9 Kasım 2007 Sayı: 2007/43(43)

  Kızıl Bayrak'tan
   Beyaz Saray Kürt halkına saldırıya yeşil ışık yaktı...
  Gerici dalga DİSK’i de etkisi altına alıyor…
ABD emperyalizmi, Kürt halkının koruyucusu değil düşmanıdır…
3 Kasım Ankara mitingi...
Taksim’de coşkulu tersane eylemi...
Telekom işçilerinin kararlılıkla sürdürdüğü grevin kazanımla sonuçlanması için emek
güçlerini bekleyen görevler...
  6 Kasım protestolarından...
  BMİS kurulları gergin geçti
  Almanya’da coşkulu parti etkinliği!
  TKİP II. Kongresi toplandı...
  “20. Yıl Gecesi”nde Parti adına yapılan konuşma...
  İstanbul İl Komitesi’nin 20. Yıl Gecesi’ne mesajı...
  Ekim Devrimi’nden bize kalanlar…
  90. yıldönümünde Büyük Ekim Devrimi’ni yaratanlara selam olsun!
  Şiddete ve kaynağına karşı mücadelede
“bir adım ileri!”
  Dünyadan...
  Erdoğan’ın ABD gezisi ve sonuçları...
M. Can Yüce…
  Sevgili Sevilay “Yaşam şuncağız bir şey işte”
  Barbarlık düzeninin cam kırıkları
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

9 Kasım 1938 anısına...

Barbarlık düzeninin cam kırıkları

Dizginlerinden boşalmış bir şiddet gösterisinin, kanlı bir katliamın, yıllarca devam edecek bir imha politikasının başlangıç adımının “Kristal gece” diye adlandırılması yaşananlara nasıl da şiirsel bir hava katıyor. Oysa geceden arta kalan ne sonsuz bir gökkuşağının izdüşümü, ne de bir ışık örtüsü... Gecenin karanlığında yerde ateş böceği misali parıldayanlar, insanlığından soyunduktan sonra zerre kadar önemi kalmayan aklın binbir parçaya bölünerek yavaş yavaş deliliğe doğru evrilmesini anlatıyor. Oysa böyle bir gecede binbir parçaya bölünmüş fotoğraf karelerinden öte saydam bir camın ardından tek bir açıdan geceye gizlenen kanın kırmızısını görebilmek gerekiyor. Kristalin parçalayarak hafiflettiği bilanço, toplumların ortak aklında yaşanan ağır delilik halinden sonra ortak vicdanı da kristalleştirmek anlamına geliyor.

Bu yüzden “Kristal gece” imgelemini reddetmekle işe başlamak gerekiyor. Gece olabildiğine karanlık, gece olabildiğine kanlı, gece kapitalist bir deliliğin geçmiş ve gelecekteki tekerrüründen ibaret. Böyleyse eğer, bütün süslü anlatımları bir kenara bırakalım ve 9 Kasım’da Hitler Almanyası’nda yaşananları en sade ifadesiyle “katliam” olarak adlandıralım... “Vahşi katliam”, “kanlı katliam”... İğrenç bir katliam gecesine kristal gece demek; bilinçli ya da bilinçsiz olarak bir katliamın ardından ortaya çıkan karanlık manzarada romantik bir yan aramaya yol açacaktır. Ve kapitalist barbarlık karşısında bu tür bir romantizm yeni katliamların yolunu düzlemekten başka bir işe yaramayacaktır.

9 Kasım 1938...

9 Kasım 1938, Almanya ve Avusturya’da Yahudilere dönük kırımın başladığı tarihi işaret eder. Bu tarihin öncesi de kırımdır, sonrası da... 9 Kasım’da sokakları cam kırıkları ile dolduran olaylar Almanya’da yaşayan 17 bin Yahudinin korkunç koşullar altında, baskı ve zor ile Polonya’ya sürülmesi ile başlar. Yahudiler Polonya sınırına kilometreler kala içine tıkıştırıldıkları araçlardan inerler ve gecenin karanlığında gölgesi olmayan silah namluları eşliğinde yorgun, bitkin ve henüz başlamış bir savaşta yenilmiş olarak yürüyüşe geçerler.

Polonya, Alman hükümeti eli ile kendisine “yamanmaya” çalışılan Yahudileri reddeder, Alman hükümeti ise bir kere o kadar zahmete girip sınırlarının dışına çıkardığı 17 bin Yahudi’yi geri almayı kesinlikle düşünmemektedir. Hava soğuktur, gece daha soğuk... Ve 17 bin kişi iki sınır arasında yersiz-yurtsuz sıkışıp kalır. İşte burada yaşlı bir adam kalp krizi geçirir ve bütün çabalara rağmen kurtarılamaz. Yaşlı adamın ölümü, bir soykırım politikasının ilk ürünü olarak tarihe yazılır.

Yaşlı adamın tarihin kabarık suç listesi içerisinde dikkat çekici bir yer edinmesinin gerisinde ise oğlu yatmaktadır. Yaşlı adamın ölüm haberi üzerine, Paris’te yaşayan 17 yaşındaki oğlu Herschel Grynszpan, yine Paris’te bulunan Almanya elçiliğine girerek, babasının ölümünün, kendisinin sürgününün intikamını almak ister. Ve karşısına çıkan ilk yetkiliyi öldürür. Ernst vom Rath vurulmuştur. Hitler iktidarı tarafından Nazi karşıtı olduğundan şüphelenilen Rath, ironik bir biçimde Naziler’in ilk büyük katliamının gerekçesine dönüştürülür.

