13 Temmuz 2007 Sayı: 2007/27(27)

  Kızıl Bayrak'tan
   “Sınır dışı operasyon” yeniden ısıtılıyor...
  İşçi ve emekçiler devrimin ve sosyalizmin
bayrağı altında birleşmelidir!
CHP-MHP koalisyonu kimin için seçenek,
nasıl bir seçenek?
Ülkeyi talan eden hırsız tüccarlardan hesap soralım…
Petkim’in özelleştirilmesi ve ötesi
BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  BDSP’nin bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  Eksen Yayıncılık’tan seçimler üzerine çıkan kitapların tanıtımı... Tasfiyeci sürecin son aşaması: Parlamentarizm
  Elektropak işçisi mücadeleyle kazanacak!
  Düzen partileri hangi kadınlara sesleniyor?
  Seçim çalışmalarına keyfi engellemeler...
  Yoksulluktan kurtulmak için
kapitalizmden kurtulmak gerekir
  Parlamento sevdası herkesi
birbirine benzetiyor!
  Çalışma ilişkileri nereye ya da Çin nereye düşer usta?- Yüksel Akkaya
  Liberal sol, Baskın Oran’la makyaj tazeliyor!
  Küresel ısınma dünyayı tehdit ediyor...
  Binali Soydan’la dayanışma eylemlerinden....
  Parlamenter avanaklık değil komünist devrimcilik!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Sınır dışı operasyon” yeniden ısıtılıyor...

“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarıyla mücadeleye!

Sınır ötesi operasyon konusu, gündemin üst sırlarındaki yerini korumaya devam ediyor. Ordu merkezli burjuva kamp, Güney Kürdistan’a yönelik sınır ötesi bir operasyona girişmediği için AKP hükümetini çok yönlü sıkıştırmayı sürdürüyor. Bir süre önce, “içerideki teröristleri bitirdiniz mi de, sınır ötesi operasyon yapmak istiyorsunuz” çıkışıyla bu girişime o gün için sıcak bakmadığı işaretini veren hükümet, CHP’nin “AKP, ABD ile Kuzey Irak’a girmemek için gizli anlaşma yaptı” şoven hamlesinin de basıncıyla “her şey ihtimal dahilindedir” diyerek sınır ötesi bir operasyonun seçimlerden önce dahi gündeme gelebileceğini, tezkerenin derhal meclisten çıkabileceğini ima etmeye başladı. Seçimlerden önce tezkerenin görüşüleceği bir olağanüstü toplantı yapılacağı ve bu toplantıdan apar topar bir tezkere kararı alınacağı havası yaratıldı. Sezer ile Erdoğan’ın ikili görüşmesi de bu havayı ayrıca güçlendirdi.

Fakat basına yansıyan bilgiye göre, Bakanlar Kurulu’nun 22 Temmuz genel seçimleri öncesi yapılan son toplantısında, “artan terör eylemleri masaya yatırıldığı ancak, sınır ötesi operasyonla ilgili herhangi bir tezkere kararı çıkmadıdı İhtiyaç duyulmazsa Bakanlar Kurulu seçime kadar bir daha toplanmayacak.” kararı alındı. Öte yandan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan katıldığı bir televizyon programında, “Tezkere Meclis’ten çıkacak mı?“ sorusuna: “Şu anda değil. Seçime 12 günümüz var. 12 günlük süre içerisinde henüz gündemimizde bir tezkere olayı şu anda yok. Bu demek değildir ki olmaz. Gerektiğinde bu konuda atılması gereken adım neyse hiç tereddüt etmeden atarız. Ve bu işi gerekli kılacak bir adımı ilgili birimlerimiz, kuruluşlarımız bize henüz rapor etmiş de değiller” yanıtını verdi.

Görünen o ki “sınır ötesi operasyon” konusu gündemin alt sıralarına düşse de onu ihtiyaç haline getiren koşullar yerinde kaldıkça yeniden üst sıradaki yerini alacaktır. Kuşkusuz ki, Güney Kürdistan’a yönelik tartışmanın sürekli canlı tutulması nedensiz değildir. Sömürgeci sermaye devleti, Güney Kürdistan’daki devletleşme sürecini stratejik bir tehdit ve yakın bir tehlike olarak algılamaktadır. Ona, bu yılın sonuna doğru referandumla Kerkük’ün Kürdistan’a resmen bağlanması süreci yaşamsal bir sorun olarak görünmektedir. Zira böylece, geleneksel inkâr ve imha politikası ciddi bir yara alacaktır. Dahası yılları bulan İmralı teslimiyetine rağmen Kürt halkı devrimci potansiyelini her vesileyle döne döne açığa vurmaktadır. Bu da sömürgeci sermaye devletinin korkusunu büyütmektedir.

Açıktır ki, sermaye devleti için yakın bir gelecekte, bugünkü koşullar değişmediği sürece, özellikle ABD’ye rağmen Güney Kürdistan’daki devletleşme yönünde atılan adımları büsbütün ortadan kaldırmak olanaksız. Yani, Irak’taki güç dengesi ABD’nin bölgeye ilişkin stratejik planları değişmediği sürece, sermaye devletinin Güney Kürdistan’ı işgali olanaksız. Fakat o, uzun vadede dengelerin değişeceğini, ABD’nin bölgeden çekileceğini, bu yolla kendisinin stratejik öneminin daha da artacağını, böylece Türkiye’nin tezlerini destekler hale geleceğini hesaplıyor. Buradan hareketle Güney Kürdistan’a yönelik bir sınır ötesi operasyonu hep gündemde tutmaktadır.

Basına yansıyan son bilgiler, ABD emperyalizminin Irak’tan çekilme yönünde iç tartışmalarının derinleştiği yönünde. Nitekim Washington muhabiri Yasemin Çongar Milliyet gazetesindeki köşesinde, 22 Temmuz seçimlerinin işbaşına getireceği yeni hükümetin, Irak’tan çıkmanın yolunu arayan bir ABD ile karşı karşıya kalacağına dikkat çekiyor.

“İkinci büyük Irak pazarlığına ilişkin ipuçları, New York Times’ın dünkü başyazısında yer aldı. Bush yönetimine ‘daha fazla oyalanmadan Irak’ı terk et’ çağrısı yapan başyazı, Amerikan toplumundaki hakim beklentiyi yansıtmanın ötesinde, ciddi bir muhasebeye dayanıyor. Bu muhasebe, hem ABD’nin çekilmesinin Irak’ta daha kanlı ve kaotik bir ortama, bölgede ise ciddi kargaşaya yol açabileceğini görüyor, ama hem de, Amerikan askeri varlığının sürmesinin, Irak’taki durumu artık asla iyileştiremeyeceğini kabulleniyor.

New York Times’ın yaklaşımı, ABD Kongresi’nde sadece Demokratların değil, Cumhuriyetçilerin de giderek genişleyen bir kesimi tarafından paylaşılıyor. Ayrıca Bush yönetimi, Irak’taki ‘ilerleme’ konusunda, gelecek hafta Kongre’ye bir ara rapor sunmakla, 15 Eylül’e kadar da çok daha kapsamlı ve bir anlamda ‘nihai’ değerlendirme yapmakla yükümlü.

Bu raporlara yansıyacak Irak tablosunun, Kongre’nin asgari beklentilerini karşılamaması ve yılbaşında alınıp uygulanan kuvvet arttırımı kararının işe yaramadığı izlenimini yaratması kuvvetle muhtemel. Bu durumda, Washington’ın, Irak’tan çıkmanın yolunu aramaya başlamasını ve bu arayışın, New York Times’ın işaret ettiği türden bir Türkiye boyutu taşımasını bekleyebiliriz.”

Yazının devamında Çongar, ABD’nin Irak’tan çekilmesi durumunda, Ankara ile Washington arasında Türkiye’nin üs ve limanlarının kullanımıyla sınırlı olmayacak kapsamlı bir pazarlığa dikkat çekiyor. Sermaye devleti de bugünden bütün hazırlıklarını buna göre yapmaktadır. Dahası, kısa vadede bir sınır ötesi operasyon tehdidiyle, Güney Kürdistan’ı basınç altında tutarak devletleşme yönündeki kazanımları sınırlamayı, mümkünse Kerkük referandumundan vazgeçirmeyi hedeflemektedir.

Yapılmak istenen tüm bunlarla sınırlı değildir. Yukarıda belirtilen nedenin yanı sıra, Kuşku yok ki, içeride baskı ve zorbalığı daha da yoğunlaştırma, Kürt dinamizmini kontrol etme amaçları da var. Bugünkü sürecin önemli özelliklerinden biri, sertlik politikalarının çok daha belirgin hal almasıdır. Sınır ötesi operasyonun ihtiyaç olduğu yönündeki propaganda, sınıra asker yığma, içerinin buna göre hazırlanması, burjuva medyanın tam bir seferberlik hali, “güvenli bölge” adı altında askeri yasak bölge ilanı, olağanüstü hal uygulamalarının fiilen yeniden başlatılması, polisin yetkisini artıran düzenlemeler, Güney Kürdistan topraklarında “tampon bölge” elde etmeye yönelik zemin hazırlama çalışmaları bunun açık göstergeleridir.

Ordu eksenli burjuva kamp, bir yandan içeride söz konusu sınır ötesi operasyonu bir iç politika malzemesi olarak siyasal yaşamı yeniden şekillendirme operasyonunu sürdürüyor ve diğer yandan tüm temel konularda inisiyatifi elde tutmak istiyor. Profesyonel ordu birimlerinin kuruluşuna yönelik hazırlıklar, psikolojik savaş aygıtının daha etkin hale getirilmesi doğrultusundaki sıkı ve kesintisiz çalışmanın amacı ne yalnız başına Kürt hareketini etkisizleştirme, ne de Güney Kürdistan’a yapılacak operasyon ile sınırlıdır. Yasemin Çongar’ın işbirlikçi bir jargonla ifade ettiği, emperyalizmin sermaye devletine bölgeye ilişkin biçtiği rol de bunu gerektirmektedir. Bu çerçevede, “sınır içi”- “sınır ötesi” operasyon, bir bütünün unsurlarını oluşturmaktadır. Bu nedenledir ki, Kürt halkına yönelik “sınır içi” ve “sınır ötesi” her operasyon, gerisin geri dönüp içeride tüm milliyetlerden işçi ve emekçilerin yaşamını doğrudan etkilemektedir.

Açıktır ki, bu gerilim politikalarının genel amacı, geleneksel imha, inkar ve asimilasyon politikalarının devamını sağlamaktır. Kısa vadede ise, birincisi, Kürtler’in meclise girmesini önlemek veya en azından sınırlamaktır. İkincisi, AKP hükümetini basınç altında tutarak seçimlerde AKP’nin başarısını mümkün mertebe azaltmaktır. Psikolojik savaşın bütün unsurlarının kullanıldığı “sınır içi bir operasyon” tüm hızıyla sürüyor. Bugün Genelkurmay, Kürdistan’daki operasyon ve çatışmaları kullanarak, Kürt sorunu üzerinden müdahale ve kamplaşmaya yeni bir boyut kazandırmaya yönelik adımlar atıyor. Bugün halklar arasında düşmanlık yaratılmaya çalışılmakta, Türk halkını savaş politikalarına yedeklemeye yönelik bir çaba sergilenmektedir.

Tüm bunlar, “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarı ve “Düzene karşı devrim!” perspektifiyle devrimci bir karşı duruşun ne denli gerekli olduğunu bir kez daha ortaya koyan gelişmelerdir. Egemenlik ve ayrıcalık için çatışan düzen güçleri, bu çatışmada avantaj sağlamak üzere halkları birbirlerine düşürecek kanlı provokasyonlara başvurmakta, çatışmalarına emekçi halkı alet etmeye çalışmaktadırlar. Bu yolda elde edecekleri mesafe, emekçilerin yıkımı, kırımı ve geleceğinin karartılmasından başka bir sonuç yaratmayacaktır.

Tüm devrimci ve ilerici güçler, “sınır içi”- “sınır dışı” hazırlıkları yapan sermaye cephesine karşı durmak, bu saldırıyı püskürtmek üzere düzene karşı mücadele bayrağını yükseltmek üzere çabalarını yoğunlaştırmak zorundadırlar.