17 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/15

  Kızıl Bayrak'tan
  Taksim yolunda temizlenmesi gereken engeller
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan çağrı:
TKİP mücadeleye çağırıyor!
Emekçiler 1 Mayıs alanı Taksim’de buluşuyor…
BES üyeleri talepleri için yarım gün iş bıraktı...
  Kurtiş Matbaacılık işçileri hakları için direnişte!
  MEHA Tekstil direnişi eylemlerle sürüyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  1 Mayıs mücadele geleneğimizde
elden ele taşınan kızıl bir bayraktır!
  1 Mayıs üzerine işçi ve emekçilerle konuştuk...
  Yerel bültenlerden çağrı...
  Obama-Ahmet Türk görüşmesi üzerine…
  Sermaye hükümeti yeni manevralar peşinde
  YÖK’ten üniversiteleri bölme planı!
  YTÜ’de baskılar protesto edildi…
  Yerel seçimlerin sonuçları üzerine
Volkan Yaraşır
  Cumhuriyet “cephesinde yeni
bir şey yok!”
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye hükümeti yeni manevralar peşinde

AKP hükümeti AB ile ilişkilere yeniden ivme kazandırmak istemektedir. İç politik desteğin erimeye başladığı koşullarda buna özellikle ihtiyaç duymaktadır. Yanısıra, yerel sınırları da aşan başka ihtiyaçlar AKP’ye böyle adımlar attırmaktadır. 1 Mayıs’ın tatil ilan edilmesinin yanı sıra “sendikalar reformu” yapma yönündeki çabaları da bunun ifadesidir. Tam üyelik müzakerelerinde 19. Bölüm “Sosyal Şart ve İstihdam” başlığını taşıyor ve bu başlığın açılabilmesi için de “sendika reformu”nun yapılması önkoşul olarak dayatılıyor. 1 Mayıs’tan önce paketin meclis tarafından onaylanacağı belirtiliyor.

2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile ilgili düşünülen yasal değişikliklerden bazıları şöyle:

* Yüzde 10’luk işkolu barajı kalkacak. İşkolu sayısı azaltılacak.

* Sendikaya üyelik ve istifada noter şartı kaldırılacak.

* Sendikalara üye olmada aranan yaş sınırı 16’dan 15’e çekilecek.

* Sendika kuruculuğu için Türk vatandaşı olma şartı kaldırılacak.

* Sendika ve konfederasyonlar ticaretle uğraşmayacak ve elde ettikleri gelirleri üyeleri ve mensupları arasında dağıtamayacaklar.

* Ekonomik ve Sosyal Konsey’de temsil edilen konfederasyonlardan birine üye olan veya en az 80 bin üyeye sahip konfederasyon üyesi sendikalara, işyerlerinde yarıdan bir fazla çoğunluğu sağlamaları halinde toplusözleşme yapma imkânı getirilecek.

* Grev gözcüleri için kulübe, çadır, baraka kurma yasağı kaldırılacak. Grev yasağı daraltılacak.

Bu düzenlemelerle ilgili işçi sendikaları da görüşlerini açıklamış bulunuyorlar. Türk-İş yetersiz bulduğu taslağa karşı alternatif bir taslak hazırlarken, DİSK ve Hak-İş de kendi önerilerini hükümete sunmaktadır. Sendikal örgütlülük ile ilgili var olan yasal zorluklar düşünüldüğünde, bu yeni taslağın görece bir “iyileştirme” getirdiği söylenebilir. Ancak şu basit gerçeği gözardı etmemek gerekmektedir. Sömürü düzeni anayasasını ve yasalarını verilen hakların ardından “fakat”la devam eden cümleler üzerinden şekillendirmektedir. Önce “hak” tanımlaması yapılmakta, ardından verilen hakkın kullanımına bir yığın engel getirilmektedir.

Diğer taraftan maddelerinin değiştirilmesi düşünülen 2821 ve 2822 içiçe girmiş yasalardır. Bu alanda ileriye doğru bir adım atılacaksa eğer, 2821 ve 2822 sayılı yasalar tümüyle yeniden ele alınmalıdır. İşçilerin ve kamu emekçilerinin ayrı örgütlenmesini öngören düzenleme de değiştirilerek 2821, 2822 ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası tek bir yasa haline getirilmelidir. Bu nedenle öncelikle Anayasa’nın sendika kurma hakkı ile ilgili 51, toplu iş sözleşmesi hakkı ile ilgili 53 ve grev hakkı ve lokavt başlığını taşıyan 54. maddeleri tümüyle yeni bir düzenlemeye tabi tutulmalıdır.

