9 Kasım 2007 Sayı: 2007/43(43)

  Kızıl Bayrak'tan
   Beyaz Saray Kürt halkına saldırıya yeşil ışık yaktı...
  Gerici dalga DİSK’i de etkisi altına alıyor…
ABD emperyalizmi, Kürt halkının koruyucusu değil düşmanıdır…
3 Kasım Ankara mitingi...
Taksim’de coşkulu tersane eylemi...
Telekom işçilerinin kararlılıkla sürdürdüğü grevin kazanımla sonuçlanması için emek
güçlerini bekleyen görevler...
  6 Kasım protestolarından...
  BMİS kurulları gergin geçti
  Almanya’da coşkulu parti etkinliği!
  TKİP II. Kongresi toplandı...
  “20. Yıl Gecesi”nde Parti adına yapılan konuşma...
  İstanbul İl Komitesi’nin 20. Yıl Gecesi’ne mesajı...
  Ekim Devrimi’nden bize kalanlar…
  90. yıldönümünde Büyük Ekim Devrimi’ni yaratanlara selam olsun!
  Şiddete ve kaynağına karşı mücadelede
“bir adım ileri!”
  Dünyadan...
  Erdoğan’ın ABD gezisi ve sonuçları...
M. Can Yüce…
  Sevgili Sevilay “Yaşam şuncağız bir şey işte”
  Barbarlık düzeninin cam kırıkları
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

90. yıldönümünde Büyük Ekim Devrimi’ni yaratanlara selam olsun!

Selam olsun yeni Ekimler’i yaratacak olanlara!

Büyük bir olayın, çağları değiştiren bir olayın, Büyük Ekim Devrimi’nin 90. yılındayız. Dünyaları sarsan, birkaç günde binlerce yılın önyargılarını yere çalan bu büyük devrim onurumuz, gururumuz ve daha önemlisi geleceğe ilişkin tek umudumuz olmaya devam ediyor. Ve elbette emperyalist dünyanın en korkulu kabusu olmaya da...

Emperyalist dünyanın bu kabusu bile, tek başına, Ekim Devrimi’nin anlam ve önemini ortaya koymaya yeter. Onlar, Ekim Devrimi’nin insanlığa en büyük ve kalıcı armağanını, proleter devrimler çağını, dünya işçilerine ve emekçi halklarına unutturmaya çalışırken bile kendi kabuslarını büyütmeye devam ediyorlar. Tarihin sonu geldi yaygaraları, bu nedenle, mezarlıktan geçerken çalınan ıslıktan başka bir şey ifade etmiyor.

Onların da çok iyi bildiği gibi Ekim Devrimi’nin açtığı çağ henüz kapanmadı, kapanacak. Proleter devrimler henüz tamamlanmadı, tamamlanacak. Ancak ondan sonra ve dünya çapında sosyalist kuruluşun da tamamlanmasıyla birlikte bu çağ geride kalabilir. Yeni çağ ise komünizmin çağı, insanlığın altın çağı olacaktır; sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız, yıkımsız bir çağ…

Karanlık mağaralardan, ağaç kovuklarından, köle pazarlarından geçip geldik. Beyleri, ağaları, kralları tahtından indirip geldik. Tarihin çarkı, kimi zaman yavaş, kimi zaman hızlı, ama hep ileri, ileri dönmüştür, dönecektir...

Ekim Devrimi insanlığa bir kez emperyalist-kapitalist düzenden ilerisini gösterdi. Bu barbarlıktan, bu sefaletten, bu vahşetten kurtulmanın mümkün ve zorunlu olduğunu... Ekim’den bu yana, özellikle de Ekim’le kazandıklarımızı kaybettikten sonra, bu zorunluluğun her gün, her dakika nasıl büyüdüğünü ise yaşayarak görüyoruz. Büyük Ekim Devrimi’nin de zoru ve yardımıyla kazandığımız her şeyi kaybediyoruz. İşçi ve emekçi kitlelerin yoksulluğu, işsizliği, sefaleti gün geçtikçe katlanıyor. Emperyalist haydutluk dünyayı kasıp kavurmaya başladı. Dünya, emperyalist saldırılar ve yine emperyalizmin kundaklamasıyla çıkan bölgesel savaşlar nedeniyle sürekli bir savaş alanına dönmüş bulunuyor.

