17 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/15

  Kızıl Bayrak'tan
  Taksim yolunda temizlenmesi gereken engeller
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan çağrı:
TKİP mücadeleye çağırıyor!
Emekçiler 1 Mayıs alanı Taksim’de buluşuyor…
BES üyeleri talepleri için yarım gün iş bıraktı...
  Kurtiş Matbaacılık işçileri hakları için direnişte!
  MEHA Tekstil direnişi eylemlerle sürüyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  1 Mayıs mücadele geleneğimizde
elden ele taşınan kızıl bir bayraktır!
  1 Mayıs üzerine işçi ve emekçilerle konuştuk...
  Yerel bültenlerden çağrı...
  Obama-Ahmet Türk görüşmesi üzerine…
  Sermaye hükümeti yeni manevralar peşinde
  YÖK’ten üniversiteleri bölme planı!
  YTÜ’de baskılar protesto edildi…
  Yerel seçimlerin sonuçları üzerine
Volkan Yaraşır
  Cumhuriyet “cephesinde yeni
bir şey yok!”
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

YÖK’ten üniversiteleri bölme planı!

YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan göreve geldiğinden bu yana yapmaya başladığı açılımlarına devam ediyor. “Türban”, “eğitim paralı olmalıdır” gibi açılımlarının ardından şimdi de üniversitelerin bölünmesi gerektiğini söyledi. Başta İstanbul, Gazi, Selçuk, Marmara ve Uludağ üniversiteleri olmak üzere nüfusu 40 bini aşkın üniversitelerin parçalanması yönünde çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Özcan, bunu büyük üniversitelerin idarelerini hantallıktan kurtarma söylemiyle gerekçelendiriyor.

“Bunlar kocaman üniversiteler. Öğrenci nüfusları fazla ve idare etmek çok zor oluyor” diyen Özcan’ın bu açıklamasına YÖK içerisinden ve üniversite yönetimlerinden tepkiler geldi. Marmara ve İstanbul üniversitelerinin bölünmeyi kendilerinin talep ettiği yönündeki açıklamalara İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet itiraz etti ve bölünmeye karşı olduklarını dile getirdi.

Gazi Üniversitesi Rektörü Ayhan ise, “Üniversitelerin öğrenci sayısı üzerinden bölünmesinin suni bir bölünme olacağını’’ söyledi. “Bu suni bölme de Gazi Üniversitesi gibi Türkiye ve dünyada kendini kabul ettirmiş bir üniversitenin zayıflamasına, kurulacak üniversitenin de gelişme alanlarının sınırlandırılmasına yol açar. Ayrıca üniversitede öğrenci sayısının çok olması bizim tasarrufumuz değildi. YÖK geçen yıl kontenjanı artırdı, ardından af kanunu çıktı. Bu sebeple öğrenci sayıları tüm üniversitelerde arttı. Kendileri artırıp sonra da ‘öğrenci sayınız çok fazla’ demek mantıkla pek uyum göstermiyor’’ diye konuştu.

Üniversitelerin bölünmesine şiddetle karşı olduğunu söyleyen Yükseköğretim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Fikret Şenses ise, “Bu karar sadece öğrenci sayısına göre verilemez. Üniversitelerin bu kadar genişlemesine başlangıçta izin verilmemesi gerekirdi” dedi.

Elbette Marmara Üniversitesi Rektörü gibi üniversitelerin bölünmesini olumlayanlar da oldu. Peki Özcan’ın üniversiteleri bölme açılımının asıl amacı nedir? Özcan bunu idarenin kolaylaşacağı üzerinden gerekçelendiriyor. Burada, gençlik hareketi henüz zayıfken, gelişmesinin önüne geçebilmenin yeni bir hamlesi olabilir mi sorusu akıllara geliyor. Zira, Fransa öğrenci hareketinin bir simgesi haline gelmiş Sorbonne Üniversitesi’ndeki süreç de bu şekilde yaşanmıştı. ‘68’deki büyük hareketlilikte Sorbonne Üniversitesi önemli bir yer tutuyordu. Sonrasında de Gaulle hükümeti tarafından 13 parçaya bölündü, böylece sermayenin talanına ve saldırlarına daha açık hale getirildi.

