17 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/15

  Kızıl Bayrak'tan
  Taksim yolunda temizlenmesi gereken engeller
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan çağrı:
TKİP mücadeleye çağırıyor!
Emekçiler 1 Mayıs alanı Taksim’de buluşuyor…
BES üyeleri talepleri için yarım gün iş bıraktı...
  Kurtiş Matbaacılık işçileri hakları için direnişte!
  MEHA Tekstil direnişi eylemlerle sürüyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  1 Mayıs mücadele geleneğimizde
elden ele taşınan kızıl bir bayraktır!
  1 Mayıs üzerine işçi ve emekçilerle konuştuk...
  Yerel bültenlerden çağrı...
  Obama-Ahmet Türk görüşmesi üzerine…
  Sermaye hükümeti yeni manevralar peşinde
  YÖK’ten üniversiteleri bölme planı!
  YTÜ’de baskılar protesto edildi…
  Yerel seçimlerin sonuçları üzerine
Volkan Yaraşır
  Cumhuriyet “cephesinde yeni
bir şey yok!”
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Taksim yolunda temizlenmesi gereken engeller

1 Mayıs yaklaşıyor. Krizin faturasının ağır biçimde işçi ve emekçilere ödetildiği ve daha fazlasını da ödetmek için hazırlıklar yapıldığı bir dönemde, 1 Mayıs sermayeye karşı emeğin mücadelesinde önemli bir eşik durumunda. Çünkü sermaye ile işçi sınıfı ve emekçilerin karşıt cepheler biçiminde karşı karşıya geldiği, boy ölçüştükleri gündür 1 Mayıs. Bu hem 1 Mayıs’a bir ayna işlevi yüklemektedir, hem de 1 Mayıs aynasından ortaya çıkan güçler dengesi, kendisinden sonraki mücadele süreçlerine önemli etkilerde bulunmaktadır. İşçi ve emekçilerin ana gövdesinin birlik-dayanışma ve mücadele ruhuyla alanlara çıktığı bir 1 Mayıs, moral ve siyasal kazanımlarıyla sermayeye karşı mücadeleyi ileriye taşıyacaktır. Tersine bir durum ise işçi sınıfı saflarındaki dağınıklığı arttıracak, mücadele gücünü ve dinamizmini zayıflatacaktır.

Bugünkü durumda krizin faturasını ödememek için güçlü ve etkili bir mücadele yürütemeyen işçi sınıfı ve emekçiler için 1 Mayıs’ın kazanılması, ayrı kanallardan akan mevzi direnişlerin 1 Mayıs’ın birlik ve dayanışma ruhuyla kaynaştırılması, dağınık durumdaki işçi sınıfı saflarının toparlanması ve birleşik bir mücadele yolunun açılması anlamına geliyor. 1 Mayıs’ın kazanılması, sermayenin işçi sınıfı ve emekçilerin önüne kurduğu şovenizm, mücadeleye güvensizlik, örgütsüzlük, sendikal bürokrasi gibi engellerin yıkılması ya da en azından bu engeller üzerinde önemli gediklerin açılması demektir.

Bu yılın 1 Mayısı’nın güncel önemi de işte buradan kaynaklanıyor. Gerek düzen cephesinden ve gerekse de işçi sınıfı ve emekçiler cephesinden hazırlıklar, 1 Mayıs’ın bu güncel anlamı ve öneminden dolayı apayrı bir önem kazanmaktadır. Oldukça erken bir tarihte başlayan bu hazırlıkların odak noktasında ise Taksim Meydanı var. Son iki yılın 1 Mayısı’nda Taksim ekseninde ortaya çıkan sınıfsal ve siyasal kutuplaşma ile birlikte işçi sınıfı cephesinden sergilenen kararlılık önemli siyasal etki ve sonuçlar yaratmıştı. Taksim’e çıkılamamış olmasına karşın 1 Mayıs işçi sınıfı cephesinden kazanılmıştı. Çünkü 1 Mayıs’ta devlet terörüne boyun eğmeyen bir mücadele iradesi ve ruhu vardı. Ortalama bir işçi ve emekçiyi bile devlet terörüne karşın Taksim yoluna çıkma iradesi göstermesi, 1 Mayıs’ın kazanıldığının en önemli göstergelerindendi.

Düzen cephesi bu yılın 1 Mayısı’na geçtiğimiz yılın deneyiminden çıkardığı derslerle hazırlanıyor, bu hazırlığa bağlı olarak hamleler yapıyor. Bu hamlelerin en önemlisi 1 Mayıs’ın resmi tatil günü ilan edilmesidir. Geçtiğimiz yıl bu yöndeki talebe cepheden karşı çıkan ve işçi sınıfıyla alay edercesine tatilin ekonomik maliyetinden dem vuran Tayyip Erdoğan ve avanesi, tüm bu söylediklerini yutarcasına geri adım attı ve 1 Mayıs’ın tatil günü olmasını gündeme getirdi. Bu adımla geçtiğimiz yıl oluşan sınıfsal gerilim ve kutuplaşma atmosferi bu kez yaratılmamaya çalışılıyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin 1 Mayıs’a ilişkin taleplerinden biri karşılanmakta, ancak bu 1 Mayıs’ın sınıfsal özünü karartmanın ve ileri bir çıkışın önünü almanın dayanağı haline getirilmek istenmektedir. Bunun için bu adımı atarken onu bir lütuf gibi gösteriyorlar. Bunu yaparak bu adımın işçi sınıfının mücadelesinin bir sonucu ve kazanımı olarak görülmesine engel olmayı hedefliyorlar.

Fakat ne yaparlarsa yapsınlar bu adımın işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesinin, somutta da son iki yılın Taksim kararlılığının ürünü olduğu gerçeğini değiştiremezler. İşçi sınıfı cephesinden bu hamleye verilecek yanıt, “1 Mayıs’ı (resmi tatil günü ilan edilmesi anlamında) kazandık, Taksim’i de kazanacağız” olmalıdır. Taksim’i kazanmak, kuşkusuz sadece ve sadece sınıfsal bir güç ve enerjinin sonucu olacaktır. Taksim’i bu biçimde kazanmak ise sınıf mücadelesinin farklı alanlarında ve taleplerinde mücadele ederek kazanmaya olan güvenin ve inancın artmasına yol açacaktır.

1 Mayıs gününün resmi tatil günü ilan edilmesi hamlesiyle aynı zamanda Taksim kararlılığını gösteren güçleri bölmek ve yalnızlaştırmak planı yapılıyor. Bunda başarı elde edilmesi ölçüsünde de Taksim’e çıkışı engellemek için baskı ve terörde sınır tanımayacaklardır.

Hükümetin Taksim konusunda topu İstanbul Valisi’ne atması da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bu, Taksim kararlılığının politik yönünü karartarak onu kriminalize etme hesabının bir yansımasıdır. Diğer taraftan ise vali üzerinden aslında Taksim yasağının gerisinde bir devlet politikası olduğu gerçeği ortaya konulmaktadır. 1977 1 Mayısı 12 Eylül’e giden yolda önemli bir işlev görmüştür. Daha sonra Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarına yasak konularak işçi sınıfının önüne bir kırmızı çizgi çekilmiştir. Dolayısıyla işçi sınıfının muhatabı sadece hükümet değil, fakat aynı zamanda sermaye devletinin bizzat kendisidir. Bunun için işçi sınıfı hazırlığını buna uygun bir ciddiyet ve iddiayla yapmak zorundadır.

İşçi sınıfı cephesinden yapılacak hazırlığın en önemli unsurlarından birini, Taksim kararlılığını zaafa uğratmak üzere düzenle tam bir işbirliği içerisinde davranan sendika bürokrasisine karşı mücadele oluşturuyor. Hak-İş bürokratları bu işbirliğini düzenin safından Taksim iradesine karşı cephe almak biçiminde gerçekleştirirken, Türk-İş bürokratları ise “Taksim’e başvuracağız ama izin verilmezse başka bir alanda kutlayacağız” biçiminde kıvırıp aynı kapıya çıkıyorlar. Böylelikle de daha baştan Taksim’e çıkışın önüne bir büyük engel koymuş oluyorlar. Düzen cephesi sendika ağalarının bu tutumunu Taksim kararlılığını baltalamanın, onu gözden düşürmenin imkanı olarak değerlendiriyor. Bunun için sendika ağalarından hesap sorulması ve etkisizleştirilmesi büyük önem taşıyor.