İşte mesela buradan sonrası için “kristal” ön eki kullanılabilir. Zira buraya kadar resmi tarihle yaşananlar arasındaki tutarlılık, bu noktadan sonra kırılır. Resmi tarihe göre büyükelçilik sekreterinin vurulmasını hazmedemeyen Alman halkı kendiliğinden bir tepkiyle, milliyetçi hassasiyetlerle Yahudi mahallelerine saldırır. Gerçekte sözkonusu olan, örgütlü ve güdümlü Nazi yanlısı Almanlar ile Nazi subaylarının kolkola yürüttükleri bir katliamdır.

Yahudi yerleşim bölgelerini hedef alan bu saldırganlığın bilançosu binin üzerinde sinagogun yakılması veya yerlebir edilmesi, dükkan ve evlerin balyozlarla darmadağın edilmesi ve 90 Yahudi’nin katledilmesi oldu... Hayatta kalanların binlercesi ise toplama kamplarına götürüldü. Bu tarih 1945’lerin sonuna kadar sürecek olan Yahudi soykırımının miladı oldu ve cam kırıkları arasında yatan 90 ölü bedeni, toplama kamplarında imha edilen yüzbinler izledi...

Tarihe küçük bir not daha... Yahudilerin mal ve mülkleri Alman sigorta şirketlerince sigortalanmıştı. Bu şirketlerin 9 Kasım’ın ağır hasarını karşılamasını önlemek için 12 Kasım günü çıkartılan bir yasa ile 9 Kasım’ın bütün sorumluluğu Yahudilere kesildi. Yahudiler Alman devletine borçlu çıkartıldılar.

9 Kasım 1938’in aynasında bugün

9 Kasım 1938’e bakıldığında, cam kırıkları ile dolu sokakta bir anda 1955’te Eylül gününde kana bulanmış Beyoğlu canlanıyor. Sonra bir anda bir film şeridi, tarihsel kronolojilere isyan eden karmaşasıyla gözümüzün önünden akıp gidiyor. Sabra-Şatila, Maraş, Filistin’de bir dar sokak, Çorum ve hemen orada Felluce’de kan revan içinde çarşı pazar... Hiroşima’yı saran gaz bulutunun gerisinden yükselen Kürdistan ve Şili ve Angola, Uganda sonra ve Afganistan... Bütün siyasi haritalar kana bulanmış ve kristalden...

9 Kasım 1938’in üzerinden katliamlarla dolu 69 yıl geçti. İnsanlık barbarlığın yükselişi eliyle hemen her yıl hatırlanabilecek, yılın 365 günü anılabilecek bir kanlı tarih şeridine hapsedildi. Bilinçli bir sistematikle empoze edilen şoven-ırkçı politikalar eşliğinde halklar birbirlerinin celladına dönüştürülmeye çalışıldı.

Ve ne yazık ki bugün benzer bir senaryo dünya coğrafyasının büyük bir kısmını da figüranlığa iten bir biçimde tekrar sahneleniyor. Gerek etnik, gerek dinsel, gerekse siyasal gerekçelerle emperyalist-kapitalist düzen saldırılarını sürdürüyor. Birmanya’da yaşananlar hafızalarda henüz çok sıcak... Irak, Afganistan ve Filistin kangrene dönüşmüş durumda... Pakistan’da sokaklar bir kez daha kan gölüne çevrildi. Avrupa’nın hemen her ülkesinde ırkçı yasalar çıkartılmakta, yabancı düşmanlığı devletler eliyle tırmandırılmakta. Buralardan ve dünya coğrafyasının daha birçok yerinden örnekleri artırılabilecek bu katliam politikalarının hiçbiri açık ki 9 Kasım’la bütünlüklü bir örtüşme yaşamıyor.

Peki ya Türkiye... Türkiye ise daha önce de tarihinde birkaç defa benzer gecelerin altına imza atmış bir devlet olarak adım adım yeni bir “Kristal gece” yaratmaya doğru ilerliyor. Son birkaç hafta içerisinde PKK karşıtlığı kılıfı altında kışkırtılan Kürt düşmanlığının yalnızca Bursa’da aldığı görünüm dahi bu önermeyi doğrulamaya yetiyor. Kapılara çarpı işaretlerinin atılmaya başlandığı, sokaklarda Kürt avına çıkılmanın meşrulaştırıldığı, linç gösterilerinin hassasiyet perdesi altında alkışlandığı şu günler, Türk devletinin en iyi bildiği yola başvurmak için yaptığı hazırlığa da işaret ediyor.

1938’de Almanya’da gerçekleşen katliam, barbarlık tarihinin ilk katliamı değildi. Açık ki son da olmadı... Barbarlık düzeni ayakta durduğu sürece cam kırıkları daha birçok katliama sıfatlık edecek!

9 Kasım’ın aynasında bugüne bakmak, bu kan ve katliam düzeninin önünü kesmek için tarihi değiştirmenin şart olduğunu gösteriyor!