ARSIVANA SAYFA
 
7 Ekim '00
SAYI: 37
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Filistin deneyiminin dersleri, Kürt halkı için paha biçilmez değerdedir
Sırbistan’da hükümet darbesi
Demokrasi yönelimi adına pazarlanan “saygın hukukçu”
Ermeni soykırımı tasarısı ve “hür” Türk medyası
“Öteki Türkiye”nin değil tekelci sermayenin sözcüsü
İşçi ve emekçilere yönelik yeni bir soygun
Kamu emekçi hareketi reformist önderlik engelini aşmak zorunda
EXSA işçisi direniyor
Sendika bürokrasisinin yeni manevraları karşısında sınıf sorumluluğu
“İş güvencesi” yasa tasarısı...
Bu devletin “adaleti” hep emekçi halkın beynini dağıtıyor!
CHP Kurultayı, düzenin çözümsüzlüğü ve devrimci önderlik sorumluluğu
Kürt illerinde devletin “insan hakları” seferberliği!
Ekim Gençliği’nden
“ON’lar birer yıldız gibi parladılar karanlığın içinde”
Onlarla zafere yürüyeceğiz!
Habip Gül anmasına karşı devlet terörü
“Devrimci onur işkenceyi yenecek!”
“Ailelerimize kalkan elleri kıracağız!”
Hücrelere karşı mücadele üzerine notlar
Basından seçmeler
Mücadele Postası...
 



 
 
CHP Kurultayı, düzenin çözümsüzlüğü
ve devrimci önderlik sorumluluğu



CHP olağanüstü kurultayı yapıldı. Deniz Baykal yeniden CHP Genel Başkanı seçildi. Bu kurultayın kendisi de sonuçları da, bir yandan sermaye iktidarının sol maskeli bir muhalefete olan yakıcı ihtiyacı, diğer yandan sol maskeli sermaye temsilcilerinin kasalarını doldurmak için meclise girme ve hükümete gelme yakıcı ihtiyacı çerçevesinde belirlendi. Bu ihtiyaca kimin en iyi yanıt vereceği konusunda ya

pılan oylama sonucunda, bir kez daha Deniz Baykal’da karar kılındı.
Tekelci sermaye medyası kurultay öncesinde; “Türkiye sosyal içerikli karşı ses istiyor! Halk sorunlarının ağırlaşmasını sol muhalefet olmamasından kaynaklandığını düşünüyor” manşetleri atarak, böylece sermaye iktidarının CHP’den beklentilerini açığa vurmuştu. Düzenin CHP’si, medyası, sendika ağası ve reformistinin elbirliğiyle, halkın aynen böyle düşünmesini sağlamak ve sınıf mücadelesini CHP eliyle sermayenin kapanına kıstırmak için çabalarını yoğunlaştıracağı anlaşılıyor.

Bir erken seçimin düzen siyasetinin gündemine girmesi de ihtimal dahilindedir. Ama sermaye iktidarı cephesinden yukarıdaki çabaya anlamını veren; ister erken seçimle meclis içinde olsun, ister erken seçimsiz meclis dışında kalsın, düzenin DSP’den boşalan sol koltuk değneğini acilen CHP’yle ikame etme ihtiyacıdır. Bir erken seçim gündeme gelmese de, yarın patlak verebilecek bir toplumsal muhalefet hareketinin, işçi ve emekçilerdeki öfke birikiminin CHP’nin eliyle denetlenmesi, yatıştırılması, düzenden, seçimlerden ve meclisten çözüm beklentisi kapanına kıstırılması ihtiyacıdır.


Burjuva siyaset sahnesi ve seçim oyunu

İşçinin, memurun, köylünün sorunlarına çözüm getirme vaatleriyle hükümete talip olan mevcut hükümetin ne mal olduğu daha birbuçuk yıl dolmadan açığa çıktı. Emekçiler içinde ezici bir çoğunluk, bu hükümet altında sorunlarının daha da ağırlaştığını ve ağırlaşacağını günden güne daha iyi görüyor.

İMF-TÜSİAD yıkım programını acımasızca hayata geçiren mevcut hükümetin, işçi ve emekçi kitleleri beklenti içinde tutarak daha fazla oyalama, birtakım kırıntılarla öfkeyi yatıştırma şansı yok. Çünkü yıkım saldırısının tüm şiddetiyle sürmesi gerekiyor. Düzen kendisini sadece sopa ile ayakta tutamayacağına, işçilerin ve emekçilerin öfkesi sokaklara taşmaya başladığına göre, bu öfkeyi bir süre daha yatıştıracak yeni seçimler ve yeni bir hükümet de gitgide daha gündemleşecektir.

