Mahallelerde ve okullarda yozlaşan gençlik ve
düzenin politikaları
Bugün kapitalist devletin yıkım saldırıları ve yozlaştırma politikalarından en çok etkilenen kesimlerden birisi de gençliktir.
Gençlik yapısı gereği çabuk etkilenir, heyecanlı bir karaktere sahiptir, olaylara daha çabuk tepki gösterir. 80 döneminde faşist cunta gençliğin isyancı ruhunu dizginlemek için çok yönlü saldırılar yöneltmiştir. Gelinen yerde düzen bu konuda hayli mesafe almış bulunuyor.
Genelde varoşlar dediğimiz yaşam koşullarının zor olduğu işçi-emekçi semtlerinde gençlik farklı arayışlar içerisinde yozlaşmış durumda ne yazık ki. Öyle ki, gençlik kahvelerden, bilardo salonlarından, lokallerden, buna benzer yerlerden çıkamaz hale getirilmiş durumda. Ve bu tip yerlerde gençler mahallenin delikanlısı kültürüyle yetişiyorlar.
Peki bu yozlaşma nasıl yaşanıyor? Mahallenin gençleri önce bir araya geliyorlar. Genelde bir araya geliş okullarda veya bilardo salonları tipi mekanlarda oluyor. Okulun haşarı ve yaramaz kesimi derslerde öğretmene karşı birleşme ve dersi kaynatmak için beraber hareket ediyorlar. Bu beraberlik okul dışında da sürüyor. Ve bu aynı gençler isyancı ruhlarıyla yasaklanan şeyleri yapmak için mahallerinde değişik mekanlara yöneliyor.
Artık mahallenin yeni delikanlıları vardır. Raconlar belirleniyor. Diğer mahallenin çocukları ile dalaşmalar başlıyor. Bölgelerinde yabancı birisini gördükleri zaman polis gibi sorguya alıyorlar, haraç kesiyorlar.
Özellikle liselerde bu gruplaşmaları çok yoğun görebiliriz. Beşerli-onarlı gezen gruplar diğer çocuklara sataşır, haraç keser, kızlara laf atar, vs.
Bu eğilimleri düzen ve düzenin medyasının da özendirdiğini biliyoruz. Sporundan dizisine, filminden magazinine kadar birçok program, toplumu yönlendirmeye ve apolitize etmeye çalışıyor. Bu yönlendirme TVde sık sık çıkan macera, kabadayı, çete, vb. konuları işleyen film ve dizilerle yapılıyor. Gençler izledikleri Deliyürek gibi dizilerin etkisi altında kalarak fiziki görünüşleri de dahil yaşam tarzlarını ve hedeflerini belirliyorlar. Yanlarında bıçakları ve sopaları olmadan dolaşmayan, sürekli kavga meraklısı olan, tam da bu düzenin istediği insan yapısına bürünüyorlar.
Eskiden kendini demokrat olarak nitelendiren, çoğu Yılmaz Güneyin filmlerinden ve çevresindeki devrimci ağabeylerinden etkilenen mahelle delikanlıları vardı. Fakat daha sonraki süreçte yoksulu koruyan Robin Hood karakterli mahalle delikanlılarının yerine ülkücü, eroin-esrar kaçakçısı olan tipler ağırlık kazanmaya başladı ve düzen de bunlara prim veriyor. Artık her mahallenin bir kabadayısı, daha doğrusu çetesi var.
Örneğin Sefaköy Mahallesinde bölgenin delikanlı gençleri başka bir semtin çocuklarını görüp onlarla kavga çıkartıyorlar. Kavganın sonucu çok vahim. Çünkü bir genç cezaevine, bir diğeri ise mezara giriyor. Bunlar artık her semtte yaşanan sıradan olaylar halini aldı. Bunların içinde toplu halde döner bıçaklı, satırlı hatta silahlı kavgalar, bilardo baskınları, adam kaçırma ve Amerikan filmini aratmayacak türden olaylarla karşılaşmak mümkün.
Ortaokul ve lise sonrası süreç çok daha kötü, çünkü işsiz gençler arasında bunlar ya meslek haline geliyor ya da bu yaşam tarzının sonucu kötü alışkanlıklar ve davranışlar oluyor. Artık her sokakta balici çocukları görmek mümkün. Ayrıca hap ve esrar kullanımı okullara kadar girmiş durumda. Gençler ihtiyaçlarını karşılamak ve burjuva yaşama olan özentilerini tatmin etmek için ellerindeki her türlü imkanı kullanmaya çalışıyorlar. Haraç kesmeler, irili ufaklı soygunlar, cepçilik, vb. suçlara yöneliyorlar.
Böylece semtlerde çeteleşmenin önü açılmış oluyor. Okullarda, mahallelerde kısacası her yerde ve her olayda bu çetelerin parmağı oluyor. Bunlar düzen destekli organize olmuş suç çeteleridirler ve ne yazık ki insanları çok kolayından kendilerine çekebiliyorlar.
Bir semtte gençlerin bir çevresi olmak durumunda, yoksa diğerleri tarafından ezilip aşağılanıyorlar. Bu da gençlerin ülkücü çetelere girmelerine sebep oluyor. Tanıştıkları herkesin cebine bir miktar harçlık koyup kullanmaya başlıyorlar. Futbol maçları da bu işin bir aracı olabiliyor. Her mahallenin büyük çeteleri mutlaka bir takımın amigosudur. Ve bu işte büyük paralar dönüyor. Maç başına yüz milyonlar alan çete başları gençleri de maça ücretsiz götürünce çok kolayından kendilerine bağlıyorlar.
Tabii bunun yanı sıra biraz daha ileri diyebileceğimiz grupların olduğu da bir gerçek. Mesela Kürt mahallelerinde oturan göç etmiş ailelerin çocukları da diğer gruplara karşı bir araya gelme ihtiyacı hissediyorlar. Bu gruplar da diğerleri gibi birçok pis işe bulaşıyor, ama politik tercihleri diğer gruplardan farklı oluyor. Kendilerini sistemin dışında görüyorlar.
Sokaklar bu gruplara, çetelere ait artık ve düzen gerçekten de bu tip çetelerin oluşumunu hızlandırma çabasında. Öyle ki, kavgaların, yaralama olaylarının ve soygunların sonrasında devlet bunlara göz yumuyor. Kimin kimi yaraladığı biliniyor, kimin nereyi soyduğu biliniyor, hatta polis hırsızlık yapan bu gruplara ayda beş yeri soyma izni bile verebiliyor. Yeter ki onların çizdikleri yoldan şaşmasınlar, paylarını da vermeyi ihmal etmesinler. Yeter ki uyuşturucu dağıtımı engellenmesin.
Gerçekten de bu kötü manzara karşısında dehşete kapılmamak elde değil. Çok fazla yozlaşan bir gençlikle karşı karşıyayız. Fakat gençleri bu bataktan kurtarmak mümkün. Yeter ki sınıf devrimcileri kendi kültürleri ve yaşam tarzlarıyla gençlere bir alternatif sunabilsinler. İşte o zaman gençliğin isyancı ruhu kendisini düzenin bataklığından sıyırabilecek ve düzenin karşısında dikilecektir.
Bozuk düzende sağlam çark olmaz!
Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!
Sefaköyden bir genç komünist
|