9 Kasım 2007 Sayı: 2007/43(43)

  Kızıl Bayrak'tan
   Beyaz Saray Kürt halkına saldırıya yeşil ışık yaktı...
  Gerici dalga DİSK’i de etkisi altına alıyor…
ABD emperyalizmi, Kürt halkının koruyucusu değil düşmanıdır…
3 Kasım Ankara mitingi...
Taksim’de coşkulu tersane eylemi...
Telekom işçilerinin kararlılıkla sürdürdüğü grevin kazanımla sonuçlanması için emek
güçlerini bekleyen görevler...
  6 Kasım protestolarından...
  BMİS kurulları gergin geçti
  Almanya’da coşkulu parti etkinliği!
  TKİP II. Kongresi toplandı...
  “20. Yıl Gecesi”nde Parti adına yapılan konuşma...
  İstanbul İl Komitesi’nin 20. Yıl Gecesi’ne mesajı...
  Ekim Devrimi’nden bize kalanlar…
  90. yıldönümünde Büyük Ekim Devrimi’ni yaratanlara selam olsun!
  Şiddete ve kaynağına karşı mücadelede
“bir adım ileri!”
  Dünyadan...
  Erdoğan’ın ABD gezisi ve sonuçları...
M. Can Yüce…
  Sevgili Sevilay “Yaşam şuncağız bir şey işte”
  Barbarlık düzeninin cam kırıkları
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gerici dalga DİSK’i de etkisi altına alıyor…

Gericiliğe göğüs germek için devrimci politikayı işçilere taşıyalım!

Savaş çığırtkanlığı ve şoven-milliyetçi cereyanın işçi ve emekçi kitlelerin büyük bölümünü etkisi altına aldığı bir gerçek. Zira, düzen cephesinin yek vücut olarak tek kumanda merkezinden yönetildiği, “psikolojik savaş” düzeninde medyasıyla, askeriyle, hükümeti ve muhalefetiyle aynı telden çaldığı bir ortamda işçi ve emekçilerin bu saldırı karşısında kendilerini savunmaları çok zor. Türk burjuvazisinin kardeş bir halk üzerindeki köleci egemenliğinin sürmesi amacıyla yürütülen bir savaşta kullanılan çocukları ölürken, kendi sınıf çıkarlarının bilincinden yoksun emekçi yığınların şoven-milliyetçi saldırganlığın etki sahasında kalmaları da haliyle kolay oluyor. Hele bir de, işçi ve emekçi örgütleri olma sıfatını taşıyan ya da bu tür iddiaları olanların da bu saldırganlığın piyonları olarak hareket ettikleri düşünülürse. Özellikle temel misyonları işçi ve emekçilerin sermayeye karşı hak alma mücadelesi yürütmek olan sendikaların göstermiş oldukları tutum ve davranış, bu bakımdan oldukça hayati bir rol oynamaktadır.

Sendikalara hakim güç odaklarının büyük bölümü, mevcut durumda gerici saldırganlığın bayrağını taşımaktadırlar. Hatta bazıları, bu gerici saldırgan cephenin en ateşli ve en gözü dönmüş temsilcileri olarak hareket etmektedirler. Türk-İş ağaları bu kategoride bulunanların başını çekmektedir. Öyle ki, gerici güruhların katıldığı ve bir kısmı ilerici-demokratik kurumlara yönelik saldırılarla sonuçlanan saldırgan gösterilerde Türk-İş pankartlarına sıklıkla rastlanılabilmektedir. Pratikteki tutumları bu olan Türk-İş ağalarının fikirleri ise malum. Bu sınıf hainleri takımı tüm süreç boyunca histerik bir dille gerici şoven propagandanın en ateşli sözcüleri olarak davrandılar. Savaş ve saldırganlığın bayrağını yükselttiler. Elbette Türk-İş bünyesindeki Türk-Metal gibi sendikalardaki sicili bozuk mafya-faşist takımının ne yaptıkları da tahmin edilebilir. Türk Metal gibi sendikalar çoktandır karanlık güçler tarafından kontr-gerillanın korunakları haline getirilmişlerdir. Öte yandan, CİA’nın ilgili birimlerinin kontrolü altında kurulan Türk-İş’e hakim sendika ağaları, kontr-gerilla talimnamelerinde yer verildiği üzere onların sivil uzantısı olarak çalışmayı bir gelenek haline getirmişlerdir. Dolayısıyla devletin sendikalardaki “derin” uzantıları olarak çalışan Türk-İş bünyesindeki ağa takımı, düzenin seferberlik ilan ederek savaş çığırtkanlığı yaptığı bir durumda gericilik bayrağını en önlerde taşıdılar. Bu haliyle de, çok iyi bilinen ve artık bir yerde kanıksanan rollerini oynadılar.

Diğer taraftan, Türk-İş’in bu artık bir yerde kanıksanan pratiği karşısında, ilerici-demokratik ve mücadeleci bir tarihi olan ve bu toplumda hep işçi sınıfının çıkarlarının militan bir savunucusu olma iddiası taşıyan DİSK’in yöneticilerinin tavrı da dikkat çekmektedir. DİSK yöneticileri bu süreçte Türk-İş kadar hararetli olmasa da gericilik ve saldırganlık cephesinde konum almaktan çekinmemiştir. Askerlerin ölümü karşısında toplum düzeyinde bilinçli olarak yaratılan infihal halinin bir parçası olmuş, düzenlenen seferberlik kampanyalarına açık destek sunmuştur. Fakat DİSK’in bu tutumu şaşırtıcı olmamıştır. Zira, DİSK yönetimi bir süredir, bu yönde belirgin ve kararlı adımlar atmaktaydı. Düzenin yönlendirmesiyle ve provokasyon gerekçesiyle içerisinde 12 Eylül eylemi de olmak üzere Kürt örgütlerinin katılımlarından dolayı bir dizi eyleme katılmamak bu adımlara örnektir. Bu pratik tutum, DİSK yönetiminin düzen solundaki boşluğu doldurmak üzere içerisine girdiği siyasal yönelimlerle bağlantılı olarak, burjuva siyaset düzleminde bir yer tutma arayışı olarak değerlendirilebilir. Fakat daha temelde, DİSK’i DİSK yapan mücadele değerlerinden uzaklaşma ve düzenle tam bütünleşme yönelimi bulunmaktadır. Bu haliyle süreç DİSK’in Türk-İş’leşmesi biçiminde yaşanmaktadır. Türk-İş’leşme ise, sadece ekonomik ve sosyal hak mücadelesi alanıyla sınırlı kalmamakta, siyasal mücadele alanında da yaşanmaktadır. Zira, siyaset alanı esasta ekonomik ve sosyal çıkarlar temelinde, sınıf ilişkileri sahasında kuruludur. Dolayısıyla ekonomik-sosyal haklar mücadelesindeki konum, doğal olarak siyaset sahnesinde de kendine uygun bir sonuç yaratmaktadır.

Burada DİSK adına durumun ne denli vahim boyutlar kazandığını göstermesi açısından Birleşik Metal-İş’in bu dönemde sergilediği tutum örnek olarak verilebilir. BMİS bugüne kadar DİSK’in mücadele değerlerine en bağlı ve en güçlü mücadele dinamiklerine sahip, bu haliyle de DİSK bünyesinde özel bir yeri olan bir sendika olmuştur. İşte böyle bir yeri olan BMİS’in yönetiminin bu dönemde aldığı tutum Türk-İş’ten hiç de geri kalmamaktadır. Öyle ki, 15 askerin ölümüyle sonuçlanan Ekim ayının ilk haftasındaki çatışmanın ardından BMİS Genel Yönetim Kurulu adına yapılan açıklamada “Vatanı savunmak için görevdeyken şehit olan askerler”in ölümü karşısında “terör” kınanırken, tüm bu yaşananların ABD’nin bir oyunu olduğu belirtilmekteydi. Bu kadarıyla kalsa iyi, fakat BMİS yönetimi Dağlıca’daki çatışmadan sonra yaptığı 22 Kasım tarihli açıklamayla gericilikte bir adım daha ileri çıkmakta. İlgili açıklamada, “hain saldırı nefretle” kınanırken, “ancak bunu gerçekleştiren PKK ve onun yöntemlerini benimseyenler de çok iyi bilsinler ki hiçbir zaman amaçlarına ulaşamayacaklar” denilerek, “PKK ve onun yöntemlerini benimseyenler”e mesaj gönderilmektedir.

BMİS bünyesindeki şovenizm yüklü gericilik cereyanının sadece yönetim açıklamalarıyla sınırlı kalmadığını da biliyoruz. Öyle ki, son dönemde yapılan şube genel kurulları genel olarak bu cereyanın altında gerçekleştirilmiştir.

Tüm bunlar, Türk-İş’leşen DİSK gerçeğinin yanısıra, BMİS’in de bu söylemler üzerinden giderek gericileştiğini göstermektedir. Böylece siyasal alanda burjuvazinin sınıf çıkarlarının gereklerine uygun bir konum tutulmakta; düzenin esasta mazlum bir halka karşı savaş ilan ettiği bir dönemde bu savaşın hararetli destekçisi haline gelinmektedir.

Elbette ki, BMİS de içerisinde olmak üzere DİSK bünyesindeki bu Türk-İş’leşme hali esasında devrimci politikanın toplum düzeyinde güç olamamasından kaynaklanmaktadır. DİSK’i DİSK yapan zaten, bugünkünün tersine, devrimci politikanın toplum düzeyinde ağırlığını koymuş olmasıydı. Bu gücün zayıflaması ve bugün en zayıf dönemlerini yaşıyor olması, DİSK bünyesindeki burjuva gericiliğinin büyümesine zemin oluşturmaktadır. Dolayısıyla, DİSK bünyesindeki gericiliğe karşı mücadele öncelikle, devrimci politikanın toplum düzeyindeki ağırlığını arttıracak sistemli ve soluklu bir çalışmayı gerektirmektedir. Ancak bu çalışmanın esas zemininin işçi sınıfı olduğu ve devrimci çalışmanın işçi sınıfının bağımsız bir sınıf olarak hareket etmesine odaklanması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır.