Yoldaşlarımızın ve siper yoldaşlarımızın direnişine bir mevzi de bizler olduk...
Bedenlerimizi açlığa yatırdık!..
Genç yoldaşları olarak Habip ve Ümit yoldaşlara söz vermiştik. Bizlere bıraktıkları direniş geleneğini sürdüreceğiz. Devrettikleri bayrağı daha yukarılara taşıyacağız.
20 Ekim tarihinde hücre tipi cezaevlerine karşı TKİP, DHKP-C ve TKP(ML) tutsaklarının başlatmış olduğu SAG eylemi 30. gününde Ölüm Orucuna çevrildi.
Ben de tutsak yakınları olan Halise Ateş, Zehra Kulaksız, Özlem Kahraman, Asibe Yılmaz ile birlikte ileriki günlerde ölüm orucuna dönüşecek süresiz açlık grevi eylemine 21 Kasımda başladım. Ayrıca eyleme destek vermek amacı ile 10arlı gruplar halinde 3er günlük dönüşümlü açlık grevi başladı. Eylemimize tutsak yakını olan ve aynı zamanda sanatçı kimliği ile de tanıdığımız Haydar Bayarın evinde devam ediyoruz.
İHD başta olmak üzere çeşitli kitle örgütlerinden yer talep ettik. Fakat bu talebimiz şu ana kadar gittiğimiz kuruluşlar tarafından kabul edilmedi. Kiminin gerekçesi devletin baskı yapacağı, kimininki kapatılmaya neden olacağı idi. En ilginç, ilginç olduğu kadar da trajik cevap İHDden geldi. Eğer açlık grevinin İHDde yapılmasına izin verirlerse, böylece bunun önünün açılacağı, herkesin İHDye geleceği ifade edildi.
Devrimci-demokrat kamuoyunda belli bir ilericiliği ve muhalif kimliği olan İHDnin bu tutumunun nedeni gerçekten söylediklerinden ibaret midir? Bıçak kemiğe dayandığında bu geri adım niye? Bugüne kadar tutsak yakınlarının özverisi ve çabasıyla ayakta kalan İHDyi bir kez daha tutsak yakınlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Faşizmin 20 yıldır saldırdığı ve teslim almaya çalıştığı zindanlardaki direniş geleneği, 2000 SAG ve ÖO eylemi ile yeni bir zaferi karşılamaya hazırlanıyor. Faşist devlet, devrimci irade karşısında 20 yıldır diz çöküyor, yine diz çökecek. Yine utanç verici bir yenilgi yaşayacak. Bunları devletin kendisi de çok iyi biliyor. Fakat başta devrimci tutsaklar olmak üzere bizlerden bedel istiyor. Bizler de yıllardan beri bedel ödüyoruz. Şimdi de hücre saldırısını püskürtmek için ödeyeceğiz. Yoldaşlarımızın ve siper yoldaşlarımızın direnişine bir mevzi de bizler olduk. Bedenlerimizi açlığa yatırdık. Ama mücadelenin yükseltilmesi gereken önemli bir mevzi de sokaklardır.
Ölüm Orucunun başlamasıyla direnişi ve hücre saldırısını püskürtmeyi dışarıdaki işçi ve emekçilere maledebilmek, onların gündemine sokup mücadele etmesini sağlamak her zamankinden daha da yakıcı bir hale gelmiştir. Dışarıdaki güçlerin atıllığa ve atalete sürüklenmesi, zindanlarda ÖOnda olan yoldaşlarımızın ve siper yoldaşlarımızın ödeyeceği bedeli katbekat arttıracaktır. Her an bu bilinçle hareket edilmek durumundadır.
Son olarak söyleyeceklerim şunlardır; zindanlardaki direnişlerde hep yoldaşlarımın yanında olmak istemiştim. Başladığım SAGla kendimi onlara daha yakın hissediyorum. Yanımda bulunan diğer SAG direnişçileri de oldukça coşkulu.
Genç yoldaşları olarak Habip ve Ümit yoldaşa söz vermiştik. Bizlere bıraktıkları direniş geleneğini sürdüreceğiz. Devrettikleri bayrağı daha yukarılara taşıyacağız.
Verdiğimiz sözü tutacağız yoldaşlar...
Başladığımız direnişimize ve 33. gününe gelen Ölüm Orucu Direnişine tüm sendikaları, kitle örgütlerini ve duyarlı insanları destek vermeye çağırıyoruz.
Yaşasın SAG ve ÖO Direnişimiz!
Zafer bizim olacak, biz kazanacağız!
SAG ve ÖO konusunda öncü işçiler ve emekçilerle konuştuk:
Tepkisini ortaya koymayanlar ölümlerden sorumlu olacaklardır!..
Kızıl Bayrak: Devletin F tipi cezaevleri saldırısı ve bunun karşısında devrimci tutsakların başlattığı SAG ve ÖO hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu mücadelede zafer bütün
işçi-emekçilerin birliğinden geçer
TÜMTİSli işçi: Ben ÖO zamanlamasını yanlış buluyorum. Bu saldırıyı işçi ve emekçiler püskürtmelidir. Türkiyede topyekûn saldırı var, topyekûn saldırıya karşı da topyekûn bir mücadele verilmelidir. Bu mücadelede zafer bütün işçi emekçilerin birliğinden geçer. Bu anlamda ancak bütün yollar denendikten sonra çözüm yolu olabilir.
ÖO direnişçileri teslim olmamanın,
ölümüne onurunu korumanın sembolüdürler
BESli kamu emekçisi: F tipleri, insanları cezaevlerinde ıslah etmek için değil kişiliğini ve bilincini yoketmek için özel tasarlanmış yerlerdir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bizler de sendikalarda çalıştığımız için bizim de işten atılma, gözaltına alınıp hapse atılma riskimiz var. Bu durumda bir gün bizim de hücrelere girmeyeceğimizin bir garantisi yok. ÖO direnişçilerinin, teslim olmamanın, ölümüne onurunu korumanın sembolü olduğunu düşünüyorum.
Bu süreçte bize önemli görevler düşüyor
Belediye-İş üyesi bir işçi: Çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Bir yandan, sistemin teşhir olduğu bu süreçte, devlet bankalar operasyonuyla kendini aklama ve organize olma çabası içinde. Bunun yanında bir yandan da, bu sistemin bir ürünü olarak ortaya çıkan çeteleri kurtarmak için af çıkarılıyor. Bir yandan da toplumsal muhalefetin baskısı var. Dolayısıyla da genel bir af yapılıyormuş gibi gösteriliyor. Bir taraftan da devletin 12 Eylülden bu yana vazgeçemediği devrimcileri hücrelere koyma hülyasını gerçekleştirmeyi planlıyorlar.
Aslında bunun denemelerini daha önce de yaptılar. 84de 96da yaptlar. Ağır bedeller ödenerek bu saldırılar o dönemde püskürtüldü. Bugün bu saldırıyı daha kapsamlı olarak yeniden gündeme soktu devlet. Milyonlarca dolar harcayarak hücreleri yaptılar. Kamuoyunda bunun meşruluğunu sağlamak için çok çaba harcadılar. Ama Mayıs 2000de hücrelere geçmeyi planlamalarına rağmen toplumsal baskı nedeniyle bunu hala hayata geçiremediler. Bu süreçte af tartışması ve yapılan operasyonların tozu dumanı içerisinde belli provokasyonları yaparak, devlet çetelerini kullanarak, bunu meşrulaştırma çabası içindeler. Devrimcileri hücrelere tıkmayı düşünüyorlar. İleriki süreçte yoksullaşmanın artacağı hesabını yapıyorlar. Bir yandan polis alırken, bir yandan da gelecek toplumsal muhalefetin önüne geçmek için hücreleri inşa ediyorlar.
