ARSIVANA SAYFA
 
20 Ocak '01
SAYI: 03
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Ölüm Orucun Direnişi emekçilerin mücadelesine yol gösteriyor!
Direniş ruhunu alanlara taşıyarak saldırıları püskürtelim!
"Omuzlarımızdaki tarihsel yükün gereğini yerine getirmek boynumuzun borcudur"
Tıbbi müdahale işkencesi
Saldırının hedefi şimdi de avukatlar
Faaliyetlerimizden
Kamu emekçileri hareketi
Sınıf hareketi
Bor madenleri özelleştirme yağmasına açılıyor
"Yolsuzlukla mücadele" ya da sermayenin yalan kampanyası
Reformizmin direniş cephesine büyük ihaneti
Katliama utangaç destek
Katliam ve direniş/3
"Devrimin bekçileri"
Luxemburg ve Liebknecht için Berlin'de görkemli anma törenleri
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler/3
Ölüm Orucu direnişçileri anlatıyor
Direniş sürüyor
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg için Berlin’de görkemli anma törenleri


Devrimin önderleri onbinlerce
kişinin katılımıyla anıldı!

Sosyalizmin ve Alman proletaryasının iki başeğmez önderi Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, katledilişlerinden 82 yıl sonra (15 Ocak 1919), 14 Ocak ‘01’de Berlin’de yapılan bir yürüyüş ve ardından gerçekleştirilen anıt mezar ziyaretiyle, bir kez daha anıldılar. Anıt mezardaki anmaya onbinler katıldı.

Her yıl geleneksel olarak yapılan yürüyüşe geçen sene Alman polisi tümüyle uydurma bir gerekçeyle izin vermemişti. Bu durum başta Alman sol çevreleri olmak üzere kamuoyunda yoğun ve yaygın tartışmalara yol açmıştı. Hem polisin bu keyfi tutumu, hem de onunla zımmi bir uzlaşma içersine girerek yürüyüşün yapılmamasına katkı sunan PDS (Demokratik Sosyalizm Partisi) sert biçimde eleştirilip teşhir edilmişti.

Bu yıl Karl ve Rosa yürüyüşüne geçen yıllara oranla daha büyük bir katılım sağlandı. Almanya’nın dört bir tarafından gelen katılımcıların sayısı 15 bin civarındaydı. Katılımcıların büyük bir bölümünü genç kuşağın oluşturduğu yürüyüşe coşku ve heyecan hakimdi. Sık sık kapitalizmi suçluyan öfkeli sloganlar atıldı, geleceğe dönük umutlar dile getirilip, bir kez daha sosyalizme duyulan özlem haykırıldı. Özellikle yaşlı kuşağın ortaya koyduğu tepkiler dikkate değerdi. Yaşlı kuşak hem yürüyüş esnasında ve hem de anıt mezarların bulunduğu alana girişte taşınan pankart ve posterlere büyük bir sempati ile bakıyor, atılan sloganlara yumrukları havada sıkılı bir vaziyette eşlik ediyordu. Bu, sosyalizme dönük özlemin onlarda bir nostalji değil, yerleşik bir kültür olarak dışa vurumunun somut bir göstergesiydi. Yürüyüşün organizasyonunda ağırlıklı olarak PDS rol oynamasına rağmen, kendilerini her zaman olduğu gibi anıt mezar ziyaretiyle sınırladılar.

Yürüyüşe bu yıl Türkiyeli ve Kürdistanlı örgüt ve çevreler geçen yıllara oranla daha belirgin bir katılım sağladılar. Bunda 19 Aralık’da hapishanelerde gerçekleştirilen katliamın büyük rolü oldu. Devrimci Tutsaklarla Dayanışma Komitesi (DETUDAK), hem bu tarihsel anlamı olan olayı anmak ve hem de pek çok bakımdan benzer yönleri olan Türkiye hapishanelerindeki katliamı ve devrimci tutsakların bu katliama karşı sürdürdükleri hayranlık verici direnişi Alman sol çevreleri ve kamuoyuna duyurmak için bu yürüyüşe katılmak kararı almıştı. Yeterli düzeyde olmasa da bunun gereği yapıldı. Yürüyüş boyunca her iki olaya ilişkin pankart ve dövizler taşıdılar, sloganlar attılar, bildiriler dağıttılar, hapishanelerdeki devrimci tutsaklarla dayanışmak amacıyla bağış topladılar.