Sendika ağalarının bu açık ihaneti karşısında özellikle Türk-İş bünyesinde merkez yönetimine karşı muhalefet yapan ve “ileri” iddialarda bulunan sendika yöneticilerinin tutumu da dikkat çekmektedir. Bu sendika yöneticileri, merkez yönetiminin açık ihanetine tepki gösterip Taksim’de belli bir ısrar göstermekle birlikte, onu aşacak bir inisiyatif göstermekten de kaçınıyorlar. Bu iradesizliğin kaynağında bu yöneticilerin sınıfın çıkarlarından uzak konumları ve bu uzaklığa bağlı olarak taşıdıkları liberal anlayışları var. Bu anlayışa göre bugün asıl önemli olan birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs’tır. Bunun için Taksim ısrarı gereksizdir. Eğer devlet Taksim konusunda geri adım atmıyorsa, birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs için bu ısrarı sürdürmek anlamsızdır.

Elbette bir mevzi savaşımında bazen daha güçlü saldırmak için geri çekilmeler olabilir, fakat bunlar kararlı bir savaşım yürütmeksizin daha baştan yelkenlerini suya indiriyorlar. Birlik adına ileri sürdükleri ise kof, politik bakımdan şekilsiz, düzenin icazet alanında göstermelik bir 1 Mayıs’tır. Sorun da buradadır zaten. Taksim kararlılığının yükseltildiği ve düzenin büyük ölçüde sıkıştırıldığı koşullarda bu tür bir anlayışın öne sürülmesi bozgunculuktan başka bir şey değildir.

Bu bozguncu anlayışın işçi sınıfı ve emekçi hareketi içerisindeki dayanakları alt kademe sendika bürokratlarıdır. Siyasal alandaki temsilcileri ise EMEP, TKP ve ÖDP türünden reformistlerdir. Öyle ki bu reformistler şimdiden Taksim kararlılığına karşı açıktan bir siyasal mücadele yürüterek işçi sınıfı ve emekçi hareketinin ileri bölüklerini geriletiyorlar. Belirtmek gerekir ki, bu liberal takımı Çağlayan cenderesinin kırılmasından başlayarak hep bu tür bir gericiliğin temsilcisi olarak hareket etti. Hep “birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs” adına ileri çıkışların karşısında durdular. Eğer bu gericiliklerinde başarı kazanmış olsalardı, bugün işçi sınıfı ve emekçiler hala da Çağlayan’da 1 Mayıs’ı kutluyor olacaktı. Dahası 1 Mayıs gününün resmi tatil edilmesi talebi de kazanılmamış olacaktı. Bu durum kazanmanın yolunun sadece ve sadece kararlı bir mücadeleden geçtiğini gösterdiği gibi, aynı zamanda reformlar uğruna mücadelede devrimcilikle reformizm arasındaki temel ayrımı da göstermektedir. Son birkaç yılın 1 Mayısları’ndaki devrimci irade ile elde edilen kazanımlar bu bakımdan oldukça açıklayıcıdır: Reformları elde edebilmenin yolu da sadece ve sadece kararlı devrimci bir mücadele çizgisinden geçmektedir.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse, sendika ağalarına, alt kademe sendika bürokratlarına ve reformizme karşı mücadele, 1 Mayıs ön hazırlık sürecinin en önemli görevleri arasındadır. Bu mücadele bir yönü bu güçlerin politik platformlarının gerici-uzlaşmacı karakterinin ortaya konulmasıdır. Diğer yönü ise işçi ve emekçileri Taksim kararlılığına ve militan bir mücadele ruhuna kazanacak etkili bir kitle çalışmasıdır. Bu mücadelede başarı kazanılması hem işçi sınıfı ve emekçi hareketinin önündeki gerici engellerin temizlenmesi, hem de kararsız unsurları mücadele yolunda tutmak için şarttır. Bu görevlerin hakkı verilirse birleşik, kitlesel ve devrimci 1 Mayıs’ın ve Taksim’in önü sonuna kadar açılacaktır.