SAG ve ÖO, devrimcilerin yine başvurmak zorunda kaldıkları bir yöntem. Toplumsal muhalefetin geri olduğu noktada devrimciler kendi bedenlerini açlığa yatırmak zorunda kaldılar. Verilen mesaj açık, ölürüz ama hücrelere girmeyiz. 84 ve 96da ödenen bedelleri ödemeye hazırlar. Toplumsal muhalefetin uykusundan uyanması, taktığı at gözlüklerini çıkarması gerekiyor. Yeni ölümler olmadan muhalefetin bileşenleri hareketlenmek zorundadır. Bu açıdan 25 Kasımdaki cezaevleri ve insan hakları mitingi, eksikleri olmasına rağmen önemlidir.
Önemli bir eksiklikse, hem kamu emekçileri cephesinde, hem de işçi sendikaları cephesinde, bu körlüğün, vurdum duymazlığın resmi düzeyde bir sağırlığın egemen olması. Belli rahatsızlıklara rağmen bunun örgütlü olmayışı önemli bir handikaptır. Emekçilerin bir an önce buna duyarlılık göstermesi gerekli. Yoksa 96dan ağır bedeller ödenecektir. Bu süreçte bize önemli görevler düşüyor.
Ne yapabiliriz? Şöyle başlayabiliriz. Emekçi tabanı kendine getirecek başlangıç olarak, işçi-emekçi sendikalarından biri başlangıçta pilot bölge seçilerek, bir açlık grevi başlatabiliriz. Ama kadrolardan ortak açlık grevine yatılırsa bunun arkası gelebilir. Süresiz dönüşümlü açlık grevleri yapılabilir. Sürece destek verilebilir.
Bugün ülkeyi soyuyorlar ve İMFye peşkeş çekiyorlar. Çeteleri kurtarmaya çalışıyorlar. Bankaları kurtarmak için milyarlarca dolar harcarlarken, tutup kamu emekçileri için yüzde 10 zam dayatıyorlar. Para yok deyip tutsakları tedavi etmediklerini, ihtiyaçlarını karşılamadıklarını biliyoruz. Ama bunun yanında trilyonlar harcanıp hücreler yapılıyor. Düzenin siyasal teşhiri için oldukça malzememiz var. Ama devrimci muhalefet bunu yeterince kullanmıyor. Bu nedenle muhalefet bir an önce kendini toparlamalıdır.
Devrimci tutsakların ÖOna yatmaktan
başka bir çaresi kalmamıştı
Haber-Sen üyesi bir emekçi: F tipi cezaevlerinin kimler için hazırlandığını, kimlerin konulacağını herkes biliyor. Toplumun ilerici güçleri, işçi ve emekçilerin öncüsü devrimciler içindir bu hücreler. F tipi tabutluk dediğimiz tamamen insanı yoketme izolasyonudur. F tipine karşı olmak tamamen bir insanlık sorunudur. Haklı bir mücadeledir.
Cezaevlerinde ve tutsak yakınlarının SAG ve ÖOna yatmaları, bedenlerini ölüme yatırmaları, dışarıda insanların duyarsız olmalarından, halkın kendi sorunlarına bile sahip çıkmamalarındandır. DKÖler tamamen içi boşaltılmış, ekonomik sorunları bile dile getiremeyecek hale gelmiştir. Devrimci tutsakların ÖOna yatmaktan başka bir çaresi kalmamıştı.
Biz toplum olarak belleksiz bir toplumuz. Bunca katliamlar, bunca kayıplar, insanın insanca yaşamasını engellemek içindir. Bu bedeli işçi adına, emekçi adına, öğrenci adına devrimciler ödemiştir. Ödemeye de devam ediyorlar. Söyleyecek çok şeyler var. Ben dilimin döndüğü kadar tek bir şey söyleyeyim. Herkes F tipine karşı olmalı.
Bıçağın kemiğe dayandığı değil, kestiği bir süreçteyiz. Herkes sorumluluğunu bilmeli, bu insanların kimin için ve niçin öldüğünü düşünmelidir. Her kim, tepkisini göstermezse bu insanların ölümlerinden sorumludur. Ben suçlu olmak istemiyorum. İnsan olarak, bir emekçi olarak kendimi sorumlu hissediyorum. Daha fazla kaybedecek bir şeyim yok. Çünkü insanlığım gidiyor.
|