17 Ağustos 2007 Sayı: 2007/32(32)

  Kızıl Bayrak'tan
   Çok yönlü saldırılara karşı işçilerin ve
halkların direnişi!
  Ortadoğu’da etkin rol mü, ABD’yle suç ortaklığını pekiştirmek mi?
ABD ve işbirlikçilerinin cumhurbaşkanı seçimi...
17 Ağustos unutulmasın...
Tekstil TİS’leri ihanet öncesi sessizliği yaşıyor
Kamuda toplu görüşme süreci başladı.....
  Elektropak işçisi eylemde
  Texim Tekstil’de iş bırakma!
  Tersanede direniş kazandı!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Sermaye grev hakkına saldırıyor…
  Sermayenin saldırılarını püskürtmek için ortak komite, birleşik direniş!
  Kadın vekiller kadın sorunuyla ne kadar ilgili?
  Emperyalist-kapitalist sistem kadın sorununu çözemez,
  Formula 1 sermayenin
uluslararası bir sirkidir!
  Mamak 4. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  BM: “Kosova bölünebilir!”
  BM Irak’ta etkin role hazırlanıyor
  Şangay İşbirliği Örgütü’nden
askeri tatbikat
  Savaştan gıdasını alan tüccarlar - Abu Şehmuz Demir
  Filistin, Irak ve Lübnan’da mikro ve kanton devletler kuruluyor... / 3 - Volkan Yaraşır
  Kavel Müzik Grubu’yla devrimci sanat üzerine konuştuk...
  “Bu makine de faşistleri öldürür!”
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ortadoğu’da etkin rol mü, ABD’yle suç ortaklığını pekiştirmek mi?

Ankara’daki Amerikancı takımı bir kez daha ırkçı siyonistlerin ayağına düştü. Amaç yine Washington’a etkili mesaj iletmek. Filistin halkının celladı ve emperyalistlerin Ortadoğu halklarına karşı en temel dayanağı olan İsrail, bilindiği üzere kimi zaman Türk sermaye devleti için “Washington’un kapılarını aralayan anahtar” işlevi de görebilmektedir. Nitekim 1 Mart tezkeresinin kazaya uğramasının ardından Beyaz Saray kapısını defalarca arşınlayan dinci-gerici hükümetin başı Tayyip Erdoğan, ancak Beyrut kasabı Ariel Şaron’un yardımıyla girebilmişti Beyaz Saray’a.

Irkçı siyonistler bu tür “hizmetler”i boşuna sunuyor değiller elbet. Nitekim Filistin’de vahşi yıkım ve katliamlar yapan, bundan dolayı gayri meşru konuma düşen İsrail, bu aynı dönemde dinci-gerici AKP hükümeti ile ilişkileri pekiştirebilmiş, hatta işi Şaron’la Tayyip arasında “kırmızı telefon hattı” bağlama noktasına vardırabilmişti. Öte yandan milyar dolarları bulan silah ihaleleri açan Türk ordusu da, bu ihalelerden en büyük payı çoğu zaman İsrail şirketlerine vermektedir.

Siyonistlere başvuran Ankara’daki işbirlikçi takımının gündeminde, bu sefer Bush liderliğindeki neo-faşist çetenin toplayacağını ilan ettiği “Uluslararası Ortadoğu Barış Konferansı”na katılma hedefi var.

Bush’un önerisiyle sonbaharda toplanacağı söylenen “Uluslararası Ortadoğu Barış Konferansı”na ABD, İsrail ve Filistinliler’in yanı sıra, Körfez ülkeleri, Mısır, Ürdün gibi Amerikancı Arap devletlerinin katılımı öngörülüyor. Kasım ayının ilk yarısında dışişleri bakanları düzeyinde yapılması planlanan toplantıya, Türkiye henüz davet edilmedi. Washington’dan çağrı gelmeyince, sürecin dışında kalmak istemeyen Ankara’daki Amerikancılar, bu defa da “kapıyı aralamak” için siyonistlere başvurdular. Yüzünü Tel Aviv’e dönen Ankara’daki rejim yetkilileri, İsrail’den ABD’yi ikna etmesini istiyorlar.

Daha önce de siyonistlerle Filistinliler arasında arabuluculuk yapma önerilerinde bulunan işbirlikçi takımı, şimdi de siyonist şeflerin getireceği yanıtı bekliyorlar. Irkçı-siyonistlerin ise, Türkiye’nin gerek toplantıya katılımına, gerekse ev sahipliği yapma önerisine sıcak baktığı belirtiliyor.

Görünen o ki, İsrail, Ankara’daki destekçilerine bir kez daha Washington’dan vize alabilecek.

