ARSIVANA SAYFA
 
7 Ekim '00
SAYI: 37
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Filistin deneyiminin dersleri, Kürt halkı için paha biçilmez değerdedir
Sırbistan’da hükümet darbesi
Demokrasi yönelimi adına pazarlanan “saygın hukukçu”
Ermeni soykırımı tasarısı ve “hür” Türk medyası
“Öteki Türkiye”nin değil tekelci sermayenin sözcüsü
İşçi ve emekçilere yönelik yeni bir soygun
Kamu emekçi hareketi reformist önderlik engelini aşmak zorunda
EXSA işçisi direniyor
Sendika bürokrasisinin yeni manevraları karşısında sınıf sorumluluğu
“İş güvencesi” yasa tasarısı...
Bu devletin “adaleti” hep emekçi halkın beynini dağıtıyor!
CHP Kurultayı, düzenin çözümsüzlüğü ve devrimci önderlik sorumluluğu
Kürt illerinde devletin “insan hakları” seferberliği!
Ekim Gençliği’nden
“ON’lar birer yıldız gibi parladılar karanlığın içinde”
Onlarla zafere yürüyeceğiz!
Habip Gül anmasına karşı devlet terörü
“Devrimci onur işkenceyi yenecek!”
“Ailelerimize kalkan elleri kıracağız!”
Hücrelere karşı mücadele üzerine notlar
Basından seçmeler
Mücadele Postası...
 



 
 
İzmir Hücre Karşıtı Platformu:

Habip Gül anmasına karşı devlet terörü


Toplumun aynası olan cezaevlerinde yıllardır yaşanan pratik gözler önündedir. Özellike 1980’lerde toplumun hemen hemen tüm muhaliflerinin cezalandırılması ile başlatılan ve cezaevlerini “topluma yeniden kazandırma” unsuru olmanın çok ötesine; topluma gözdağı vermenin merkezine oturtan şiddet uygulamaları ile günümüze değin gelinmiş ve yaşanan hak gaspları-baskılar-işkence hiç bitmemiş ve cezaevleri “ezaevi-ölümevi” niteliğine bürünmüştür.

Diyalog yolu ile çözülebilecek sorunlar dahi operasyon yöntemi ile tutuklu -hükümlülerin ölümü, yüzlercesinin yaralanması pahasına çözümlenmeye(!) çalışılmış ve duvarların arkasında yüzlerce insan yaşama veda etmek zorunda kalmıştır. Böylesi uygulamalar sonucu Buca-Ümraniye-Diyarbakır-Ulucanlar cezaevinde devletin güvencesi altındaki tutuklu-hükümlüler yaşamını yitirmiş, Burdur’da kepçe ile kollar koparılmış, Bergama’da 4 gün boyunca gaz bombaları atılmış, Buca’da 75 hükümlü ağır saldırıya uğramış, onlarcası yaralanmıştır. Ve tüm bu yaşananlar toplumda derin yaralar açmıştır. Sorumlular yargılanmamış, sorunun insan hakları temelinde çözümü için düzenlemeler yapılmamış, tam aksine tutuklu-hükümlüyü tecrite yönelik yeni düzenlemelere gidilmiştir.

Sorunu sahiplenen, duvarların arkasında-insana ve yaşama hakkına sahip çıkan tüm kesimlerse, aynı anlayışın sonucu olan saldırılardan nasibini almaktadır. Binlerce insan F TİPİNE HAYIR! dediği için gözaltına alınmış, avukatlar-doktorlar aydınlara da saldırılmıştır.

Bugün Ulucanlar Cezaevi katliamında yaşamını yitiren Habip Gül’ün mezarını ve ailesini ziyarete giden kişi ve kurumlar emniyet ve jandarma güçlerince engellendi. Çiğli’de bir süre bekletilen grup keyfi olarak üst ve kimlik kontrolüne tabi tutulmuş, aynı uygulama Menemen’de yeniden yapılmış ve Helvacı köyü girişinde ise JİTEM ve Foça’dan getirilen komando birliklerince grubun önü kesilerek, arabalardan dahi indirilmeden jandarma zoru ile geri çevrilmişlerdir. Grup, sözcüsü ve avukatların tüm girişimlerine karşın jandarma provokatif bir tutum izleyerek, Habip Gül’ün ailesine gönderilmek istenen karanfillere dahi izin vermemiştir.

Katliama karşı çıkan kesimlerin en demokratik tepkilerine dahi tahammül edemeyen-engelleyen- anlayışı protesto ediyor ve gelecek süreçte cezaevlerinde yeni katliamların yaşanmaması için karşı duracağımızı tüm insanlara duyuruyoruz,

1 Ekim ‘00
İzmir Hücre Karşıtı Platformu





Habip Gül anmasına karşı terör ablukası


Habip Gül’ün ailesi, iki hafta öncesinden DKÖ’lere, sendikalara, partilere yaptıkları çağrı ve gönderdikleri davetiye ile, katliamın yıldönümü nedeniyle 1 Ekim’de yapacakları mezar anmasında kendilerini yanlarında görmek istediklerini belirttiler.

26 Eylül’de Konak Meydanı’nda İzmir Hücre Karşıtı Platformu tarafından katliamın yıldönümü nedeniyle oturma eylemi yapıldı.

İzmir Hücre Karşıtı Platformu Habip Gül’ün ailesinin de çağrısını dikkate alarak 1 Ekim’de ziyaret ve mezar anmasına katılma kararı aldı. Hazırlanan çağrı metni çeşitli kurum, kuruluş, parti ve sendikalara dağıtıldı.

1 Ekim günü daha çok komünistlerden oluşan yaklaşık 100 kişi İHD’de bir araya geldi. Geçen senenin tam tersine, hücre karşıtı eylemliliklerin daha da önem kazandığı bugünlerde, bu 100 kişi içinde sadece bir sendikacı, bir avukat ve iHD yönetim kurulundan iki kişi vardı. İlerici, hatta devrimci geçinen bir çok çevrenin iddialı sözleri yine salt açıklamalardan ibaret kalmıştı.

1 Ekim sabahı güvenlik önlemlerini artıran devletin kolluk güçleri, Helvacı köyünde belediye arabasıyla sokak sokak dolaşarak, hoparlörle anons yaptılar. Söyledikleri özetle; “26 Eylül 1999’da Ankara Ulucanlar’da ölen yasadışı örgüt üyesi Nevzat Çiftçi’nin anması bugün evinde yapılacaktır. 26 Eylül’de İstanbul’da yapılan anmada 198 kişi gözaltına alınmıştır. Oradaki provokatörler ve yasadışı örgüt üye veya sempatizanları aynı gösteriyi burada da yapmaya çalışıyorlar. Sağduyulu Helvacı halkının bunlara dikkat etmeleri ve uymamaları kendi yararına olacaktır. Burada herhangi bir yasadışı gösteride jandarma gereğini yapacaktır” şeklindeydi.
Helvacı’ya doğru yola çıkan iki otobüs Çiğli çıkışında iki kez polis tarafından durdurulup provokasyon amaçlı kimlik kontrolü, üst araması ve kamerayla çekim yapıldı. Helvacı girişine varıldığında ise, köyün bütün girişlerinin tutulduğu, yola seçme birliklerden oluşan bir barikat kurulduğu görüldü. Daha otobüsler durmadan jandarma ve robocopları tarafından çevrildi ve bütün kapılar tutuldu. Geçen seneki deneyimden ders çıkaran devlet, bu kez insanların otobüslerden inmesine bile izin vermedi. Seçilen biri avukat iki temsilci sorumlu subayla görüştü, ancak hiçbir şekilde otobüslerin köye girmesine izin verilmedi. Aynı şekilde, temsilci bir heyet oluşturularak ailenin yanına gidilmesi ya da aileden bir kişinin gelip getirdiğimiz çiçekleri alması önerisine de...

Bu koşullar altında otobüsten inemeyen insanlar sloganlarla İzmir’e geri dönmek zorunda kaldılar. Geçilen yerlerde devletin ablukası devam ediyordu.

İHD’ye gelindikten sonra Konak’ta protesto etmek için bir basın açıklaması yapılması kararlaştırıldı. Saat 15:00’de Sümerbank önünde yapılan basın açıklaması Hücre Karşıtı Platform tarafından örgütlendi. İHD şube sekreteri Mihriban Dilşen’in okuduğu basın açıklamasının ardından, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Hücre ölümdür izin vermeyeceğiz!”, “Bergama, Burdur, Ulucanlar... Sokağa eyleme hesap sormaya!” sloganları atıldı ve alkışlarla dağılındı.





