Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Nisan 2003
Sayısı: 59
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Emperyalistlere ve uşaklarına karşı kavgayı yükseltelim!
  Zafer direnen halkların olacak!
  Gençlik Beyazıt Meydanı'ndan haykırdı!
  Emperyalistler arası çatlak derinleşiyor
  Emperyalist savaşa karşı eyleme, boykota direnişe!
  Gençlik kitlesel bir katılımla emperyalist barbarlığı lanetledi...
  Emperyalist savaş ve mülteciler
  1 Mart mitingi ve gençlik...
  Gençliğin mücadelesini örgütleyelim!.
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  Semtlerin emekçi gençliği içinde çalışmanın sorunları
  YÖK-YEK tartışması ve perde arkası
  '68'in anti-emperyalist mücadele ruhuyla barikatları aştık!>
  Savaşa karşı eylem ve etkinliklerden...
  "Emperyalistler, işbirlikçiler 6. Filo'yu unutmadık!"
  Etkinliklerden...
  1 Mayıs'ta alanları zaptedelim!
  İşletmeye dönüşen bir kurum: Üniversite
  Hatice Yürekli: Devrim davasına adanmış bir yürek
  Edirne'de polis terörü
  Siyasal çalışma iddia ve ciddiyet gerektirir!
  Okur mektupları



 
 
Bilim ne? Üniversite nereye?

İşletmeye dönüşen bir kurum: Üniversite

“Dünya eğitim sektörü yıllık 2 trilyonluk bir pazar durumunda... Dünya toplam ticareti üzerinden dolaşıma giren paranın ‘97 rakamları ile 5.47 trilyon dolar olduğu düşünülürse, eğitim üzerinden dolaşıma giren 2 trilyon doların çekiciliği kendiliğinden anlaşılır.” (Ekim Gençliği, sayı: 52)

Üniversiteler kâr elde etme aracı haline getirilerek birer kapitalist işletmeye dönüştürülüyor. Kapitalistler kârlı bir alan olduğu için buraya yatırım yapıyorlar. Üniversite sanayi işbirliğiyle oluşturulan KOSGEB’ler, Ar-Ge çalışmaları ve Teknokent projeleri bu doğrultuda ilk adımı oluştuyor.

“Kendisini sürekli yenileyen, yaratıcı, girişimci, sorgulayıcı, etik değerleri özümsemiş, ortak çalışmaya yatkın bireyler yetiştirmek. Ön lisansta uygulamaya; lisansta temel mesleki formasyona ve uygulamaya; lisansüstünde uzmanlığa yönelik öğrenim vermek, öğrenen bir üniversite topluluğu yaratmak. Toplumun yaşam kalitesinin artmasına yönelik bilimsel araştırma, teknoloji geliştirme ve sanat çalışmalarına öncelik vermek. Ulusal ve uluslararası işbirliği ve dayanışma anlayışıyla teknoloji, bilim ve sanatı topluma yaymaktır.”

Yıldız Teknik Üniversitesi internet sitesinde üniversitenin amaçları böyle ortaya konuluyor. Sömürücü bir sınıfın, burjuvazinin çıkarları tüm toplumun çıkarlarını olarak gösteren üniversite, Küçük Ölçekli Sanayi Geliştirme Merkezleri ya da Teknokentler oluşturarak toplumun hizmetinde olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Fakat biz kapitalizmin doğası gereği teknolojik gelişme ve ilerlemeyi işçi ve emekçilerin ve onların çocuklarının aleyhine kullandığını biliyoruz. Herşeyin kâr için yapıldığı bir ortamda üniversitenin sanayiye katkısı patronlara katkıdan başka bir anlam taşımıyor. Yukarıda sözü edilen “bilimsel gelişmeleri ve etkinlikleri topluma yayma” gerçekle örtüşmüyor.

İTÜ’nün internet sitesinde de KOSGEB ve Ar-Ge çalışmaları benzer ifadelerle tanımlanırken, üniversitenin tarafları kısmı alt başlığı ile üniversitenin iş yapabileceği kişi ve kurumlar anlatılmış. Üç ana başlıkta toplanan bu işbirliği yapılacak kurumlar arasında şirketlerin dışında ordunun da bulunması son derece dikkate değer.