YÖK’ten ve üniversite yönetimlerinden gelen itirazlar elbette yukardaki hedeflere yönelik değildir. Hiçbiri gençlik hareketinin önüne kurulacak yeni bir barikata hayır demeyecektir. Üniversite kapılarının sonuna kadar sermayeye açılması ve gençlik hareketinin gelişmesinin engellenmesi konusunda hemfikirdirler.

Tüm bunların daha iyi anlaşılabilmesi için Sorbonne Üniversitesi örneğini ele alalım. YÖK de kendisine bu çalışmada temel olarak Fransa’daki süreci aldığını açıklamıştı. ‘68’deki büyük kalkışma sonrasında yapılan reformun üç temel amacı vardı:

* Eğitimin olabildiğince küçük öğrenci gruplarına verilmesi.

* Kürsü sisteminin yerini departmanlara dayalı yeni bir sistemin alması.

* Enstitülerin disiplinler arası eğitimi mümkün kılan kendi yönetim organizasyonlarına sahip olması.

İlk iki madde ile amaçlanan büyük öğrenci kitlelerini parçalamak, öğrencileri atomize etmekti. Üçüncü madde ise ortaya çıkan üniversitecikleri sözde daha özerk yapıyor, gerçekte ise üniversite-sermaye işbirliğinin önünü açıyordu. Yani “reform” adı altında yapılan bu değişiklikle Fransız sermaye devleti üniversite gençliğini daha kolay kontrol altına almayı amaçlıyordu. Bununla birlikte bütçeden üniversitelere ayrılan pay kesilecek, üniversiteler “kendine yeten üniversite”, yani birer ticari işletme haline gelecekti.

Ancak Fransız gençliği birçok kez ayağa kalkarak, önüne koyulan setleri aşmasını bildi.

Hep bizlerin atıfta bulunduğu Fransa bu defa da YÖK tarafından örnek alınmış oldu. Ancak Fransız gençliğinin militan ruhu Türkiye’ye taşındığında gençlik önüne konulan barikatları aşıp geçecektir.

 

9 Eylül’de Genç-Sen ve paralı eğitim tartışmaları…

“Paralı eğitime hayır! Krizin faturası kapitalistlere!”

Genç-Sen’in 7. Temsilciler Meclisi toplantısında liberal-reformist blok tarafından belirlenen ve merkezden yerele doğru dayatılan “Krizdeyiz, yarısını öderiz!” kampanyası İzmir İl Genel Meclisi’nde tartışmalara konu edildi. Yürütülen uzun tartışmalar sonucunda meclis toplantısında kampanyanın üst başlığı “Krizin bedelini ödemeyeceğiz!” olarak belirlendi. Bu kapsamda da Ege ve Dokuz Eylül şubelerinin kendi yerelliklerine özgü sorunları, belirlenen üst başlık üzerinden yaygın bir kitle faaliyetine konu edilmesi kararlaştırıldı.

Hemen ardından Dokuz Eylül Şube Meclisi toplantısı gerçekleştirilerek kampanyanın hangi araçlarla işleneceği tartışıldı. Ancak YK toplantısının ardından toplanan üçüncü bir Şube Meclisi toplantısında merkezi kampanyanın DEÜ’deki yemekhane zamlarıyla birebir örtüştüğü, kampanyanın da bu bakışla “Krizdeyiz, yemekhane ücretlerinin yarısını öderiz!” üst başlığıyla işlenmesi önerisi Genç-Sen içerisindeki reformist çevreler tarafından yeniden tartışmaya açıldı. Bu tartışmalar sonucunda “Krizin bedelini ödemeyiz!” şiarı üzerinden bir çalışma yürütülmesi kararı yeniden teyit edilmiş oldu. Ancak daha sonra ne bu kampanyanın araçları tartışıldı, ne de krize karşı gençliği bilinçlendiren, tepkisini açığa çıkaran ve örgütleyen bir kitle çalışmasına çevrildi.

