Kapitalist sömürü düzenine karşı tek silahımız sınıf savaşımını geliştirip mücadeleyi büyütmektir. Sermaye egemenliğine ve özel mülkiyetin düzenine karşı şiarımız, Yaşasın sınıf savaşımı! Kahrolsun sermaye düzeni! olmalıdır. Bizler çalışan proleter gençlik olarak yarınlarımızı ve geleceğimizi savunmak ve işçi sınıfının iktidarını kurabilmek için savaşmak zorundayız. Bu gerçeği bilen her kim ki, mücadele etmez ve savaşmazsa fiilen burjuvazinin safında yeralıyor demektir.
En kötü parti partisizlikten iyidir. Bu sözcük oldukça yerli yerindedir. Geri duranlar ve yeni öğrenenler için, Türkiyede komünist bir işçi partisi olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu parti sınıf savaşımını savunan proletaryanın gerçek partisidir. Bu partinin şanlı saflarında yer almak her işçinin ve emekçinin, her proleter gencin görevidir. Attığımız her adım, devrime ve sosyalizme giden yolu tüketmektedir.
Türkiyede savunulacak çizgi ortadadır. Kurtuluşa işçi sınfının partisiyle, Türkiye Komünist İşçi Partisiyle yürünecektir. Bu kavga sınıfın kavgasıdır.
Gençlik devrime ve sosyalizme!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
Ben özel bir şirkette ön muhasebe elemanı olarak çalışmaktayım. Sizlerle işyerimde yaşadığım sorunları paylaşmak ve bu yazının oluşumunda katkısı olan arkadaşların sesini duyurmak istedim.
Şu anda işyerinde sekizi pazarlama elemanı olmak üzere toplam 12 kişi çalışmaktayız. Çalışanlardan dördü patronun yakın akrabası. İlginç olansa, bu yazıyı yazmamda en büyük desteği bu çalışanlardan gördüm. Çünkü patronun akrabalık duygusunu ortaya koyarak kendilerini sömürdüklerini görebiliyorlar.
İşgünü sabah saat 8.30da başlayıp akşam 18:30a kadar sürüyor. Ama hiçbir zaman bu normlara uyulduğu görülmemiştir. Çalışanlar işi en erken 22:30da bırakabiliyorlar. Buna karşılık mesai ücreti alamıyorlar. Yemekler kendilerine ait. Aldıkları ücret ise, bunca çalışmalarına ve olumsuz koşullara rağmen çok cüzi bir miktar. Bir çalışanın eline ayda 100 milyon gibi bir para geçiyor. Ücretin bu kadar az olması yetmiyormuş gibi, bir de 20-25 gün sonra ancak ödeniyor. Dahası bu kadar gecikme sonunda ücretler çek karşılığı veriliyor. Yani sömürünün de sömürüsü yaşanıyor bu işyerinde.
Kendime gelince, ön muhasebeci sıfatıyla çalışıyor olsam da esnek çalışma bu bölümde de kendini gösteriyor. Saat 10:00a kadar muhasebe işlemlerini yapıp bu saatten sonra da soğuk satış elemanı olarak çalışıyorum. Böyle bir durum beni rahatsız ediyordu. Aldığım ücret ise beni tatmin etmiyordu. Bir ikinci iş yaparsam durumun farklı olabileceğini düşündüm, fakat yanıldım.
Diğer çalışanlarla karar alıp patrona isteklerimizi dile getirmeye karar verdik. Patronun bize yaklaşımı gayet ilginçti. Bize, her zaman emekten-emekçiden yana olduğunu, kendisini ayakta tutanın bizler olduğunu, bize borcunu hiçbir zaman ödeyemeyeceğini fakat kapitalist bir düzende yaşadığımız için bizim isteklerimizi yerine getiremediğini söyleyip, bizden özür diledi. Biz ise bu tür konuşmaları ciddiye almadığımızı, gerçekçi bulmadığımızı söyleyip isteklerimizin yerine getirilmesini talep ettik, aksi takdirde farklı yöntemlere başvuracağımızı söyledik.
Şu anda işyerinde soğuk rüzgarlar esmeye devam ediyor. Henüz bir çözüme ulaşmış değiliz. Ama şundan hepimiz eminiz: Zafer direnen emekçinin olacaktır.