Kokuşmuş burjuva siyaset sahnesinin parlamento oyununun temel kurallarından biri budur. Kuklalar, artık seyirciyi -işçi ve emekçileri ve diğer kesimleri- oyalayamaz hale gelince, yeniden seçim sahnesi gündeme gelir ve perde arkasında bekleyen yenilenmiş kuklalar eskimiş olanla yer değiştirir. Hükümetten uzaklaşanlar ise perde arkasında makyaj tazelerler. Hepsinin ipleri aynı sınıf iktidarının elindedir. Hepsi emperyalizmin ve işbirlikçisi tekelci sermayenin uşağıdır. Hepsinin amacı hükümete gelip bu sayede sömürü ve yağmadan kendi payını almaktır.

Geçmişte, muhalefet sıralarında ya da meclis dışında kalan düzen partileri göstermelik de olsa muhalefet yaparak kitle tabanlarını geliştirmeye çalışıyorlardı. Ya da tekelci sermaye dışındaki burjuva katmanların taleplerini bir ölçüde karşılıyorlardı. Artık düzen göstermelik muhalefeti bile kaldırmıyor. Çürümüş burjuva siyasetin oyun kuralları da dönemin ihtiyaçları ölçüsünde değişiyor. Artık sağlı sollu düzen partilerinin düzen içi rant-soygun paylaşım savaşı, işçi, emekçi kitlelerle temasın kesilmesi, onların sorunlarına göstermelik de olsa sahip çıkmaktan vazgeçilmesi temelinde yürüyor.

Artık burjuva siyaset oyununun tek bir yönetmeni var. Bu da devletin çelik çekirdeği kontr-gerilla örgütlenmesi. Kendisini sahne önünde MGK üzerinden ifade ediyor. Oyun yazarı ise malum. Emperyalizm ve tekeller. Artık kokuşmuş burjuva siyasetin rotası ordunun balans ayarlarıyla belirlendiğinden, düzen partileri de yönetmenin kendilerine biçtikleri rolü ezberlemekle ve sahne verilecek günü beklemekle yetiniyorlar büyük ölçüde.


CHP sahneye çıkmak için makyaj tazeliyor

Artık seçim gündemi yavaş yavaş ısınıyor. Sermaye iktidarının meclis dışındaki ya da muhalefet sıralarındaki partileri ısınma turlarına başlıyorlar.

CHP’de bunlardan biri. Sermaye iktidarının bu dönemde CHP gibi bir partinin güçlenmesine çok ihtiyacı var. Çünkü düne kadar RP-FP ezilen, sömürülen kesimlerin en geri tabakalarının düzene karşı tepkisini dinsel gericilik kanalına akıtarak denetim altında tutmayı başarıyordu. Ama bunun yarattığı diğer tehlikeler yüzünden RP-FP’nin önü kesildi. Aynı işi milliyetçilik maskesiyle taşrada MHP yapıyordu. Bunun sol görünümlü versiyonu ise DSP idi. Gelinen yerde MHP ve DSP bu görevi yerine getiremez duruma düştüler.

Bu durumda, ezilenlerin, sömürülenlerin öfkesini kim yatıştıracak; bu kesimlerin sorunlarına, taleplerine sahip çıkar görünerek mücadelelerinin önünü kim kesecek; mücadele alanlarında birleşmek yerine seçimlerden, meclisten ve düzen partilerinden beklenti içine girmelerini kim sağlayacak?

İşte bu, bugün sermayenin önünde duran yakıcı bir sorun.

CHP tabii ki çürümüş kapitalist düzenin, sermayenin kanlı sınıf iktidarının sol görünümlü koltuk değnekliği görevine talip oluyor. Aynen geçmişteki hükümet ortaklığı dönemlerinde olduğu gibi. Vaatlerle işçileri, emekçileri, ezilenleri kandıracak ve hükümet ortağı olduğunda sırtlarından hançerleyecek. Baykal da, diğer adaylar da CHP’de bu göreve talip oldular. Sonuçta Baykal da karar kılındı.


