- Kızıl Bayrak'tan...
- Dönemin görev ve sorumlulukları
- 30. yılında 15-16 Haziran, yol gösteriyor!
- KESK seçimleri 2000
- Öncü kamu emekçilerinin devrimci programı
- Onurlu kamu emekçisi hesap soruyor
- SASA grevinde kim kazandı?
- SASA grevinin ardından...
- En büyük asalaklardan Sabancı
- Murat Dil ölüme terkediliyor
- Sözün bittiği yerdeyiz!
- Saldırıyı karşı saldırıyla püskürteceğiz!
- Türkiye’de asgari ücret uygulaması...
- DEÜ’de hücre karşıtı platform
- Güney Kore: 70 bin işçi
- Clinton’ın son Avrupa gezisi
- Almanya: Kamu emekçileri greve
- Bir "iç savaş" güncesi
- Komünist militanlardan
- Senin ardından hep seninle!..
- Mücedele Postası...



 
 
Murat Dil ölüme terkediliyor


Murat Dil, TİKB davasından yargılanıp, tutuklanan devrimci bir tutsak. Şu an kanser hastası ve doktorlar hayatının aylarla sınırlı olduğunu belirtiyorlar. CMUK’un 399. maddesinde bulunan infaz ertelemesinin kendisi için gerçekleşmesi gerekli. Ancak başvurulara rağmen infaz ertelemesi gerçekleştirilmiyor.

Bu konuyla ilgili 5 Haziran’da Murat Dil’in ailesi, avukatları ve arkadaşları İHD İstanbul Şubesi’nde bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.

İHD İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin, yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Sadece Murat Dil değil, birçok kişi bu durumdadır. Bilindiği gibi cezaevleri sağlıksız bir ortamdır. Devlet bu konuya ilişkin olarak bir şey yapmıyor. Herhangi olumsuz bir gelişmede sorumlu bu konunun ilgilileri ve devlettir.

Avukat Sevim Akad ise Murat Dil’in durumuna ilişkin olarak şunları söyledi: “8 ay önce rahatsızlık kendini gösterdi. O an Gebze Cezaevi’nde bulunan Murat Dil, daha sonra Bayrampaşa Özel Tip Cezaevi’ne gönderildi. Çok geç bir tarih olan 3.3.2000’de Haseki Hastanesi’nde tahlillere başlandı. 1.6.2000’de kesin tanı konuldu. Kanser olduğunun belirlenmesi üzerine infaz ertelemesi için başvurduk, ancak bir takım keyfi engellerle karşılaştık. İnfaz ertelemesi için gerekli prosedür tamamlanınca çok geç kalınmış olunacaktır.”

(...)

Murat Dil ölümün kıyısında duruyor. Öncesinden Hanım Baran, Polat Yiğit... örneklerinde olduğu gibi. Ve devletin öldürülecekler listesi bir hayli uzun: Filiz Gülkokuer, Sevgi İnce, Burdur Cezaevi’nde Cemal Çakmak, Birsen Dermanlı, Gebze Cezaevi’nde, Aydın Balkır, Serfinaz Salatan, Pervin Kurtuluş.
Murat Dil’in ölümcül bir hastalığa yakalanmış olması nedeniyle CMUK’un 339. maddesi gereğince cezasının ertelenmesini istiyoruz.

TUYAB (Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği)

Avukat Sevim Akad sözlerine şöyle devam etti: “Yıllar önce 8 günde bir insan yargılanıp infaz edilebildi. Ama infaz ertelemesi için hastalığın kati teşhisi 8 ayda yapılamadı iki binli yıllarda. Bir insanı öldürmek bu kadar kolay, yaşatmak bu kadar zor olmamalı.”
Söz alan Murat Dil’in annesi Zöhre Bat ise; “içeri girenler değil içeri atanlar teröristtir. 8 aydır çocuğum hasta, kendisine bakacak durumda değil, versinler ben bakarım. Ankara’da 10 kişi öldürüldü. Emri Cumhurbaşkanı verdi. Acı çektiriyorlar. Acı nedir bilmiyorlar. Sorumlu devlettir. Bunu ödeyecek. Bunun hesabını ödeteceğim onlara” dedi.
6 Haziran’da Murat Dil’le ilgili Bayrampaşa Cezaevi önünde TUYAB bir basın açıklaması yaptı. Kardeşi Abdullah Dil tarafından okunan basın açıklaması polis müdahalesiyle yarıda kesildi. Basın açıklaması sonrasında kitlenin içinden ve ara sokaklarda aileler gözaltına alındı.
Murat Dil ile ilgili Av. Sevim Akad’ın yaptığı
basın açıklaması metninden...


... Tüm raporlar toplandıktan sonra Bayrampaşa Devlet Hastanesi 1.6.2000 tarihinde sağlık kurulu raporunda tanıyı “İNOPERE KARACİĞER TÜMÖRÜ” olarak bildirmiştir.

Bu arada avukatları olarak 26.5.2000 tarihinde infaz ertelemesi için Gebze Savcılığı’na başvurduk. Bu başvurumuz İstanbul Savcılığı’na gönderildi. Savcılık durumun tespiti için sağlık kurulu raporunu isteyen yazıyı 30.5.2000 tarihinde İstanbul Özel Tip Kapalı Cezaevi Müdürlüğü’ne göndermiştir. Sağlık Kurulu raporunun içeriğinde hastalığın mahkumun hayatı için kafi bir tehlike teşkil ettiği hususu açıkça belirtilmediği için, savcılık bu husustaki eksikliğin giderilmesini istemektedir.
Müvekkil ile cezaevi hastanesinde koğuşunda özel izin ile yapmış olduğumuz görüşme neticesinde, aşırı kilo kaybı olduğu, yüzde matlaşma ve konuşmada güçlük çektiği ve tokalaşma gücünün dahi çok az olduğu görülmüştür. Doktorlarla yapılan görüşmelerle aylarla sınırlı bir yaşamdan bahsedilmektedir.

CMUK 399. m. “Akıl hastalığına tutulan mahkumlar hakkında hürriyeti bağlayıcı cezanın infazı iyileştikten sonraya bırakılır. Diğer bir hastalık dahi hürriyeti bağlayıcı bir cezanın infazı halinde mahkumun hayatı için kafi bir tehlike teşkil ediyorsa bu hastalıkta dahi aynı hüküm tatbik olunur.” der. Buradan çıkaracağımız sonuç, hastalığı hayatı için yeterince tehlike teşkil eden mahkum iyileştikten sonra infazına devam edilmek üzere cezasının erteleneceğidir.

Müvekkil açısından infaz ertelemesi koşulları mevcuttur. Ancak hastalık gözle görüldüğü, raporlarla ortaya konulduğu halde, sağlık kurulu raporunda bu durum açıkça belirtilmediği için, halen bir gelişme kaydedilememektedir. Burada açıkçadan kastım, herkesin anlayabileceği şekilde Türkçe yazılmamış olmasıdır. Zira tıp dilinde durum gayet açıktır ve doktorlara gerekli bilgiyi vermektedir. Bu raporu gören bir doktor, hastanın ölmek üzere olduğunu ve iyileşmesinin mümkün olmadığını anlamaktadır.

Cezaevinde olması nedeniyle annesiyle dahi görüşemeyen, ayakta duramadığı ve acıları nedeniyle herhangi bir hareketi yapamayan, kendisi yürüyüp, yemek yiyemeyen bir insandır sözkonusu olan ve bu durumda olan başka tutuklu ve hükümlüler de vardır. Yasanın tanıdığı olanaklardan yararlanmaları dahi bir takım prosedürlere takılarak, ya engellenmekte ya da geciktirilmektedir.

Savcılığın verilen raporu yeterli görmemesi halinde Adli Tıp’tan kati rapor isteme durumu vardır. Bu durumda da Adli Tıp’tan raporun çıkması için bir süre daha geçecektir. Raporun Adalet Bakanlığı’na gönderilmesi ve izin için geçirilecek süre biraz daha süreci uzatacaktır. Korkarım ki müvekkilim için infaz ertelemesi için gerekli prosedür tamamlandığında artık çok geç kalınmış olacaktır.

8 günde bir insan yargılanıp infaz edilebildi yıllar önce, ama infaz ertelemesi için hastalığın kati teşhisi 8 ayda yapılamadı ikibinli yılda. Bir insanı öldürmek bu kadar kolay ve bir insanı Yaşatmak bu kadar zor olmamalı.




Cezaevleri ve sağlık koşulları


Devletin cezaevleri politikası, devrimci tutsakların teslim alınması ve yok edilmesi temeline dayanmaktadır. Bugüne kadar, cezaevlerinde onlarca tutsak, devlet tarafından gerçekleştirilen katliamlar sonucu yaşamını yitirirken, onlarcası da sessiz imha sonucu öldürülmüştür.

