13 Temmuz 2007 Sayı: 2007/27(27)

  Kızıl Bayrak'tan
   “Sınır dışı operasyon” yeniden ısıtılıyor...
  İşçi ve emekçiler devrimin ve sosyalizmin
bayrağı altında birleşmelidir!
CHP-MHP koalisyonu kimin için seçenek,
nasıl bir seçenek?
Ülkeyi talan eden hırsız tüccarlardan hesap soralım…
Petkim’in özelleştirilmesi ve ötesi
BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  BDSP’nin bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  Eksen Yayıncılık’tan seçimler üzerine çıkan kitapların tanıtımı... Tasfiyeci sürecin son aşaması: Parlamentarizm
  Elektropak işçisi mücadeleyle kazanacak!
  Düzen partileri hangi kadınlara sesleniyor?
  Seçim çalışmalarına keyfi engellemeler...
  Yoksulluktan kurtulmak için
kapitalizmden kurtulmak gerekir
  Parlamento sevdası herkesi
birbirine benzetiyor!
  Çalışma ilişkileri nereye ya da Çin nereye düşer usta?- Yüksel Akkaya
  Liberal sol, Baskın Oran’la makyaj tazeliyor!
  Küresel ısınma dünyayı tehdit ediyor...
  Binali Soydan’la dayanışma eylemlerinden....
  Parlamenter avanaklık değil komünist devrimcilik!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Seçim vaadleri ortalığa saçılıyor...

Parlamento sevdası herkesi birbirine benzetiyor!

Ordu ile hükümet arasında karşılıklı çekilen silahların ardından düzenin aktörleri aralarındaki düelloyu sandığa ertelemiş, cumhurbaşkanlığı krizini herkesi mutlu edecek şekilde böylece çözmüşlerdi. Ancak 4 ay erkene çekilmek durumunda kalan seçim takvimi tarafları sıkıştırdı. Düzen partilerinin boş vaadleri bir kez daha ortalığı kapladı. Tüm bu vaadlerin arasında meydanların bu yıl ki favorisi mazot fiyatları oldu.

Mazot tartışmasını Genç Parti Başkanı Cem Uzan başlattı. Uzan’ın “Mazot 1 YTL olacak” üfürmesinin ardından CHP’nin mazottan “ÖTV almama” vaadi, AKP’nin “yaparız bir şeyler” minvalindeki açıklaması, DP’nin “1 YTL’nin de altında olacak” sözleri geldi. Büyüklü küçüklü sandalye yarışındaki herkes konuya ilişkin bir söz söyledi.

Eksik bir şeyler var hissiyatını ise eski EMEP’li başkan, yeni “bin umut” adayı Levent Tüzel seri bir şekilde giderdi. “22 Temmuz’dan sonra mecliste, vurguncudan, soyguncudan, çetelerden, dokunulmazlıklara sığınanlardan hesap soran onurun ve vicdanın sesini duyacaksınız” şiarıyla İzmir 1. Bölge’den bağımsız milletvekili adayı olan Abdullah Levent Tüzel, Genç Parti Genel Başkanı, Cem Uzan hakkında ilçe seçim kuruluna suç duyurusunda bulundu. Uzan’ı suçlayan Tüzel, seçim sürecinde parti başkanlarının vaadlerinin gerçekleri yansıtmadığını, suç unsuru taşıdığını ve parti liderlerinin boş vaadlerde bulunduğunu ifade etti. “Cem Uzan gibi hakkında birçok suç dosyası olan birinin halkın karşısına çıkıp, ‘Ben başbakan adayıyım’ demesi, herhalde sadece Türkiye’de olabilecek bir durum” dedi.

Uzan’ın o kadar vaadinin içinden -mesela ÖSS’nin kaldırılması, daha da önemlisi terörü bitireceğim vaadi- en medyatik olanının seçilmiş olması rastlantı olmasa gerek. Tabii Genç Parti’nin İzmir’de çiftçiye seçim çalışması diye 1 YTL’den mazot satacağı söylentisi de oy peşinde koşan Tüzel’in hızla hareket etmesine neden olmuş olabilir. Zaten basın açıklamasında da buna değinen Tüzel şöyle diyor: “Liderler birbirleriyle rekabet içinde ama Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan işi abartmış durumda. 2 liradan alınan benzini 1 liradan satacaklarını söylüyorlar. İlçe teşkilatlarına mazot alındığı ve Torbalı gibi bazı ilçelerde bunun dağıtılacağı söyleniyor. Bu tabii ki seçim yasaklarına giriyor. Hiçbir parti böyle para karşılığı benzin dağıtamaz, bunu seçim propagandasına alet edemez”.

Levent Tüzel mazot tartışmasına kendi cephesinden bir yanıt vermiş oldu. Bu vaad curcunasına ürkek bir giriş yapan Tüzel, en azından oylarını mazot simsarlarına kaptırmayacağını dosta düşmana göstermiş oldu. Ancak Tüzel’in meclise girince yapacağım dediği vaadler de en az başkalarının mazot meselesi kadar çarpıcı. Tüzel, TC’nin neredeyse kurulduğu günden beri ağırlaşarak devam eden yapısal sorunları -demokratikleşme(me), Kürt sorunu vb.- ve emperyalizmle kurulan ekonomik bağımlılık ilişkilerini masaya yatıracaklarını vaadediyor.

Evrensel gazetesine verdiği röportajda “Eğer kazanıp Meclis’e girerseniz neler yapmayı hedefliyorsunuz?” sorusuna Tüzel’in yanıtı şöyle, “Seçim sonuçlarının, devlet iktidar güçlerinin istedikleri tabloyu oluşturmadığı koşullarda, -ki öyle de görülüyor- bizlerin de içinde yer aldığı Meclis, şiddet ve statüko yanlısı güçlerin zor tahammül göstereceği bir süreci yaşayacaktır. Ancak herhalde yıllardır olmadığı kadar halk düşmanı politika ve çıkar ilişkilerinin ortaya çıkartılıp teşhir edildiği, birçok emek ve demokrasi karşıtı yasa çalışmalarına karşı sesimizin gür bir şekilde çıktığı tartışmalar ve oturumlar yaşanacaktır. Ama bunlar sadece, Meclis kürsüsünde söylenen ve çatı altında kaybolup giden bir çıkış olmakla kalmayıp hayatın nabzının attığı her alanda, halk temsilcilerinin halk iradesiyle buluştuğu bir çalışmayla örtüşecektir. Sorgulanacak o kadar çok konu var ki herhalde sıraya koymak gerekecektir. Emperyalist anlaşma ve imtiyazlar, yolsuzluklar, sermaye gruplarına teşvikler, çalışma ve iş yasaları, Sosyal Güvenlik Reformu adı altında tasfiye, özelleştirmeler, Terörle Mücadele Yasası, gerçekleri araştırma ve ortaya çıkarma, bütçe düzenlemeleri, vergi adaletsizlikleri, nükleer santraller ve bağımlı enerji politikaları ve daha birçok konu”.

Reformistler kendini meclisin havasına öyle kaptırmış ki yine Evrensel gazetesinde “Bin Umut Adayları” ile yapılan röportajlar dizisinde aynı soruya en az Cem Uzan ayarında yanıtlar veriliyor. Kocaeli bağımsız milletvekili adayı, KESK eski Genel Sekreteri Mustafa Avcı aynı soruya şöyle yanıt veriyor: “Bu noktada çözüm projeleri geliştirelim derken kesinlikle Kürt sorununu çözmek zorundasınız. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değildir… Bugün Kürt sorunundan kaynaklı bir çatışma yaşanıyor ülkede. Bunun ekonomiye faturası var. Biz şu ana kadar 400 milyar dolar harcamışız buraya. Kalkacaksınız IMF’ye mahkûm olacaksınız. 16 milyar doları IMF’den taksitlerle almak için IMF’ye el avuç açacaksınız. Öbür taraftan da siz kalkacaksınız 400 milyar doları savaşa harcayacaksınız. Şimdi buna bağlı olarak eğitim, sağlık paralı hale geldi. Siz bu parayı istihdama, eğitime, sağlığa harcamıyorsunuz dışardan borçlanıyorsunuz ve getiriyorsunuz savaşa harcıyorsunuz. Şimdi bu noktada biz diyoruz ki bu kaynağı keseceğiz!”

Mevcut toplumsal ilişkilere dokunmadan, sermayenin egemenliğine son vermeden, burjuvazinin meclisini çözüm olarak sunarak kaynağı nasıl keseceğini açıklamayan “Bin Umut” adayları, Cem Uzan’ın “İMF’yi kovacağım” söyleminden farklı bir şey söylemiyorlar.

Anlaşılan o ki seçim atmosferi herkesi kendine benzetiyor. Seçim öncesi olacak olmayacak hesabı yapmadan, koltuğun hırsı ile akla ziyan davranmak beklenen bir davranış oluyor. Seçim ve meclisin o turuncu ceylan derisi koltukları herkesi bildiği gibi yapıyor.


 

Fethullah ABD’de, müritleri mecliste

Türkiye’nin en güçlü cemaatlerinden biri olan Gülen cemaati seçimlerde destekleyeceği adayları açıkladı. Fethullah Gülen cemaati 2002 seçimlerinde sessizce desteklediği AKP’ye bu kez açık destek verecek. Cemaat, özellikle kendine yakın adayları destekleyeceğini açıklarken cemaatlerin siyasetteki etkisi dikkat çekici bir hal aldı.

Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir tarafında okullar açan ve misyonerlik faaliyeti yürüten Gülen, 28 Şubat sürecinde ülkeyi terketti ve ABD’ye yerleşti. Cemaatini de emperyalizmin beşiğinden, uzaktan kumanda ile idare ediyor. Fethullah Gülen’in ABD ile kurduğu yakın ilişkiler ve ara ara sosyal-demokratlara verdiği destek sık sık Soros’la karşılaştırılmasına da neden oluyor.

Gülen cemaatinin yıldızı ilk kez 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde parladı. Güçlü bir hatip ve şovmen olan Gülen kitleleri etkileme gücü ve oluşturduğu geniş organizasyonla devletin tüm kurumları üzerinde görünmez bir el olarak dolaşıyor. Siyasetten spora, eğitimden sağlığa geniş bir alanda faaliyet gösteren ve büyük bir holding gibi çalışan cemaat ilkesiz ve pragmatik politika anlayışı ile her seçimde farklı bir partiye meyil ediyor. Partiler için her zaman bir zorunluluk olan tarikatlardan destek alınması ilk Demokrat Parti ile başladı ve süreç 1980 darbesinden sonra renk değiştirdi. Tarikatların ve cemaatlerin güçlenerek birer şirket olmaya başlaması onların çıkarlarının da mecliste temsil edilmesini şart hale getirdi. Bu tarihe kadar sadece seçmen olmakla yetinen tarikatlar, artık seçilen de olmaya başladı. Müritler de aktif siyasete girdi. Tarikatlar, farklı siyasal partileri destekleseler de hep sağ görüşlü siyasal oluşumlar içinde yerlerini aldı. Ancak cumhuriyetin yılmaz bekçisi(!) Bülent Ecevit’in DSP’si Gülen’den destek alarak oy almayı başardı. Yine DSP’nin içinden çıkan ve İsmail Cem’in önderliğinde kurulan YTP (Yeni Türkiye Partisi)’de Gaffar Yakın ile partinin Genel Sekreterliği’ni yapan Kültür eski Bakanı İstemihan Talay, Gülen cemaatinin açık desteğini almıştı.

Geçtiğimiz seçimde AKP’yi 28 Şubat’tan kalan izlerin etkisiyle ürkekçe destekleyen Fethullahçılar bu sefer desteklerini açıkça dile getiriyorlar. Cemaatin önde gelenleri, geçmişte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile cemaatin bugün olduğu ölçüde yakın olmadığına dikkat çekiyor ve AKP’yi eski göz ağrıları Özal’ın ANAP’a benzetiyorlar. AKP milletvekilleri adayları içinde cemaate yakın 30 dolayında isim olduğu, bunlarında seçilebilecek sıralardan aday gösterildiği söyleniyor.

Sivas’ta BBP’nin başkanı eski faşist tetikçilerden Muhsin Yazıcıoğlu desteklenirken BBP’nin diğer adaylarına cemaatten destek çıkmayacak. DSP dolayısıyla CHP ve Milli Görüşçüler Fethullahçılar’ın destek listesinde yok.

Nasıl çalışıyorlar?

Hemen her cemaatin illerde ve ilçelerde bölge imamları ya da bölge liderleri bulunuyor. Bu liderler, merkezden, yani şeyh ya da cemaatin en tepesindeki isimden aldıkları işaretleri, haftalık toplantılarda cemaat mensuplarına aktarıyor. Böylelikle, hangi parti ya da hangi adayın destekleneceği her yerleşim birimine ulaşıyor.

Cemaat mensupları daha sonra toplum içinde, çalıştıkları yerlerde, yakın çevrelerine bu yönde telkinlerde bulunuyor. Özellikle de cami cemaati arasında bulunan çok sayıda kararsız seçmen, cemaatlerin bu telkinleriyle karar veriyor. Cami görevlileri, aynı cemaate mensupsa, bu telkinin gücü iyice pekişiyor.


 

İzmir’de dostluk ve dayanışma pikniği

Yeni bir dünya yeni bir kültür mücadelesinde 5 yıldır kararlılıkla yürüyen kurumumuzun 5. yılını 8 Temmuz günü gerçekleştirdiğimiz piknikle kutladık. Dostluk ve dayanışma adına örgütlediğimiz pikniğimiz sıcak ve coşkulu bir atmosferde geçti.

Ortak kahvaltıdan sonra piknik programımız başladı. Saygı duruşunun ardından açılış konuşması yapıldı. Açılış konuşmasında “5 yıldır Çiğli’de yeni bir dünya, yeni bir kültür için mücadele vermekteyiz. 5 yıldır insanın insan tarafından sömürülmeyeceği, savaşsız, sömürüsüz bir dünya özlemimiz uğruna mücadele veriyoruz. Her zaman ezilenlerden yana taraf olduk ve sanatımızı da bu tarafın bir silahı olarak gördük. Şiirimizle, müziğimizle, tiyatromuzla ezilenlerin mücadelesinde ‘biz de varız’ dedik” denildi.

Daha sonra söyleşi kısmına geçildi. Söyleşide bağımsız devrimci sosyalist aday Ahmet Subaşı bir konuşma yaptı. Subaşı konuşmasında “Her gün medyada düzen partilerinin sözcüleri çıkıp sahte vaadlerde bulunuyorlar. Birbirinden farklı olmayan bu düzen partileri bizleri kandırmaya çalışıyorlar. Emekçilerin bilinçlerinde bulanıklık yaratmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ancak sınıfın bağımsız çıkarları için mücadele eden biz bağımsız devrimci sosyalist adaylar olarak düzenin seçim oyununu bozmak, onların maskelerini düşürmek için seçime katılıyoruz. Gerçek kurtuluşumuz olan sosyalizm için sınıfın devrimci programının etrafında birleşelim, örgütlenelim, mücadele edelim” dedi.

Söyleşi kısmından sonra programa ara verildi. Öğle yemeğinden sonra program Yürek İşçileri Şiir Grubu ile devam etti. Ardından Grup Kavel’in devrimci marş ve türküleriyle program sona erdi.

Pikniğimize yaklaşık 70 kişi katıldı.

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi çalışanları

 


 

Basın emekçilerinden kıyım protestosu

Burjuva basın bünyesinde çalışan basın emekçilerinin iş güvencesi için başlattıkları sendikal örgütlenme mücadelesi medya patronları tarafından işten atma sadırısıyla karşılanıyor. Geçtiğimiz haftalarda basın yayın sektöründe Show TV, ATV, Flash TV ile Radikal, Sabah, Fanatik ve Takvim gazetelerinden 100’ün üzerinde basın emekçisi işten atıldı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), basın sektöründe işçi kıyımına karşı eylem yaptı. TGS’nin 55. kuruluş yıldönümü olan 10 Temmuz günü saat 10.00’da Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın Cağaloğlu’ndaki Genel Merkezi önünde toplanan basın emekçileri Milliyet Gazetesi’ne pankart, döviz ve sloganlarla yürüdüler. Yürüyüşte “Medyada emekçi kıyımına son!” pankartı açıldı. Basın emekçileri yürüyüş boyunca “Susma sustukça sıra sana gelecek!”, “TÜSİAD’a Fanatik, sendikaya radikal!”, “Bütün basın işçileri birleşin!”, “Direne direne kazanacağız!” sloganları attılar.

Basın emekçilerinin sosyal güvence hakkına saldırıda başı çeken Doğan Holding yürüyüş boyunca alkışlarla protesto edildi. Basın emekçileri taşıdıkları “AKP’ye fanatik emekçiye radikal!”, “ATV’nin yayın akışı: 14.00 sendikadan istifa etmeyenler işten atılacak!”, “Orjinal saltanat istemiyoruz!”, “Doğan görünümlü şahin!”, “Doğan Yayın Holding kârını günbegün arttırıyor 41 kere maşallah!” yazılı dövizlerle tepkilerini dile getirdiler.

Yürüyüşün ardından Milliyet Gazetesi Binası önüne gelen basın emekçileri adına burada TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi bir konuşma yaptı. İpekçi yaptığı konuşmada; ATV ve Sabah Grubu’nda ciddi bir örgütlenme içinde olduklarını ve çoğunluğu sağlayarak yetki başvurularını yaptıklarını belirtti. Babıali’de yaşanan bu örgütlenmelerin dönüm noktası olacağını sözlerine ekleyen İpekçi, Doğan Grubu yöneticilerinin göz korkutmak amacıyla işçi kıyımına giriştiklerini ama bu saldırıya karşı mücadele edeceklerinin altını çizdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul