Heyet: Verdiğiniz bilgiler net açık bilgiler. Görüşlerinizi anladık. Planı verdiğiniz için de teşekkür ederiz. Peki şimdi sizce bundan sonra Bakan’ın durumu değişebilir mi, hala heyet devreye girebilir mi?
Tutuklu Temsilcisi: Bakan’ın ne düşüneceğini bilemeyiz ama direniş öncesi bakan F tipini tartışmayı bile düşünmüyordu. Eğer çözüm isteniyorsa taleplerimiz kabul edilmelidir. Bakanlığın kafasında ne varsa onu yaşama geçirebilir. Son gelişme üzerine de 100’e yakın arkadaşımız daha ölüm orucuna başladı.

Heyet: Önemli olan bu noktadan nereye gideceğiniz. İnancınızı saygıyla karşılaşıyoruz, tarafsız, objektif bakmaya çalışıyoruz, bu direnişin nedenlerini de anlıyoruz. Ayrıca bugün itibarıyla direnişiniz hepsini olmasa da bir şeyler elde etti.

Tutuklu Temsilcisi: Avrupa işkenceyi önleme komitesini Bakanlığın kendisi çağırdı. Buradaki amaç; "Bakın Avrupa’da bu projenin arkasındadır" tablosunu yaratmaktır. Esas olarak bu direnişin sonuçlanması bizim kendi irademizle olacak. Sizinle görüşmelerimizden anladığımız, F tipinin anlamını önemini ve bir politika olarak neden uygulanmak istendiğini... Anlatmak istediğimiz de, -Bakanlığın çağırma amacını düşünerek- delegasyon bu oyunun bir parçası olmasın, onaylayanı olmasındır. Bugüne kadar Türkiye’de uygulanan işkence; baskı ve benzerine karşı Avrupa’nın çıkışı hep biçimsel olmuştur. Nitekim ‘96’da yazdığınız rapor da şimdi öyle kullanılıyor. Siz ne derseniz deyin sonuç olarak raporunuz "Avrupa koğuş sistemine karşıdır" ya da tersinden "Avrupa hücre sistemini savunuyor" diye kullanılıyor. Ayrıca hücreler Avrupa’da da var.

Sonuç olarak bilinçli ya da bilinçsiz Türkiye’deki baskıların parçası olmayın. "Eyleminiz amacına ulaştı" sözlerinden üstü örtülü "bitirmeniz gerekmez mi" diye sorduğunuzu anladık. Somut bir sonuç ortada yok. Ne kadar ölü çıkacağı bize bağlı değil, bunu anlamalısınız.

Heyetten Silvia Scala: Anladık. Türkiye hükümeti bizi davet etti. Bu doğru. Daveti kabul ettik geldik. Ama hükümetin kafasındaki niyeti kabul etmedik. Uluslararası bir kuruluşuz. 41 ülkenin imzaladığı sözleşme bizi bağlar. Raporlarımız basında kullanıldı. Ama şu ana kadar yapmadığımız bir şeyi yapacağız; raporun tamamını gazetelerde yayınlatacağız.

Tutuklu Temsilcisi: Seçme pasajlar olsa da sizin için "koğuş sistemini reddediyorlar" deniyor. Dolayısıyla kamuoyuna açıkça F tiplerini kabul etmediğinizi açıklarsanız ancak yönlendirmelerin önüne geçebilirsiniz. Bunu net olarak kamuoyuna açıklamanız gerekir. Yayınlatsanız da sınırlı sayıda insan okuyacaktır. Ama bir açıklamayla tekzip ederseniz, kendi adınıza yansıtılan görüşlerin doğru olmadığını belirtirseniz çok daha yerinde olacaktır.

Heyet: Pazartesi geldiğimizde neden koğuş sisteminin devamını istiyoruz diye anlatırken iki şey söylemiştiniz. Bir; düşüncelerimizin devamını ve benzeri. İki; can güvenliği idi. Varsayalım ki, gündüz bölümler arası akışkanlıklar, birlikte yaşama endişesi ortadan kalkıyor. Ama akşam altışar kişi yatınca can güvenliği endişesi ortadan kalkmıyor. Sizce bunu ortadan kaldıracak bir garanti var mı?

Tutuklu Temsilcisi: Önerimizde 18 kişilik ünitede bir kapı var. Sadece gündüz değil gece de akışkanlık olacak. Sonuç olarak 18 kişide de can güvenliği garantisi yoktur. Sorun mevcut devlet sistemi ve onun hapishaneler politikasıdır. Ulucanlar’da 70 kişi bir aradaydı ama katliam yaşandı. Asıl anlamanız gereken; devlet neden hücre sistemi istiyor. Kağıt üzerinde anlaşmalar yapılabilir ama bunların hiçbir anlamı yok. Yapılanların yasal dayanağı olmayacaktır. Örneğin Türkiye işkencelere karşı sözleşmelere imza attı, ama yıllardır da işkence Türkiye’de devam ediyor. Elbette daha güzel de projeler çizebiliriz, ama mevcut sistemi nasıl en uygun hale getiririz buna bakalım.

Heyetten Traver: Son iki gündür cezaevi izleme komitesi kurulması hiç tartışıldı mı?

Tutuklu Temsilcisi: İlettik ama somut cevap verilmedi.

Heyetten Traver: Doktorlar muayeneye devam ediyor mu?

Tutuklu Temsilcisi: Bu konu ölüm orucundaki insanların iradesine bağlı. İsterlerse muayeneyi devam ettirirler ya da kesebilirler. Örneğin bugün geldiler, arkadaşlar son gelişmelerden dolayı muayeneyi reddettiklerini söylediler.

Heyetten Traver: Muayene istense de istenmese de yine de her gün gelebilirler mi? Böyle mi anlaşılmalı?

Tutuklu Temsilcisi: Elbette ama Savcılık izin verirse içeri girebilirler. Şimdi bu sizinle ikinci görüşmemiz, sorularınıza cevap verdik, bu görüşmeleri sürdürmek açısından bir hukukunuz olmalıdır. Yani karşılıklı sorumluluğun ve güvenin olması gerekir. Mevcut tabloda bu güven zedelendi. Yeni bir görüşme öncesi bu tablonun değişmesi gerekir, yoksa görüşmeye devam etmenin bir anlamı olmaz.

Heyet: Net olarak mesajınızı aldık. Güven zedelenmesini düzeltmenin yollarını arayacağız. Önerilerinizi aldık ama bugün içinde bulunduğunuz durumdan en az sizin kadar hayal kırıklığına uğradık. Konuşma şansı bulduğumuz için teşekkür ederiz.

(Avrupa işkenceyi önleme komitesi ile görüşme bu şekilde noktalandı.)

(Devam edecek...)