İnsan olma onurunun yegane taşıyıcıları
komünistlere-devrimcilere merhaba!
Artık açmalı gözünü
kavgada ateşin uzağında duran
Başkası savunurken davasını
seyirci kalan kişi
artık açmalı gözünü
Katılmamış da olsa kavgaya,
sonunda paylaşacak bozgunu
Bir kenarda durmak falan boş
Ne yapsa kaçamayacak kavgadan
Kendi davası için dövüşmeyen
dövüşecek düşmanın davası için
Onurlu direnişinizin 34. gününde sizleri selamlıyorum. Barbarlık düzeninin açık-kapalı saldırılarını püskürtmede bizler yetersiz kaldık. Bunun için öfkem alabildiğine tarifsiz, kızgınlığım alabildiğine keskin.
Bizler yetersiz kaldık;
Henüz onmilyonlar değil, milyonlarımızın işsiz kaldığı, her an kendi hayatımızın da altüst olabileceği, işsiz kalabileceğimizi düşünemediğimiz için, bu düzenden beklentilerimiz olduğu için yetersiz kaldık. Henüz, çöplüklerden yiyecek arayan insanlar bize yabancı geldiği için yetersiz kaldık.
Burjuvazinin, sanal dünyalar yaratarak onlarca yıldır bizi uyuşturmasına izin verdiğimiz, yaşamımıza, gerçek değerlerimize yeterince sahip çıkamadığımız için yetersiz kaldık.
Hücreleştirmenin; örgütsüzleştirme, hayatımızı parça parça ele geçirme, hastalıklı bir toplum yaratma, yarattığımız değerlere yabancılaşmanın üst boyutu olduğunu kavrayamadığımız-kavratamadığımız için yetersiz kaldık.
Gerçek olmamız gereken yerde, devrimcilerle birlikte, kendimiz de devrimcileşerek sınıflar kavgasında gerçek yerimizi almadığımız için yetersiz kaldık.
Ve sizler, özgürlüğün savaşçıları; ya teslimiyet, ya ölüm dediniz ve bu inanç ve kararlılıkla aldınız yine en ön saflarda yerinizi.
Ve artık sıra bizde. Kırdığınız buzun yolunu genişletme-açma görevi omuzlarımızda. Sizler onurumuzsunuz. Onurumuza sahip olacağız, sahiplendireceğiz. Sizi hücrelere sokmayacağız.
Hücreler ölümdür, izin vermeyeceğiz!
Hücre tipi cezaevlerine karşı başlattığınız direnişi destekliyorum
Merhaba,
Ne yazacağımı bilemiyorum, ama birşeyler yazmak gerektiğinin de bilincindeyim. Ben 20 yaşındayım ve anlıyorum ki 18 yaşına kadar hiç yaşamamışım. Çünkü bir insan memleketinde olup bitenlerden haberdar değilse yaşamıyor sayılır.
Önceden televizyondan izlerdim olup bitenleri ve derdim ki, bu insanlar neden suçlu oldukları halde rahat rahat oturup cezalarını çekmiyorlar? Neden boşu boşuna ayaklanıp duruyorlar? Şimdi görüyorum ki çok haklılarmış.
Devlet; çeteleri, kaçakçılık ve her türlü pisliğe bulaşmış, uyuşturucu satıp gençlerimizi zehirleyen insanları ödüllendirirken, bizi terörist diye gösteriyor. Gerçekte tüm ezilenlerin haklarını savunan ve bu uğurda her türlü işkence ve zulme başeğmez tutumlarıyla karşı koyan devrimci tutsakların, en insani ihtiyaçları ve haklı taleplerinin karşısında bile problem çıkartmaktadır.
Mafya-çete artıkları içeride lüks içinde yaşarken, devrimcileri bir koğuşa gereğinden fazla kişiyle doldurup yaşama alanını daraltmaktadır. Bu zulmün işkencehaneden cezaevine taşınmasındaki en büyük neden, bence diğer insanları uyandırmaması, dolayısıyla bizleri daha fazla sömürecek, bizim hayatımız kararırken kendi şaşaalı yaşamlarını sürdürmek istemeleridir. Ve onları hücrelere koyup hiç kimseyi görmemeleri, düşünce ve duygularını paylaşmamaları, istediği zaman istediği muameleyi yapmak istiyorlar.
Hangi insan tek başına bir hücrede yaşayabilir ki? Bu insanlığa sığar mı? Ben bir insan olarak, uyuşturucu kullanıp satan, gençleri zehirleyen mafyacıların bile tek odalı hücrelere girmelerine razı değilim.
Bir emekçi olarak, üzerimizdeki yüklerin kat be kat artması anlamına gelen hücre tipi cezaevlerine karşı başlattığınız süresiz açlık grevini destekliyorum. Bu bilinçle üzerime düşen görevi yerine getireceğimi sizlere belirtmek istiyorum.
Yaşasın devrim ve sosyalizm diyorum.
Zindanlarda yakılan direniş ateşini dışarıda işçi ve emekçiler harlamalıdır!
Sermaye iktidarının zindanlara yönelik kanlı operasyonları gün geçmiyor ki yaşanmasın. Buca, Ümraniye, Diyarbakır, Ulucanlar ve Burdur vahşeti bunun son örnekleri arasında. Şu andaki saldırının boyutu ise F tipi cezaevleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Devrimci ve komünist tutsaklar Hücrelere girmeyeceğiz, direneceğiz, öleceğiz! şiarıyla ÖOna çevirdikeri SAG direnişine başladılar.
Katillerin ve çetelerin kader mahkumu denilenerek affedildiği, düşünen insanların dört duvar arasında ömür törpülemeye itildiği bu sömürü düzeninde devrimcileri tutsak etmek yetmiyor. Daha bir de teslim almak ve kişiliksizleştirmek için F tipi cezaevi dayatılıyor. İnsanın insanca yaşamasının yasak edildiği ve sosyal yaşamdan tamamen tecrit edildiği, aslında birer ölüm çarkı olan hücreler; toplumsal ve sınıfsal muhalefete karşı bir yaptırım olarak karşımıza çıkıyor.
Bugün toplumsal muhalefetin bileşenlerini oluşturan; toplusözleşmeli ve grevli sendika haklarını isteyen kamu çalışanları, adil ve eşit ücret isteyen işçiler, parasız eğitim ve sağlık hizmeti isteyen öğrenciler, özelleştirmelere, İMF paketlerine, yoksulluğa ve sömürüye karşı çıkan emekçiler, aydınlar, yazarlar, çevreciler, düşünenler ve düşündüklerini ifade edenler de hücre saldırısıyla karşı karşıyadır.
Fabrikasının özelleştirilmesine karşı çıkan işçiler, parasız eğitim isteyen öğrenciler, yüzdelik zamlara karşı çıkan ve tasarruflarını isteyen kamu emekçileri, siyanürlü altın çıkarılmasına karşı çıkan köylüler, nükleer enerjiye karşı çıkan çevreciler, eserlerinde ulusal kurtuluş mücadelesini ve halkların kardeşliğini vb. konu alan aydınlar vs. cezaevleriyle korkutularak bastırılmaya çalışılıyor. Bu şekilde toplumun beyninde karakollar ve hücreler kurulurken, yaşamımızın her alanı hücreleştiriliyor.
Faşist sermaye devletinin topyekûn saldırılarına karşı birleşik, militan bir direniş hattı örebildiğimiz koşullarda F tipi cezaevlerini ve yaşamamızın hücreleştirilmesini engelleyebiliriz.
Bu süreci başarıyla aşabilmek için, cezaevlerindeki tüm devrimci tutsakların ÖO direnişine katılması tarihi sorumluluk olarak önümüzde dururken; dışarda da zindanlarda yakılan direniş ateşini kendisine duyarlıyım, demokratım, devrimciyim diyen herkes kendi bulunduğu yerden ve gücü oranında harlamalıdır.
Bir Kızıl Bayrak okuru/Kırşehir
|