ARSIVANA SAYFA
 
20 Ocak '01
SAYI: 03
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Ölüm Orucun Direnişi emekçilerin mücadelesine yol gösteriyor!
Direniş ruhunu alanlara taşıyarak saldırıları püskürtelim!
"Omuzlarımızdaki tarihsel yükün gereğini yerine getirmek boynumuzun borcudur"
Tıbbi müdahale işkencesi
Saldırının hedefi şimdi de avukatlar
Faaliyetlerimizden
Kamu emekçileri hareketi
Sınıf hareketi
Bor madenleri özelleştirme yağmasına açılıyor
"Yolsuzlukla mücadele" ya da sermayenin yalan kampanyası
Reformizmin direniş cephesine büyük ihaneti
Katliama utangaç destek
Katliam ve direniş/3
"Devrimin bekçileri"
Luxemburg ve Liebknecht için Berlin'de görkemli anma törenleri
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler/3
Ölüm Orucu direnişçileri anlatıyor
Direniş sürüyor
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 


“Yolsuzluklarla mücadele” ya da
sermayenin yalan kampanyası


“Beyaz Enerji Operasyonu” tartışmaları bütün hızıyla sürüyor. Buna bir yandan özelleştirmelerin hızlandırılması için yapılan hazırlıklar, diğer yandan ise yeni pisliklerin, soygun ve yolsuzluk örneklerinin ortaya saçılması eşlik ediyor.

Şimdiye kadar enerji sektöründeki yolsuzluklardan sadece bir kısmı ortalığa saçıldı. Pisliğin yalnızca ucu göründü. Buna rağmen düzen cephesindeki herkesi bir telaş sarmış durumda. Bunun nedeni açık. Yolsuzlukların enerjideki özelleştirme planlarını sekteye uğratmasından kaygılanıyorlar. Özellikle hükümettekiler, bunu önlemek için başından beri hummalı bir çaba içerisindeler. Yeri geldiğinde en basit gerçekleri bile gizleyip çarpıtarak, yeri geldiğinde en utanmazca yalanlara başvurarak işçi ve emekçileri oyalamaya, onların İMF programına duyduğu tepkiyi hafifletmeye uğraşıyorlar.

ANAP’a oynayan sermaye gruplarının, bu partinin milletvekili ve bakanlarının enerji sektöründeki yağma ve talandan büyük paylar aldıkları herkesçe biliniyor. ANAP, şimdi de sektördeki pisliklerin üzerini örtme işini üstlenmiş bulunuyor. Mesut Yılmaz hem İMF patentli “istikrar programı”nı korumak, hem de kendisine ve partisine yönelen suçlamaları yavuz hırsız misali bastırmak için var gücüyle çalışıyor. “Dürüst” olmasıyla ünlü başbakan Ecevit, Yılmaz kadar öne çıkmasa da bu konuda ona ve Enerji Bakanı’na tam destek veriyor. Bu desteğin nedeni belli. ANAP’ın ayağının kaydırılması hükümetin düşmesine, bu da İMF istikrar programının aksamasına neden olabilir. Ecevit bir yandan da hem nalına hem mıhına türünden açıklamalarla, tartışan taraflar arasında bir denge kurmaya çalışıyor.

Demokrasi kahramanlarının balonu çabuk söndü

İlk başta bir jandarma komutanının “düğmeye bakan değil biz bastık” sözlerinden hareketle, hükümet konuyu, “askeri rejim-demokratik rejim” sahte eksenine çekmeye çalıştı. B. Ecevit ve M. Yılmaz birden bire demokrasi havarisi kesilerek, Enerji Bakanı’nı savunan, kimliği belirsiz jandarma komutanını ise eleştiren demeçler verdiler. “Düğmeye asker bastı” diyenlerin demokrasi düşmanı olduğunu ilan ederek sert çıkışlar yaptılar. Hatta M. Yılmaz işi daha ileri götürerek, askeri yönetim dönemlerinde daha çok yolsuzluk yapıldığını, bu nedenle de yolsuzluklara karşı askerlerden medet ummanın doğru olmadığını söyledi. Ama hemen bir gün sonra, “kaş yapayım derken göz çıkardığı” ordu tarafından kendisine açık bir şekilde hatırlatıldı. Genelkurmay’ın sert açıklaması “demokrasi kahramanı” Yılmaz’ı zor duruma düşürdü. ANAP’lılar, “biz askeri yönetimlerde daha çok yolsuzluk yapılıyor derken Saddam yönetimini kastetmiştik”diyerek, son derece gülünç bir duruma düştüler.
İşlerin sarpa sardığını gören Ecevit, “Bu tartışmalar ekonomide de istikrarı sarsabilir” uyarısında bulundu.

Sermayenin yeni taktiği:
Yolsuzlukları istemiyorsan özelleştirmeleri destekle

İMF saldırı programıyla yolsuzluklar arasındaki ilişkiyi gizlemek için orduya karşı sahte çıkışlar yapmanın çok da tercih edilir bir şey olmadığını gören sermaye partronları şimdi yeni oyunlar peşindeler.

Özellikle sermaye örgütlerinin temsilcileri yolsuzlukların ortadan kaldırılması için “yapısal reformlar”ın zaman geçirilmeden yapılması gerektiğini söylemeye başladılar. Böylelikle, aslında ikiz kardeş olan yolsuzluklarla özelleştirmeleri sanki birbirine karşı şeylermiş gibi göstermeye, yolsuzluklara karşı oluşan kamuoyu tepkisini özelleştirmelerin destekçisi yapmaya çalışıyorlar.

