Enerjide tasarruf genelgesi
İşçi ve emekçilere yönelik
yeni bir soygun
İMFnin dayattığı yapısal uyum programlarının tümü de, iç piyasaya dönük tüketimin daraltılmasını hedefliyor. Bu hedefle bağlantılı olarak dünya genelinde fiyatlar eşitlenirken, ücretler sürekli olarak budanıyor. Amaç bütçe harcamalarındaki maaş ve sosyal güvenliğe ilişkin giderleri en alta çekip, iç ve dış borca ayrılacak payı daha da büyütmek, emperyalist tekellere ve işbirlikçi tekelci burjuvaziye yeni kaynaklar yaratmaktır.
Enerjideki kayıp ve kaçakların önüne geç(e)meyen, sermayedarların trilyonlarca borçlarını tahsil etmek için kılını kıpırdatmayan sermaye devleti, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ)nin finansman açığını, zararlarını kapatmak için elini yine işçi ve emekçilerin cebine uzatıyor. Sermaye devleti tasarrufu özendirme demagojisine dayandırdığı genelgeyle, TEDAŞın borç yükünü işçi ve emekçilere yıkmayı amaçlıyor.
Soygun genelgesinin içeriği
Genelgede öncelikle aşırı elektrik kullanımının enerji krizinin nedeni olduğu belirtiliyor. Kaçak elektrik kullanımının artarak devam ettiği, bununla bağlantılı olarak TEAŞ ve TEDAŞın zararlarının giderek arttığı da ekleniyor. Ortaya çıkan olumsuz sonuçlar, enerji savurganlığı gerekçesine bağlanıyor. Savurganlığın önlenmesi, enerjide tasarrufun sağlanması ve finansman açıklarının son bulması için, işçi ve emekçilerin 150 kw/hin üstünde elektrik kullanmaları durumunda yüzde 50 zamlı fatura ödemeleri öngörülüyor.
İşçi ve emekçileri doğrudan vuracak olan genelgeye karşı oluşacak tepkiyi dengelemek amacıyla Ecevit, Türkiyenin yüzde 90ı, 120 kw/hin altında elektrik kullanıyor diyerek, genelgenin amacının tasarrufu teşvik etmek olduğunu kanıtlamaya, halkı aldatmaya çalışıyor.
TEDAŞın ve TEAŞın büyük bir borç yükü altında olduğu bir gerçekliktir. Üstelik konut elektriği maliyetinin iki katı bir fiyatla işçi ve emekçilere satılmasına rağmen durum böyledir. Sermaye devleti enerjide ortaya çıkan açığı ve borç yükünü, birincisi konut elektriğinin ucuz olmasına, ikincisi istihdamın fazlalığına, üçüncüsü özelleştirmenin istenen hızda yürütülmemesine, dördüncüsü nükleer reaktörlerin kurulmasının gecikmesine, beşincisi yaygın kaçak elektrik kullanımına bağlamaktadır. Oysa enerjideki sorunların nedeni İMF-TÜSİAD patentli özelleştirme saldırısıdır. TEDAŞ ve TEAŞın büyük borç yükünün nedenlerinden biri özelleştirme, diğeri yap-işlet-devret düzenidir. Artı, elektrik iletim ve dağıtım hatlarının bakımsız bırakılmasından kaynaklı yüksek enerji kayıplarıdır.
Bir ailenin asgari elektrik tüketimi 300 kw/h
Ecevite göre zaten işçi ve emekçilerin yüzde doksanı 120 kw/hin altında elektrik kullanıyor. Oysa gerçeğin bu olmadığını Elektrik Mühendisler Odasının rakamları gösteriyor. EMO dört kişilik bir ailenin asgari elektrik kullanımının 3000 kw/h olduğunu belirtiyor. Üstelik Türkiye, kişi başına elektrik kullanımında dünya standartlarının çok altında kalıyor.
EMOnun verileri, Ecevitin söyleminin koca bir yalan olduğunu gösteriyor. Bundan böyle elektrik faturalarına asgari 1 ile 5 milyon arası ek bir yük binecek. Böylelikle sermaye devleti dolaylı bir vergi uygulaması daha gerçekleştirmiş olacaktır. Konut abonesi 17 milyon işçi ve emekçi, soygun genelgesinin doğrudan hedefidir.
Zararın nedeni enerjide özelleştirme uygulamasıdır
Elektrik üretim santrallerinin, dağıtım şebekelerinin özelleştirilme çabası büyük bir hızla sürüyor. Sermaye devleti enerjide özelleştirmenin kaçınılmaz olduğunu savunuyor. Yeterince enerji üretilemediği, bundan dolayı enerji açığının giderek arttığı, enerji üretimi pahalıya malolduğu için işçi ve emekçilerin de ağır fatura ödemek zorunda kaldığı, elektrik dağıtım hatlarının bakımının yeterince yapıl(a)madığı vb. gerekçelerle özelleştirmenin kaçınılmazlığını kanıtlamaya çalışıyor.
Her derde deva olarak sunulan enerjide özelleştirmenin, ortaya çıkan şu ana kadar ki sonuçlarına bakalım. Hemen belirtmeliyiz ki; ortaya çıkan tablo vahameti göstermeye yeter de artar bile. Haraç mezat fiyatlarla gerçekleşen özelleştirmelerin sonucunda ortaya çıkan ve bugün faturası işçi ve emekçilere çıkarılmak istenen yıkımın niteliğini ortaya koymak için, AKTAŞ ve Çukurova Elektrik deneyimlerine bakmamız yeterli olacaktır.
1990 yılında İstanbul Anadolu yakası elektrik dağıtımı özelleştirildi, AKTAŞ AŞ.ye verildi. On yıllık sürecin sonuçlarına bakalım. AKTAŞın TEAŞa 300 trilyon lira borcu var. Birçok elektrik abonesi işçi ve emekçi ile tarifeye uygun fatura kesmek yerine fahiş fatura kesmesi nedeniyle mahkemelik olmuş durumda. Beş yıl içinde elektrik hatlarını yenilemek zorunda olduğu halde bu yönde kılını kıpırdatmadı. Usulsüz, keyfi elektrik kesintileri de cabası.
AKTAŞ hakkındaki yolsuzluk iddiaları ortaya çıktı. Danıştay TEAŞı zarara uğrattığı, konut abonelerinin haklarını hiçe saydığı gerekçesiyle AKTAŞın imtiyaz hakkının elinden alınmasına karar verdi. Yanısıra işçi ve emekçiler faturalarda yapılan hırsızlıklara ilişkin AKTAŞ aleyhine açtıkları davaları kazanıyorlar. Aradan iki yıl geçmesine rağmen, kararın uygulanması çerçevesinde sermaye devleti kılını bile kıpırdatmıyor. Ortada 300 trilyonluk zarar var. Üstelik her geçen gün zarar daha da artıyor. Ama hala AKTAŞın dağıtım yetkisi elinden alınmıyor. İşçi ve emekçiler ile TEAŞın alacaklarının tahsiline gidilmiyor.
Yap-işlet-devret modeliyle enerji açığının ortadan kalkacağı ve ucuz elektrik üretim olanağının sağlanacağı iddia ediliyordu. Devlet yap-işlet-devret modeliyle yapılan enerji santrallerinde üretilen enerjiyi almayı özel sözleşmelerle taahhüt etmişti. Böylelikle enerji santrallerinin sahibi tekeller ürettikleri elektiriği rekabet ortamından azade olarak devlete satma olanağı yakalamışlardı. Devlet üretilen elektiriğin kw/hini 8-9 sente satın alıyor. Oysa 1 kw/h elektriğin dünyadaki ortalama fiyatı 3,5-4 sent civarında. Böylelikle devlet elektriğe normal maliyetinin iki katını ödeyerek enerji tekellerinin fahiş kârlar elde etmesini sağlıyor. DPT Müsteşarı bile YİDlerden fahiş fiyatla elektrik alındığını kabul etmek zorunda kalıyor.
