17 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/15

  Kızıl Bayrak'tan
  Taksim yolunda temizlenmesi gereken engeller
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan çağrı:
TKİP mücadeleye çağırıyor!
Emekçiler 1 Mayıs alanı Taksim’de buluşuyor…
BES üyeleri talepleri için yarım gün iş bıraktı...
  Kurtiş Matbaacılık işçileri hakları için direnişte!
  MEHA Tekstil direnişi eylemlerle sürüyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  1 Mayıs mücadele geleneğimizde
elden ele taşınan kızıl bir bayraktır!
  1 Mayıs üzerine işçi ve emekçilerle konuştuk...
  Yerel bültenlerden çağrı...
  Obama-Ahmet Türk görüşmesi üzerine…
  Sermaye hükümeti yeni manevralar peşinde
  YÖK’ten üniversiteleri bölme planı!
  YTÜ’de baskılar protesto edildi…
  Yerel seçimlerin sonuçları üzerine
Volkan Yaraşır
  Cumhuriyet “cephesinde yeni
bir şey yok!”
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kurtiş Matbaacılık işçileri
hakları için direnişte!

İstanbul’da Topkapı bölgesinde faaliyet gösteren Kurtiş Matbaacılık’ta çalışan işçiler 3 aydır alamadıkları maaşlarını Kurtiş patronundan talep etmeleri sonucunda hukuksuz bir şekilde işten atılmış, Topkapı İşçi Derneği’nin de desteğiyle, 9 Şubat günü direnişe geçmişlerdi.

Direnişlerinin ikinci gününde taleplerini Kurtiş patronuna kabul ettiren Kurtiş işçileri, kendilerine söz verilen ödemelerin yerine getirilmemesi üzerine 30 Mart’ta tekrar işbırakarak direnişe geçtiler. Direnişe işten atma saldırısıyla karşılık veren Kurtiş patronu gerçek yüzünü göstermiş oldu.

Topkapı 2. Matbaacılar Sitesi’ndeki direnişlerine kararlılıkla devam eden Kurtiş işçileri, bir yandan direnişlerini sürdürürken, diğer yandan da direnişlerinin sesini Topkapı bölgesindeki işçi ve emekçilere ulaştırmaya çalışıyorlar. “Aylarca ücretimiz ödenmedi, istedik işten atıldık! Haklarımız gaspedilemez! / Kurtiş İşçileri” yazılı ozalitleri bölgedeki geçiş güzargahlarına yapan işçiler direnişlerine destek bekliyorlar.

“Alacaklarımız ve onurumuz için direniyoruz!”

Kurtiş işçileri 15 Nisan günü Kurtiş’in iş yaptığı Cumhuriyet gazetesi önünde eylem gerçekleştirdiler. Eylemde “Alacaklarımız ve onurumuz için direniyoruz / Kurtiş işçileri”  pankartı açılırken, direnişçi işçilere MEHA Tekstil işçileri ve ATV-Sabah grevcileri de destek verdiler. MEHA işçileri eylem yerine “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Kurtiş işçisi yalnız değildir!” sloganları ve dövizlerle gelirken direniş coşkularını Kurtiş işçilerine taşıdılar.

Basın açıklaması öncesinde yapılan konuşmada, Cumhuriyet Yayınları’ndan çıkan kitapların basıldığı Kurtiş Matbaacılık’ta yaşanan hak gaspını duyurmak amacıyla eylem gerçekleştirildiği söylendi. Eylemden önce Cumhuriyet gazetesine iletilen görüşme talebinin yöneticiler tarafından olumlu karşılandığı bilgisi verildi.

Konuşmanın ardından basın açıklamasını direnişçi Kurtiş işçilerinden Umut Öztaş gerçekleştirdi. Açıklamada, Kurtiş patronunun direnişi kırmaya ve karalamaya yönelik çabaları anlatıldı, patronun suç duyurularının dayanaksızlığına değinildi. Yöneltilen saldırılara Kurtiş işçileri olarak sessiz kalmayacakları ve haklarını alana kadar mücadele edecekleri belirtildi.

Açıklamanın sonunda ilerici kurumlardan direnişe daha fazla destek vermeleri çağrısı yapıldı.

Meha direnişçisi Bülent Erdoğan ise yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Krizi yaratan patronlardır. Krizin bedelini bizlere ödetmeye çalışıyorlar. Bizler farklı yerlerde farklı işkollarında çalışıyor olsak da sorunlarımız aynı. Bu sorunlara karşı birlikte mücadele etmeliyiz. Ancak, direnişler de işçilerin birliği ile kazanılacaktır. Meha işçileri olarak ATV-Sabah işçilerinin mücadelesini kendi mücadelemiz yaptık. Kurtiş işçilerinin mücadelesi de bizim mücadelemizdir.”

Erdoğan, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması gerektiğini belirterek 1 Mayıs’ta Taksim’de olacaklarını söyledi.

Eylemde söz alan ATV-Sabah emekçisi Nuh Köklü de direnişlerinin 60. gününe geldiklerini ve bu süreçte Sinter, Gürsaş ve Meha işçileriyle, şimdi de Kurtiş işçileriyle tanıştıklarını söyledi.