1 Ekim’de Helvacı:

Habip Gül yoldaş baskı ve
teröre rağmen mezarı başında anıldı



Anmadan günlerce önce jandarma köyde önlem almaya başlamıştı. Kahvelerde, giriş ve çıkışlarda sürekli kimlik kontrolü yapılıyordu. Bu arada aile sık sık karakola çağrılarak anma hakkında bilgi isteniyordu. Ümit yoldaşın anmasında olduğu gibi burada da pazarlığa girişerek şartlarını söylüyorlardı: “Devlet aleyhine slogan atılmayacak, sadece ailesi anmaya katılacak, yasaların dışına çıkılmayacak ve anmaya katılanların isimleri jandarmaya verilecek...”

Kısacası devleti hedef almayın diyorlardı.

Anma gününde sabahın erken saatlerinden itibaren İzmir-Çanakkale yolunda sürekli kimlik kontrolü yapıldı. Helvacı Köyü girişi ve çevre yollara jandarma ve robocop yığıldı. Köy girişindeki arabalar durdurularak, kimlik kontrolleri yapılıp anmaya gelenler geri gönderildi. Tüm bu önlemlere rağmen Habip Gül’ün evine ulaşanlar hiç de az değildi.

Bu arada jandarma aldığı önlemlere ek olarak az rastlanır bir çabaya girişti. Belediye hoparlöründen tüm köye anons yaptırarak, halkı iyice korkutmaya ve gözdağı vermeye çalıştı. Bunun üzerine Habip Gül’ün ablası yolda barikat kuran jandarmaya giderek avukatıyla görüşmek istediğini belirtti, ancak İzmir’den gelen ve yolda tutulan arabaya gitmesine izin verilmeyerek geri çevrildi.

Jandarma kontrolüne yakalanmadan köye giren bir grup devrimci ve aileyle birlikte kortej oluşturarak mezarlığa doğru yürüyüşe geçildi. En önde alnında kızıl bant takan ve çelengi taşıyan Habip Gül’ün abisi, arkada “Kavgamızda yaşıyor!” yazılı Habip Gül resimli tişörtleri giyen ailesiyle birlikte köy merkezinde alkışlarla yürüyüşe geçildi.

Geçen yıldan farklı olarak bu kez köyün içinde hiç jandarma yoktu. Köy çıkışında mevzilenmişlerdi. Çıkışa gelindiğinde, geçen yılkinden kat kat fazla önlem alındığı görüldü. İki sıra halinde çevik kuvvet ve robocoplar kitleyle birlikte yürüyor, ön taraflarda ise araziye yayılmış ağaçlar arasında, üzüm bağlarında ve mezarlık çevresinde mevzilenmiş neredeyse bir ordu bulunuyordu. Kortej’de 38 kişi vardı ve kişi başına hemen hemen 30-40 jandarma düşüyordu. Bu durum insanların gülmesine neden oluyordu. Bu onların güçlerinin değil korkularının göstergesiydi.

Bir süre sessiz yüründü, mezarlık yoluna gelindiği andan itibaren ise alkışlar ve sloganlar başladı. “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!” sloganları ve marşlarla mezarlığa girildi. Mezarlıkta ilk olarak Habip Gül ve tüm devrim şehitleri için saygı duruşu yapıldı. Ardından Habip Gül’ün ablası bir konuşma yaptı. Konuşmasında; yapılan baskılar ve anmaya yönelik tüm engellemelere rağmen burada olduğumuzu, yurdun dört bir yanındaki yoldaşlarının şu anda Habip’i andığını, tüm bu önlemlerin ve her türlü engellemelerin bizlerden ve Habipler’den ne kadar çok korktuklarının göstergesi olduğunu vurguladı.

Ulucanlar’da katledilen On devrimcinin adı her okunduğunda, insanlar “Yaşıyor!” diye bağırıyor ve en son “komünistler savaşıyor” sloganı daha güçlü haykırılıyordu. Okunan şiirin ardından Habip için hep bir ağızdan Drama Köprüsü söylendi. Ve sürekli olarak “Ulucanlar’da bir ses, Habip yoldaş ölmez!”, “Habip yoldaş yaşıyor, komünistler savaşıyor!” “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” sloganları atıldı.

Habip Gül’ün ablasının yaptığı son konuşmanın ardından son kez saygı duruşunda bulunuldu ve kortej oluşturularak çevik kuvvet eşliğinde mezarlıktan ayrılındı. Jandarma köy girişine kadar kitleye eşlik etti. Ancak tüm bu baskılar kimseyi umutsuzluğa düşürmedi.

Habip yoldaşın kızının söylediği gibi; “Bugün güçlüyüz, gelecek yıl daha güçlü olacağız!”

Kızıl Bayrak/İzmir