Partimizin çağrısıyla, onun yurtdışı taraftarları olarak bu yıl Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg yürüyüş ve anmasına daha belirgin bir hazırlıkla katıldık. Katılım oranımız geçen yıllara oranla daha yüksekti. Yürüyüş öncesinde yürüşüyüşe çağrı metinleri çıkarıp dağıttık. Yürüyüş esnasında ve anıt mezar girişinde binlerce TKİP Yurdışı Örgütü imzalı bildirinin yanısıra BİR-KAR’ın Türkiye hapishanelerindeki katliam ve direnişi anlatan bültenlerini dağıttık.

Özellikle yaşlı kuşağın bildiri ve bültenimize gösterdiği ilgi görülmeye değerdi. Anıt mezarda yaygın bir bildiri dağıtımı gerçekleştirdik. Amacımız, partimiz için büyük anlama ve öneme sahip Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un anısına ve mirasına sahip çıkmak olduğu gibi, günümüzün Spartaküstleri olan devrimci tutsakların tarihsel önemdeki direnişini Alman ilerici ve devrimci çevrelerine duyurmak ve maletmekti.

Hazırladığımız materyalleri bir gün öncesinde de, hem Almanya’nın diğer kentlerinde, hem de Berlin’de Alman sol çevrelerinin düzenlediği etkinliklerde dağıtmaya başlamıştık. Yürüyüşte her iki olaya ilişkin pankartlar ve çok sayıda dövizler taşıdık. Almanca ve Türkçe sloganlar haykırdık, devrimci tutsaklarla dayanışma amacıyla bağış topladık.

Yürüyüşümüzü toplu olarak gerçekleştirdiğimiz anıt mezar ziyaretiyle bitirdik. Partimiz adına anıt mezara bir çelenk koyduk. Anıt mezar çepeçevre komünizmi simgeleyen kırmızı karanfillerle süslenmişti.

Rosa ve Karl Liebknecht yürüyüş ve anmasının tarihsel anlamı ve önemi yeterince açıktır. Almanya’da her yıl gerçekleştirilen belki tek politik etkinlik olması bunun ifadesidir. Fakat bu olay aynı zamanda derin bir içeriğe sahiptir. Kapitalist-emperyalist barbarlığa karşı ideolojik-politik ve moral bir devrimci duruşu ifade etmektedir. Partinin yurtdışındaki güçleri olarak olayın bu yönünü bilince çıkarmalı ve 150 yıllık komünist mirasın bir parçası olarak ona bu bilinçle sahip çıkmalı ve buna uygun bir duruş sergilemeliyiz.

TKİP Yurtdışı Örgütü




Yüzbinlerin arasında olmak...

Yıllardır Almanya’daydım. Böyle görkemli bir yürüyüşe ilk defa tanık oldum. Kızıl bayraklar, renk renk posterler, komünizmin davasını simgeleyen çeşitli dövizler ve sloganlar Berlin’in tarihi sokaklarını süsledi. Genç öğrenci ve genç işçilerin yürüyüşe katılımı bir hayli ağırlıktaydı. Biz yürüyüş alanına ilk gelenlerdik. Polis provokasyon yaratmaya çalışarak tek tek üst araması yapıyordu. Yürüyüş komitesinden bir arkadaşa yaklaşarak, “Bunlar neden bunu yapıyorlar, buna neden müsaade ediyorsunuz” dediğimde, o da dönüp bana “yüzbinler gelecek birazdan, sonra da biz onların üstlerini arayacağız” dedi. Yüzbinleri bekleyen bir insanın haklı gururunu taşıyor...

Nihayet her taraftan insanlar akmaya başlıyor. AKP, PDS, MLPD, İKP (İran Komünist Partisi) daha sayamayacağım parti ve gruplar...

Parti olarak biz de yavaş yavaş pankartlarımızın altında toplanmaya başlıyoruz. Cezaevleri vahşetini kınayan Almanca BİR-KAR bildirisi ile YDK’nın bildirisini hızla dağıtıyoruz. Görkemli bir direnişin sahibi olan Ölüm Orucu direnişçileri için bağış topluyoruz. Elimde bildiriler, tüm kitleye ulaşabilmek için en öne yürümeye çalışıyorum. Önümde arkamda duran herkese neden, niçin ve kime bağış topladığımı anlatmaya çalışıyorum. Konuştuğum hiç kimse beni geri çevirmiyor, tersine tutsakların hayranlık verici direnişini desteklediklerini, bize başarılar dilediklerini, bizimle birlikte olduklarını seslice ifade ediyorlar. Yaşlı genç herkesle muhatap oluyorum.

Büyük bir davanın yürüyüşçüleri olduğumuzu, gittikçe büyüdüğümüzü, gelecekte hep büyüyeceğimizi iyice anlıyorum. Sağımda solumda kızıl bayraklar, dövizler, inançlı insanlar, inançlı komünistler... Yürürken insanların Karl ve Rosa’ya olan hayranlıklarını yüzlerinden okuyabiliyorum. Mezarlığın olduğu o görkemli alana yaklaştıkça, heyecanım artıyor... Nihayet mezarın başına yaklaşıyoruz. Onlarca komünist şehidin etrafını sardığı Karl ve Rosa’nın mezarı başına geliyoruz. 82 yıl önce sosyal-demokrat hainler tarafından katledilen bu başeğmez iki komünistin mezarı binlerce gülle süslenmiş. Mezarlığın en dikkat çeken yerlerinden birinde Partimizin güllerle süslenmiş bir çelengini görüyorum. Heyecanım gittikçe artıyor. 82 yıl evvel onları, Rosa ve Karl’ı, şimdi ülkemizde de Habip ve Ümitleri, otuzun üzerindeki devrimciyi yine aynı hain sosyal demokratlar katlettiler.

Zulüm dünyanın dört bir yanında hüküm sürüyor. Ama mücadele de... Hem de hergün daha da büyüyerek...

Şimdi ülkedeyim. Heyecanımı Berlin’den Partimizin önderi Ümit yoldaşın mezarına taşıyacağım. Berlin’den aldığım güzelliği İstanbul’a, Ümit’in mezarına taşıyacağım.
Rosa ile Karl’ı mücadelemizde yaşatacağız.

Almanya’dan bir işçi



İsviçre polisi ÖO ile dayanışma
eylemlerini engellemeye çalışıyor

Ölüm Orucu Direnişi’nden bu yana İsviçre’nin değişik kentlerinde izinli-izinsiz bir dizi eylem gerçekleştirildi. Zürih’de yapılan yürüyüş sırasında Türk Konsolosluğu’na yürümek isteyen kitleye polis müdahale ederek bir göstericiyi gözünden yaraladı. Aynı akşam aynı kentte iki ayrı izinsiz yürüyüş gerçekleştirildi ve herhangi bir müdahaleyle karşılaşılmadı. Daha önce benzer tarzda birçok kentte izinli-izinsiz gösteriler yapılmış, fakat önemli bir sorun yaşanmamıştı.

İsviçre’deki eylemliliklerde en gerici tutumu sergileyen Basel polisi oldu. Basel’de yürüyüş için birkaç defa başvuruda bulunulmuştu. Eyleme izin verilmediği gibi yürüyüşün yasaklandığı da bizzat polis tarafından medya aracılığıyla kamuoyuna Almanca ve Türkçe olarak duyurulmuş, buna rağmen yürüyüşe katılacaklar hakkında yasal işlem yapılacağı açıklanarak, katılım engellenmeye çalışılmıştı. Buna rağmen aynı gün Basel’de bir gösteri yapıldı. Her gösterici başına 5 polis düşecek şekilde bir yığınak yapılmıştı. DETUDAK’ın düzenlediği bu yürüyüşte komitenin polis provokasyonunu boşa çıkarması sayesinde çatışma yaşanması önlendi.

Polisin yasaklama tutumuna sessiz kalmayarak tekrar yürüyüş için başvuruda bulunduk. Başvuru yapan arkadaş, adeta Türkiye’deki polis sorgusunu andıracak bir biçimde sorgulandıktan sonra açık bir biçimde tehdit edildi ve yürüyüş izni verilmedi. Biz işin peşini bırakmadık. Aynı gün bir başka arkadaş başvuru için gitti. Ona da, aynı biçimde sorgu ve tehditlerden sonra, izin vermeyeceklerini söylediler.

Bir taraftan bu gelişmeler yaşanırken, diğer taraftan yürüyüş hazırlıkları yapıyor ve polisin keyfi tutumuna karşı hukuksal girişimlerde bulunuyorduk. Nihayet yetkililer ertesi gün ikinci kez başvuran arkadaşı telefonla arayarak iznin verildiğini belirttiler. Cumartesi günü 800 civarında bir katılımla oldukça coşkulu bir gösteri gerçekleştirdik.

Bir-Kar/İsviçre