17 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/15

  Kızıl Bayrak'tan
  Taksim yolunda temizlenmesi gereken engeller
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan çağrı:
TKİP mücadeleye çağırıyor!
Emekçiler 1 Mayıs alanı Taksim’de buluşuyor…
BES üyeleri talepleri için yarım gün iş bıraktı...
  Kurtiş Matbaacılık işçileri hakları için direnişte!
  MEHA Tekstil direnişi eylemlerle sürüyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  1 Mayıs mücadele geleneğimizde
elden ele taşınan kızıl bir bayraktır!
  1 Mayıs üzerine işçi ve emekçilerle konuştuk...
  Yerel bültenlerden çağrı...
  Obama-Ahmet Türk görüşmesi üzerine…
  Sermaye hükümeti yeni manevralar peşinde
  YÖK’ten üniversiteleri bölme planı!
  YTÜ’de baskılar protesto edildi…
  Yerel seçimlerin sonuçları üzerine
Volkan Yaraşır
  Cumhuriyet “cephesinde yeni
bir şey yok!”
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Obama-Ahmet Türk görüşmesi üzerine…

ABD Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesinin düşmanıdır!

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk mecliste Obama ile on dakikalık bir görüşme gerçekleştirdi. Siyahi olması nedeniyle Ahmet Türk yeni ABD Başkanı’na, “Martin Luther King’in rüyası Amerika’da gerçekleşti. Biz de Kürtlerin kültürel, kimliksel rüyasının karşılanmasını istiyoruz” dedi. Oysa Obama’nın, Kürt halkına ve özelde PKK’ye bakışı biliniyordu. DTP Genel Başkanı Türk’ün açıklaması “denize düşenin yılana sarılması” anlamına geliyordu.

Obamalar Martin Luther Kingler’in düşmanıdır!

Martin Luther King kısa süren yaşamı boyunca büyük zorluklar ve acılar yaşadı. 25 kez tutuklandı, 4 kez suikaste uğradı. Buna rağmen sözünü hep ezilenlerden yana söyledi. ABD emperyalizminin işgal ettiği Vietnam gerçekliğine gözlerini kapatmadı. Vietnam savaşına karşı tutumunu ortaya koydu. ABD’yi dünyanın en büyük şiddet uygulayan devleti olarak tanımladı. 4 Nisan 1967’de kadar bu görüşlerini kararlılıkla savundu.

Obama ise, göreve gelir gelmez ilk işi Afganistan ve Irak’taki işgalci ABD askerlerini ziyaret etmek oldu. Katillerin sırtını sıvazladı. Bu ziyaretleri sırasında ABD emperyalizminin genel saldırganlık ve katliam politikalarına devam edeceğini ifade etti. İran halkına yönelik savaş tehditini döne döne dile getirdi.

Emperyalist ABD’nin yeni başkanı Obama ile Martin Luther King arasında, renklerinin dışında en ufak bir benzerlik olmamasına rağmen sarfedilen bu sözler, ulusal özgürlük için bedel ödeyen Kürt halkına büyük bir haksızlıktır. Kürt halkının özgürlük umudu ABD eli ile sürekli olarak boğulmuştur ve hala da boğulmaya çalışılmaktadır.

Kürt sorunu salt bir kültür ve dil sorunu değil, kapsamlı bir siyasal sorundur!

Obama ile görüşmesi sırasında Ahmet Türk, Kürt sorununun kapsamı, niteliği ve çözümüne dair düşüncelerini dile getirdi. “Kürtler’in kültürel, kimliksel rüyasının karşılanmasını istiyoruz” dedi.

Bu rüyanın içine, Kürt halkının siyasal özlem ve taleplerinin sığamayacağı aşikardır. Her şeyden önce Kürt sorunu bir kültür ve dil sorunu değildir. Kürt halkının kültürel ve dilsel özgürlük talebini de kapsayan siyasal bir sorundur. Ezilen ulusların özgürlük ve eşitlik talepleri meşru siyasal istemlerinin özü ve özetidir. Kürt halkı siyasal özgürlüğü için onlarca kez ayağa kalkmış, ulusal demokratik hak ve özgürlüklerini kazanmak için büyük bedeller ödemiştir.

Siyasal bir sorun olan Kürt sorununun çözümsüzlüğe havale edilmesinde sömürgeci devletler en büyük desteği ABD emperyalizminden almışlardır. Kürt halkı tüm tarihsel süreci boyunca emperyalistlerin ihanetleri ve katliamları ile yüzyüze kalmıştır. İşte bu kanlı tabloyu omuzlayan yeni isim Obama’dır. Ahmet Türk’ün bu kirli ve kanlı tarihin yeni temsilcisi olan ABD başkanından çözüm beklentisi içinde olması ölüden gözyaşı beklemekle eşdeğerdir.

ABD Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesinin düşmanıdır!

ABD’nin tarihinde Kürt halkına yönelik ihanetler özel bir yer tutmaktadır. Ahmet Türk, Obama ile yaptığı görüşmede bu açık gerçeğe uygun davranmamıştır. Kürt sorununun en temel kaynaklarından biri olan ABD’yi, çözümün kapısı olarak göreve davet etmesi akıl almaz bir davranıştır. ABD emperyalizmine böyle bir misyon yüklemek kendi ayağına kurşun sıkmaktır.

ABD, Ortadoğu’da emperyalist egemenliğini kurmak peşinde koşuyor. Bu hedefi çerçevesinde işgallere ve katliamlara imza atıyor. Kürt halkının başına Türk sermaye devleti ile birlikte koordinasyon içinde bombalar yağdırıyor. O ABD ki, Abdullah Öcalan’ı Kenya’da paketleyip Türk sermaye devletine teslim eden gücün bizzat kendisini temsil ediyor.

Ahmet Türk, ABD’nin kanlı tarihini son yıllarda Ortadoğu halklarına ve Kürt halkına yaşattıklarını bildiği halde ABD’yi çözüm kapısı olarak görüyor. “Kültürel, dilsel ve genel af” parantezi içine sıkıştırılan çözümün gerçekleşmesi için umudunu ABD’ye bağlamış görünüyor. Ahmet Türk bu tutumu ile başta Kürt halkı olmak üzere, ezilen halklara haksızlık yapıyor.

Obama görüşmesindeki Ahmet Türk’ün açıklamaları sadece ve sadece PKK’yi ortak düşman olarak gören sömürgeci sermaye devletinin ve ABD’nin elini güçlendirdi. Bir an düşünelim: ABD başkanı bir takım Kürt sorununa ilişkin hak kırıntıları için sermaye devletini telkinde bulunsa, Türk sermaye devleti de bu çerçevede adım atsa, kültürel, dilsel açılımlar ve genel affı kapsayan düzenlemeler yapsa, bu düzenlemeler Kürt halkının ulusal özgürlükten yoksun olmasından kaynaklı temel sorununa derman olabilir mi?

Özgürlük ve eşitlik için emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele!

Obama ile Ahmet Türk görüşmesi, reformist Kürt hareketinin sorunları sosyal ve siyasal kapsamına uygun bir tarzda çözmeye niyeti olmadığını birkez daha göstermiştir. Oysa tüm demokratik siyasal sorunların olduğu gibi Kürt ulusal sorununun çözümü de, ancak devrime dayalı bir politik mücadelede gösterilecek ısrarın sonucu olarak ortaya çıkabilir. Eğer Kürt halkının devrimci mücadelesi olmasaydı, ne Süleyman Demirel Kürt realitesini tanıdığını söylerdi, ne de Tansu Çiller BASK modelini gündeme getirirdi. Kürt hareketi, Kürt halkının özgürlük hedefine kilitlendiği dönemde, sömürgeci sermaye devletini geriletmiş, bunun yanında, Kürt sorununu tüm tarihsel ve siyasal ağırlığı ile emperyalistlerin de gündemine sokabilmiştir.

Obama ile görüşen Ahmet Türk’ün bilincini oluşturan İmralı çizgisi, yükselen ulusal mücadeleye hiçbir şey katmadığı gibi, ideolojik ve politik planda Kürt halkının ulusal devrimci uyanışını zayıflatmıştır. ABD’den Kürt sorununun çözümüne dair açılımlar beklemek Kürt hareketinin elini zayıflatmaktadır.

Kürt halkı, Obama Ahmet Türk görüşmesinden ortaya çıkan tabloyu mutlaka dikkatle incelemelidir. Bu tablonun Kürt halkına kazandıracağı hiçbir şey, kaybettireceği çok şey vardır.

 

Obama ziyareti Kürt hareketinde boş hayalleri yeniden körükledi…

Emperyalizm özgürlük değil egemenlik peşindedir!