İMF ve Dünya Bankası aracılığıyla, bir avuç emperyalist haydut, dünya halklarını haraca bağlamış durumda.

Artık dünya halklarının tek umudu, Ekim’in açtığı yoldan yeni bir proleter devrim dalgasının gelmesindedir. Haydutların düzenlediği zirveleri protesto eden yüzbinlerin, milyonların mümkün olduğunu umduğu ve haykırdığı “yeni bir dünya”yı kurmanın tek yolu, haramilerin saltanatını yıkmaktan geçiyor.

Ekim bize, haramilerin saltanatını yıkmanın o kadar da zor olmadığını göstermiş bulunuyor. Ama aynı zamanda, kendi düzenini kurmak ve korumanın biraz daha zor olduğunu da. Ekim Devrimi’nin açtığı yoldan ilerliyoruz. Yeni Ekimler’e hazırlanıyoruz. Ama aynı zamanda Sovyet proletaryasının deneyinden de öğrendik, öğreniyoruz.

Bir kez daha yenilmemek, kaybetmemek için...

Tarih bizden yana, biz kazanacağız ve bu kez kazandıklarımızı asla geri vermeyeceğiz.

Selam olsun tarih yazanlara!

Selam olsun yeni Ekimler’in mimarlarına!

Türkiye işçi sınıfına selam olsun!


Ercan Görür’e açık mektup...

Toplum için bilimi savunanlar yönünü sosyalizme dönmelidir

Ayşe Aydın

Sayın Görür,

Deprem konusundaki çalışmalarınızı dikkatle, saygıyla ve elbette aynı zamanda da büyük bir kaygıyla izlemekteyiz. Kaygımız, anlaşılabileceği gibi, sizinle değil, araştırmalardan çıkardığınız sonuçlarla ve bir süredir her vesileyle yinelediğiniz kaygılarınızla ilgili.

Siz fen dalında çalışıyorsunuz. Bense bir sosyalist olarak daha ziyade sosyal bilimlerle ilgilenirim. Bilimsel çalışmanın her türlüsüne saygı duyduğum, merak ve ilgiyle izlemeye çalıştığım halde, esasen sosyal bilimlerle ilgilenmemin, sizin deprem konusunda yinelediğiniz haklı kaygılarla nedensel bir bağlantısı var.

Sanat sanat için, bilim bilim için gibi bir saçmalığı, herhalde artık tekrarlayan yoktur. Nitekim siz de, yaptığınız açıklamalarla, yürüttüğünüz çalışmada insanlığa hizmet amacı güttüğünüzü, bir biçimde ifade etmiş bulunuyorsunuz. Tek bir insanın bile burnunun kanamayacağı şekilde tedbir alındıktan sonra da, kuşkusuz, fay hatlarını gözetim altında tutmayı sürdüreceksiniz. Ancak bugün, bu vurdumduymazlıklar, bu tedbirsizlikler altında, çok büyük can kayıpları verilirken, bu hassasiyeti göstermek, sizin, insani vasıflarınızı koruyabildiğinizi de gösterir.

Benim nedensel bağlantıma dönersek; bilimsel çalışma -genelde- insanlığın gelişmesine, ilerlemesine hizmet eder, etmelidir. Ancak bu genel amaca tam ters amaçlı ‘bilimsel’ çalışmaların varlığından, içerden biri olarak, siz bizden daha fazla haberdar olmalısınız. Silah sanayi ve onu geliştirmek üzere yürütülen çalışmalar bunun başında geliyor. Hakim sermaye düzeninde en büyük devletler en fazla harcamayı bu alana yapmaya devam ediyor. Her türlü bilimsel çalışmanın sadece insanlığın ilerlemesine ve gelişmesine hizmet genel amacında birleştirilebilmesi, bugün bu amaca aykırı çalışmalara yatırım yapan, bir başka ifade ile, insana refah değil mezar hazırlayan sistemin değişmesiyle mümkün olabilecektir. Daha ziyade sosyal bilimlerle ilgiliyim, çünkü her tür bilimsel çalışmanın insana ve topluma hizmet amacına nasıl ulaştırılabileceğini, insanlık için büyük tehlike yaratmaktan nasıl uzaklaştırılabileceğini müthiş merak ediyorum.

Ya siz?.. Çalışmalarınızın tam olarak teşvik edileceği, araştırma sonuçlarınızın anında toplumun hizmetine sunulacağı bir toplumsal düzenin mümkün olup olmadığını hiç düşündünüz mü?

Haklı olarak yakınıyorsunuz. Bu devletin deprem diye bir kaygısı bulunmadığını söylüyorsunuz. Sizce bunun bir nedeni yok mu?

Aslında ne sizin, ne de başka kimsenin oturup ince ince düşünmesine gerek de yok. 90 yıl önce bugün (7 Kasım 1917) insanlığa sosyalizmin yolunu açan Büyük Ekim Devrimi, herşeyin mümkün olabileceğini somut gelişmelerle kanıtlamış bulunuyor. Bilimi insanlığın hizmetine sunmak mümkündür. Feodal despotluk altında yüzlerce yılda tüketilemeyen bir yolun birkaç on yılda katedilmesi mümkündür.

Ve elbette, deprem için önlem almak, sosyalist Sovyetler Birliği’nin uğraştığı onca sorunla karşılaştırıldığında, son derece basit ve ucuz bir iştir.

Bugün, tek amacı kâr, daha fazla kâr olan sermaye sistemi altında yoksulluğun, işsizliğin, açlığın pençesinde kıvranan milyonlarca işçi ve emekçi var. Haber verdiğiniz depremde ilk ölecek olanların da onlar olduğunu, İstanbul’un yerleşim düzenine bakarak bile görebilirsiniz. Ama biz, zaten, her gün her saat bu sistem tarafından öldürülmekteyiz. Değişik biçimlerde. Adını “iş kazası” koydukları cinayetlerle örneğin.

Hiç tersane işçilerinin feryadını duyma imkanı buldunuz mu bilmiyorum. Bir süredir her hafta sonu Tuzla’dan kalkıp Taksim’e giderek taleplerini kamuoyuna duyurmak için eylem yapıyorlar. Sesimizi Tuzla’dan duyan yok, belki buradan duyulur diye. Özelleştirilen, taşeronlaştırılan gemi yapım ve onarım sanayi, tam bir insan kıyım makinesine dönüşmüş durumda.

Ya trafik kazaları? Sizce suçlu gerçekten ‘trafik canavarı’ mı? Peki kimdir bu trafik canavarı? Bakkalda satar gibi ehliyeti parayla satan sistem mi, yoksa onu alıp kullanan cahil cühela takımı mı? Raylı taşımacılığı ‘komünist işi’ gören, adeta dünya otomotiv sanayini geliştirme yemini etmiş gibi davranan sistemin sorumluluğu ne kadar?

Sahi, raylı taşımacılık neden komünist işidir? Taşımacılıkta daha ileri, daha ucuz, daha güvenli olduğu için olabilir mi acaba?

Sistemi değiştirme ihtiyacının daha binlerce nedeni sayılabilir. Ama bizim konumuz sizin çalışma alanınızdı değil mi?

O zaman alanınızdan bir örnekle bitireyim mektubumu.

Biz, gelecek güzel günler hayaliyle avunan ütopistler değiliz. Sosyalistiz ve şimdiden yeni toplumun kuruluşuna ilişkin programımızı hazırlamış bulunuyoruz. Bu programın ‘konut ve kentleşme’ başlığı altında, ‘herkese ihtiyaca uygun sağlıklı ve güvenli konut sağlanır’ sözü verdik ve bu sözümüzü tutacağız. Elbette sözümüzü tutabilmemiz için size ve yapı bilmiyle uğraşan arkadaşlarınıza ihtiyacımız olacak. Hiç kuşkum yok, bu deprem ülkesinde el üstünde tutulan bilim dallarının başında sizinki gelecektir.

Ancak topluma hizmet için sosyalizmin kuruluşunu beklemeniz gerekmiyor. Bakın, biz beklemiyoruz, kurmak için uğraşıyoruz. Bence artık sizlerin de yönünüzü sosyalizme dönmenizin zamanı geldi de geçiyor.

7 Kasım 2007