Bush yönetimi, 63 milyar dolarlık savaş malzemesini bölgedeki Amerikancı rejimlere aktarma kararı alarak duyurmuştu sözkonusu konferansın toplanacağını. Kolaylıkla anlaşılacağı üzere bu planlarla, barışı tesis etmenin değil fakat halkları birbirine kırdırmanın hazırlığı yapılıyor. Direniş odakları ile İran’ın açıktan hedef gösterilmesi ise, hazırlığın kime karşı yapıldığını gösteriyor.

Yarım asırdır emperyalistler adına tetikçilik yapan Türk egemenleri, bu uğursuz rollerinin -Kürt sorununa ABD’yle yaklaşım farkından dolayı- kısmen de olsa gerilemesine tahammül edemedikleri için, “tetikçiliğe devam” etmek istediklerini, siyonist dostları aracılığıyla Washington’daki efendilerine iletiyorlar.

İşbirlikçi egemenler bu girişimle Ortadoğu’da etkili bir dış politika izleme hevesi içindedirler. Ancak daha önce sayısız kere görüldüğü gibi, “etkin dış politika” izlemek emperyalist-siyonist güçlerin saldırgan politikalarına hizmet etmenin ötesine geçmemektedir. Bu defa da farklı olması için hiçbir neden bulunmamaktadır. Bu suç ortaklığını önlemenin yolu ise, emperyalizme ve her türden işbirlikçilerine karşı etkili bir direnişten geçiyor.


Devlet satmaya devam ediyor!

Devlet son yıllarda özelleştirmelere hız verirken birçok KİT haraç mezat satıldı, satılmaya da devam ediyor. Su kesintilerini fırsat bilen hükümet akarsu ve suları da satmayı planlıyor.

Yaşanan su sıkıntısının, bu konuda önlem alınmamasının, yatırım yapılmamasının nedenini suyun özelleştirilmesine bağlayanlar az değil. Nükleer santral ve elektrik dağıtımında özelleştirme saldırısı her gündeme geldiğinde yaşanan elektrik kesintileri ve “elektriğe ihtiyacımız var” hezeyanları da bu söylemi doğrular nitelikte. Ayrıca otoyolların satışı da gündemde.

Akarsuların ve otoyolların özelleştirilmesi tartışmaları olgunlaşmaya bırakılırken, TEKEL’in özelleştirilmesi de gündemdeki TEKEL astronomik kâr oranı ile zarar eden KİT demagojisinin tamamen dışında bir kuruluştur.

1986 yılında start verilen ve AKP hükümeti ile hızlanan özelleştirmeler ile bugüne kadar 29,3 milyar dolarlık satış yapıldı. Ancak AKP hükümeti bu konuda çığır açarak ormanları, sahilleri, akarsuları, köprüleri, otoyolları da satış tezgahına dizdi. Bugüne kadar gerçekleştirilen en büyük özelleştirmeler:

* Kasım 2005’te TÜRK TELEKOM’un yüzde 55 hissesinin 6.5 milyon dolara Oger Telecom’a satışı,

* Ocak 2006’da TÜPRAŞ’ın yüzde 51 hissesinin 4.15 milyon dolara Koç-Shell ortaklığına satışı,

* Şubat 2006’da ERDEMİR’in 2.8 milyon dolara OYAK’a satışı,

* PETKİM’in yüzde 51 hissesinin 2 milyar dolara Trans Central Asia Petrochemical Holding Ortak Girişim Grubu’na satışı,

* İzmir Limanı’nın 49 yıllık işletme hakkı devrinin 1.3 milyon dolar Türk ve Hong Kong konsorsiyumuna verilmesi,

* Mersin Limanı’nın 36 yıllık işletme hakkı devrinin 755 milyon dolara PSA Akfen Grubu’na verilmesi,

* Karayolları Genel Müdürlüğü’nün İstanbul Zincirlikuyu’daki arazisinin 800 milyon dolara Zorlu Grubu’na satışı,

* Araç muayene istasyonlarının 613,5 milyon dolara Akfen-Doğuş Tüvsüd Ortak Girişim Grubu’na satışı,

* Eti Alüminyum’un 305 milyon dolara Ce-Ka İnşaat’a satışı.

1986-2005 döneminde yapılan satışlardan 17,7 milyar dolar elde edilirken, 2006 yılında 8,1 milyar dolar, 2007 yılında ise 3,5 milyar dolar özelleştirme geliri yağma edildi.

Önümüzdeki dönem hükümetin özelleştirmelere dönük ilgisi devam edecek. Tekel’e ait sigara fabrikalarının blok satış yoluyla özelleştirilmesi için hazırlıklar tamamlandı ve özelleştirme ihalesine çıkılabilmesi için hükümet kararı beklenmeye başladı.