TEKEL işçileri, arkadaşlar!
Sermaye devletinin KİTleri emperyalistlere ve onların yerli işbirlikçilerine peşkeş çekmesinin adı olan özelleştirmeden sizler de payınızı alıyorsunuz. Ve bunun bir adımı olarak yemekhaneleriniz özelleştirildi. Bu mektubu da bundan dolayı yazıyorum. Elbette amacım sizlere özelleştirmenin ne demek olduğunu anlatmak değil. Bu mektubu yemekhanelerinizden başlayan özelleştirmelere karşı başlatmış olduğunuz haklı ve onurlu mücadelenizi desteklediğimi bildirmenin yanısıra, hücre (F) tipi zindanlara karşı (kısa bir süre sonra Ölüm Orucuna çevirmek üzere) başlatmış olduğumuz Süresiz Açlık Grevi hakkında bilgi vermek için yazıyorum.
İşçi arkadaşlar!
TEKELi bir bütün olarak özelleştirdiği takdirde büyük bir tepkiyle karşılaşacağını iyi bilen devlet, parça parça özelleştirirse işinin daha kolay olacağını ve fazla tepki çekmeyeceğini düşünerek özelleştirmeye yemekhanelerinizden başladı. Sizler de buna gerekli cevabı vererek yemek boykotuna başladınız ve bunu devam ettireceğinizi söylüyorsunuz.
Bizlerse; bizlere onursuzluğun, boyun eğmenin, devrimci kimliğimizden soyunmanın dayatılması demek olan F tipi zindanlara karşı Süresiz Açlık Grevine başladık. Direnişimizin 24. günündeyiz, yani 24 gündür şeker, su ve tuzla yaşıyoruz. Sizler taşeron gidene kadar eylemlerinizi sürdüreceğinizi, bunda kararlı olduğunuzu söylüyorsunuz. Bizlerse can pahasına hücreleri kapattıracağımızı, bu uygulamadan vazgeçilene kadar (belki de onlarcamızın şehit düşeceği) ölüm yürüyüşümüzü sürdüreceğimizi söylüyoruz.
Devlet özelleştirmeleri, KİTlerin zararda olmaları, verimin düşük olması, yeni istihdam alanları açacağı vb. ile gerekçelendiriyor. Çoğu zaman bilinçli bir politikayla yarattığı, bazen de kağıt üzerinde rakamlarla oynayarak ortaya çıkardığı zararları bizlere ödettirmeye çalışıyor. İki-üç işçinin yaptığı işi bir işçinin üzerine yıkmayı, onu iliklerine kadar sömürmeyi, verimliliğin artırılması için gerekli görüyor. Özelleştirmelerin işsizlik demek olduğunu ise, özelleştirilen işletmelerden binlerce işçi arkadaşımızın işten atılması bize öğretti.
Hücreleri ise içeriyi kontrol altına almanın gerekçesi, cezaevlerine huzur getirmenin aracı olarak sunmaya çalışıyorlar. Önce çetelere silah verip çatıştırıyorlar, sonra da bakın hücreler gerekli diyerek sizleri ve tüm sınıf kardeşlerimizi hücrelere razı etmeye çalışıyorlar.
Bir de bu kontrol sorunu var ki, bizim için esas önemli olan da o. Bu kontrolün gerekçesini, bizzat başbakan dışarıda asayişi sağlayabilmemiz için içeriyi kontrol altına almamız gerekir diyerek açıklıyordu. Yani özelleştirmelerin, işten atmaların, sonu gelmez zamların, ülkeyi emperyalistlere ve onların yerli işbirlikçilerine parsellemenin yer aldığı İMF-TÜSİAD saldırı paketini hayata geçirmek için gerekliymiş hücreler. Bu da demektir ki, arzuladıkları türden bir huzur hiçbir zaman gerçekleşmez. Çünkü güçleri bizleri hücrelere atmaya, devrimci kimliğimizden soyundurmaya ve sizleri yıldırmaya yetmez. Hücrelerin cezaevlerine demokrasi getireceğine gelince, özelleştirmeler sizlere nasıl bir demokrasi getiriyorsa, hücreler de bize onun işkenceyle beslenmişini getirecektir.
Devlet sizleri özelleştirmeye razı edebilmek için hisselerin %20sini sizlere vereceğini, bizlere hücrelere razı etmek için de 16. maddeyi kaldıracağını söylüyor. Bizler, bunun saldırının cilalanması, kaba bir aldatmaca olduğunun bilinciyle hareket ediyoruz. Bugün sizler özelleştirmeye, bizlerse hücrelere hayır diyoruz.
Arkadaşlar!
Sigara fabrikası işyeri temsilcisi Satılmış Benli, başlayan yemek boykotunu uyarı eylemi olarak değerlendiriyor ve bundan sonra üretimden gelen güç kullanılırsa başarılı olur diyor. Bunda çok haklı. Tek Gıda-İş İstanbul 2 Nolu Şube Başkanı Taşkın Dündağ da, bizim bu tepkimiz yarın yapılması düşünülen özelleştirmeler önündeki en büyük engel olacaktır diyor. Ve o da haklı.
Bize gelince, yapabileceğimiz uyarı kalmadı. Ulucanlarda 10 devrimcinin ölümü ve onlarcasının vahşice yaralanması pahasına hücrelere hayır diye yükselen sesimizin; Burdurda kol kopartan devlete karşı direnişimizin, ne pahasına olursa olsun hücrelere girmeyeceğimizin birer göstergesi olduğunu, devlet anlamak istemedi-hücrelerden vazgeçmedi. Biz de yapabileceğimiz son eylem olan Ölüm Orucu eksenli Süresiz Açlık Grevine başladık 24 gün önce. Ve bizim başarımızın, hayata geçirilmeye çalışılan İMF-TÜSİAD saldırı paketinin yırtılmasında büyük bir adım olacağının bilinciyle hareket ediyoruz.
Arkadaşlar!
Adına medya denilen ve son skandallarla ne menem bir şey olduğunu daha net gördüğümüz holdinglerin-devletin sesi büyük TV, gazete ve radyolar size, bize ve tüm emekçilerin mücadelesine kulak tıkıyor, görmezlikten geliyor. Aslında böyle yaparak bize birleşmekten başka çareniz yok diyorlar. Bizler de buna gerekli cevabı vermeli ve birleşmeliyiz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! diyebilmeliyiz, demeliyiz.
Mektubumu bitirirken sizlere mücadelenizde başarılar diliyor, 96 SAG ve ÖOnda 12 devrimcinin şehit düştüğünü hatırlattıktan sonra, sizleri açlık, sefalet, fazla mesai, düşük ücret, işsizlik ve en somut haliyle özelleştirme olarak karşınıza çıkan yaşamın hücreleştirilmesine karşı mücadeleye, bu mücadelede birleşmeye çağırıyorum.
Yaşamın hücreleştirilmesine hayır!
Hücrelere girmeyeceğiz, direneceğiz!
Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya hayır!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
TEKEL fabrikalarında yaşanan özelleştirme oyunlarına karşı işçiler seslerini yükseltiyorlar. TEKEL fabrikalarının bazılarında yemekhanelerin taşeronlara verilmesinin ardından işçiler yemek boykotunun 15. gününde Tek Gıda-İş Sendikası Marmara ve Trakya Şubesine bağlı TEKEL işçileri, 2000e yakın bir katılımla İstanbulda bir eylem gerçekleştirdiler. 23 Ekimde Unkapanında bulunan TEKEL Genel Müdürlüğünün önünde gerçekleştirilen eylemde, özelleştirmelere karşı Tek Gıda-İş Sendikası TEKEL üzerinde oynanan oyunları bozacağız!, Özelleştirmeye hayır! pankartı ve yine aynı içerikte birçok döviz taşındı. İşçiler Şalter inecek bu iş bitecek!, İşçi-memur elele genel greve!, Yemekhane bizimdir bizim kalacak!, Yılgınlık yok direniş var!, Baskılar bizi yıldıramaz! sloganlarını coşkulu bir şekilde haykırdılar.
TEKEL Genel Müdürlüğü önünde Tek Gıda-İş Marmara Bölge Başkanının okuduğu basın açıklamasında yemekhanelerde başlatılan taşeronlaştırma ve özelleştirme girişimlerini durdurmak için 15 gündür yemek boykotunda olduklarını, ancak idarenin vurdum duymaz bir tavır içerisinde olduğu belirtilirken, özelleştirmelerin tamamen halkın zararına olduğu halde mutlak doğruymuşçasına kanıksatılmaya çalışıldığı ve sendikanın bunun tamamen karşısında olduğu vurgulandı.
Basın açıklamasında ayrıca yemek boykotu eyleminin sıradan bir eylem olmadığı, olası tüm özelleştirmelerin önüne geçmek için yapılan bir eylem olduğu ve herkesin buna duyarlı olması gerektiği ifade edildi.
Basın açıklamasının ardından Tekirdağda bulunan Şarköy Şarap Fabrikası işçileri kısa bür süre daha eylem yerinden ayrılmayarak, kendilerinin 3 ay çalışıp 9 ay boş oturduklarını ve işçilerin bu şekilde çalıştırılmalarının hem fabrikanın hem de işçilerin hiçbir şekilde bundan kârı olmadığını söyleyerek seslerini duyurmaya çalıştılar. Şarköy işçisi yalnız değildir! sloganını haykıran işçiler kısa bir süre sonra yeniden süresiz işten çıkartılacaklar.
Biz TEKEL işçileri, TEKEL işyerleri yemekhanelerinde başlatılan taşeronlaştırma ve özelleştirme girişimlerini durdurmak amacıyla 15 günden beri yemek boykotu eylemi sürdürüyoruz. (...)
15 gün boyunca, ülke çapında tüm TEKEL işyerlerinde yemek boykotu eylemi yaptığımız halde, yetkililerden çözüm arayışına ve uzlaşmaya dönük hiçbir tepki almamış olmamız, idarenin tek yönlü ve işçi iradesini yok sayan yönetim anlayış ve felsefesinin açık bir ispatıdır. (...)
Özelleştirme ve taşeronlaştırma karşıtı olarak başlattığımız bu eylem, ülke gündeminde gelişen sıcak olaylar karşısında haklılığını bir kez daha ortaya koymaktadır. Kaçak et, batan bankalar gibi ülkeyi sarsan skandalların tek sorumlusu, kamu yararı ve ulusal çıkarları gözetmektense, yoksul halkın sırtından birilerini sermaye sahibi yapmaya çalışan özelleştirme uygulamalarıdır. Vebali de bu kararları alanların boynundadır.
Et ve Balık Kurumunu özelleştirdiler, bu ülkenin sanayisine temel harcı koymuş olan Sümerbank ve Etibankı özelleştirdiler. Sonu ne oldu? Kelepir fiyatına, değerinin de altında sattılar, birilerini ucuza ve kolayına mal sahibi yaptılar, şimdi de kurtarmak için üste para ödeyecekler.
İşte mucize formül dedikleri özelleştirme bu. Gözü kapalı, sorgusuz sualsiz, mutlak doğruymuşçasına kabul ettirmek istedikleri özelleştirme bu. Böylesi bir sistemi ancak aptallar ve hainler kabul edebilir.
Biz bu sisteme karşıyız. Yemek boykotu eylemimiz sıradan bir gelişmenin tepkisi değil, olası tüm özelleştirmelerin ve taşeronlaşmanın önüne geçmek, bundan önce yaşanan deneyimlerden ders alınması gerektiğine dikkat çekmek için yapılan bir eylemdir. (...)
Tüm yetkili ve ilgilileri doğrunun ve gerçeğin sesine kulak vermeye çağırıyor, TEKEL işçisinin hakkını arama yolunda her türlü meşru mücadele yöntemini kullanma kararlılığında olduğunun bilinmesini istiyoruz. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.