Örneğin Yabancı Sermaye Derneği (YASED) Başkanı Yöneyman, yabancı sermayenin yolsuzluk operasyonlarından nasıl etkilendiğinin sorulması üzerine, hükümetin bu konudaki uygulamalarını desteklediklerini, yolsuzluklara karşı olduklarını söyledi ve “yolsuzlukları, enerji yatırımlarında herhangi bir şekilde yabancı yatırımcıların ilgisini azaltacak bir faktör olarak görmüyoruz” dedi.

TÜSİAD Başkanı Erkut Yücaoğlu da tartışmalara ilişkin benzer şeyler söyledi; “Tartışma ortamında şu gözüküyor; biz enerjimizin neredeyse yüzde yüzünü buna ayırmış durumdayız. Halbuki Türkiye’nin çok iş yapması lazım. Yöneticilerin, siyasilerin tamamen Türkiye’nin önüne açtığı iki boyutlu, birisi Avrupa istikametinde, birisi ekonomik program istikametinde süratle ilerlemesi gerekiyor. Toplumun beklentisi, Türkiye’nin doğru gündemine oturması ve reform sürecini süratle yürütmesi.

Buna paralel olarak muhalefet ve hükümetiyle tüm sermaye siyasetçileri yolsuzluk karşıtı kesildiler. Yılmaz, savcılara “tüm yolsuzlukların üzerine sonuna kadar gidilsin” çağrısı yaparken, sicili yolsuzluklarla dolu Çiller, Enerji Bakanı hakkında gensoru önergesi verdi. Hükümetle şu günlerde arasından su sızmayan FP de yolsuzluklara karşı mücadelesinde hükümeti desteklediğini açıkladı.

Kapitalizm pislik ve kokuşmuşluk düzenidir

Sermaye örgütlerinin ve meclisteki partilerin hepsi yolsuzluk düşmanı görünüşte. İhalelerde yolsuzluk olmasa bile, gerçekte en büyük yağma ve soygun demek olan özelleştirmeler ise sonuna kadar savunuluyor.

Bunda şaşılacak bir şey yok. Yağma ve soygun kapitalizmin doğasında vardır. Kapitalist sistem işçi ve emekçiyi sömürmeden, onun sırtından yaratılan her türlü değeri yağmalamadan yaşayamaz. Bunun biçimi ise yerine ve zamanına göre değişir. Günümüzde en kârlı soygun ve yağma biçimlerinden biri özelleştirmelerdir. Yolsuzluk ve rüşvet gibi pislikler ise, hem özelleştirme uygulamalarının hem de bizzat kapitalist sistemin ayrılmaz parçalarıdır. Sömürü ve soygun mekanizması bunlar olmadan işlemez. Bu bakımdan sermayenin iştahını kabartan en kârlı özelleştirmelerin ve en rezil yolsuzlukların enerji sektöründe olması bir rastlantı değildir.

Zaten tartışmalar şu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermiştir. Enerji sektörü emperyalist tekeller ve yerli sermaye grupları için en kârlı yağma, rant ve soygun alanlarından biridir. Bir yandan özelleştirmeler, bir yandan santral ve iletim hatları yapım ihaleleri yoluyla sermayeye milyar dolarlarla ifade edilen kârlar aktarılmaktadır. Şu ana kadar ortaya dökülen yolsuzluklar, enerji sektöründe yaşanan yağmanın ancak çok küçük bir kısmıdır.

İşte hükümetin ve büyük sermayenin yolsuzluklara karşı ateşli çıkışlarını da bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir. İşçi ve emekçiler sermayenin bu ikiyüzlülüğünü iyi görmelidir. Onlar üç beş-bürokratı feda ederek asıl büyük yolsuzluğun, özelleştirmenin en büyük yağma ve soygun demek olduğu gerçeğinin üstünü örtmek istiyorlar.

Kapitalizmin pisliğini işçi sınıfı temizleyecek

Düzen partilerinin yolsuzluk, rüşvet vb. pisliklerle mücadele etme gibi bir sorunlarının olmadığı artık tüm emekçilerin yeterli açıklıkta bildiği bir gerçekliktir. Bugün başta ANAP ve DYP olmak üzere tüm düzen partileri pisliğin içine batmış durumdadırlar. Yolsuzlukların gerçekten ortaya çıkartılması ve sorumlularının cezalandırılması halinde, geride Türkiye burjuvazisine hizmet edecek tek bir siyasetçi bile kalmayacaktır.

“Ucu kime giderse gitsin yolsuzlukların üzerine yürüyeceğiz” sözleri ise tam bir ikiyüzlülüktür. Yolsuzlukların üzerine sonuna kadar gitmek, kapitalizmin inkarı demektir. Hiçbir düzen partisinin buna soyunamayacağı ortadadır. En fazla üç-beş bürokrat ya da siyasetçiyi daha feda edebilir, faturayı onlara kesebilirler. Yeter ki özelleştirme saldırısı kesintiye uğramasın, yeter ki sistem işçi ve emekçilerin gözünde bir parça aklansın, yeter ki çark dönsün. Bunun dışında yapabilecekleri bir şey yoktur. Onların samimi oldukları tek şey, yağma ve sömürü düzeninin selametini sağlamaktır.

Kapitalizm yeryüzünde kaldığı sürece her türlü pisliği üretmeye devam edecektir. Yolsuzluk, rüşvet, soygun vb. pislikler burjuvazinin gündeminden hiç eksik olmayacaktır. Ancak her geçen gün yeni boyutlar kazanan bu çürüme ve kokuşma düzenin çöküşünü de hızlandıracaktır. Devrimci partisinin önderliğinde savaşacak işçi sınıfı, tüm pislikleriyle beraber kapitalizmi tarihin çöplüğüne gömecektir.