ARSIVANA SAYFA
 
20 Ocak '01
SAYI: 03
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Ölüm Orucun Direnişi emekçilerin mücadelesine yol gösteriyor!
Direniş ruhunu alanlara taşıyarak saldırıları püskürtelim!
"Omuzlarımızdaki tarihsel yükün gereğini yerine getirmek boynumuzun borcudur"
Tıbbi müdahale işkencesi
Saldırının hedefi şimdi de avukatlar
Faaliyetlerimizden
Kamu emekçileri hareketi
Sınıf hareketi
Bor madenleri özelleştirme yağmasına açılıyor
"Yolsuzlukla mücadele" ya da sermayenin yalan kampanyası
Reformizmin direniş cephesine büyük ihaneti
Katliama utangaç destek
Katliam ve direniş/3
"Devrimin bekçileri"
Luxemburg ve Liebknecht için Berlin'de görkemli anma törenleri
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler/3
Ölüm Orucu direnişçileri anlatıyor
Direniş sürüyor
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Ölüm Orucu direnişçisi Haydar Baran:
“Bu saldırı dalgasını ölümsüzleşen bedenlerimizle püskürteceğiz!”

“Omuzlarımızdaki tarihsel yükün gereğini yerine getirmek
boynumuzun borcudur!..”


Merhaba;

Ölüm Orucu direnişimizin ........ sizlere yazıyorum. Süreç politik öngörülerimizin dışında olmayan bir noktaya doğru evriliyor. ........ dışarı ayağını belli oranda ........ Sokakları işçi sınıfı ve emekçilere kapatmaya hiçbir zaman olmadığı kadar ihtiyaçları var. Zira tarihin en kapsamlı sosyal-ekonomik yıkım programı ancak böyle hayat bulabilir. Asli hedefleri ise ........

Bunun için bizlerin teslim alınması onlar için çok önemli. İlk halkada yakalayacakları politik başarı, hiç olmadığı kadar cesaretlerini artıracak. Bundan ötürü omuzlarımızdaki tarihsel yükün gereğini yerine getirmek boynumuzun borcudur!..

Dışarıda ortaya çıkan sessizliği, terör dalgası altında ezilmişliği, sinmişliği aşma görevi de bugün omuzlarımızda. Biz biliyoruz ki, bu saldırı dalgasını ölümsüzleşen bedenlerimizle püskürteceğiz. Yüreğimize gömdüğümüz 30 kardelenimiz zaferi kazanmamıza yetmedi. ........ Boran kuşu misali havalanmaya hazır yüzlerce can var burada. .........

Biz görelim ya da görmeyelim, mutlaka biz kazanacağız!
Sağlığıma ilişkin bir şey yazma gereği duymuyorum. Hala okuyabiliyor ve yazabiliyoruz. Bizim için son derece sevindirici olan bu. Hepinizi devrimci duygularımın olanca sıcaklığı ile özlemle kucaklıyor, alınlarınızdan öpüyorum.

Kendinize, birbirinize iyi bakın!..

Haydar Baran
TKİP davası tutsağı/Sincan

11 Ocak ‘01

(Boşluklar Sincan hücre cezaevi yönetimince sansürlenmiştir...
Kızıl Bayrak)






Ankara'da faşist kuşatma sürüyor...

Faşist ablukayı dağıtacak,
katliamın hesabını soracağız!


Faşist devletin zindanlardaki katliama paralel olarak dışarıda yürüttüğü terör yoğunlaşarak devam ediyor. Bilindiği gibi, kanlı operasyonla aynı saatlerde Ankara'da evler basılmış, onlarca insan işkence merkezlerine götürülmüşlerdi. Katliamla bereber start alan bu terör, izleyen günlerde süreklileşti. Kızılay civarındaki cafeler basıldı, yolda yürüyen insanlar yaka paça gözaltına alındılar. Kitle örgütleri, sendikalar ve partilerin basılması olağan bir hale getirildi. Amaç, katliam öncesinde önemli bir güce ulaşmış bulunan hücre karşıtı muhalefeti teslim alabilmekti.

Zindanlardaki katliam gibi dışarıda uygulanan terör de en ince ayrıntısına kadar planlanmıştı. Öyle ki terörün yasal kılıfı günler öncesinden hazırlanmıştı. Ankara Valiliği katliamdan birkaç gün önce yaptığı bir duyuruyla, Kızılay ve çevresinde eylem yapılmasını yasakladığını açıkladı. Katliam sonrasında bu gerekçeyle her eyleme saldırıldı. Evlerinden ve yapılan eylemlerden alınanları sayısı bini bulmaktadır. Bu bile Ankara'da sergilenen terörün düzeyini gösteriyor. Estirilen terör sadece gözaltı ve işkencelerle de sınırlı değil. Gözaltına alınanlar işkenceden geçirildikten sonra, hiçbir somut gerekçe ileri sürülmeden tutuklandılar. Tutuklananlar doğrudan F tipi hücrelere götürüldüler. Şu ana kadar tutuklananları sayısı 50'yi aşmış durumdadır. Faşist devlet böylece, hem hücre karşıtı cephenin en diri güçlerini biçmeyi, hem de tutuklama ile geniş kitlelere sopa sallamayı amaçlamaktadır.

Dışarıya yönelik bu azgın terörün ilk hedeflerinden birini komünist güçler oluşturuyordu. Çünkü komünistler zindanlarda olduğu gibi dışarıda da direnişin merkezinde yer alıyorlardı. Ankara'da yapılan eylemliliklerde önemli bir inisiyatife ve güce sahiptiler. Aileler cephesinden gençliğe ve mahallelere kadar bir dizi alanda etkinlik gösteriyorlardı. Ortak eylemlerin yanısıra, bağımsız olarak düzenledikleri eylemlerle zindan direnişini dışarıda anlamına yakışır biçimde büyütüyorlardı. Tam da bu nedenle, katliamla beraber faşist terör komünistleri özel bir hedef olarak seçmiştir. Onlarca arkadaşımız gözaltına alınmış, işkencelerden geçirilmişlerdir. Şu an 9 arkadaşımız tutuklanmış bulunmaktadır. Tutuklamalar katliamdan günlerce sonra da devam etmiştir. Çünkü faşist terörle bizleri susturamamışlardır. Komünistler, azgın teröre ve tutuklama tehditlerine rağmen alanlara çıkmaya devam etmektedirler. Hele hele hücre karşıtı muhalefetin sindirilememesine karşın dağıtıldığı bir ortamda, komünistler kendi rollerinin gereklerini yapmaktan asla kaçınmayacaklardır.

Bugün katliama karşın azımsanmayacak oranda bir tepki mevcuttur. Ama bu tepkiye akacağı bir kanal açmak, güven verici bir önderlikle sokaklara taşımak acil bir görevdir. Komünistler her türlü bedeli göze alarak bu görevlerini yerine getirme sorumluluğuyla hareket ediyorlar. Bugün için az sayıda ve kendi güçleriyle de olsa, ileri kitle eylemlerinin yolunu açacacak her eylemi zorluyorlar. Örneğin, polisin yasak koyduğu alanlardan biri olan Yüksel Caddesi’ndeki eylemleri süreklileştirmek için çağrı yapıyorlar. Beraberinde sınırlı güçlerle polis kuşatmasındaki alana çıkıyorlar. Gözaltı ve tutuklama elbetteki devletin bu duruşa verdiği yanıt. Ama biz komünistlerin şiarı, zindanlardaki yoldaşlarımızın kanlarıyla yükselttikleri, ölmek pahasına teslim olmayacağız şiarıdır. Bu bilinç ve ruhla faşist ablukayı dağıtacak, katliamın hesabını soracağız.

Ankara'dan komünistler




Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı,
Ulucanlar katliamını “görev gereği” saydı!..

