Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Nisan 2003
Sayısı: 59
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Emperyalistlere ve uşaklarına karşı kavgayı yükseltelim!
  Zafer direnen halkların olacak!
  Gençlik Beyazıt Meydanı'ndan haykırdı!
  Emperyalistler arası çatlak derinleşiyor
  Emperyalist savaşa karşı eyleme, boykota direnişe!
  Gençlik kitlesel bir katılımla emperyalist barbarlığı lanetledi...
  Emperyalist savaş ve mülteciler
  1 Mart mitingi ve gençlik...
  Gençliğin mücadelesini örgütleyelim!.
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  Semtlerin emekçi gençliği içinde çalışmanın sorunları
  YÖK-YEK tartışması ve perde arkası
  '68'in anti-emperyalist mücadele ruhuyla barikatları aştık!>
  Savaşa karşı eylem ve etkinliklerden...
  "Emperyalistler, işbirlikçiler 6. Filo'yu unutmadık!"
  Etkinliklerden...
  1 Mayıs'ta alanları zaptedelim!
  İşletmeye dönüşen bir kurum: Üniversite
  Hatice Yürekli: Devrim davasına adanmış bir yürek
  Edirne'de polis terörü
  Siyasal çalışma iddia ve ciddiyet gerektirir!
  Okur mektupları



 
 
“Emperyalistler, işbirlikçiler 6. Filo’yu unutmadık!”

Tek güç haline gelmiş kapitalist sistem dünyada 21. yüzyılda insanlığı yıkıma sürüklemeye devam ediyor. Durduk yere değil tabii ki, kendi hegemonya ve çıkarları için katlediyor, öldürüyor, nesneleştiriyor. Yaşamın tümüne yönelik bir özelleştirme ve nesneleştirme saldırısı bu. Bireysel kurtuluşun hamuru ile yoğrulmuş keskin rekabet koşullarında yetişmiş bireyler dünyanın yıkımının gerçek aktörleri durumunda. Ve tek gerçek rolleri de bu aslında. Ve bu rolleri onların yaşamın tümündeki diğer rollerini silip süpürüyor. Abi, abla, kardeş, doktor, öğretmen, patron değil yaşamını birilerin kafasına basarak yükselmekte gören kişilikler –roller diye okuyun- büyük oyunun parçaları.

Yukarıdaki düşüncelerle çıkmıştım bir kez daha yola. Bir birey olarak bu sisteme karşı ne yapabilirim diyenlerin ortak buluşmasına doğru ilerliyordu otobüs. Aslında otobüsle buluşmadan çilemiz de başladı. Otobüs gelecek mi gelmeyecek mi? Bize yer ayrılmış mı? Tüm bu sorular fiili olarak otobüsü işgal etmemizle yerini tatlı bir tebessüme bıraktı. Artık otobüsteydik. Ayaktakileri mola yerinde başka bir otobüse aktarınca daha da rahatlamıştık. Tüm dünyada emperyalistlerin başlatmış olduğu saldırganlığa karşı çıkmak için Türkiye’nin her yerinden gelen insanlarla buluşacaktık. Heyecanlıydık. Başladı ön taraftan içimizi ısıtan bir marşın ilk dizesi. Şimdi otobüsün içinde sistemin tüm baskı alanlarının dışında özgürleştirdiğimiz marşlarımızla vardık. Ankara’ya kadar durmadı ağzımız. Türküler, marşlar, kahkahalar...

Eylem alanına vardık sonunda. Pankartlarımız, dövizlerimiz, sloganlarımız... Diğer illerden gelen üniversiteli arkadaşlarımız ve platformlarla buluşmamız, ortak bir duruş sergilememiz ve en önemlisi ciddiyetimizden hiç uzaklaşmadan gür sloganlarımız görülmeye değerdi. Emperyalistlerin kulağını çınlatmak için atıyorduk sloganlarımızı. Zira bizler anti emperyalist mücadele içinde 6. Filo’yu denize dökenlerin çocuklarıydık. ODTÜ’de, İTÜ’de, YTÜ’de, İÜ’de işgallerle sermaye devletinin yüreğine korku salan bir nesildik. “Emperyalistler, işbirlikçiler 6. Filo’yu unutmadık!”, “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”, “Savaşa değil eğitime bütçe!” , “Daha fazla Kızılay daha fazla direniş!”, “Emperyalist savaşa hayır!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Ira halkı yalnız değildir!”, “Filistin halkı yalnız değildir!”, “Savaşa karşı sınıf savaşı!”, “YÖK’e, YEK’e, emperyalizme hayır!” sloganları dilimizde emperyalizmin kalelerine dikilmiş bayraklar oluyordu. Pankartımızda yazan şiar aslında hedefimizi açıkça ortaya koyuyordu. “Emperyalizm Ortadoğu’dan, sermaye üniversiteden defol!/Paralı Eğitim Karşıtı Öğrenci Platformu”.

Onca uykusuzluğa ve yorgunluğa rağmen 4 saat gibi bir süre Hipodrom’dan Sıhhiye’ye yürüyüşümüz sesimizi kısamamıştı. Bizler Kızıldere’den, Gazi barikatlarından, New Yorklu kadın dokuma işçilerinin direnişinden aldığımız sesi daha da güçlendirerek haykırıyorduk emperyalistlerin suratına. Eylem bitiyordu. Yavaş yavaş gün ortalanıyordu Ankara’da. Kızılay sloganları daha da güçleniyordu. Kızılay’a yürümek için kortejimizin yerini değiştirip hazırlıklara başlamıştık. Daha sonra Kızılay’a yürüyüşün gerçekleşmeyeceğini öğrendik. Fakat coşkumuzdan hiçbir şey kaybetmeden Hipodrom’a kadar sloganlarımız, dövizlerimizle yürüdük. Sanki Ankara Türkiye’nin kalbi olmuştu. İşçi ve emekçilerin kalbi bu kalabalığın arasında yüzümüzü okşayarak geçiyodu. Haklı bir gurur vardı mitinge katılanların yüzünde. Geri dönerken bize kornalarıyla eşlik edenler, eylem alanına çalıştığı inşaattan fırlayarak sıvası, malası ve iş elbisesi ile gelenler...

Hipodrom’daydık. Geri dönüş hazırlıkları başlamıştı. Otobüsdeki radyodan tezkerenin geçmediğini öğrendiğimizde, haklı bir gurur duyduk. Yavaş yavaş gülümseyerek koltuğa yığıldım. Mışıl mışıl bir uykudaydım şimdi. Karşımda Habip yoldaşın çakır gözleri, Ümit yoldaşın kahkahaları, Hatice yoldaşın zafer işaretli resmi vardı. İçerdeki genç yoldaşlarımız Ankara’da zindanlardan gülümsüyordu bize. Devrim şehitlerinin tüm portrelerini gördüm sanırım düşümde...

Göstermelik demokrasi oyunlarına rağmen sermaye devletinin bu tezkereyi geçireceğini biliyoruz. Şimdi bizi daha zorlu bir süreç bekliyor. Ankara’da 50 bin insanın emperyalizmin savaşına karşı gösterdiği tepkileri kapitalist barbarlığın kalelerine yöneltmek, yaşamın her alanında bir mücadele siperi açmak en öncelikli görevimiz.

YTÜ Paralı Eğitim Karşıtı
Öğrenci Platformu’ndan bir öğrenci