2 Mayıs 2014
Sayi: KB 2014/18

Bir kez daha Taksim kararlılığı gösterildi ama...
2014 Taksim 1 Mayısı ve DİSK
Taksim için militan direniş!
Kızılay’da devrimci 1 Mayıs coşkusu!
İzmir’den Taksim’e,
Kızılay’a selam!
Bursa’da 1 Mayıs!
Adana’da 1 Mayıs!
Kayseri'de 1 Mayıs!
İllerde 1 Mayıs
Kürdistan’da 1 Mayıs eylemleri

Greif işçileri: Kral çıplak!

Greif direniş günlüğü
Devrimci mirası yaşatmak, daha ileriye taşımakla mümkündür!
Dünyada 1 Mayıs
Avrupa’da 1 Mayıs
Köln’de 1 Mayıs!
Wuppertal’da 1 Mayıs
Stuttgart’ta 1 Mayıs
Essen’de 1 Mayıs!
Basel’de 1 Mayıs kutlaması
Irkçı Apartheid rejiminin yıkılışının 20. yılında…
Ukrayna krizi farklı cephelerde sürüyor
Faşizme karşı görkemli zaferin 69. yılı…
DİSK/Tekstil’in
Adana Bossa işçisine ihaneti
Ermenilere yönelik taziye açıklaması
ve gerçekler! - H. Yağmur
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir kez daha Taksim kararlılığı gösterildi ama...

Taksim’i kazanmak için daha fazla Greif gerek!

 

Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yılın 1 Mayıs’ına da Taksim kararlılığı damgasını vurdu. Gerici-faşist rejimin fiili bir sıkıyönetim ilan ederek savaşa gider gibi kurduğu abluka ve teröre rağmen binlerce işçi, emekçi ve genç Taksim yolunda büyük bir kararlılıkla mücadele etti.

Bu kararlı ve militan çatışmalara karşın Taksim’e girilemedi. Fakat bu noktada mesele Taksim’e girilip girilmemesi değil, bu düzeyde ve sertlikte süren mücadelede ortaya net bir kararlılık konulup konulmayacağıydı. Sonuçta net bir sınıf tutumu ve faşizan bir hoyratlıkla işçi sınıfına meydanları yasaklamaya kalkan AKP iktidarına karşı bu kararlılık net bir biçimde ortaya konuldu. Resmi açıklamalara göre, 39 bin kişiden oluşan ve faşist devlet teröründe sınır tanımayan bir polis ordusuna, tüm baskı ve engellemelere rağmen sokak sokak çatışıldı. Bu 2014 1 Mayısı’nın en başta söylenmesi gereken kazanımıdır.

Ne seçim oyunlarıyla sağlanmış sözde başarıları ve ne de polisin zorbalığı toplumsal muhalefetin sokaklarda kendisini ortaya koyan gücünü ve kararlığını kıramayacağı bir kez daha görülmüştür. Böylelikle Haziran Direnişi’nden bu yana kendisini ortaya koyan güçlü toplumsal hareketlilik tüm baskı ve engelleme çabalarına rağmen kendisini bu yılın 1 Mayıs’ına da taşımayı başarmıştır. 1 Mayıs alanları, özelde elbette Taksim yolunda, ezilemeyen, yorulmayan ve engellenemeyen bir güç odağı olarak varlığını göstermiştir. Özellikle belirtmek gerekir ki, Haziran Direnişi’ni reformist-parlamenterist anlayışlar eliyle seçim sandığına endeksli politikaların etkisiyle 30 Mart’tan sonra kitle hareketi üzerinde ortaya çıkan moral bozulma, bir kez daha meydanlardaki militan mücadele ruhuyla düzeltilmiştir.

Öte yandan bu 1 Mayıs’ta öne çıkan olgulardan bir diğeri ise aslında daha önce de ortaya çıktığı biçimiyle, farklı alan tercihleri üzerinden ortaya konulmuş tutumlardır. Taksim’e karşı Kadıköy, Kızılay’a karşı Sıhhiye ve Tandoğan ayrışmaları ortaya çıkmıştır. Bu ayrışmaların gerisinde açık siyasal ve sınıfsal tercihler yattığı, düzen karşısındaki konumlanmayla ilgili olduğu ortadadır. Taksim ve Kızılay 1 Mayıs’larında temsil edilen devrimci ve düzen karşıtı militan ruhun aksine diğer alanlarda düzene boyun eğme ve teslimiyet vardır. Kadıköy 1 Mayısı’nda kurulu düzenle esastan sorunu olmayan “ulusalcı” güçlerle sendikal bürokrasinin Taksim 1 Mayısı’na karşı bayrak açtıkları bir mizansen kurulmuştur. Tandoğan aynı mizansenin Ankara’da kurulduğu alan olmuştur. Haziran Direnişi’nin ruhunu 1 Mayıs’a taşıyanlar Kızılay’da buluşurken, bu ruhun devrimci özünden uzak icazetçi-reformistler Sıhhiye’de seramonik bir 1 Mayıs’ta ısrar göstermişlerdir.

