9 Kasım 2007 Sayı: 2007/43(43)

  Kızıl Bayrak'tan
   Beyaz Saray Kürt halkına saldırıya yeşil ışık yaktı...
  Gerici dalga DİSK’i de etkisi altına alıyor…
ABD emperyalizmi, Kürt halkının koruyucusu değil düşmanıdır…
3 Kasım Ankara mitingi...
Taksim’de coşkulu tersane eylemi...
Telekom işçilerinin kararlılıkla sürdürdüğü grevin kazanımla sonuçlanması için emek
güçlerini bekleyen görevler...
  6 Kasım protestolarından...
  BMİS kurulları gergin geçti
  Almanya’da coşkulu parti etkinliği!
  TKİP II. Kongresi toplandı...
  “20. Yıl Gecesi”nde Parti adına yapılan konuşma...
  İstanbul İl Komitesi’nin 20. Yıl Gecesi’ne mesajı...
  Ekim Devrimi’nden bize kalanlar…
  90. yıldönümünde Büyük Ekim Devrimi’ni yaratanlara selam olsun!
  Şiddete ve kaynağına karşı mücadelede
“bir adım ileri!”
  Dünyadan...
  Erdoğan’ın ABD gezisi ve sonuçları...
M. Can Yüce…
  Sevgili Sevilay “Yaşam şuncağız bir şey işte”
  Barbarlık düzeninin cam kırıkları
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD emperyalizmi, Kürt halkının koruyucusu değil düşmanıdır…

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!

Hakkâri’nin Yüksekova ilçesine bağlı Dağlıca bölgesinde çıkan çatışmada PKK tarafından esir alınan 8 asker serbest bırakıldı. Genelkurmay Başkanlığı da “irtibatı kesilen 8 TSK personelinin TSK bünyesine katıldığını” açıkladı. Esir askerleri teslim alan DTP‘li milletvekilleri hakkında inceleme başlatılırken, 8 asker hakkında da Genelkurmay Askeri Savcılığı “vatana ihanet” suçundan soruşturma başlattı. Böylece “sınır ötesi operasyon” çığırtkanlığı yapanların ölen askerler için timsah gözyaşı döktükleri bir kez daha açığa çıktı.

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, askerleri almaya giden, DTP milletvekillerini, “PKK ile içli-dışlı, sarmaş-dolaş” olmakla suçladı. Cemil Çiçek’in DTP’lileri hedef alan sözlerinden kısa bir süre sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, PKK’nin serbest bıraktığı 8 askeri teslim alan DTP’li milletvekilleri DTP Diyarbakır milletvekili Aysel Tuğluk, Siirt milletvekili Osman Özçelik ve Van milletvekili Fatma Kurtulan hakkında Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu çerçevesinde inceleme başlattı.

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ise, askerlerin kurtulmuş olmasına “sevinemediğini” belirterek “Ben bu askerlerimizin operasyonla ilgili o gece bu teröristlerle birlikte gitmiş olmasını bir Türk vatandaşı olarak içime sindiremedim” ifadesini kullandı. Sözlerinde ayrıca “Bizim askerimiz, bizim Mehmetçiğimiz vatanı korurken gerektiğinde her an şehit olmayı göze alan bir askerdir” ifadesine yer veren Şahin, böylece askerlerin şehit olmadıklarına üzüldüğünü ima etti.

Serbest bırakılan 8 askerin Ankara’daki sorgusuna başlandı. Genelkurmay Askeri Savcılığı, Askeri Ceza Kanunu’nun 56 ve 136’ncı maddeleri gereğince “milli müdafaaya hıyanet”, “nöbette dikkatsizlik sonucu ehemmiyetli zarar” ile “silahı terk”ten soruşturma başlattı. Askeri savcılık, “askerlerin PKK’nin elinde bulundukları sürede örgüte bilgi verip vermediklerini, baskın sırasında askerlerin bir kusurları olup olmadığını ve askerlerin, kendi istekleriyle mi yoksa örgüt zoruyla mı kaçırılıp kaçırılmadıklarını” soruşturuyor. Savcılığın “Vatana hıyanet” suçlamasından açtığı soruşturma sonunda askerler müebbet hapis cezası ile yargılanabilecek.

Öte yandan milletvekilleri hakkında soruşturma başlatılmasına tepki gösteren DTP Eşbaşkan Yardımcısı Mustafa Sarıkaya, girişimlerinden hükümetin haberdar olduğunu belirterek, hükümetin siyasi sorumluluk üstlenmediği için DTP’lileri suçlayarak kendisini “aklama”ya çalıştığını ifade etti.

Kuşkusuz ki, Türkiye’nin askeri operasyon gerekçelerini ortadan kaldırmaya çalışan DTP’nin, Irak ve Güney Kürt yönetimlerinin, ABD’nin askerlerin serbest bırakılması konusunda belli bir çaba harcadıkları görülüyor.

Diğer taraftan, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ise, esir askerlerin serbest bırakılması vesilesiyle yaptığı açıklamada, ABD’yi Türkiye’nin şiddet politikalarını desteklememeye çağırarak, “ABD, Kürt sorununun şiddet ve silahlı yöntemlerle değil, barışçıl yöntemlerle çözülmesi için tavır koymalıdır. Demokratik ve barışçıl çözüme sahip çıkacağımıza söz veriyoruz” şeklinde konuştu. Karayılan sözlerinin devamında, “Özellikle Kürt halkı, ABD ile ilişkilerinde ikinci bir 74 olayının yaşanmasını istememektedir. Bu hassasiyetin dikkate alınacağını umuyorum” dedi.

Açıktır ki, gerçekçi bir noktadan bakan herkes, ABD emperyalizminin Kürt halkının dostu ve hamisi olmadığını, kendi çıkarı gerektirdiğinde geçmişte olduğu gibi bir kez daha Kürt halkını yüzüstü bırakabileceğini görür. Özellikle Bush’un Erdoğan’la görüşmesinden sonra yaptığı “PKK teröristir. PKK Türkiye’nin, ABD’nin, Irak’ın düşmanıdır” sözleri herşeyi özetler niteliktedir. Bugün ABD emperyalizminin Türkiye’nin sınır ötesi operasyon talebine getirdiği sınırlama, çıkarları öyle gerektirdiği içindir. Daha ötesi değil. Kaldı ki, gelinen yerde bütün işaretler, sınırlı bir askeri operasyona da izin verildiği yönündedir.

Unutulmasın ki, son 60 yıldır Ortadoğu’daki her türlü melanetin baş aktörü ve dolaysız sorumlusu hep ABD emperyalizmi olmuştur. Savaşlar onun kışkırtmasıyla çıktı. Darbeler onun tarafından tezgahlandı, beyaz terör onun teşvikiyle uygulandı. Muhalefet akımları onun açık ve örtülü çabalarıyla ezildi. Ortadoğu, onun her türden kışkırtma ve gerginlik politikalarının sonucu olarak en kârlı silah pazarı haline geldi ve sonu gelmez silahlanma yarışıyla büyük bir cephaneliğe dönüştü. Ortadoğu halklarının yaşadığı yoksulluğun ve çektiği acıların gerisinde dolaysız olarak o vardı ve halen de o var. Unutulmasın ki, varlığı dahi kabul edilmeyen Kürt halkının özgürlük mücadelesi boğulsun diye Türkiye’deki kirli savaşa tam destek veren de ABD olmuştur. ABD emperyalizmi, Ortadoğu halklarının baş düşmanıdır. Bu nedenle bölgedeki siyasal mücadelede ABD emperyalizmine karşı cepheden tavır, bir mihenk taşı ve ayrım noktasıdır. Onu doğrudan hedef almayan hiçbir akım ve mücadele, devrimci olmak bir yana, en ufak bir ilerici karakter bile taşıyamaz.

20. yüzyıl tarihi göstermektedir ki, emperyalizm halklar arasındaki bölünme ve çatışmaları bizzat körükleyip kışkırtmakla kalmamakta, bu gerici ve kısır kanlı çatışma ve düşmanlıklardan yararlanarak halklar üzerinde köleci egemenliğini pekiştirmektedir. Emperyalizmin yedeklediği halklar, birbirleri karşısında emperyalizmin hakemliğine ve sözde korumacılığına daha fazla sığınmışlardır. Böylece halkların özgür bir ulusal varlık ve kimlik kazanması bir yana, tam tersine, onların tümden köleleşmesinin, çağımızda her türlü ulusal baskı ve köleliğin gerçek kaynağı olan emperyalizmin egemenliği altına girmelerinin önü açılmıştır.

Ulusların köleliği, yaşadıkları sorunlar ve acılar, ulusal hak yoksunlukları emperyalizmin umurunda olmadığı gibi, emperyalizm, bütün bu sorunların dolaysız veya dolaylı kaynağını oluşturan asıl güç durumundadır. Zira, emperyalizm, her yerde ve her zaman, özgürlük değil, egemenlik peşinde koşar. Emperyalizmin karakterine ilişkin bu temel marksist tespit emperyalizmin tarihinden çıkartılmıştır ve onun sonraki tüm tarihi tarafından doğrulanmıştır. Bugün bu temel marksist düşünceyi göz önünde bulundurmak her zamankinden çok gereklidir. Uzun yıllar için bölgedeki genel devrimci antiemperyalist mücadele ve hareketin bir parçası olagelen Türkiye’deki Kürt hareketi, teslimiyetçi çizgiye kaydığından beri adım adım sistem içi bir çizgiye evrildi. Gelinen yerde Kürt sorununda Karayılan’ın son çağrısında da ifadesini bulan ABD’yi bir çözüm gücü görme yaklaşımı, Kürt hareketinin siyasal evriminden bağımsız değildir.

Başta ABD olmak üzere tüm emperyalistler ve işbirlikçi sermaye düzeni, işçi sınıfı, emekçiler ve Kürt halkının “düşmanı”dır! Onların hiçbir politikaları işçi sınıfı, emekçiler ve Kürt halkının yararına olamaz. Son yaşananlar bu gerçeği bir kez daha kanıtlamıştır. Yapılması gereken ise “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarı ekseninde halkların birleşik devrimci mücadelesini geliştirmek ve geleceğe taşımaktır!