Ayrıca yapılan özelleştirmeler sonucunda, bu işyerlerinde çalışan işçilerin yarısı işini kaybetti. %60ı ise sendikasızlaştırıldı. Henüz işin başındayken ortaya çıkan durum böylesine yıkıcıdır. Enerjide özelleştirmeyi tamamladıklarında ise, işçi sınıfını ve kamu emekçilerini işsizliğin, sendikasızlığın, karın tokluğuna çalışmanın yıkıcı sonuçları bekliyor.
AKTAŞ ve Çukurova Elektrik zarar ettiği için mi borçlarını ödemiyor? Tam aksine devasa kârlar elde ediyorlar. AKTAŞın 2000 yılının ilk altı ayında, faiz ve repodan elde ettiği kâr 10 trilyonu aşıyor. Yanısıra Çukurova Elektrikinde aynı dönemde elde ettiği kâr 8 trilyon lirayı buluyor.
TEAŞın, TEDAŞın elektrik abonesi 17 milyon işçi ve emekçinin yeterince tasarruf yapmaması nedeniyle zarar ettiği yönündeki sermaye hükümetinin iddialarının gerçekle uzaktan, yakından hiçbir ilgisinin olmadığını, yukarıdaki tablo yeterince iyi açıklıyor. Şimdiye kadar elektrik dağıtım şirketlerinden dolayı ortaya çıkan zarar 650 trilyonu geçiyor. Bir o kadar da yap-işlet-devret sahibi kapitalistlere fazladan ödenen fatura sözkonusu.
Sermaye devleti her zaman olduğu gibi emme basma tulumba misali sermayeye sürekli yeni kaynaklar yaratıp aktarırken, ortaya çıkan faturayı da işçi sınıfı ve emekçilere ödetiyor. Enerjide özelleştirme uygulamalarıyla ortaya çıkan faturanın bir şekilde halka ödetilmesi gerekiyor. Soygun genelgesi tam da bu ihtiyacın ürünüdür. Oysa enerji tekellerinden alacaklar tahsil edilse ve bu kaynak elektrik iletim hatlarının yenilenmesi için kullanılsa, (bu, %20lere varan elektrik iletim hatlarındaki kayıpların giderilmesi demektir), enerji açığı tartışmaları ortadan kalkacak.
Soygun genelgesi, sosyal yıkım programının bir parçasıdır
Sermaye iktidarı tüm kurumlarını tekelci sermayenin yapısal krizini yönetme doğrultusunda seferber etmiş bulunuyor. İMF-TÜSİAD imzalı sosyal yıkım programları, tam da bu ihtiyaçla bağlantılı olarak gündeme getiriliyor. Sosyal yıkım programı uluslararası sermayeye, işbirlikçi tekelci sermayeye yeni kaynaklar sağlarken, işçi ve emekçileri işsizliğin, sefalet ücretlerinin, sosyal haklardan yoksunluğun, eğitimsizliğin, sağlıksızlığın, kötü beslenmenin kör kuyusuna atmayı hedefliyor. Enerjide tasarruf genelgesi, kapitalistlerin kasalarına akan trilyonların faturasının işçi ve emekçilere ödettirilmesinden başka bir anlam taşımıyor. Buna karşı işçi sınıfının devrimci programı doğrultusunda elektrik, su ve ısınma ihtiyaçlarıyla bağlantılı ödemelerin en aza indirilmesi talebi yükseltilmelidir.
Sermayenin sömürü ve kan üzerine kurulu iktidarının neden olduğu toplumsal umarsızlık ve umutsuzluğu dağıtmak, sermaye iktidarına karşı mücadeleye atılmaktan geçiyor. Ülkenin ihtiyacı olan temiz hava devrimci sınıf mücadelesinin ferahlatıcı rüzgarı ile elde edilebilir. Görev, sermayenin saldırılarını boşa çıkarmak için örgütlü, militan, birleşik mücadeleyi yükseltmektir.
|