Cezaevindeki tutsağın sağlık problemleri, “gözaltı süresince” görülen işkencenin etkileriyle başlar. Dar ve nemli mekanlar, birçok bulaşıcı hastalığı barındıran kalabalık koğuşlar, hastalıkların başlamasını ve varolanların da ilerlemesini getirir. Ortamın ve suların hijyenik olmaması da hastalıkların kolayca yayılmasını sağlar. Özellikle ‘96’ büyük Zindan Direnişi sonrasında kalıcı rahatsızlıkları olan tutsakları da saydığımızda, durumun vahameti daha iyi anlaşılır. Bu denli kalabalık bir hasta kitle karşısında, cezaevlerinde doktorun günün yalnızca birkaç saatinde bulunduğu ve tedavi yerinin ilaçların olmadığı küçük bir revirden ibaret olduğunu da unutmamak gerekir. Tedavi olmak amacıyla hastaneye gitmek ise tam bir işkenceye dönüşmektedir. Onca zorluklarla hastaneye sevkin çıkartılabildiği koşullarda ise, askerin muayenehaneden çıkmaması tedavinin yapılmasını engellemektedir. Tüm bu yaşananlara ring araçlarında askerin fiziki saldırıları da eklenmektedir.

F tipi cezaevleri, bugün gericilik tarafından cezaevlerinde her türlü sorunun çaresi olarak gösterilmeye çalışılıyor. Kullanılan argümanlardan biri, kalabalık koğuşların sağlıksız ortamından uzaklaşıldığında (yani hücrelere geçildiğinde) bulaşıcı hastalıkların geçmesi engelleneceği, böylece sağlık sorunlarının büyük oranda çözüleceğidir. Bu büyük bir aldatmacadır. Çünkü, şu an tedavileri engelleyen bizzat devlettir. Sağlık alanında yapılanların hepsi, ancak, tutsakların ortak gücü ile sağlanmaktadır. Hücrelere geçildiğinde tutsakların ortak direnme gücü de kırılacak ve tutsak tümüyle, devletin zerresi bile olmayan insafına bırakılmış olacaktır. Üstelik bugüne kadar yapılan araştırmalar hücre sisteminin yarattığı fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıkları (sürece yayılan ve geri dönüşü mümkün olmayan rahatsızlıklardır bunlar) bütün açıklığı ile ortaya koymuştur.

Ayrıca devlet, tedavilerin yapılamamasına gerekçe olarak, çoğu kez ödenek eksikliğini gösteriyor. Bu da büyük bir yalandır. Çünkü biz biliyoruz ki, Adalet Bakanlığı, yakında tamamlanmak üzere olan hücrelere trilyonlarca lira para ayırmıştır. Ödenek yokluğunu düşünmek akıl kârı değildir.



Süleyman Yeter duruşması:
Katiller korunuyor!


Süleyman Yeter’in gözaltında katledilişi sonrasında açılan davaya Sultanahmet Adliyesi 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.

Duruşmaya, tutuklu sanıklar Mehmet Yutar ve Erol Erşan gelmezken, gıyabi tutuklu sanık Komiser Yardımcısı Ahmet Okuducu ise “bulunamadı”.

Av. Ercan Kanar’ın gıyabi tutuklu sanık hakkında işlem yapmayan emniyet görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulması talebi mahkemece yine reddedildi. Mahkeme heyeti, Mehmet Yutar ve Erol Erşan’ın tutukluluk hallerinin devamına, 2 celsedir duruşmaya getirilmeme nedenlerinin ilgililerden sorulmasına, bir daha ki celse getirilmelerine ve mahkemenin 17 Temmuz’a ertelenmesine karar verdi.

Duruşmaya Limter-İş, Genel-İş, Belediye-İş, Nakliyat-İş, Eğitim-Sen, SES, Basın-İş, Deri-İş Tuzla Şubesi, Emekli-Sen, İHD, TUYAB, ICAD Türkiye Temsilciliği, Af Örgütü temsilcisi, direnişlerinin 63. gününde bulunan tersane işçileri, İDLB, MÜDER, EKB, DMP, Bursa İHD ve Bursa Tuncelililer Derneği’nden katılım oldu.

Duruşma sonrası “Süleyman Yeter ölümsüzdür”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek”, “Süleyman Yeter kavgamızda yaşıyor” sloganlarıyla adliyeden çıkıldı. Avukat Keleş Öztürk’ün duruşma hakkında verdiği bilginin ardından, Limter-İş Sendikası Genel Başkanı Kazım Bakış işkencecilerin korunduğunu ve yetkililerin görevlerini yapmadığını dile getirdi.


ARSIV ANA SAYFA