Çukurova Üniversitesi’nde hayata geçirilmiş olan üniversite sanayi işbirliği gerçekten çarpıcı. Adana Üniversite-Sanayi Ortak Araştırma Merkezi (ÜSAM) yaklaşık bir yıldır faaliyet yürütüyor. ÜSAM’ın ana gayesi “bölge sanayii için teknolojik Ar-Ge çalışmaları yapmanın yanı sıra sanayicilerle yakın ilişki kurabilmek ve arzulanan güven ortamını yaratabilmek için Ar-Ge dışı konularda da sanayicilere hizmetler sunmak” olarak belirtiliyor. Üniversitenin kendi alanlarından tahsis ettiğe yere inşa edilmeye başlanan bina hizmete girmek üzere. Türk Patent Enstitüsü (TPE) ile imzalanan işbirliği anlaşmasıyla; Adana’da yerleşik üniversite elamanlarının ve öğrencilerinin, araştırma yapan kişi, kurum ve kuruluşların, sanayicilerin ve tacirlerin sınai mülkiyet hakları ile ilgili olarak ulusal ve uluslararası veri tabanlarında ön aaştırmalar, tekniğin bilinen durumu vb. konulardaki bilgi ve dokuman gereksinmelerini karşılamak üzere ÇÜ ile TPE arasında işbirliği yapılması, “TPE Bilgi ve Doküman Birimi”nin kurulması ve amaçlara uygun işletilmesi hedefleniyor.

Üniversitenin yeni açılımları ve yapılmak istenenler

Eğitim kurumlarının ticarileştirilerek hizmetlerinin kamusal alandan çıkarılması ve özelleştirilmesi hizmetten yararlananların da müşteri olarak tanımlanması sermayenin kendi krizini aşmaya dönük çabalarının doğal sonucudur. İzzettin Önder’den aktaralım: “1) Emek gereksinmesinin azalması ve bütçe olanaklarının sıkışması nedeniyle, eğitim masraflarının kısılması gerekmektedir. 2) Eğitimin, sermaye ideolojisini geliştirme ve yayma aracı olma işlevinin öne çıkartılabilmesi amacıyla, öğretim elemanlarının sermaye kesimi ile yakın çıkar ilişkisi içine sokulması gerekmektedir. 3) Hem sermaye-yanlı eğitim hizmetinin aksamadan sürdürülebilmesi, hem de kısıtlı olanaklardan varlıklı kesimlerin yararlanmasının sağlanabilmesi için eğitime katkı payının yükseltilmesi gerekmektedir. 4) Araştırma kurumlarının faaliyetlerinin denetim altına alınması ve sonuçlarının belli kesimlere tahsislerinin sağlanabilmesi için proje destekli araştırmalara yönelinmesi gerekmektedir. Bu da ancak öğretim elemanlarının özlük haklarının kısıtlanması ve parlak projeler karşılığında öğretim elemanlarının ve araştımacıların özlük haklarından vazgeçmeleriyle mümkün olabilmektedir.” Üniversitelere ayrılan kaynakların her yıl kısılmasının, rektörlerin kaynak yok yaygarasının mantığı işte bu.

Üniversitenin işlevi sermayenin çıkarları doğrultusunda değişmektedir. Şirketler için ek bütçe gerektiren fakat çok pahalı olan araştırma-geliştirme işi üniversitelere yıkılarak, üniversitenin elindeki imkanlardan yararlanmanın önü açılmaktadır.“Küçük işletmelerin küreselleşme ve teknolojik gelişme sürecinde karşılaştıkları sorunlarına çözüm getirmek ve desteklemek, bu işletmeleri kalite, teknoloji ve pazar olanakları açısından daha üst düzeylere çıkarmak ve rekabet güçlerini yükseltmek amacıyla kurulan KOSGEB, kuruluş aşamasından üretime, üretimden pazarlamaya kadar her konuda küçük işletmeler ile yakın ve doğrudan ilişki içinde olup çok yönlü hizmet vermektedir.”

Bu amaçla kurulan KOSGEB’leri işlerliğe kavuşturma sermaye açısından önem taşımaktadır. Üniversiteler ellerindeki birikimi “gereksiz olan” (sermaye açısından gereksiz!) konularda değil de sermayenin çıkarları doğrultusunda kullanacak, maliyeti oldukça yüksek araştırma ve geliştirme projeleri üniversitelere yıkılacaktır. Üniversitelerde buralardan elde ettikleri gelirlerle sermaye devletine yük olmaktan çıkacak, hatta kâr elde etmeye bile başlayacaklardır. Toplum için yararlı olmayacak alanlarda teknoloji üretilecek ve tüketilecek, daha yararlı alanlarda ise teknolojik araştırmaların önü tıkanacaktır.

YTÜ KOSGEB amaçlarını şöyle tanımlıyor: "İleri teknolojiye yönelik girişimciliğin teşvik edilmesi ve desteklenmesi, Üniversite-Sanayi işbirliğinin güçlendirilmesi, teknoloji transferi, AR -GE çalışmalarının sonuçlarının ekonomik değere dönüştürülmesi amacıyla; Merkezimiz, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) ile Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) arasında imzalanan işbirliği protokolü ile kurulmuş olup, 29 Eylül 1997 tarihinde hizmete açılmıştır.” Ar-Ge faaliyetlerinin ekonomik sonuca dönüştürülmesi tanımlamasıyla üniversitenin yeni işlevine yeterli açıklığı getirmektedir. Burada bilim ve eğitimden söz etmek mümkün müdür?