Fakat her bir 1 Mayıs’ta olduğu gibi bu 1 Mayıs için de özellikle, 1 Mayıs alanlarındaki işçi sınıfının durumuna bakılmalıdır. Çünkü her 1 Mayıs esasta iki karşıt sınıf arasındaki bir karşı karşıya geliş, bir boy ölçmedir. Böylelikle 1 Mayıs aynasından hem karşılıklı olarak güçlerini tartarlar, hem de bu boy aynasında sınıf mücadelesinin yakın geleceği hakkında fikir oluşturmak mümkün olur. Bu gözle 1 Mayıs’a baktığımızda, mevcut ayrışma tablosunda hemen bütün alanlarda belli bir işçi kitlesinin bu alanlardaki siyasal duruşa uygun bir bakış ve duruşla alanlarda yer aldığını söyleyebiliriz.

Taksim yolunda DİSK üyesi işçiler, KESK üyesi emekçiler, ama ağırlıkla da örgütsüz genç işçi yığınları boy göstermiştir. Özellikle kendilerini büyük ölçüde ilerici ve devrimci siyasal zeminlere yakın hisseden bu örgütsüz işçiler belli bir direngenlikle mücadele etmişlerdir. Greif işçileri, sermayeye ve sendikal bürokrasiye meydan okuyan bir işçi bölüğü olarak, Taksim cephesinde işçi sınıfını hem siyasal olarak hem de sendikal olarak en ileriden ve ön cephede temsil etmiştir. Greif işçilerinin varlığı aynı zamanda Taksim kararlılığını gösteren güçler içerisinde, özellikle işçi sınıfı cephesinden mevcut iç ayrışma ve saflaşmaya da dikkat çekmektedir. Bu ayrışma ve saflaşma Taksim yolunda kendisini, sendikal bürokrasinin seremonik ve sınırlı Taksim kararlılığı ile sonuna kadar dişe diş bir kararlılıkla barikatlara yüklenen işçi iradesi arasındaki belirgin ayrımlar biçiminde kendisini göstermiştir.

Tandoğan ve asıl olarak Kadıköy 1 Mayıslar’ında ise sığ bir AKP muhalefeti yapmak dışında kurulu düzenle herhangi bir sorunu olmayan üst kademe sendikal bürokrasi ile işbirliği yapan ulusalcı sol güçlerin damgasını taşımıştır. Sendikal cephede Türk-İş bürokratlarının inisiyatifiyle örgütlenen bu 1 Mayıslar’da kortejlerde önemli sayıda bir işçi kitlesi yürümüş olmakla birlikte, mücadele kararlılığının zerresi yoktur.

Bu tablodan belki bir parça Türk-İş bürokrasisine sınıftan yana alternatif oluşturmak iddiasında olan SGBP üyesi sendikaların kortejleri ayrılmıştır. Fakat bu kortejlerin varlığı, sınıf mücadelesi adına olumlu bir katkıdan ziyade çok temel bir zayıflığı ve bir iflası göstermektedir. Çünkü ileri politik iddialarla birlikte sendikal bürokrasiye bayrak açmak iddiasındaki alt kademe bürokratları, sınıf mücadelesinde çok temel bir politik-sınıfsal ayrışmasında bir kez daha ne kadar iradesiz ve Türk-İş ağaları karşısında boyunları eğik olduğunu göstermişlerdir. Kuşkusuz bu utanç verici durum, herkesten önce bu sendikalar içerisinde mevzi tutmuş devrimcilik iddiasında olanlara aittir. Böylelikle sendikaların koltuklarında oturmakla işçi sınıfı devrimciliği yapmanın temelde iki farklı siyasal-sınıfsal duruş olduğu bir kez daha ispatlanmıştır. Böyle bir zamanda sendikal bürokrasiyle cepheden mücadele etme iradesi gösteremeyen, onlara karşı açıktan bayrak açamayanların iddialarının sınırları bir kez daha net biçimde görülmüştür. Bunlar bu tutumlarıyla ulusalcı güçler ile sendikal bürokrasiye dolgu malzemesi olmuşlardır.

