17 Ağustos 2007 Sayı: 2007/32(32)

  Kızıl Bayrak'tan
   Çok yönlü saldırılara karşı işçilerin ve
halkların direnişi!
  Ortadoğu’da etkin rol mü, ABD’yle suç ortaklığını pekiştirmek mi?
ABD ve işbirlikçilerinin cumhurbaşkanı seçimi...
17 Ağustos unutulmasın...
Tekstil TİS’leri ihanet öncesi sessizliği yaşıyor
Kamuda toplu görüşme süreci başladı.....
  Elektropak işçisi eylemde
  Texim Tekstil’de iş bırakma!
  Tersanede direniş kazandı!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Sermaye grev hakkına saldırıyor…
  Sermayenin saldırılarını püskürtmek için ortak komite, birleşik direniş!
  Kadın vekiller kadın sorunuyla ne kadar ilgili?
  Emperyalist-kapitalist sistem kadın sorununu çözemez,
  Formula 1 sermayenin
uluslararası bir sirkidir!
  Mamak 4. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  BM: “Kosova bölünebilir!”
  BM Irak’ta etkin role hazırlanıyor
  Şangay İşbirliği Örgütü’nden
askeri tatbikat
  Savaştan gıdasını alan tüccarlar - Abu Şehmuz Demir
  Filistin, Irak ve Lübnan’da mikro ve kanton devletler kuruluyor... / 3 - Volkan Yaraşır
  Kavel Müzik Grubu’yla devrimci sanat üzerine konuştuk...
  “Bu makine de faşistleri öldürür!”
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Formula 1 sermayenin uluslararası bir sirkidir!

Formula 1’in İstanbul ayağı, Formula 1 Petrol Ofisi Grand Prix adıyla 24-26 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilecek. Sermaye medyası bu işe çok sevinmemiz gerektiğini söylüyor. Onlara göre bu “500 milyon dolarlık bir tanıtım kampanyası”ymış. İstanbul’a turist akını bekleniyormuş. Öyle ki doluluğun yüzde yüze ulaşmasını bekleyen otelciler değişik fiyat politikaları izlemeye başlamışlar bile. Örneğin; Ceylan Intercontinental Hotel, normal dönemde 275 Euro olan standart oda fiyatını 475 Euro’ya yükseltirken, Ritz Carlton da 750 Euro’ya çıkarmış. Sheraton İstanbul ise fiyatını 330 Euro’dan 220 Euro indirmiş.

Şimdi niye sevinmemiz gerektiğine geri dönelim. Otel fiyatlarına bakıldığında işçi ve emekçileri ilgilendiren pek bir şey bulunmuyor. Öyle ya bu fiyatlar bir işçinin neredeyse bir aylık ücretinden dahi fazla. Turistlerin ödediği paranın da adresi belli olduğuna göre sevinecek bir şey yok. Medyanın bu mutlu yüzler parodisinin kaynağı ise yarışın Türkiye ayağı için seçilen isminde gizli. Yarışa ismini veren “Petrol Ofisi’nin” en büyük ortağı Türkiye’nin medya tekelinin patronu Aydın Doğan. Yani Aydın Doğan zengin olacak diye Türkiye’nin tamamının sevinmesi gerekiyor. Zaten ne televizyonda ne de gazetelerde bu pistin Ömerli Baraj Havzası’na yapıldığından bahseden yok. Kimse yapıldığı alanın orman statüsünden çıkarılıp mera yapılmasından da bahsetmiyor. Tekelci medya, sermayenin bu pahalı sirkinde maymunluk yapmayı tercih ediyor.

Formula 1 dünyanın bütçesi en fazla “sporu” olarak tanımlanıyor. Dünya çapında milyarlarca insanın izlediği bu organizasyonun ne olduğuna ise kimse karar verebilmiş değil. Birilerinin dünyanın en pahalı oyuncaklarıyla teknoloji yarıştırdığı bu “şeyin” spor olduğu bile tartışmalı. Temel hareket noktasının “mekanik ve elektronik” teknoloji harikası arabaların marifetlerinin sergileniyor olması bu organizasyonu spor olarak tanımlamayı iyice güçleştiriyor. II. Dünya Savaşı sonrasında Nazi vahşetinin sponsoru şirketler eliyle hızla hayata geçirilen yarışlar hep sermayenin güdümünde gelişti ve hiçbir zaman amatör olarak yapılmadı. 1968 sezonunda ise Formula 1 “spora en büyük katkısı”nı yaptı ve sponsor kavramını sporla tanıştırdı. Lotus Imperial Tobacco şirketi amblemini arabalarının üzerine boyayarak sponsorluk kurumunun spora girişini sağladı.

Kusursuza ulaşmayı hedefleyen tasarımların boy gösterdiği; yaratılan pist ilahlarının, petrol, sigara, içki ve son yıllarda telekomünikasyon ile bilgisayar devlerinin parasıyla koltuğuna oturduğu bu güçlü araçların bu kadar sevilmesinin nedeni ise medya. Otomobil tekellerinin bu pahalı sirki son birkaç senedir özellikle canlı yayınlarla benzer bir şekilde Türkiye’ye de taşındı. Önce düzenli kampanyalarla televizyonlarda ve yazılı basında boy gösteren “F1 çılgınlığı” geçtiğimiz senelerde de ete kemiğe bürünmüş bir şekilde İstanbul’a getirildi. Getiren kişi “kahraman” ilan edilirken, bu parsayı kapmak için herkes birbirini ezdi. Ancak halihazırda yaşanan su sıkıntısıyla birlikte, bir kez daha öğrendiğimiz gerçek, bu işin sorumlularının “kahraman” değil birer hain ve katil olduğudur. Onlar doğanın ve İstanbul’un önemli su kaynaklarından biri olan Ömerli Barajı su toplama havzasının katilleridir.

Formula 1 pistinin yapıldığı alan orman arazisiydi. Ormanların yasa gereği satılamayacağı ve kullanılamayacağı gerçeği Formula’nın patronu Bernie Ecclestone ricasıyla hızla değiştirildi. Bölge bir anda mera haline getirildi. Bunu “kişiye özel mera”nın kiraya verilmesi izledi. Sihirli değnek o kadar hızlı çalışmıştı ki, bu alanın İstanbul’un su ihtiyacının %40’nı sağlayan Ömerli Barajı’nı besleyen su havzası olduğu gerçeği değiştirilemedi, sadece üzeri örtülebildi. İSKİ tarafından, suyu kirleteceğinden dolayı, verilen ‘tesis kurulamaz’ kararı da bu çerçevede yok sayıldı. Bu tesisin yapılabilmesi için Çevre Bakanlığı tarafından ÇED (Çevre Etki Değerlendirilmesi) onayı verilmesi gerekiyordu, ancak İstanbul Valiliği tarafından onaya gerek olmadığı karar altına alındı. Tüm bunlar bugün Türkiye’nin yaşadığı su sıkıntısı ile birlikte ele alındığında sıkıntının müsebbibi de ortaya çıkacaktır. Kısacası sermaye doğayı hiçbir denge gözetmeksizin rant hırsına kurban etmekte ve bunun bedelini işçi ve emekçilere ödetmektedir. Zira Ankara’da halen su gelmeyen yerler işçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerdir.

Arazi sorununu hızlı ve kolay bir biçimde çözüme kavuşturan sermaye, bundan sonrasını da aynı hızla çözdü. Pistin hem düşünsel hem de fiziksel olarak mimarı İstanbul Ticaret Odası pistin yapımı için gerekli olan parayı doğal olarak işçi ve emekçilerin cebinden çıkarttı. Bunun için işçi ve emekçilerin cebinden sermayeye ‘turizm teşvik ve avantaları’ adı altında aktarılan ödeneklerden yararlanmak gerekiyordu ve öyle de oldu. Hükümete yapılan başvuru Bakanlar Kurulu’nun pist alanını ‘turizm bölgesi’ ilan etmesiyle mutlu sona ulaştı. Formula 1’e, inşaat başladıktan 7 ay sonra geriye dönük olarak, ‘turizm teşvik belgesi’ verildi. Pist için toplam 153 milyon dolar harcandı. Ancak tüm bu kolaylıklar yetmedi. Formula 1 için Eccleston’e hükümet tarafından 13.5 milyon dolar ödendi, 2012’ye kadar da her yıl bu para ödenmeye devam edecek.

