17 Ağustos 2007 Sayı: 2007/32(32)

  Kızıl Bayrak'tan
   Çok yönlü saldırılara karşı işçilerin ve
halkların direnişi!
  Ortadoğu’da etkin rol mü, ABD’yle suç ortaklığını pekiştirmek mi?
ABD ve işbirlikçilerinin cumhurbaşkanı seçimi...
17 Ağustos unutulmasın...
Tekstil TİS’leri ihanet öncesi sessizliği yaşıyor
Kamuda toplu görüşme süreci başladı.....
  Elektropak işçisi eylemde
  Texim Tekstil’de iş bırakma!
  Tersanede direniş kazandı!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Sermaye grev hakkına saldırıyor…
  Sermayenin saldırılarını püskürtmek için ortak komite, birleşik direniş!
  Kadın vekiller kadın sorunuyla ne kadar ilgili?
  Emperyalist-kapitalist sistem kadın sorununu çözemez,
  Formula 1 sermayenin
uluslararası bir sirkidir!
  Mamak 4. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  BM: “Kosova bölünebilir!”
  BM Irak’ta etkin role hazırlanıyor
  Şangay İşbirliği Örgütü’nden
askeri tatbikat
  Savaştan gıdasını alan tüccarlar - Abu Şehmuz Demir
  Filistin, Irak ve Lübnan’da mikro ve kanton devletler kuruluyor... / 3 - Volkan Yaraşır
  Kavel Müzik Grubu’yla devrimci sanat üzerine konuştuk...
  “Bu makine de faşistleri öldürür!”
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD ve işbirlikçilerinin cumhurbaşkanı seçimi...

AKP’nin Gül tercihine emperyalist efendilerden yeşil ışık!..

Rejimi krize sokan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu hafta kritik bir eşikten geçildi. AKP nihayet cumhurbaşkanı adayını açıkladı. Abdullah Gül 22 Temmuz seçimleri öncesinde olduğu gibi AKP’nin adayı. Fakat bu hiç de kolay olmadı. Hatta son ana kadar Gül’ün çekileceği ve yerine üzerinde “kurumlar arasında uzlaşma sağlayacak” bir başka ismin aday gösterileceği çok daha yüksek bir ihtimal olarak görülüyordu.

Oysa AKP 22 Temmuz seçimlerinde elde ettiği büyük oy desteğini önemli ölçüde Gül’ün mağduriyetine borçluydu ve Tayyip meydanlarda Gül’ü cumhurbaşkanı adayı olarak sahipleniyordu. Bundan dolayı AKP’nin seçim başarısı bir yerde Gül’ün adaylığının onaylanması olarak da algılanmaktaydı. Böyle olduğu ölçüde, gelen seçim başarısı, Gül’ün adaylığı için gerekli gücü ve dahası mecliste gerekli üstünlüğü sağlamaktaydı. Fakat tüm bu koşullara rağmen AKP, Gül’ün adaylığını açıklarken büyük bir zorlanma yaşadı.

Bunun böyle olmasının nedenleri var elbette. Sahip olduğu halk desteği ne olursa olsun AKP’nin, düzenin gerçek karar verici güçlerinin, yani egemenlerin onayından geçmeksizin böyle bir karar alması kolay değildir. Seçmen desteği bu durumda AKP için sadece düzen bekçileri karşısında bir korunak işlevi görmektedir. Bunun dışında da iyi bir kendini pazarlama öğesidir. Zaten AKP’nin herşeye karşın Gül gibi bir ismi cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarabilmesinin sırrı da buradadır. 22 Temmuz seçimleriyle teyit edilen seçmen desteği ona düzen bekçileri karşısında önemli bir korunak sağlamıştır. Ayrıca bu desteğin ortaya çıkardığı siyasal güç, düzenin efendileri için de son derece işlevsel bir olanak anlamına gelmektedir. Yine de düzenin efendileri, gündemdeki tartışmalı sorunda düzen bekçilerini hiçe saymayı da göze alamamaktadırlar. Bundan dolayı düzen bekçilerinin öfkesini çekerek rejimin iç dengelerini bozabilecek böyle bir karar karşısında, ABD emperyalizmi ve işbirlikçi büyük burjuvazi “uzlaşma”dan yana tavır belirlemişlerdir.