Tüm bunlardan sonra söylemek gerekir ki, bu yılın 1 Mayısı’nın aynasından gördüğümüz işçi sınıfı, Greif gibi ileriye yönelik ileri ve devrimci örnekler sunmuş olsa da ve Taksim yolunda mücadelelerde kendisini belli biçimlerde gösteren ilerici bir kesimiyle boy gösterse de, genel olarak sermaye düzenini korkutabilecek düzeyde kitlesel ve kolektif bir güç olarak boy gösterememiştir.

Taksim yolunda çeşitli siyasal zeminler üzerinden kendilerini ifade eden genç işçi kitleleri belli bir kararlılıkla boy göstermekle birlikte, sınıfsal talep ve örgütlenmelerle kendisini ortaya koymamaktadırlar. DİSK cephesinden ise Greif gibi ayağa kalkışının yolunu açacak bir işçi dinamiğinden uzak durmayı tercih edenlerin takatsizliği ise bir kez daha net biçimde görülmüştür. DİSK üyesi sendikaların katılımı oldukça cılız kalmıştır. Greif işçilerini DİSK’ten çıkarmaya çalışan bazı yöneticilerin sendikalarının esamisi dahi okunmamıştır. Anlaşıldığı kadarıyla bazıları sadece yönetici düzeyinde 1 Mayıs’a katılabilmişlerdir. Durumu anlaşılır kılmak için belirtelim ki, Taksim için yürüyüşe geçildiğinde DİSK önünde yaklaşık 3 bin kişi yer alıyordu ve bunların neredeyse üçte ikisi sendika üyesi olmayan devrimci ve ilerici güçlerin katılımcılarından oluşuyordu. Kuşkusuz uygulanan polis ablukası bu zayıflığı yaratan bir faktör olmuştur. Ancak önceki 1 Mayıslar’dan da biliyoruz ki, bu sorunun esasını değiştirmemektedir.

Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, olduğu kadarıyla Taksim yolunda işçi sınıfının ilerici ve devrimci öğeleri belli bir kararlılık gösterirken, Kadıköy 1 Mayıs’ında sendikalarda örgütlü kesimler ise sendikal bürokrasinin ve dolayısıyla burjuva politikasının denetimi altında boy göstermiştir. Bu haliyle de işçi sınıfı cephesinden bir başka zayıflık ya da daha doğrusu mücadelesinin önündeki bir büyük engelin varlığı da ortaya konmuştur.

Tüm bunlardan çıkarılacak sonuç şudur:

İşçi sınıfı bu 1 Mayıs’ta parçalı bir görüntü vermiş, ama asıl önemlisi ana gövdesiyle 1 Mayıs alanlarının uzağında kalmıştır. Kurulu düzenin ideolojik-siyasal ve fiziksel engelleri, sendikal bürokrasinin bu düzene verdiği güçlü destek, devrimci ve sol güçlerin işçi sınıfından uzaklığı bu tablonun doğmasının başlıca nedenleridir. 1 Mayıs tablosu içerisinde bu nedenleri ve daha fazlası net örnekler yardımıyla görülebilir. Burada bu çerçevede tartışmayı derinleştirmeyi tercih etmeyeceğiz. Ancak konumuzla bağlantısı içerisinde şunu söyleyelim ki, işte bu nedenler ya da engeller nedeniyle işçi sınıfı kendisini bağımsız ve kolektif bir güç olarak ortaya koyamadığı ölçüde, Taksim yolunda ayrışa saflaşa bir kararlılık konsa da, Taksim’e çıkılamamaktadır. Taksim’in anahtarı işçi sınıfındadır ama işçi sınıfı bu zayıflıklarını aşamadan Taksim’in yoluna konulan gerici barikatların yıkılması mümkün olmayacaktır.

Olması gerekeni Greif işçileri göstermektedir. Olması gereken işçi sınıfının, sermayeden, sendikal bürokrasiden bağımsız, sınıfın kolektif enerjisini, gözüpekliğini ve mücadele kapasitesini gösteren Greif işçilerinin yoluna girmektir, yeni Greif’ler yaratmaktır. Bu halde işçi sınıfı kendi gücünü, enerjisini, önderliğini bulacak, Taksim’i ve 1 Mayıs’ı gerçek anlamda kazanabilecektir.

 
§