Yaklaşık bir ayı aşkın bir süre boyunca yapılan tüm toplantılarda kampanyanın hangi araç, yol ve yöntemlerle işleneceği tartışıldı. Yürütme Kurulu’nda alınan bir takım kararların dayatılmasıyla “Krizin bedelini ödemeyiz!” şiarlı politik hat boşa düşürülmeye çalışıldı. Aynı süreçte yemekhane zamları gündeme gelince kriz ve yemekhane zamları üzerinden bir kitle çalışması yürütülmesi, eylemli bir hattın açığa çıkarılması kararı o dönem yapılan toplantılarda alındı. Bunun için öncelikli olarak bir anket çalışması yürütüldü. Ancak anket gibi kitlelerle birebir bağ kurmanın, yemekhane zammıyla paralı eğitim saldırısı ve krizin bağlantısını kurarak kitleleri yönlendirebilecek bir araç, amacına uygun kullanılmadı. “Yemekhane zamlarına yönelik bir tepki var mı yok mu, gençlik kitleleri krizle zamların bağını kuruyor mu kurmuyor mu?” mantığı üzerinden mevcut tabloyu anlamaya yönelik olarak anket soruları hazırlandı. Bunun adına da “objektiflik” denildi.

Böylesi bir anket çalışmasının ardından eylemli bir süreç örgütlemek yerine süreç tek başına rektörlüğe dilekçe verilmesi ile sınırlı tutuldu. Eylemli tepkilerin açığa çıkarılması gerektiği yönlü tartışmalarımıza ise “hep aynı şeyi yapıyoruz, kitleler gözünde bu tip eylemler klişe oldu, yine solcular yürüyor, slogan atıyor” gerekçeleri ileri sürülerek set çekilmeye çalışıldı. “Hangi ihtiyacın ürünü olarak, ne tür bir gereklilik üzerinden ve hangi gerekçelerle rektörle görüşme girişimde bulunulacağı” sorumuza ise “biz sendikayız, kurumsal olarak bir görüşme yapmamızda herhangi bir sakınca yoktur” denildi. Genç-Sen’i amaçlaştıran, birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketinin açığa çıkabileceği bir araç olarak algılamayan bu anlayış meşruluğu da tek başına rektörlükle görüşmekte aramaktadır.

“Gençlik kitlelerinin tepkisini açığa çıkarmadan, bu tepkiyi eylemli bir hat üzerinden örgütlemeden rektörlükle görüşülmesi anlayışının Genç-Sen’i tabela örgütüne sıkıştıracağını” ifade etmemiz üzerine “Alınan bu karar YK’ya aittir. Bu kararı tanımamak YK üzerinden Genç-Sen’i tanımamaktır” söylemleriyle karşılaştık. Böylece bir kez daha bürokrasinin kalın duvarları karşımıza çıkarılmaya çalışıldı.

Öyle görünüyor ki, Genç-Sen bir kitle örgütü olmaktan çok bürokratik ve dayatmacı tutumu nedeniyle bir tabela örgütü olma yönünde ısrarlıdır. Alınan kararların, gençlik hareketi yaratma noktasında gerekçelendirilmeyişi ve taban inisiyatifinin dikkate alınmaması, gençlik kitleleriyle örgüt arasındaki açı farkını artıracağı gerçeği göz ardı edilmektedir.

Gelinen yerde Genç-Sen, “kitle faaliyeti” adına aslında fizibilite araştırması yapmaktan başka bir işe yaramayan anket dışında herhangi bir çalışma yapmamıştır. “Objektif” olarak hazırlanan anketlerin değerlendirilmesinin ardından “kitleler yemekhane zamlarıyla paralı eğitim ve kriz arasında bir bağ kurmuyor” gerekçesi ileri sürülerek kitlelerin mevcut bilincini siyasallaştırmak yerine ona teslim olunmuştur.