Bu tavrın bir gereği olarak, gerek doğrudan gerekse de medyanın baş köşelerini tutan yazarları aracılığıyla bu tutumlarını ortaya koyma yoluna gittiler. Böylelikle siyasi atmosferi “uzlaşma” yönünde biçimlendirmeye ve AKP’nin gerek iç dengelerine gerekse de imajına zarar vermeden sonuca ulaşmaya çalıştılar. Bu durumda AKP’ye başka bir yol görünmüyordu. Bundan dolayı, Tayyip başta olmak üzere AKP’nin ileri gelenleri Gül’ü adaylıktan vazgeçirebilmek ve beraberinde parti içerisinde Gül’ün adaylığı yönündeki güçlü isteği kırabilmek amacıyla bir dizi senaryo oluşturup uygulamaya soktular. Bu girişimler neredeyse tüm ayrıntılarıyla burjuva medya üzerinden açığa da vurulmaktaydı.

Böylelikle ortaya çıkan tablo AKP’nin Gül’den artık vazgeçip yeni bir aday çıkaracağı biçimdeydi. Fakat sistemli müdahalelerle yaratılan bu tabloya karşın beklenen olmadı ve AKP düzen bekçilerini ve onların uzantılarını rahatsız etmek pahasına Gül’ü aday olarak açıkladı. Bu karar, rejimin yaşadığı kriz halinin devam edeceğini göstermekle birlikte, şu durumda, Gül’ün cumhurbaşkanlığını engelleyecek yegane güç ordunun yapacağı sert bir müdahale olacaktır ancak. Ordunun ise efendilerinden destek almaksızın böyle bir müdahale yapması mümkün olmadığı ölçüde, Gül cumhurbaşkanı olacak, fakat rejim ciddi bir kriz dinamiğiyle yol almaya devam edecektir.

Bu sürecin nasıl gelişeceği büyük ölçüde ABD emperyalizmi ve işbirlikçi burjuvazinin ellerindedir. Bu güçler uşaklarının yaşadığı krizden onlar üzerinde denetimlerini artırmak için azami ölçüde yararlanmaya bakacakları gibi, rejimin yoldan çıkmasına da engel olacaklardır. Ortada duran tablo, süreci bizzat yönettiklerini de göstermektedir zaten. Diğer taraftan, sürecin böylesi bir dalgalanma göstermesinin gerisinde, ABD yönetimi içerisindeki bir takım fikir ayrılıklarının önemli bir payı vardır. Yani ABD emperyalizmi, AKP ve ordu arasındaki dengeyi nasıl kuracağına dair karar vermekte zorlandığı ölçüde, AKP’nin karar alması da zorlaşmıştır.

Gül’ün adaylığının belli olduğu 13 Ağustos tarihinde, Milliyet gazetesinde Yasemin Çongar, “Gül çünkü” başlıklı yazısında bu durumu sergiliyerek, bir yerde ABD yönetimindeki fikir ayrılığının nasıl çözümlendiğini de ilan ediyordu. Çongar yazısında Yeni Şafak yazarı Taha Kıvanç’ın “Gül’ün önünün Washington’daki neo-çılgınlar tarafından kesilmek istendiği söyleniyor” biçimindeki iddiası karşısında duruma açıklık kazandırıyor. Çongar, bu bilginin “yarı haklı” olduğunu, zira Washington’da bir kesimin Gül’e karşı olduğunu, fakat bunun ABD yönetiminin fikri haline gelmediğini söylüyor. Devamında ise, Gül’e karşı gelenlerin İran’a hemen girmek isteyen ve bunun için de askeri bir yönetim peşinde olan şahinler olduğunu belirtiyor. Diğer tarafta ise bu şahinlerin karşısında yer alan Bush ve Rice’in Gül’ün cumhurbaşkanlığının karar almada işleri kolaylaştıracağı ve onun dışişlerindeki becerilerinden yararlanılacağı gerekçesiyle destek verdiklerini ifade ediyor. Çongar buradan ABD yönetiminin Gül’e onay verdiği sonucunu çıkarıyor. Yazısının başlığında kullandığı ifade de zaten bunun bir mesaj olarak Türkiye’deki muhataplarına iletilmesi anlamına gelmektedir.

Nitekim aynı günün akşamı Gül’ün adaylığı açıklanmıştır...

Burada üzerinde özellikle durulması gereken nokta, cumhurbaşkanının belirlenmesinde esas olan düzenin egemen güç odaklarının tercihleridir. Hiyerarşik olarak son karar ABD emperyalizmi tarafından verilmektedir. İşbirlikçi büyük burjuvazi ABD’nin verdiği karara göre tutum belirlemektedir. Bu güçler adına hükümet eden AKP ile bekçilik yapan ordu da, aralarındaki mücadelenin seyrini efendilerinin alacağı tutuma göre belirlemektedirler.

Cumhurbaşkanlığının belirlenmesinde süreç bu iken, belirtmek gerekir ki, bu son derece anlaşılır ve doğal bir durumdur. Zira Amerikan çiftliğine dönmüş bir burjuva cumhuriyetine başkan seçmek başka türlü de olmaz. Zaten düzen cephesi de, güçlü bir sınıf ve emekçi hareketi olmadığı ölçüde durumu başka türlü göstermek için herhangi bir çaba da sarfetmemektedir. O nedenle işlerini alenen yürütmekte, saklama gereği duymamaktadır.

Bu tablodan sınıf ve emekçiler payına çıkarılacak yegane sonuç ise, bu açık gerçeğe rağmen boş hayallerle kendilerini avutup düzen güçlerinin kavgasına destek vermek değil, bu çürümüş Amerikancı burjuva cumhuriyetini yıkmak ve yerine bağımsız-sosyalist bir işçi-emekçi cumhuriyeti kurmak olabilir ancak.


Hükümet saldırı yasalarını görüşecek!

60. hükümet de işçi ve emekçilere saldırı hükümeti olacak. Kabinenin oluşturulmasının ardından bir dizi yasanın çıkarılması hedefleniyor. Bilindiği gibi TİSK geçtiğimiz günlerde sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde, yeni kurulacak AKP hükümetine direktiflerini vermişti. Sermayeyi rahatlatacak, işçi ve emekçilerin boynuna ise bir ilmek daha geçirecek yeni yasaları gündeme almadan önce, geçen dönemden yarım kalan yasa tasarılarının tamamlanması planlanıyor.

Bunların başında devletin 1 Ocak 2007’de yürürlüğe girmesini planladığı ancak 1 Ocak 2008’e ertelenen “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası” bulunuyor. Bu yasa işçi sınıfının kazanılmış bir dizi hakkını gaspettiği gibi, prim gün sayısının 7 binden 9 bine yükseltilmesini içeriyor.

Bir diğer yasa tasarısı ise Sendikalar Yasa Tasarısı Taslağı ve Toplu İş sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasa Tasarısı. Devlet, işsizlik sigortasından faydalanılmasında da değişiklikler yapmayı düşünüyor.

“İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı Taslağı” da görüşülecek bir diğer konu. Taslağa göre, iş sağlığı ve güvenliği düzenlemelerinin, sadece iş kanunu ve iş güvencesi kapsamındaki işyerlerinde değil, bütün işyerlerinde uygulanmasını içeriyor.

Bir diğer tasarı hava çalışanlarına dair. Hava araçlarında iş sözleşmesi ile çalışan uçucu personelin çalışma koşullarının düzenlenmesi amacıyla hazırlanan ‘’Hava İş Kanunu’’ tasarısı uzun süredir bekliyor. Bu yasa taslağı kapsamında uçucu personelin çalışma süreleri, izin günleri, işten ayrılma ile iş akdinin fesih nedenleri ve personele ödenecek kıdem tazminatları görüşülecek.

Görünen o ki, 60. hükümet işçi ve emekçilere düşmanlıkta sınır tanımayacak.