Devletin katliam yapması
meşrulaştırılıp olağanlaştırılıyor!


Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ulucanlar katliamında görev alan 161 jandarma hakkında sürdürdüğü soruşturmada, "İsyanda mahkum öldürmek ceza gerektirmez" gerekçesiyle cezaya gerek olmadığına karar verdi. Böylelikle toplumsal muhalefetin basıncı ve ÖO direnişinin gücüyle açılan bu göstermelik soruştuma, 19 Aralık katliamıyla sergilenen pervasızlığın bir parçası olarak ortadan kaldırılmış oldu.

Bu karar devletin katliamcı faşist kimliğinin yeni bir tescili olmuştur.

Faşist devlet kanlı yüzünü gizlemek için böyle bir manevraya ihtiyaç duymuştu. Daha önce Ulucanlar katliamında görev alanlar herhangi bir adli soruşturmaya tabi tutulmazlarken, ÖO direnişinin başlamasıyla beraber bir çırpıda bu soruşturma açılmıştı. Çünkü Ulucanlar katliamı gizlenememiş, toplum çapında geniş bir duyarlılık yaratılmasının önüne geçilememişti. Buna rağmen katil devlet kendisine bu konuda yönelen tepkilere prim vermez bir hava içerisindeydi. Ta ki ÖO direnişine kadar.

ÖO direnişiyle birlikte, devletin zindanlara yönelik planlarına karşı tutsaklar cephesinden toplum nezdinde kendisini berrak bir biçimde gösteren bir yanıt verildiği gibi, direniş Ulucanlar'ın yarattığı duyarlılığa da yaslanmıştı. İşte katliamın inceden inceye planlarını yapan devlet, direnişin bu güçlü dayanağını ortadan kaldırmak için böylesi bir soruşturma açma gereği duydu. Nasıl ki direnişin önemli dayanaklarından olan aydınlar direniş saflarından düşürüldülerse, aynı yöntem burada da uygulandı. Katil devlet aydınların hümanizmlerini sahiplenerek onları saflarına çekti. Ulucanların görevli katliamcıları hakkında soruşturma açılarak katliamcı kimliğini saklamaya çalıştı. Devlet katliam yapmazdı, bazı görevlilerin kan dökmesi ise ona fatura edilemezdi. Bu eksende öylesine sistemli bir kampanya yürütüldü ki, ellerinde Ulucanlar'da dökülen kanı taşıyan Adalet Bakanı’nın insancıllığından bile dem vurulmaya başlandı.

Katliamla beraber artık insan hakları, insan hayatı vs. lafazanlıklarına ve yalanlarına gerek kalmamıştır. Bunun için nasıl ki F tiplerinin erteleneceğine, toplumsal duyarlılık dikkate alınacağına ilişkin sözler arsızca bir yana itildiyse, Ulucanlar sorşturması da açık bir katliam itirafıyla bir yana itilmiştir. Bu durum, dikkate alınacak toplumsal duyarlılığın faşist bir zora tabi tutulmasıyla aynı biçime sahiptir. Savcılık, katliamı tescillemekle kalmamış, onu doğallaştırıp meşrulaştırmak da istemiştir. Buna göre, bu ülkede devletin toplu katliam yapması “görev gereği”dir ve herhangi bir ceza gerektirmemektedir! Verilen kararı gerekçelendiren sözler şöyledir: "Olaylarda bir mi, iki mi mermi atıldığı, nereye atıldığı önemsizdir. Jandarmalar görev gereği verilen emri yerine getirmiştir.”

İşte katliamcılık, işte faşist barbarlık budur! Bu, bu devletin gerçek yüzüdür!..

Şimdi herkes bu barbarlığı görmeli, devrimci tutsakların direnişinin ne kadar haklı olduğunu düşünmelidir.

Bu devlet katildir ve bunun hesabını döktüğü kanda boğularak ödeyecektir.