İstanbul çapında kentsel dönüşüm adı altında yapılan sermaye talanı ne hukuk ne de doğal denge dinliyor. Kendi yasalarını bile ayakları altına almaktan çekinmiyorlar. Ancak konu “kamu arazisine yapılan gecekondular” olunca sermayeye açılan kapılar işçi ve emekçilerin yüzüne kapanıyor. Devlet polisiyle, jandarmasıyla azgınca gecekondulara saldırırken, Koç hiç kimseye sormadan orman arazisine üniversite konduruyor. Acaristanbul’a devlet ne tuhaftır ki giremiyor! Su kaynakları ve ormanlar, Formula 1 yarışlarına, tüm yasalar hiçe sayılarak feda ediliyor. İşte TC’nin varlık sebebini bu çelişki yeterince anlatıyor. Devlet, kendi varlığına uygun bir şekilde sermayenin hizmetinde çalışıyor.

24-26 Ağustos’ta İstanbul’un önemli su kaynaklarından Ömerli Barajı su toplama havzasında, yasal düzenlemelerde binbir ayrıcalık sağlanarak ve zamanında tamamlanabilmesi için de kamu kaynakları tümüyle özel şirketlerin emrine verilerek inşa edilen İstanbulpark’ta Formula 1 yarışları gerçekleştirilecek. Medya ve hükümet tarafından büyük bir kampanya eşliğinde tanıtılmaya devam eden bu organizasyonun ne kadar büyük bir iş olduğuna ilişkin söylevler bütün yurdu şimdiden kapladı. O kadar ki, sanki bu ülkede yaşanan açlığa, susuzluğa veya sefalete bu büyük organizasyon ilaç olacak. Türkiye tüm dünyada büyük “sportif” organizasyonların yapıldığı bir ülke olarak nam salacak. Böylece Türkiye’nin tanıtımına katkı yapılacak, milyonlarca dolar Türkiye’ye akacak, onbinlerce kişi Türkiye’ye gelecek.

Ancak gerçekler bu masalların ve süslü sözlerin uzağında kalıyor. Kimseye sağlıklı bir yaşamın kapısını açamayan, parası olmayanın hiçbir şekilde yapma şansı bulamayacağı bu spor süsü verilmiş sermaye sirki, tüm İstanbullular’ın sağlıklı su teminini olanaksız kılacak, büyük reklam kampanyasıyla yabancı otomobil markalarının Türkiye’yi istilasını sağlayacak ve otomobil satışlarını besleyecek. Hızın bu baş döndürücü kutsanması ile yeni trafik canavarları yaratacaktır.

Açık ki toplumsal muhalefetin sesi sermayenin provokasyonu karşısında güçsüz kalıyor. Bu resmin gösterdiği tek şey, sonuçta bu yarışta da kazananın sermaye, kaybedenin işçi ve emekçiler olacağıdır.



“Nükleere inat, yaşasın hayat!”

22 Temmuz 2006 tarihinde Sinop’ta düzenlenen “Nükleersiz Yaşam Şenliği”ne katılan Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği öğrencisi Soner Balta, kardeşi Öner Balta ve Gazi Üniversitesi Makine Mühendisliği öğrencisi Güneş Korkmaz Karadeniz’de boğularak yaşamlarını yitirdiler.

Nükleer Karşıtı Platform, üç gencin ölümlerinin 1. yıldönümünde yine Sinop’ta buluştu. Çeşitli kentlerden anma etkinliğine katılan nükleer karşıtları “Nükleere inat, yaşasın hayat!” sloganını haykırdılar. 12 Ağustos sabahı Sinop’a ulaşan eylemciler Uğur Mumcu Meydanı Atatürk Anıtı önünde toplandılar. 300 kişinin katılımıyla başlayan anmada Soner, Öner ve Güneş için saygı duruşu yapıldı. Ardından basın açıklaması okundu. AKP hükümetinin gündeminde yeralan nükleer santral projesinin “enerji ihtiyacı”ndan değil siyasi bir tercihten kaynaklandığı söylendi. Küresel ısınmanın nükleer santral kurmak için bahane olarak kullanıldığına işaret edilerek, kaçak elektrik sorununun çözülmesiyle enerji sorununun çözülebileceği dile getirildi.

Basın açıklamasının ardından sahilde insan zinciri oluşturularak denize karanfiller bırakıldı ve Türkiye’nin en kuzey ucu olan İnceburun’a ve nükleer santral yapılması planlanan bölgeye bir gezi gerçekleştirildi.

Program, Tarihi Sinop Cezaevi’nde yapılan “Mücadeleleri ile ışık oldular” başlıklı panelle devam etti. Geç saatlere kadar devam eden program “Anıları yol gösteriyor” isimli sinevizyon gösterimi ve şiir dinletisiyle son buldu.