13 Temmuz 2007 Sayı: 2007/27(27)

  Kızıl Bayrak'tan
   “Sınır dışı operasyon” yeniden ısıtılıyor...
  İşçi ve emekçiler devrimin ve sosyalizmin
bayrağı altında birleşmelidir!
CHP-MHP koalisyonu kimin için seçenek,
nasıl bir seçenek?
Ülkeyi talan eden hırsız tüccarlardan hesap soralım…
Petkim’in özelleştirilmesi ve ötesi
BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  BDSP’nin bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  Eksen Yayıncılık’tan seçimler üzerine çıkan kitapların tanıtımı... Tasfiyeci sürecin son aşaması: Parlamentarizm
  Elektropak işçisi mücadeleyle kazanacak!
  Düzen partileri hangi kadınlara sesleniyor?
  Seçim çalışmalarına keyfi engellemeler...
  Yoksulluktan kurtulmak için
kapitalizmden kurtulmak gerekir
  Parlamento sevdası herkesi
birbirine benzetiyor!
  Çalışma ilişkileri nereye ya da Çin nereye düşer usta?- Yüksel Akkaya
  Liberal sol, Baskın Oran’la makyaj tazeliyor!
  Küresel ısınma dünyayı tehdit ediyor...
  Binali Soydan’la dayanışma eylemlerinden....
  Parlamenter avanaklık değil komünist devrimcilik!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çalışma ilişkileri nereye ya da Çin nereye düşer usta?

Yüksel Akkaya

Safdil “dostlarımız” emek piyasalarına ve çalışma ilişkilerine Avrupa Birliği (AB) normlarının egemen olacağını bekleye dururken biz 22 Temmuz sonrasında emekçileri bekleyen başka bir tehlikeye dikkat çekmek istiyoruz.

Yaklaşık beş yıllık hükümetleri sırasında dünya milyarderleri arasına çok sayıda milyarder sokmayı başarmış olan AKP iktisat politikası yeni dönemde bu kez çok sayıda Çinli yoksul yaratacaktır. Zira, başta asgari ücret olmak üzere çok sayıda çalışma yaşamına ve ilişkilerine dönük düzenleme ve yaptırımlara bakıldığında gidilen yönün AB olmadığı aşikardır. AB normlarına yönelik olmayan bu sosyal politika uygulamaları ne yazık ki Brezilya “modeline” de yönelik değildir. Brezilya emek piyasaları ve çalışma ilişkilerinden daha kötü olan Çin modeli benimsenmiş görünmektedir. Zaten yeni milyarder yaratmanın en önemli olanağı da Türkiye’deki emek piyasaları ve çalışma ilişkilerini Çin modeline dönüştürmekten geçiyor.

Tarım sektörünün hızla çökertildiği, kırdan kente göçün hızlandırıldığı bir süreçte, işçiler ile işsizler, işsizler ile kırdan yeni gelmiş işsizler arasındaki kıyasıya rekabet hem ücretleri baskılayıp düşürecek hem de emek piyasalarını esnekliğin ötesinde iyice kölecil bir ilişkiye dönüştürecektir. Biat ve ihsan üzerine kurulmuş olan yeni çalışma ilişkileri uzun süre içinde disiplin altına alınmış emekçilerin artık denetlendiği bir aşamanın da başlangıç işaretleri olacaktır. Bu işaretlerin ne anlattığını ise Çin’deki emek piyasaları ve çalışma ilişkilerini bilmek ve anlamak ile mümkündür.

Çin emek piyasalarında işçinin, insanın hiçbir değeri yoktur. Karın tokluğuna uzun süre çalıştırılan işçiler adeta bir doğal ölüme terkedilmekte, hızlı yıpranma sonucu erken ölümlerle tanıştırılmaktadır. Böylece, Çin’de bir de nüfusu kontrol eden politika uygulanmaktadır! Genç yaşta emek piyasasına giren ama orta yaştan sonra fiziki olarak emek piyasasından çekilen bir nüfus! Sosyal güvencesiz, yetersiz gelir ile uzun süre çalışan, karın tokluğu dışında kaygısı olmayan ve kırlardan kentlere dinmek bilmeyen bir akış ile emek piyasasında yıkıcı rekabete yol açan bir genç işsizler ordusu! Emek piyasasından dışlanarak açlığa, ölüme terkedilmiş orta yaş üstü kesimler!.. İşte Çin modeli…

Aslında Türkiye’de üç modeli de birarada görmek mümkün. İlki, belirli sektör ve bölgelerde AB modelidir. Ayrıcalıklı, işçi aristokrasisi denilebilecek, genellikle örgütlenmiş bir kesim. Genellikle büyük metropol kentler ve katma değeri yüksek sektörlerde bu modeli görmek mümkün. İşçi sınıfı içindeki sayısal oranı çok yüksek değil, en iyimser tahmin ile yüzde 5 civarındadır. İkincisi, Brezilya modelidir, ki en yaygın olanı budur. Kuralsız, esnek emek piyasaları ve çalışma ilişkileri belirleyici özellik olarak ortaya çıkar. Düşük ücretin belirleyici olduğu bu ortamda herşey ihracata ve buna dayalı iktisat politikalarına göre yeniden yapılandırılmaktadır. Bu model ile çalışanların oranının yüzde 80’ler civarında seyrettiğini söylemek mümkündür. Üçüncüsü ise, genellikle “yabancı” işçiler ile kırsal kesimden gelmiş “yeni” işçilerin çalışma modelidir ki, buna Çin modeli demekte sakınca yoktur. Ağır ve zor işlerde uzun sürelerle asgari ücretin altında sosyal güvencesiz, karın tokluğuna “kaçak” çalışma söz konusudur. Daha genç, muhtaç, çaresiz insanlar üzerine kurulmuş olan bu model, Çin’de olduğu gibi yaşam süresinin hızla kısaltıldığı çalışma koşullarına sahiptir (tersaneler, deri işleri, kum ile kot yıpratma işleri bu tür işlerdir). Bu modelin emek piyasasındaki oranını yüzde 15 civarında tahmin etmek gerçek dışı olmasa gerek.

Evet, 22 Temmuz seçimlerinin anlamı, emek piyasaları ve çalışma ilişkileri açısından bakıldığında, daha çok Çin modelinin Türkiye’ye hızla taşınacağı üzerinden bir anlam ifade etmektedir. Öyleyse, emek ile sermaye arasındaki savaşa bir kez daha derinlikli bakıp, safları yeniden oluşturmakta yarar var.