YTÜ KOSGEB’in amaçlarını tanımlamayı şöyle sürdürüyor: “Merkezimizin görevi, ülke sanayiinin gelişmesi hedef alınarak yeni ürün veya teknoloji geliştirmeye yönelik bir fikre sahip olan girişimci ve sanayicilerimize, ürünlerini geliştirebilmeleri için teknik destek, mekan, büro hizmetleri, yönetim ve işletme becerisi sağlamaktır.” Üniversitenin sermaye tarafından nasıl işgal edileceğini de tanımlamaktadır. O en güzel binalar, en iyi laboratuvarları sermaye tahsis edilerken, eğitim için amfilerde bekleyen “müşteriler” arka plana itilecektir.

“Merkezimizin bir diğer görevi de Sanayi -Üniversite işbirliğini kuvvetlendirerek, sanayimizde teknolojik seviyeyi yükseltmek ve sanayicimizin ihtiyacı olan bilgiyi üniversiteler kanalıyla temin etmektir.” Üniversitenin misyonu tanımlamasında bilgiyi tüm topluma yaymaktan sözedenler, şimdi de sanayicimize destekte bulunacaklarından bahsetmektedirler.

“Neden YTÜ KOSGEB” yazısını ibretle okumak gerekiyor. Resmen bir pazarlamacı mantığıyla yönetim üniversitesini pazarlıyor. Bu yazı üniversitenin düştüğü durumu tüm çıplaklığıyla ortaya seriyor..

İTÜ’de Teknokent projesine bağlı olarak Paşabahçe’nin bir adet araştırma binası, Siemens ve benzeri tekellerin odaları bulunmaktadır. Teknokent projesi sayesinde büyük işletmeler gelip binalarını kurmakta, üniversiteden istediği bilim adamını seçip çalıştırabilmekte, öğrencileri de düşük ücret karşılığında kendi araştırmalarında kullanabilmektedirler. ODTÜ ve bazı başka okulların da benzer uygulamalara sahne olduğunu biliyoruz.

Para kazanan üniversitenin diğer kaynakları

Kantinler bir diğer para kazanma alanı. Döner sermayenin olduğu devlet üniversitelerinde yeni yeni başlayan kafeterya uygulaması vakıf üniversitelerinde ve teknik üniversitelerde almış başını gidiyor. İTÜ, YTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi’nde kantinleri üniversite vakıfları işletiyor. Bu kantinlerdeki fiyatlar vakıf tanımlamasına rahmet okutuyor. Diğer üniversitelerdeki kantinler ise ihale ile özel şahıs ve kurumlara veriliyor.

Kantinlere konulan paralı müzik kutuları, bilardo masaları, dartlar, okul içinde açılan internet kafeler, restoranlar, berberler, vakıfların özellikle boğaz kenarındaki arazi ve binaları, büyük şirketlere peşkeş çekilmiş okul içindeki fotokopi merkezleri vb. üniversitenin aslında çoktan birer işletme halini aldığının ispatı. Örneğin bir firma okul içinde bedava bir el ilanı ya da bir ürününün ücretsiz dağıtımını yapmak istiyor; bunlar için bile üniversitenin sağlık kültür daire başkanlıklarına milyarları bulan paralar yatırmak zorunda. Başka bir somut örnek; İTÜ’de bulunan Süleyman Demirel Kültür Merkezi, Caz Kulübü tarafından rektörlükten isteniyor. Rektörlük yaklaşık 2 bin dolar karşılığında kültür merkezini tahsis edebileceğini bildiriyor. Kendi öğrenci kul&uum;büne bile para karşılığında hizmet verebileceğini ifade ediyor. Yine YTÜ rektöründen yer talep eden Araştırma Görevlileri Derneği yüksek tutarlarda para talebi ile karşı karşıya kalıyorlar.

Üniversitelerin vakıflarına kayıtlar esnasında topladığı zorunlu bağışlar, kimlik paraları gerçekleşen soygunun diğer parçaları. Ödediğimiz har(a)çların yanı sıra herşey için soyulmaktayız ve bu soygun giderek olağanlaştırılmakta.

Nasıl bir mücadele?

YÖK’ün kurulmasıyla başlayan süreç tamamlanmak üzere. Aslında fiilen yıllardır işletme gibi hareket eden üniversitelerin belli eksiklikleri tamamlamak için hazırlattığı YÖK yasa tasarısı bunun yasallaşması anlamına geliyor. Üniversitelerde oluşturulan KOSGEB, Ar-Ge, Teknokent, Tekmerler gibi kuruluşlara bu gözle bakmak gerekiyor.

Yürüteceğimiz mücadele salt yasa tasarısıyla, paralı eğitimle sınırlı kalmamalı, bilimin ve özgürlüğümüzün önündeki tüm engelleri, KOSGEB’leri, Teknokentler’i, sermaye işgalinin anayasası GATS’ı vb. de hedef almalıdır. Mücadele çarpıklıkların ve sömürünün asıl kaynağı olan kapitalist sisteme yönelmelidir.