- Kızıl Bayrak'tan...
- Dönemin görev ve sorumlulukları
- 30. yılında 15-16 Haziran, yol gösteriyor!
- KESK seçimleri 2000
- Öncü kamu emekçilerinin devrimci programı
- Onurlu kamu emekçisi hesap soruyor
- SASA grevinde kim kazandı?
- SASA grevinin ardından...
- En büyük asalaklardan Sabancı
- Murat Dil ölüme terkediliyor
- Sözün bittiği yerdeyiz!
- Saldırıyı karşı saldırıyla püskürteceğiz!
- Türkiye’de asgari ücret uygulaması...
- DEÜ’de hücre karşıtı platform
- Güney Kore: 70 bin işçi
- Clinton’ın son Avrupa gezisi
- Almanya: Kamu emekçileri greve
- Bir "iç savaş" güncesi
- Komünist militanlardan
- Senin ardından hep seninle!..
- Mücedele Postası...



 
 
Kürdistan’da yaşananlar
unutulabilir mi?


Ben 31 yaşındayım. Yoksul bir işçi çocuğuyum. Babamdan kalan mesleği sürdürmekteyim. 15 senedir muavinlik ve şoförlük yapmaktayım. Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde çok büyük baskı ve sömürü altında çalışmaktayım.

Çalışmam sırasında arama noktalarında çoğu zaman jandarma ve polis tarafından tartaklandım ve gözaltına alındım. Gözaltında işkence gördüm. Hatta son dördüncü ayda ben Hakkari’ye gittim. Hakkari girişinde polis beni arabadan indirdi ve tartakladı. Ve defalarca bana küfür etti ve “ha dağdaki terör, ha bağdaki terör, ne fark eder” dedi. Beni tartaklama sebebiyse Kürtçe kaset çalıyor olmamdı. Sonra bütün kasetlerimi aldılar ve asfaltın üzerine koyup ayaklarıyla kırdılar.

Bunca baskı ve sömürüye rağmen halen Abdullah Öcalan diyor ki, “Demokratik cumhuriyet, demokratik cumhuriyeti savunalım”. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Sanki Doğu ve Güney Doğu’da dağlar kana boyanmamış gibi. Güney ve Güney Doğu’da 3 bin köy yakıldı ve boşaltıldı ve 7 bin gerilla şehit düştü. Onbinlerce Kürt işkence gördü. Ve Tatvan’da, Malazgirt’te, Batman’da, Ağrı’da, Van’da.... Sanki binlerce Kürt yurtsever devrimci-demokrat, sosyalist-komünist kızları ve eşlerinin JİTEM, MİT, özel tim tarafından onurlarıyla oynanmadı ve zorla tecavüz edilmedi.

Bunca bedel ve eziyete, bunca sömürüye rağmen halen Abdullah Öcalan “demokratik cumhuriyet”i savunuyor ve diyor ki; “Kürt sorunu yok, kültür sorunu vardır. Türkiye laik-demokratik bir cumhuriyettir.”

Ben 31 yaşına gelmiş bir insanım ve daha Türkiye’nin laikliğini, demokratlığını görmedim. Hiçbir Kürt kendini bir televizyon kanalı ve eğitim için feda etmedi. Acaba Abdullah Öcalan hiç düşündü mü halka nasıl hesap vereğini? Acaba biliyor mu, halk onun yakasına yapışıp “Çocuklarımız nerede ve biz niye çocuklarımızı feda ettik? Niçin köylerimiz yakıldı? Niçin maddi-manevi herşeyimizi verdik?” dediğinde ne hesap vereceğini? Abdullah Öcalan’ın bu sorular karşısında daha ne kadar yalan söyleyebileceğini bilmiyorum, fakat gün gelecek bu halk ondan hesap soracak!

Kızıl Bayrak okuru/Ağrı



Kimya Teknik işçilerine...


İşçi yoldaşlar, kavga kardeşleri;
Grev sınıflar savaşımında işçi sınıfının en önemli okuludur. Sizler verdiğiniz sınavla sınıfınız için kapitalizme karşı savaşma cüreti gösteriyorsunuz. Ve bizler, zindanlardaki işçi sınıfı devrimcileri; işçi sınıfının soylu direnişlerinden güç alıyor ve kapitalizme karşı sosyalizm savaşını bu alanlarda yükselterek, sizinle en anlamlı dayanışma eylemlerini gösteriyoruz. Zira sermayenin saldırısı topyekûndur, direnişimiz de topyekûn, birleşik, militan bir karakterde olmalıdır.

9 aydır sürdürdüğünüz direnişinizi, sınıfsız bir dünya için kazandığımız programımızla selamlıyoruz. Sesimizi sesinize katarak haykırıyoruz.
Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!

TKİP Dava Tutsakları/Gebze ÖTC



“Çünkü saflarında savaşmaya değer bir partimiz var”

Habipleri ve Ümitleri anlamak...


İnsanoğlu varoluşundan beri en iyisini istemiştir hep. En güzelini sevdanın asırlar boyu. Başkaldırmış zulme inat. Spartaküslerle başlamıştır isyanlar ve karşı koyuşlar. Daha sonraları Pir Sultanlar’la, Bedreddinler’le, Mustafa Suphiler’le, Denizler’le, Mahirler’le, İbrahim ve Mazlumlar’la sürmüştür kavganın ateşi Anadolu topraklarında.

Sınıflar mücadelesi başladığından beri süregelmiştir isyanlar ve devrimler. Kimi zaman zaferle sonuçlanmış, kimi zaman yenilgiyle. Ve hiç durmadan gelmiştir günümüze. Kendi coğrafyamızda da yaşanagelmiştir isyanlar ve direnişler. Direnişi ve ihaneti görmüştür bu ülke toprakları. Kimi zaman sessizliğe bürünmüş, kimi zaman şaha kalkmıştır.

Saldırı paketleri hazırlanıyor peşpeşe. Özelleştirmeler, sosyal kurumların tasfiyesi, sıfır sözleşmeler, nükleer santraller ve cezaevlerinde uygulanmaya çalışılan hücre (F) tipi tabutluklar. Toplamından bakıldığında, bunun topyekûn bir saldırı olduğunu görüyor insan, işçilere, emekçilere, tutsaklara yönelen... Sorun biz işçi ve emekçiler olarak nasıl bir karşı koyuşu yapabileceğimizde yatıyor. Bu tarihsel kesitte, sınıflar mücadelesinin seyrini belirleyecek olan da budur.

Burjuvazi, “istikrar programları” adı altında, yıkım paketlerini devleti aracılığıyla uygulamaya sokmak istiyor. Bunda da kararlı gözüküyor. Ne de olsa sınıf içinde ajan görevinde bayağı uzmanlaşmış hain sendika bürokrasisi var.

Biz işçi ve emekçiler bu cepheyi yarmak durumundayız. Sınıf devrimcilerine de çok büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. En sıradan bir direniş ve grevde kendilerini orada varetmelidirler. Gazete, bildiri ve diğer materyallerini ulaştırmalıdırlar sınıfın bölüklerine.
Evet, Habip ve Ümit de bunları isterdi bizden. Kendimizi sınıfın içinde varetmek... Ona önderlik etmeyi ve savaştırmayı bilmek... And olsun size yoldaşlar, çizdiğiniz yolda savaşmaya devam ediyoruz. Çünkü saflarında savaşmaya değer bir partimiz var.

İşçiler, emekçiler, gençler; uğruna dövüşülecek partinin devrimci programı etrafında birleşelim, savaşalım ve kazanalım!
Habip, Ümit kavgamızda yaşıyor!
Partiyi kazandık, partiyle kazanacağız!

Bir emekçi/İzmir


ARSIV ANA SAYFA