Köklü değişiklikler yapmadan tek tek yasa maddeleri üzerinden yapılacak değişiklikler yetersiz kalacaktır. Çünkü Anayasa’da var olan sınırlamaları bir başka yasayla aşmak imkânsızdır. Ayrıca 52. madde ile toplu iş sözleşmesi hakkı sadece işçilere tanınmaktadır. Kamu görevlileri için “toplu görüşme” öngörülmektedir.

Grev hakkı ve lokavt ile ilgili 54. madde de çok ciddi kısıtlamalar içermektedir. Bu madde ile grev hakkı sadece işçilere ve sadece toplu iş sözleşmesinde patron ve işçi sendikasının anlaşamaması halinde tanınıyor. Bu 54. madde grev hakkını değil, grev hakkının kullanımının nasıl sınırlanacağını düzenlemektedir. Bu nedenle tümüyle değiştirilmesi zorunludur.

Grev yasaklarının kapsamının daraltıldığı taslakta, “banka ve noterlik hizmetleri, termik santralleri besleyen linyit üretimi, petrol sondajı, üretimi, tasfiyesi, dağıtım ve petrokimya” işyerlerinde grev yasakları kaldırılırken, lokavt yasaklarının da kaldırılması dikkat çekmektedir. Sermaye iktidarlarının “grev ertelemesi” yetkisine ise dokunulmamaktadır.

Bu düzenlemeleri değerlendirirken, yaşanmakta olan basit gerçekleri unutmamak gerekmektedir. Öncelikle “ayak takımı” olarak görülenler lehine yapılan bu biçimsel iyileştirmelerin nedeni, sermayenin ve hükümetinin sonunda “doğru yolu” bulmaları değildir. Nitekim, patronların örgütü TİSK, “sendikal yasalarda yapılacak açılıma karşılık kıdem tazminatı konusunda açılım” istemektedir.

Bugün işçilerin sendikal örgütlenmesinin önünde birçok engel bulunmaktadır. Sendikaya üye olan işçiler işten atılmaktadır. Üye olduktan sonra açılan tespit davalarının süresi üç yıla kadar uzamaktadır. Yetki işlemleri yavaş tutulmaktadır. Sendikalı oldukları için işten atılan işçiler “işe iade” davası açtıklarında, bu patronun tazminat ödemesiyle sonuçlanmakta, işçi işine dönememektedir. TÜİK’in 2008 Mayıs verilerine göre 3.472.000 işçinin kayıt dışı olarak çalıştırıldığı düşünüldüğünde, kaç işçinin yasal olarak sendika hakkından mahrum olduğu görülecektir. Bununla birlikte fabrikalarda işçilere sendikalara üye olmamaları konusunda sistemli bir baskı yapılmaktadır. Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi durumunda verilmesi gereken cezaların kâğıt üzerinde kalması da bir başka gerçektir.

Bir diğeri ise, 2008 Mayısı itibariyle yaklaşık yüzde 6,51 olan sendikalı işçi oranı gerçeğidir. Toplu pazarlık kapsamında ve sendikalara aidat ödeyen işçilerin sayısı 849.367 iken, resmi verilere göre toplam işçi sayısı 13.038.000’dür. 

Türk-İş’in oluşturduğu Krize Karşı Emek Masası’nın araştırmasına göre, kapitalizmin krizi nedeniyle 42 bin Türk-İş üyesi işini kaybetmiş durumdadır. Sadece Şubat ayında Türk Metal’in 4 bin 208 üyesi işten atılmış, 1150 üyesi de ücretsiz izin çıkarılmıştır. DİSK’in ise son birkaç ayda yaklaşık 3 bin 800 üyesi işten çıkarılmıştır. Eylül 2008’den bu yana Hak-İş üyesi 3 bin 602 kişi de işini kaybetmiş bulunmaktadır.

Bugün AKP eliyle yapılan sendikalar yasasındaki düzenlemelerin işçilerin hayrına yapılmadığı ortadadır. Bir takım iyileştirmeler uluslararası sermayenin tek merkezden yürüteceği saldırı programının parçalarından biridir. Zaten iyimser bir beklentiye kapılmanın saflık olacağını, yerli yerinde duran 4857 sayılı İş Kanunu göstermektedir. Sermayenin her saldırı girişiminin altında “esnek üretimin” yatması ve bunun İMF’nin de talepleri arasında yer alması bir başka gerçektir. Sendikalaşmanın önündeki en büyük engellerden birinin taşeronlaştırma olduğu basit gerçeği bile bir takım yasal düzenlemelerin iç yüzünü göstermektedir. Unutmamak gerekir ki, üzerinde birkaç rötuş yapılmaya çalışılan 12 Eylül Anayasası’dır.

Sözkonusu yasal düzenlemelerin işçi ve emekçilerde boş hayaller yaratması engellenmeli fakat sunacağı sınırlı olanaklar da örgütlenmenin önünü açacak bir tarzda değerlendirilebilmelidir.