Toplantılarda, gençlik kitlelerini paralı eğitim, işsizlik, geleceksizlik vb. sorunlar karşısında mücadeleye kanalize edebilmenin ancak bu sorunlara karşı bir taraf olmaktan geçtiğini ifade etmek ise tek başına bize düşmüştür. “Objektivizm” ya da “tarafsızlık” gibi eğilimler içerisinde olan Genç-Sen içerisindeki bileşenlere dönüp tarihe bakmalarını öneririz. Orada tek “yansız” gerçeğin tarihin bir sınıflar savaşımından ibaret olduğu ve bu bağlamda “herkesin bir taraf olduğu” açıkça görülecektir.

Yürüttüğümüz tartışmaların söz konusu çevreler tarafından algılanıp algılanmadığını ise kampanya sürecinin örüleceği taleplerin belirlendiği bir diğer toplantıda görmüş olduk. “Sadece yemekhane zamlarını ve bununla sınırlı sorunlarını işleyelim. Böylelikle somut kazanımlar elde edebiliriz” vb. söylemleriyle birlikte parasız eğitim talebinin kampanya ile doğrudan ilişkisinin olmadığı ifade edildi. Hatta yemekhane zamlarının krizden kaynaklandığına dair kesin bir verinin olmadığı argümanlarıyla krize değinmemek gerektiği gerekçelendirilmeye çalışıldı. Ayrıca Genç-Sen’in bir sendika olduğunu, burada sadece öğrenci hakları için mücadele edileceğini, anket sonuçları dışında herhangi bir talebin (örneğin parasız eğitim talebinin) işlenmesinin Genç-Sen’i “siyasete alet” edeceğini ve bunun kitlelerde bir “korku” yaratacağını bizlere hatırlatmaları ise bulundukları konum gereği oldukça tutarlıdır! Samimiyeti her halinden belli olan EHP’li bir arkadaşın “Evet sizin dediğiniz gibi bu talepler düzen içi taleplerdir, reformist taleplerdir. Ancak ne yazık ki kitleler bu talepleri anlayacak kadar politik değiller” açıklamasıyla kitle kuyrukçuluğu yapmasına ise fazlaca bir söz söylemeyi gerekli görmüyoruz.

Her yanından buram buram apotilizm kokan bu anlayışa ait böylesi bir “parlak” fikrin, ancak böylesi bir “mantalite” ile geliştirileceğine şaşmamak gerekir. Baştan sona tüm toplantılarda ifade edilen bu ve benzeri lafazanlıkları tek tek eleştirmenin anlamsızlaştığını, karşılık üretmediğini fark ederek tartışmalarımıza daha bütünlüklü bir boyut kazandırmak için devam ettik. Algı sıkıntısı çektiğini düşündüğümüz bu eğilime, bu kez, yemekhane, ulaşım, barınma vb. sorunların paralı eğitim sisteminin birer yansıması olduğunu, bunun ise emek-sermaye çelişkisine dayalı kapitalist sistemin bir sonucu olduğunu aynen bu açıklıkta izah etmeye çalıştık. Bu bağlamda taleplerin kazanımının tek başına amaçlaştırılmayıp sorunun kaynağı olan paralı eğitim sisteminin teşhirinin yaygın bir kitle faaliyetine konu edilerek mutlaka işlenmesi gerektiğini vurguladık. “Parasız eğitim için Genç-Sen şart!” şiarıyla ortaya çıkan ve kendisine gençlik hareketi yaratma misyonu biçen Genç-Sen bileşenlerinin bizlerle yürüttüğü tutarsız tartışmalardaki çelişkiye henüz bir anlam verebilmiş değiliz!

“Sendikanın siyasete alet edilerek kitlelerde korku yaratılacağı” şeklinde ifade edilen kaygı ise gençlik kitlelerinin korkularından ziyade Genç-Sen içerisindeki reformist liberal anlayışlara ait bir korkunun dışavurumudur. Ayrıca “öğrenci hakları için mücadele etmek”le “siyaset yapmak” arasında varsa farklılıklar belirtmeleri de gerekmektedir.

Dokuz Eylül Üniversitesi Ekim Gençliği