Obama Türkiye’ye geldi ve ardından Irak’a gitti. Türkiye ziyaretinin başlıca gündem maddelerinden birinin PKK’nin tasfiyesi için birlikte atılacak adımlar olduğu biliniyor. Nitekim açıklamalar bu yönde idi ve geçtiğimiz günlerde Bağdat’ta yapılan “Terörle Mücadele Zirvesi”nde daha somut kararların ve adımların atılmaya başlandığı görülüyor. ABD, Türkiye ve Irak yetkililerinin katıldığı toplantının sonuç bildirisi niteliğindeki 5 maddelik açıklamayı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Oysa Kürt hareketi cephesinde gelişmeler hiç de böyle değerlendirilmemekte, daha önemlisi dayanaksız hayallere ve beklentilere konu edilebilmektedir.

Irak’ın başkenti Bağdat’ta düzenlenen “terörle mücadele” toplantısından sonra İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Federal Irak Ulusal Güvenlik Bakanı Şirvan el Vaili basına açıklamalarda bulundu. Basına yansıyan bilgilere göre, El Vaili görüşmelerle ilgili bir bildiri yayımladıklarını ve bu bildirinin 5 maddeden oluştuğunu belirtti. Buna göre, ABD, Irak ve Türkiye, “PKK’nin yasaklı bir terör örgütü olduğunu, Irak ve Türkiye’ye zarar verdiğini” vurguladı. PKK’nin ve “uzantısı Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi’nin” Güney Kürdistan’daki faaliyetlerinin yasaklanmasının kararlaştırıldığı bildiride, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı ziyaret sırasında “PKK ya silahı bırakır ya da Irak’ı terk eder” açıklaması da teyit edildi. Talabani daha sonra yaptığı bir açıklamada böyle bir ifade kullanmadığını söylemişti. Ancak bu sözlerin bildiriye yansıması Talabani’yi yalanlamış da oluyor.

Bildiride son üç ayda PKK ile mücadele konusunda yapılan faaliyetlerin değerlendirildiği, komisyonun bir sonraki toplantıyı Türkiye’de yapmasının kararlaştırıldığı kaydedildi. El Vaili, “PKK’yı ilgilendiren her şeyi kapatmayı kararlaştırdık ve bu işi başlattık. Biz terörün her çeşidine karşı mücadele edeceğiz, kim olursa olsun” dedi. Türkiye’nin Güney Kürdistan’a operasyon düzenlemesi ve asker bulundurmasına ilişkin başka bir soru üzerine de El Vaili, bölgedeki faaliyetlerin iki taraf arasındaki anlaşmalar ve görüşmelerle yapıldığını vurguladı.

İçişleri Bakanı Atalay da, basın toplantısında, daha önce kurulan bu üçlü mekanizmanın Kasım’da tekrar başlatıldığını, yapılan toplantının onun devamı olduğunu söyledi. Atalay, üç ayda yapılan faaliyetlerin genel olarak gözden geçirildiğini belirterek, toplantıya Genelkurmay Başkanlığı Harekât Daire Başkanı’nın da katıldığını ifade etti.

Toplantıda, daha önce yapılması gündemde olan askeri işbirliği, “terörle mücadele anlaşmaları üzerinde durulduğunu” belirten Atalay, “Bizim için önemli olan şu ki gerek merkezi Irak hükümeti, gerekse ABD tarafında PKK terörünün Kuzey Irak’taki varlığını sona erdirmede sağlam bir irade var” dedi.

Toplantıya Irak adına İçişleri Bakanı Cevad Bolani, Ulusal Güvenlikten Sorumlu Devlet Bakanı Şirvan El Vaili katılırken, Kürdistan Yönetimi’nden İçişleri Bakanı Kerim Sincari ile birlikte 2 temsilci de katıldı. Washington’u temsilen ise, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Christopher Hill ve Amerikalı 2 askeri yetkili yer aldı. “3 devletin en üst seviyesinde de güçlü bir irade ve yeni hedeflerin, çalışmaların olduğunu” söyleyen Atalay, “alt komitelere, istihbarat ve diğer alanlarda somut görevler verdiklerini” belirtti.

Öte yandan Koma Civaken Kurdistan (KCK) Yürütme Konseyi Başkanlığı’nın 5 ve 6 Nisan tarihlerinde Türkiye’yi ziyaret eden ABD Başkanı Barack Obama’nın PKK ve Kürtlere ilişkin açıklamalarını değerlendirirken, “Obama bir taraftan Kürt sorununun şiddetle çözülemeyeceğini doğru bir biçimde vurgularken, diğer yandan bir kez daha PKK hareketini “terörist” hareket olarak nitelemesi, yaptığı doğru vurguyu gölgede bırakmıştır.” ifadesini kullanması sorunun özünü kavramaktan ne kadar uzakta durduğunu gösteriyor. 

Kürt hareketinin önemli kalemlerinden Selahattin Erdem ise, 12 Nisan 2009 tarihli yazısında, 29 Mart yerel seçiminden önce DTP karşıtlarını örgütlemeye çalışan ABD’nin, seçimden hemen sonra ve hem de Başkan düzeyinde DTP ile görüşmüş olması, 29 Mart yerel seçim sonuçlarının yarattığı yeni politik durumu göstermeye yetiyor. ABD düzeyi böyleyken, AKP Başkanı Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanlığı’nın hala DTP’yi dışlama çabalarının bir anlamı ve anlaşılırlığı var mıdır?” diye soruyor.

Her şey bir yana, NATO’yu daha da aktifleştirip ona yeni roller biçen ABD’nin “sorunların demokratik yöntemlerle çözülmesine” vurgu yapmalarının bir anlamı olabilir mi? “Şiddet çözüm değil” diyen emperyalist ABD’nin tarihin tanık olduğu en akıl almaz şiddete başvurduğu nasıl unutulabilir? Daha önemlisi, ABD’nin Kürt hareketini “bölge güvenliğini tehdit eden unsur” olarak görmesi bile Türk sermaye devletinin şiddetinin devamına yönelik bir teşvik olmuyor mu? Kürt hareketini “tasfiye”yi öngörenlerin “şiddet çözüm değil” demesi, aslında tam bir sahtekârlıktır. “Şiddet karşıtlığı”yla süslenmiş bu sahtekârlığın altındaki gerçek ise, ABD’nin, bölgedeki çıkarları için Türkiye’nin daha aktifleşmiş desteğine karşılık PKK’nin tasfiyesinin öneriliyor olmasıdır.

Açıktır ki, Obama ve ABD konusunda yaratılanlar ham hayallerden ibarettir. Obama yönetimi ABD’nin temel politikalarında bir değişime yol açmayacaktır. Obama ne savaş ve şiddet karşıtıdır, ne silahlanma yarışına son verecektir, ne de daha fazla demokrasi getirecektir. Ayrıca belirtelim ki, Obama konusundaki hayallerin sönmesi için uzun bir zamanın geçmesi de gerekmeyecektir.

Bugün ABD hegemonyası ciddi olarak sarsılmaktadır. Bloklaşma ve kutuplaşma eğilimlerinin güç kazandığı, büyük emperyalist devletler arasındaki çıkar çelişkilerinin sertleştiği bir döneme girilmiştir. Bu gerçekler Obama döneminin nasıl şekilleneceğinin güçlü ipuçlarını da ortaya koymaktadır. ABD’nin dış politikasını Bush ekibinin politikası olarak görmek ve başkanlık koltuğuna oturmasıyla Obama’nın farklı bir çizgi izlemesini beklemek ham bir hayaldir.

Uzun yıllar bölgede anti-emperyalist mücadelenin bir parçası olan Türkiye’deki Kürt hareketinin Obama’nın ziyareti üzerinden kapıldığı boş beklenti ve hayallerin gerisinde kuşkusuz ki, onun İmralı süreciyle birlikte girdiği köklü tutum ve kimlik değişiminin bir sonucu olarak, her türlü anti-emperyalist tutum ve duyarlılığın bir yana bırakması yatmaktadır. Kürt hareketindeki köklü tutum ve kimlik değişimini yakından izleyenler açısından bu durum hiç de şaşırtıcı değildir.

Kuşkusuz, Kürt hareketinin bugün Obama üzerinden ABD emperyalizmine yönelik boş beklentilerinin kökleri, Kürt sorununun salt ulusal taleplere daraltılarak toplumsal boyutunun gözardı edilmesi, hareketin “siyasi çözüm” adı altında adım adım Kürt burjuvazisinin kontrolüne girmesine kadar uzanmaktadır. Bu, emperyalizm de dahil, tüm gerici odakları “çözüm gücü” olarak görmenin zemini olmuş, İmralı süreci ile birlikte ise emperyalist sistem “demokratik uygarlık” olarak yaldızlanabilmiş, ardından ABD’nin Irak’a yönelik emperyalist işgal sürecine, inanılmaz hayal ve beklentiler eşlik edebilmiştir.

