ARSIVANA SAYFA
 
7 Ekim '00
SAYI: 37
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Filistin deneyiminin dersleri, Kürt halkı için paha biçilmez değerdedir
Sırbistan’da hükümet darbesi
Demokrasi yönelimi adına pazarlanan “saygın hukukçu”
Ermeni soykırımı tasarısı ve “hür” Türk medyası
“Öteki Türkiye”nin değil tekelci sermayenin sözcüsü
İşçi ve emekçilere yönelik yeni bir soygun
Kamu emekçi hareketi reformist önderlik engelini aşmak zorunda
EXSA işçisi direniyor
Sendika bürokrasisinin yeni manevraları karşısında sınıf sorumluluğu
“İş güvencesi” yasa tasarısı...
Bu devletin “adaleti” hep emekçi halkın beynini dağıtıyor!
CHP Kurultayı, düzenin çözümsüzlüğü ve devrimci önderlik sorumluluğu
Kürt illerinde devletin “insan hakları” seferberliği!
Ekim Gençliği’nden
“ON’lar birer yıldız gibi parladılar karanlığın içinde”
Onlarla zafere yürüyeceğiz!
Habip Gül anmasına karşı devlet terörü
“Devrimci onur işkenceyi yenecek!”
“Ailelerimize kalkan elleri kıracağız!”
Hücrelere karşı mücadele üzerine notlar
Basından seçmeler
Mücadele Postası...
 



 
 
Kürt illerinde devletin
“insan hakları” seferberliği!



Kürt illerinde devletin “insan hakları” seferberliği son hızıyla devam ediyor!

-Bingöl’de, Dersim’de ve diğer bölgelerde gerillaların öldürüldüğü operasyonlar devam ediyor!

-Şırnak’ta HADEP yöneticileri devletin provokasyonu sonucunda tutuklanıyor!

-Milletvekilleri hala cezaevinde tutulmaya devam ediliyor!

-Güney Kürdistan’a dönük operasyonlar ve sivil halka dönük katliamlar devam ediyor!

-HADEP binaları basılmaya devam ediliyor!

-Modern toplama kampları olarak tasarlanan köy-kentlerin inşası devam ediyor!

-Kürt illerinde işsizlik, yoksulluk, açlık, sefalet diz boyu devam ediyor!

-Kürt halkının sömürgeciliğin çizmeleri altında ezilmesi, varlığı ve haklarının inkarı devam ediyor!

Ama tüm bunlarla birlikte sözde “barış” süreci de derinleşerek ilerlemeye devam ediyor!

Düne kadar Kürt illerine gitme ve burada halkın içine çıkma cesareti bile gösteremeyen devlet yetkilileri, şimdi buralara gidip “barış ve huzur ortamı içinde” “insan hakları dersleri” veriyorlar.

25 Eylül’de Dersim’de “İnsan hakları” üst kurulu basına kapalı bir toplantı yaptı. Diğer Kürt illerinde de bu toplantıların yapılması planlanıyor.

Bu toplantıya devletin ve halkın temsilcisi sıfatıyla kimler katıldı? “İnsan haklarından” sorumlu devlet bakanı Rüştü Kazım Yücelen, Cumhuriyet Başsavcısı, jandarma komutanı, bölge emniyet müdürleri, bunların arasında kamufle olmuş kontr-gerilla ve MİT görevlileri.

Evet, bunlar devleti yeterince temsil ediyor. Peki bu toplantılarda “Kürt orijinli Türk vatandaşlarını” kim temsil ediyor? Belediye başkanları, il genel meclis üyeleri, Kamer Genç türü satılmış milletvekilleri, oda başkanları, sendika yöneticileri!

Toplantılar basına kapalı olarak yapılıyor. Gerekçesi ise “amacı aşan konuşmalar olabilir”. Burası, sorgu odası mı, pazarlık masası mı, yoksa “insan hakları” toplantı salonu mu? Sözde haklarını savunmak için toplandığınız insanların kendi haklarında konuşulanlardan haberdar olmasının bile engellendiği bir “insan hakları” toplantısı düşünün!

Bakan Rüştü Yücelen, bu toplantıların amacını açıkça ifade ediyor. Özetle şunları söylüyor: “Dışarıda imajımız bozuk, bu imajı düzeltmemiz gerekiyor. Bunun için çalışıyoruz. Kürtleri ezilen halk ya da azınlık kabul edip bölücülüğe prim vermek gibi bir niyetimiz yok. Onlar da Türk vatandaşı”.

Aynı bakan Kürtler’e ise, devrimci birikimin içinin iyice kurutulması amacına bağlı olarak körüklenen boş beklentilerden başka bir anlam taşımayan şu sözleri söylüyor: “Geçmişe bakmayın. Geleceğe bakın, 2001’e kadar sabredin. Tüm sorunları çözeceğiz. Bu arada idam cezasını da kaldıracağız”

“İnsan hakları” üst kurulu tarafından hazırlanan AB’ye uyum için yapılması gereken yasal değişiklikler raporu, Kürt liberalleri tarafından da alkışlanıyor. Bu raporda, kendi kaderini tayin hakkı, eşitlik ve özgürlük hakkı bir yana, Kürt halkının kültürel kimliğini tanıyan tek bir kelime dahi yok.

Ama Kürt halkının eşitlik taleplerinin, özgürlük mücadelesinin ölüm fermanı olan bu rapor, utanç çukurunda debelenen Kürt liberalleri tarafından ayakta alkışlanıyor. Ne de olsa bu sayede birileri idamdan kurtulacak. Ne de olsa bu sayede Kürt liberallerinin temsil ettiği sömürücü asalak takımının sermaye birikim süreçlerinin önü açılacak.

Ama hiçbir şey karşılıksız değildir. Çağımız “barış, hoşgörü, uzlaşma, anlaşma, ortak çıkarlarda birleşme” çağıdır! Öyleyse bu “insan hakları” adımlarının karşılığı da devlete ödenmelidir. Eşitlik taleplerinin, özgürlük mücadelesinin idam fermanını imzalamak suretiyle! Kürt burjuvaları ve liberalleri açısından “insan haklarının” hesabı da kitabı da böyle.

Peki Kürt emekçileri, Kürt yoksul köylüleri açısından bu derinleşerek ilerleyen “barış” sürecinin anlamı nedir?

Bu süreç sonunda Kürt emekçileri, Kürt yoksul köylüleri sömürgecilerin ve sömürücülerin çifte kavrulmuş zulmü altında yaşamaktan kurtulacak mıdır? Bu “insan hakları” Kürt emekçilerine, Kürt yoksul köylülerine insanca yaşama koşullarını mı beraberinde getirecektir? Kürt emekçileri, Kürt yoksul köylüleri kiminle, nasıl “barış” içinde yaşayacaktır? Bu “barış”, bizim “toplumsal uzlaşma”, “sosyal barış” sözleriyle bildiğimiz ve işçilerin, emekçilerin canına en beter okumanın yöntemi değil midir?

Kürt emekçileri, Kürt yoksul köylüleri, Kürt yurtseverleri ve devrimcileri kendi yollarını Kürt burjuvalarının ve liberallerinin yollarından ayırmak zorundadır. Kürt liberallerinin teslimiyet yolu Kürt burjuvazisinin cebini birazcık doldurabilir. Ama bu yol Kürt emekçileri, Kürt yoksul köylüleri için sadece köleliğin değil, en derin sefaletin de yoludur.

Tutulması gereken yol, emperyalizmin işbirlikçisi sömürgeci ve sömürücü sermaye iktidarına karşı devrimci sınıf mücadelesinin yoludur.