Baykal’ı “zorlu” bir görev bekliyor

Burjuva siyaset sahnesinde oynamak bu dönemde zor bir “zanaat”! Yıllarca sahne almak için sıra bekleyeceksin; iplerini gizlemek ve gerçek emellerinin üzerini örtmek için halka yalan üstüne yalan söyleyeceksin; kendini emperyalistlere, ABD’ye ve sermaye tekellerine beğendirmek için kırk takla atacaksın; işçi ve emekçilerin kanının emilmesi işinin en iyi kendi hükümetin sayesinde başarılacağı konusunda egemenleri ikna edeceksin. Ama tüm bunlar yeterli değil; bir de canına okumaya hazırlandığın, çıkarlarını zerre kadar düşünmediğin işçi-emekçi kitlelerden taban tutmayı ve yeterli oy almayı başaracaksın.

Bütün bunların sonunda eğer hükümet ortağı olmayı başarırsan, sana rantın, yağmanın, yolsuzluğun, hırsızlığın kaymağını yemek için en fazla 1-2 yıl süre tanınacak. Sonra yeniden meclis dışına, muhalefet sıralarına!

Düzenin işçi sınıfı ve emekçilere, tüm ezilen kesimlere azgınca saldırdığı ve bunu yaparken hep sol gösterip sağ vurduğu bir dönemde, düzen solunun işi daha da zor. Hele CHP’nin ve Baykal’lı bir CHP’nin işi daha da zor. Çünkü CHP ve Baykal denildiğinde, işçi ve emekçilerin hafızasında yer etmiş olan, CHP’nin hükümet ortaklığı döneminde sermayenin hançeri vazifesi görerek işçi ve emekçilerin sırtını delik deşik etmesi var.

İşçi ve emekçiler CHP’ye güvenmiyorlar. Kitleler CHP’nin çobanlık edeceği bir koyun sürüsü değil çünkü. Emekçi kitleler kendi deneyimlerinden, hayatın pratiğinden ağır bedeller pahasına da olsa öğreniyorlar. Ne CHP’nin ne de bir başka düzen partisinin kendi sorunlarına çözüm getirebileceğini, bunların hepsinin İMF’nin uşağı yalancı, soyguncu, vurguncu, katliamcı çıkar şebekeleri olduğunu yavaş yavaş öğreniyorlar. Sadece seçim dönemlerinde kapılarının çalındığını, oylar alındıktan sonra ise bizzat onlar aracılığıyla kanlarının emildiğini öğreniyorlar.

Ekonomik-sosyal yıkım programları hayata geçirilirken, grev ve direnişler sırasında, işten atılırken, sefalet ücreti dayatılırken, kafalarında coplar kırılırken, deprem katliamı ile onbinler katledilirken, mezarda emeklilik, tahkim yasaları çıkartılırken, tarım çökertilirken, mücadele alanlarında kendi yanlarında olmayanların attığı nutuklara kitlelerin aldanacağını sananlar yanılıyor. İşçi-emekçi kitlelerin bunların attıkları nutuklara karnı fazlasıyla tok. Kitleler artık bir çıkar şebekesine dönüşmüş partilerin, parayla satılmış delegelerin, eşine, dostuna ihale, iş, vb. sağlayarak döndürülen burjuva seçim çarkının karşısında kör, sağır ve dilsiz değil.


Dün ipliği pazara çıkan CHP ve
Baykal bugün neyine güveniyor?

Tüm bunlara rağmen CHP gene de kendine güveniyor. İlk seçimlerde barajı geçeceğine ve hükümet ortağı olacağına inanıyor.

CHP göstermelik bir muhalefet bile yapmadan, “armut piş ağzıma düş” misali, diğer partilerden umudu kesen işçi-emekçi kitlelerin çaresizlik içinde kendisine oy vereceğini, denize düşenin yılana sarılacağını hesap ediyor. Kürt liberallerinin teslimiyet sürecinin bir ürünü olarak, Kürt illerindeki oyları çantada keklik görüyor. Şeriat tehlikesi diyerek estirilen sözde laik rüzgarın en başta kendi partisinin yelkenini dolduracağını hesap ediyor. Liberal sol reformistlerin seçimlerde açıktan ya da dolaylı olarak kendi hesabına çalışacağını da biliyor. Bunlara, sendikalar içindeki uzantıları (CHP’nin “Rıdvan Budak”ları) vasıtasıyla almayı hesapladığı işçi oylarını da ekliyor.

Ancak sürecin seyrini CHP’nin beklentileri değil, CHP’nin beklenti içinde olduğu kesimlerin siyasal temsilcilerinin politikaları ve pratiği tayin edecek.


Gelişmelerin seyrini devrimci önderliğin
hakkının verilip verilememesi tayin edecek

Seçimlere ve CHP’ye yönelik, işçi ve emekçiler tarafından şimdiden yanıtlanması gereken en önemli soru şu: Düzen partilerinin tuzağına bir kez daha düşecek misiniz?

CHP’nin sol maskesini yere savuracak, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerle mücadele içinde birleşip kaynaşacak, bu düzen karşısında kurtuluş yolunu gösterecek olan tek bir alternatif var: Devrimci ve komünist hareket.

Önümüzdeki süreçte işçi-emekçi kitleler ve Kürt halkı üzerinde düzenin kirli hesaplarının aleti olarak daha fazla boy gösterecek olan CHP’nin ve diğer düzen partilerinin bunu başarıp başaramayacağı sorusunun yanıtı; genelde devrimci hareketin, özelde ise komünist hareketin üzerine düşen sorumlulukları ne ölçüde yerine getireceğine bağlı olarak verilecek.

Devrimcileri, komünistleri katlederek devrimci mücadeleyi yok edebileceğini sanan sermaye iktidarı ölümüne direniş karşısında nasıl yanıldığını bir kez daha gördü. Şimdi ise bizim görevimiz, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerle, ezilen Kürt emekçileriyle devrimci birleşmeyi başarabilmektir. Düzenden, CHP’den ve diğer düzen partilerinden, seçimlerden, meclisten zaten son derece zayıf olan beklentileri kırmayı, kitlelere gerçek mücadele ve kurtuluş yolunu göstermeyi başarabilmektir. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerle günlük mücadeleler içinde birleşip kaynaşmayı başarabilmektir. Kitlelerin eylemini devrimci programın hedefleri ve mücadele talepleri doğrultusunda yönlendirmeyi, öncüleri partinin bayrağı altında örgütlemeyi başarabilmektir. Bunun için kitleler içinde devrimci siyasal ajitasyon ve örgütlenme faaliyetini büyük bir enerji, inisiyatif, cesaret ve yaratıcılıkla hayata geçirmeyi başarabilmektir.

İşçi-emekçi kitlelerin devrimci program altında birleşmelerinin imkanları her geçen gün artmaktadır. Programımız en büyük silahımızdır. Çünkü işçi sınıfı ve emekçi kitlelere sadece kurtuluş yolunu göstermekle kalmamakta, günlük mücadelenin tüm temel ve yakıcı sorunları konusunda ışık tutmaktadır.

Sorun bu çalışmayı sınıf devrimcisi tarzıyla örgütlemeyi başarmaktır. Kitlelerin devrimcilere, komünistlere karşı önyargıları mücadele içinde kırılacaktır. Devlet eyleme yönelen politik bakımdan en geri kitlelere “anarşist”, “terörist” suçlamasında bulunarak, üzerlerinde terör estirerek, bu önyargıların kırılmasının zeminini bizzat kendi elleriyle döşemektedir.

Bu düzen çözümsüzdür. Bu düzen her gün daha da ağırlaşan faturaları işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin sırtına bindirerek daha ne kadar idare edebilecektir? Yarınlar büyük kitle eylemlerine gebedir.

Böyle bir süreçte önyargılar mazeretine prim vermek komünistlerin ve devrimcilerin işi olamaz. Önyargılar kırılabilir. Yeter ki pratiklerindeki geleneksel sınıf dışı devrimciliğin uzantılarını ve kalıntılarını altetmeyi başarsınlar. Yeter ki, kitlelere devrimci önderlik ve iktidar iddiasının pratik çalışmada kendini bütün gücüyle ortaya koymasının önünde engel teşkil eden dar pratikçilikten arınmayı bilsinler. Yeter ki, kitlelerin doğal, öncü, devrimci bir parçası haline gelmeyi başarabilsinler. Yeter ki, sınıf mücadelesinin devrimci görevleri karşısında geleneksel, dar, yüzeysel kavrayışlardan ve grupçu sekterliklerinden arınmayı, kitlelerle aralarına duvar örmemeyi başarabilsinler. Yeter ki, istikrarlı bir devrimci çalışma ile kitlelere güven verilebilsin, kitlelerle eylem içinde birleşebilsinler.

Tüm bu konularda asıl önderlik görevi ise komünist partisinin, sınıf devrimcilerinin omuzlarındadır. Dolayısıyla, bu görevlerin gerekleri doğrultusunda dönüşüm için en bilinçli çabayı, en ileri ve örgütlü disiplini sergilemek de, öncelikle partili komünistlerin sorumluluğudur.