Tüm bu hayal ve beklentilerin ne kadar dayanaksız olduğu ortadadır. Genel olarak emperyalizmin, özel olarak da onun en gerici ve barbar temsilcisi olan ABD emperyalizminin mazlum halklara özgürlük ve bağımsızlık götürdüğü nerede görülmüştür? Her şey bir yana, bugün kendisinden hayaller beslenilen ABD emperyalizminin ‘70’lerde ve ‘90’larda bizzat Kürtler’e oynadığı oyunlar, çektirdiği acılar ne çabuk unutuluyor? Türk sermaye devletinin Kürt halkına karşı kirli savaşını yıllardır destekleyen, “teröre karşı mücadele”ye verilen bu destekle övünen, Kürt gerillasının imhası için istihbarat da dahil her türlü desteği veren de bu aynı emperyalist ABD değil midir?

Unutulmasın ki, çağımızda her türlü gericiliğin kaynağı bizzat emperyalizmdir. Özgürlük ve demokrasi her yerde egemen sistemlere karşı mücadele içerisinde ve ezilenlerin mücadeleleri sayesinde gelişmiştir. Emperyalizm çağında ulusal sorunun çözümü de dahil demokrasi, ancak her yerde kurulu düzenlere ve onun gerisindeki emperyalizme karşı mücadele ile kazanılabilir. Uzun yıllara dayalı Kürt halkının mücadele deneyimi de bu bilimsel ve tarihsel dersi kendi yönünden döne döne doğrulamaktadır.

DTP’ye seçim sonrası operasyon!

Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) 29 Mart Yerel Seçimleri’nde özellikle Kürt illerinde sağladığı başarı düzen cephesinde büyük bir hoşnutsuzluk yaratmış, seçimlerin hemen ardından peşpeşe tehditler savrulmaya başlanmıştı. Bu tehditler 13 ve 14 Nisan tarihlerinde ülke geneline yayılarak Kürt hareketine yönelik saldırı dalgasına dönüştü.

Saldırılar, 15 ilde DTP’ye dönük baskın ve gözaltı terörüyle kendini gösterdi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın verdiği karar ile 13 Nisan günü Asrın Hukuk Bürosu ve Gün TV’ye de eşzamanlı düzenlenen operasyonlarda birçok kişi gözaltına alındı.

Gözaltına alınanlar arasında DTP genel başkan yardımcıları Bayram Altun, Kamuran Yüksek, DTP Parti Meclisi üyeleri Selma Irmak, Erdal Güler ve çeşitli ilçelerin belediye başkan yardımcıları da bulunuyor. Gözaltına alınan kişi sayısının 70 olduğu belirtildi.

Birçok ev ve kuruma kapıları kırarak giren polisler Diyarbakır başta olmak üzere Dersim, Batman, Mardin, Siirt, Van, Aydın, Ankara, Hakkari’de gerçekleştirdikleri baskın ve aramalarda onlarca kişiyi gözaltına aldılar.

TBMM’de DTP Grup Toplantısı’nda konuşan DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, operasyonların Erdoğan’ın direktifleriyle seçim sonrası yapıldığı ve DTP’yi hedef gösteren açıklamaların sonrasında gerçekleştirildiğini söyledi. Türk, gözaltına alınanların serbest bırakılmasını istedi. “Hiçbir güç DTP’ye diz çöktürtemeyecektir” dedi.


DTP’den basın açıklaması!

Demokratik Toplum Partisi’ne (DTP) yönelik 15 ilde gerçekleştirilen baskınlar ve gözaltılar 15 Nisan günü Bursa’da yapılan basın açıklamasıyla protesto edildi.

Osmangazi Metro İstasyonu önünde gerçekleştirilen basın açıklamasında Demokratik Toplum Partisi Bursa İl Başkanı Hüseyin Diken şunları söyledi:“DTP’nin 2007 Temmuz seçimlerinde milyonlarca seçmenin oyunu alarak meclise girdiği günden bu yana; 29 Mart yerel seçimlerinde halkın verdiği destekle gücüne güç katarak başarıyla çıkmıştır. DTP’nin başarısını hazmedemeyen güçler; Partimize yönelik baskı ve gözaltı furyasını başlatarak, Eş Genel Başkan Yardımcımızı, parti meclis üyeleri ve çalışanlarını hiçbir gerekçe göstermeden gözaltına almışlardır. (...) Hiçbir güç DTP’ye diz çökertemeyecektir. Operasyon ve gözaltıların derhal son bulamasını, gözaltına alınanların serbest bırakılmasını istiyoruz.”

50 kişinin katıldığı basın açıklamasında, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “DTP halktır, halk burada!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa