AB demokrasisi gerçeği
ABye uyum sürecinde Kopenhag Kriterleri üzerinden bir demokratikleşme yaşanacağı beklentileri medya ve siyasiler tarafından körüklenmeye çalışılıyor. ABye üyelikle beraber ülkemizde birçok alanda demokratikleşme yaşanacağı yanılsaması yaratılmak isteniyor. Oysa AB ülkelerinde bugün yaşananlara ve geçmişine bakıldığında, demokrasi ile hiç de bağdaşmayan birçok uygulamayla karşılaşmanız mümkündür.
AB ülkelerinin karanlık tarihi
Sosyalist sistemin varlığı koşullarında Avrupa ülkeleri kapitalist sistemi koruma derdindeydiler. Bunun bir yanı kendi işçi sınıfına belli tavizler vererek onu susturmaya çalışmaktı. Diğer yanı ise ülkede yaşanabilecek devrimci çıkışları zor yoluyla bastırmak. Avrupa ülkelerinin pek çoğunda derin devlet olarak adlandırabileceğimiz illegal kontr-gerilla örgütlenmeleri oluşturuldu. İtalyada ortaya çıkan Gladio bunlardan yalnızca birisidir.
Almanyada da ikinci emperyalist savaş sonrasında Nazi kadrolarının pek çoğu istihbarat ve güvenlik birimlerinin içerisinde yer almaya devam etmişlerdir. Reinhard Gehlen, Nazi dönemi yüksek rütbeli generallerinden birisi olarak Federal Haberalma Örgütünün (BND) kurulmasında önemli bir rol oynamıştır. (Aynı general MİTin kurulmasına da yardımcı olmuştur). Ayrıca bir kontr-gerilla aygıtı olan Stany Behind Organisation (STO) adlı bir örgütün varlığı yıllarca Batı Almanya tarafından reddedilse de bilinmektedir.
Benzer yapılanmalar Yunanistan (B-8 ya da Sheepskin), Belçika (SDRA-8), İngiltere (Secret British Network), Avusturya (Schwert), Hollanda (NATO Command), Fransa (Glaive), İsveç (Sveaborg), İspanya (GAL) gibi ülkelerde de var.
Almanya RAF militanlarına uyguladığı tecritle ve katliamla kirli yüzünü sergilemiştir. İspanyada ETA militanlarına yönelik uygulanan tecrit ve katliam politikası da bunun bir istisna olmadığını, Avrupada uygulanan bilinçli bir politika olduğunu göstermektedir. İngilterede IRAya yönelik tecrit ve tek tip elbise uygulaması 1980li yıllarda başta Bobby Sands olmak üzere tutsakların açlık grevine gitmesi ile karşılanmış ve birçok tutsak hayatını kaybetmiştir.
AB ülkelerinde değişen bir şey yok
AB ülkeleri yakın dönemde yine anti-demokratik uygulamalarla gündeme geldi. Küreselleşme karşıtlarına yönelik uygulanan polis terörü medyadan yansıdığı kadarıyla biliniyor. Geçen sene Cenovada bir gencin polis tarafından öldürülmesi de bunun örneklerinden biri.
Parti kapatma ise Avrupada yakın dönemde gündeme geldi. İspanyada Batasuna partisinin yargı kararıyla kapatılması tüm Bask bölgesini karıştırdı. Yıllardır bağımsızlık isteyen Bask halkına İspanya devleti baskıcı politikalar ile karşılık veriyor. Batasunayı kapatma kararı Bask bölgesinde binlerce kişilik protestolar ile karşılandı. Devlet bu protestolara da şiddetle karşılık verdi.
Benzer bir durum İrlandada yaşanıyor. IRAnın politikalarına destek veren Sinn Fein partisi K. İrlandada yapılan son seçimlerde oylarını %2.5den %7ye çıkardı. Hemen ardından Sinn Fein başkanına yönelik IRAya casusluk yaptığı ve İngiliz gizli belgelerini IRAya ilettiği suçlaması geldi. Bu suçlamalar daha netlik kazanmadan İrlanda kabinesi askıya alındı. Kuzey İrlandadan sorumlu Britanya Bakanı John Reid, hükümetin ve parlamentonun askıya alınmasının demokrasiye hizmet edeceğini açıkladı.
İlginç iki haber ise Almanyada RAF militanlarına yönelik ortaya çıktı. Tecritte öldürülen ve intihar etti denilen tutsakların otopsisini eski bir SS subayının yaptığı ve cesetleri surat maskelerini çıkararak sakladığı, subayın oğulları tarafından açıklandı. SS subayı kendi açıklamasına göre bu maskeleri savaş ganimeti olarak saklıyormuş. Bu olay intihar ettiler açıklamasının sorgulanmasını getiriyor. Diğer haber ise RAF militanı Ulrike Meinhofun beyninin yakınlarının izni olmadan Madgeburg Üniversitesinde Psikiyatri, Psikoterapi ve Psikosomatik Tıp Enstitüsü Başkanının laboratuvarında çeşitli deneylere tabi tutulduğunun açıklanması. Doktor Mengeleler Avrupada hala yaşıyor ve korkunç deneylerine devam ediyorlar.
Türk burjuvazisi ve AB oyunu
AB üyeliği için tarih tartışması günlerdir medyanın temel gündemi. Schröder ve Chirac ortak bir açıklama yaparak, tarih için müzakere şartları yerine getirilirse 2005de görüşülebileceğini söyledi. ABnin motor gücü bu iki ülke, açıktır ki Türkiyenin ABye girmesini istemiyor. Peki ABye en çok girmemizi isteyen ülke hangisidir? ABD. ABD, Türkiyenin ABye girmesini ve onun adına AB içerisinde konumlanmış bir truva atı rolü oynamasını istiyor. Tam da bu nedenle Türkiye Avrupa Birliği kapısında bekletilecektir. Fakat bu arada ABye uyum adı altında Türkiyenin kapıları uluslararası tekellere ardına kadar açılacaktır. Bu da ülkemize refah ve huzur değil, tersine daha fazla baskı ve sömürü getirecektir. Türkiye ister ABye girsin, isterse kapıda bekletilsin, sonuçta u işçi ve emekçilerin çıkarları değil, burjuvazinin/TÜSİAD patronlarının çıkarları içindir.
Tüm bunlardan çıkarılacak sonuç, emperyalizmin dünyanın hiçbir yerine demokrasi ve refah getiremeyeceğidir. Özgürlükler ancak zorlu mücadeleler ile kazanılabilir. Ve özgürlüklerin güvenceye alınması ancak sosyalist bir düzende mümkündür.
Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
|