GOP İşçi Platformu ve Küçükçekmece İşçi Platformu’nun da destek verdiği eylem sloganlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / Topkapı


Çeteleşen düzenin kolluk güçlerinin kanlı yüzünü hiçbir maske örtemez!

1 Mayıs 1977… Dört bir yanı kuşatılan Taksim Meydanı kan gölüne döndü, 35 kişi katledildi.

16 Mart 1978… Beyazıt Meydanı’nda 7 öğrenci katledildi, 47’si yaralandı.

13 Aralık 1980… Erdal Eren 17 yaşında “kendisine doğru koşmakta olan bir askeri sırtından vurduğu” iddiasıyla yaşı büyütülerek idam edildi.

1992 Cizre Newroz… 57 kişi katledildi.

26 Eylül 1999… Ulucanlar’da on yiğit devrimci katledildi.

19 Aralık 2000… “Hayata dönüş” operasyonu adı altında 20 cezaevine birden girildi. 28 devrimci katledildi, yüzlercesi yaralandı…

24 Aralık 1997… Ali Serkan Eroğlu polisin ajanlık teklifini kabul etmediği için Ege Üniversitesi’nde asılarak katledildi. Olaya intihar süsü verildi.

Kolluk kuvvetlerinin, kaldırım taşlarında bıraktığı cansız bedenler, okul pencerelerinden atarak öldürdüğü gençler, işkence tezgahlarından geçirilen insanlar, hala hafızalarımızda taptaze duruyor... Düzenin kolluk güçleri gerçek yüzünü en çok işkencehanelerde gösteriyor. En çok buralardan yükseliyor devletin faşist katliamcı yüzü.

Buca, Diyarbakır, Ulucanlar, 19 Aralık… Onlarca yurtsever, devrimci tutsağı işkenceden geçirdiler. Ama kana doymadılar. Hapishaneler hala işkencelerin, katliamların yaşandığı yerler olmaya devam ediyor. Engin Çeber’e işkence yaparak öldürenler gerçeği itiraf etmek zorunda kaldılar. İşçi ve emekçilerin, devrimci güçlerin yıllardır bildiği, yaşadığı işkenceyi hiç utanmadan kabul ettiler.

Devletin baskı ve terörü sadece devrimci güçlere yönelik değil. Toplumsal yaşamda karşımıza çıkan yüzlerce örnek var. Mesela polisler, parktaki bir çocuğun göğsünü tekmeleyerek ya da çocuğunu parka götüren bir babayı üstünde kimlik yok diye katledebiliyorlar. Uğur Kaymaz’ın 12 yaşındaki bedenine 13 kurşun sıkan da, karakolda, hapishanede taciz ve tecavüz eden de, devletin katliamcı politikalarını uygulayan da kolluk güçleridir.

Halka karşı işlediği suç seceresi hayli yüksek olan “eli kolu bağlı” polisin eli geçtiğimiz aylarda “Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu” ile “serbest” bırakıldı, yetkileri genişletildi. Yasayla birlikte polisin artık yasal olarak da herhangi bir bireyi sebepsiz yere vurabilmesinin önü iyice açıldı.

Devlet korucularına minnettardır ve bunu “Polis Haftası” vesilesiyle her yıl göstermektedir. Tüm pis işlerini yaptırdığı katil sürüsünü emekçilerin gözünde insanlaştırmaya, sokakta küçük bir çocuğu seven polis, evine ekmek-süt götüren sevgi dolu aile babası vb. görüntüleriyle kolluk güçlerini masumlaştırmaya çalışmaktadır. Oysa o ellerden Uğur Kaymazlar’ın, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da karnı deşilen analarımızın kanları akmaktadır. “Sevgi” dolu polis görüntülerinin arkasından Kürdistan’da evi yakılan, tecavüz edilen kadınlarımızın sessiz çığlıkları yükselmektedir.

Otobüsleri, panoları süsleyen birkaç gülücüklü görüntüyle o kanlı yüzleri maskelemeye çalışıyorlar. 1 Mayıs 1977’de akan kanların kokusunun çıkmadığı Taksim alanı işçi ve emekçilere yasaklanıyor. İşçi ve emekçilere 1 Mayıslar’da yasaklanan Taksim’de Türk polisinin 164. yılı kutlamaları yapılıyor! Sayısız bedeni yere serenler şimdi Taksim alanında ölülerimizin üzerine basarcasına “kolbastı” oynayarak şenlik yapıyorlar! Türkiye Cumhuriyeti, MİT’iyle kontrgerillasıyla, özel timiyle, jandarmasıyla tam bir polis devletidir. Çünkü kurulu düzenlerinin bekasını sağlamak için buna ihtiyaçları vardır. Bunun için silahlı caniler yetiştirmektedir.

Sermayenin kutladığı ve emekçi kitlelere “şirin” göstermeye çalıştığı polis teşkilatı sömürü düzeninin kolluk gücüdür ve kapitalizmin yıkılışıyla birlikte tarihin çöplüğündeki yerini alacaktır.