13 Temmuz 2007 Sayı: 2007/27(27)

  Kızıl Bayrak'tan
   “Sınır dışı operasyon” yeniden ısıtılıyor...
  İşçi ve emekçiler devrimin ve sosyalizmin
bayrağı altında birleşmelidir!
CHP-MHP koalisyonu kimin için seçenek,
nasıl bir seçenek?
Ülkeyi talan eden hırsız tüccarlardan hesap soralım…
Petkim’in özelleştirilmesi ve ötesi
BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  BDSP’nin bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  Eksen Yayıncılık’tan seçimler üzerine çıkan kitapların tanıtımı... Tasfiyeci sürecin son aşaması: Parlamentarizm
  Elektropak işçisi mücadeleyle kazanacak!
  Düzen partileri hangi kadınlara sesleniyor?
  Seçim çalışmalarına keyfi engellemeler...
  Yoksulluktan kurtulmak için
kapitalizmden kurtulmak gerekir
  Parlamento sevdası herkesi
birbirine benzetiyor!
  Çalışma ilişkileri nereye ya da Çin nereye düşer usta?- Yüksel Akkaya
  Liberal sol, Baskın Oran’la makyaj tazeliyor!
  Küresel ısınma dünyayı tehdit ediyor...
  Binali Soydan’la dayanışma eylemlerinden....
  Parlamenter avanaklık değil komünist devrimcilik!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devletin çeteleri ortalığa saçılıyor...

Çürüyen düzenden, çeteleşen devletten hesap soralım!

Susurluk’ta kaza yapan Mersedes yıllardır bilinen ama kanıtlanamadığı için konuşulamayan kontrgerilla gerçeğini ortaya çıkartmıştı. ‘70’li yıllarda ilk kez Ecevit tarafından sözü edilen devletin karanlık örgütlenmelerinin faaliyetleri her geçen gün kökleşerek ve güçlenerek devam etti. Faşist devletin tüm yönelimleri ile uyuşan bu karanlık örgütlenmeler ortaya çıktıkça, çetelerin aslında bu çürümüş düzenin ta kendisi olduğu gerçeği de açığa çıktı.

Tüm NATO ülkelerinde “komünizm” tehdidine karşı özel olarak kurulan kontr-gerilla örgütlenmeleri devletin yetişemediği yerlere uzanan maşa görevini görüyor. Özel bir tercih olarak mafya tarzında kurulan örgütler, işlevleri gereği hızla tasfiye edilebilir bir nitelikte oluşturuluyorlar. Böylece devlet, istediği zaman bu tarz örgütlemeleri herhangi bir sebeple tasfiye mecburiyetine düşerse zorlanmamış oluyor. Çete konusunda bir hayli tecrübeli TC için de durum benzer bir şekilde işliyor. Ancak TC’de durum öylesine karışmış durumdaki, her yandan fışkıran çeteler, içiçe geçmiş ilişkiler devletin temel yapısıyla öylesine bütünleşmiş ki, kim çete kim resmi devlet görevlisi ayırt etmek neredeyse imkansızlaşmış durumda. Son olarak “vatan savunmasının” yükselen yıldızı Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi’nin marifetleri ortaya çıktıkça çete devletinin en çıplak hali gözler önüne seriliyor.

Çocuk pornosundan, çek-senet tahsilatına kadar her türlü pis işe karışan “vatanseverler” yükselen şovenizmden nemalanıyor. Ölen asker eşlerini dolandırıp, silah üstüne yemin eden bu asker devşirmesi “yeniçeri” güruhun yaptıkları düzen içi hesaplaşmanın bir sonucu olsa da deşifre edilmiş oldu. Ümraniye’de bir evde ortaya çıkan bombalarla gündeme gelen bu çetede yine tanıdık yüzler var. 27 taarruz ve savunma tipi el bombasının ele geçirildiği evin sahibi Mehmet Demirtaş’ın, emekli tuğgeneral Veli Küçük, emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin, emekli astsubay Oktay Yıldırım ve Kuvayi Milliye Derneği kurucularından Bekir Öztürk ile sık sık görüştüğü ortaya çıkarken tüm bu kişilerin adı Danıştay saldırısına da karışmıştı. Tüm bu isimlerin asker kökenli olması, ortaya çıkan diğer deliller her şekilde orduyu işaret ediyor. Ümraniye’de bombalarıyla derdest edilen bu kontrgerilla timinin, Türk Mukavemet Teşkilatı’ndan Ergenekon’a kadar, ‘eski’ kontrgerilla isimleriyle bağlantılı çalışmalar yaptığı, incelenen bilgisayar kayıtlarında görüldü. Aynı bilgisayar kayıtlarından MGK’nın ‘çok gizli’ toplantı tutanaklarının da çıkması şaşırtıcı değil. Hele Veli Küçük, Kunakçı Paşa gibi katliamcı ve faşist tetikçilerin adları işin bir kışlada örgütlendiğini açıkça ortaya koyuyor. Ordu ise olaylarda açığa çıkan çetelerle bağlantısını reddediyor.

Bu çetelerin hikayeleri ve örgütün tüm bileşenleri olmasa bile en azından yöneticileri hep aynı oluyor. Bu benzeşmenin sebebi doğaldır ki aynı kaynaktan doğmuş olmalarıdır. Açık ki kısa bir temizlik sürecinin ardından hızla, çeşitli hesaplara kurban edilen, bu çetenin mensupları yeni bir kontra örgütlenme içinde istihdam edileceklerdir. Önceki olaylarda da benzer süreçler yaşanmıştı. Örneğin, operasyon kapsamında değerlendirilen Danıştay saldırısı ve süreci başlatan Ümraniye cephaneliği ile de adı anılan Veli Küçük. Veli Küçük daha önce Susurluk ve JİTEM tartışmalarında boy göstermiş bir isim olarak öne çıkıyor. Üst düzey bir emniyet yetkilisi, “Adı geçen bir numaranın, Veli Küçük olabileceğini düşünüyoruz” şeklinde açıklamada bulunurken devletin tetikçi kadrosunda önemli bir yeri olan Veli Küçük henüz ortalarda yok.

Danıştay provokasyonu azmettiricisi, Ümraniye cephaneliği sorumlusu tutuklu emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin, Veli Küçük’ün elini öperken görüntülenmişti.

Çete operasyonlarının görünen yüzünde hükümet ve ordu arasında süren çatışmanın izleri var. Orduyu bu yönden yıpratmaya çalışan hükümet, bu operasyonları da bir şova dönüştürdü. Düzen içi hesaplaşma sürerken AKP her alanda kadrolaşmaya devam ediyor. Buna devletin çetelerinde kadrolaşma çalışmaları da dahil.

Yeni bir şey keşfetmiş gibi çeteci avına çıkanlar yalan söylüyor. Bu devlet zaten çeteleşmiş yapısıyla bu pisliğin altından kalkamaz. Maraş’ın, Çorum’un, Sivas’ın katili çete devletidir. Devletin tüm yapısını oluşturan bu karanlık ilişkiler zincirini kıracak güç işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin militan mücadelesidir. Bu pisliği, onu üreten kokuşmuş düzenle beraber ancak devrim yok edebilir.


 

Dink cinayetinde “derin”lik!

Hrant Dink cinayeti ile ilgili ilk mahkeme bundan sonra olacaklara ışık tutuyor. İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek eliyle sahip çıkılan tetikçiler, arkadaş grubu olarak tanımlandı. Katillere kucak açan Ramazan Akyürek zaten tanıdığı tetikçi ekibini neredeyse “çay partileri düzenleyen”, yaramazlık yapıp adam öldüren bir grup olarak tanımlamaya çalıştı. Ancak sanıklar ifadelerinde böyle söylemediler.

Cinayetin azmettiricisi olduğu öne sürülen polis muhbiri Erhan Tuncel, cezaevinde savcılara verdiği şifahi beyanda, örgüte isim arayışında olduklarını anlatıyordu. Erhan Tuncel, 20 Şubat 2007 tarihindeki savcılarla görüşmesinde şunları söyledi: “Yasin sürekli ‘Bir örgüt kuralım, bu örgüte isim bul’ diye Tuncay Uzundal’a söylüyordu. Benim bildiğim kadarıyla bir isim bulunamadı.”

Diğer bir tutuklu sanık Tuncay Uzundal da 12 Mart 2007 tarihinde Edirne F Tipi Cezaevi’nde savcılarla yaptığı mülakatta örgüte buldukları isimleri anlattı. Uzundal, “2006 ramazan ayından önce evde Yasin, ben, Erhan oturduğumuz zamanlarda ‘Bir örgüt kuralım, buna bir isim bulalım. TİKO, (Türk İslam Kurtuluş Ordusu) ‘Kıyamet İslam Ordusu’ olsun şeklinde konuşmalarımız olmuştur” dedi. Uzundal, ayrıca Erhan Tuncel’in Emniyet’teki görevinden kendisine bahsettiğini belirtirken, “Tuncel bana, Ramazan Akyürek’in kendisi sayesinde yıldız aldığını ve İstihbarat Daire Başkanı olduğunu söylüyordu” dediğini aktarmıştı.

Savcılar Fikret Seçen ve Selim Berna Altay da iddianamede sanıklarla ilgili terör suçlaması yapmış ve şu yorumda bulunmuştu: “Tüm şüphelilerin ortak siyasal ve sosyal görüşleri doğrultusunda ideolojik amaçla hareket ettikleri anlaşılmaktadır... Türkiye’nin imajı ve karşı karşıya bırakıldığı sorunlar dikkate alındığında eylemler sonrası kamu düzeninin ciddi biçimde bozulduğu ve bir iç güvenlik tehdidinin ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Şüpheliler tarafından oluşturulan topluluğun bir terör örgütü olarak yorumlanması yasaya uygun olacaktır.”

Dink’in cinayeti birçok gerçeğin tekrar hatırlanmasına yol açarken, cinayet sonrası gelişmeler tıpkı kendinden öncekiler gibi derinlere giden ilişkileri göstermektedir. Bizzat polisin bilgisi dahilinde işlendiği zaten bilinen cinayete ilişkin ortalığa saçılanlar devletin kanlı yüzünü bir kez daha açığa çıkarmaktadır.

Yasin Hayal’in ırkçı avukatı İşçi Partili

Dink’in davası birçok şeye gebe olacak gibi gözüküyor. Son dönemde mantar gibi çoğalan ulusalcı örgütlenmeler dikkat çekerken tüm bu örgütlerin uyuşturucudan, çocuk pornosuna, silah ticaretinden haraç toplamaya kadar geniş bir yelpazede tanımlanan suç sicilleri ortaya çıkıyor. Mahkemelerde esip gürleyen faşist çeteler en son Dink cinayetinin de davasında boy göstermişti. Cübbeli avukat görüntüsü ile “Hepiniz Ermenisiniz” diye bağıran Yasin Hayal’in avukatı Fuat Turgut’un İşçi Partili olduğu ortaya çıktı. İzmir Barosu’na kayıtlı bir avukat olan Turgut, 6 yıl boyunca yargılanan “Yüksekova Çetesi”nin avukatlığını yaptı. Bu davalardaki açıklamalarından dolayı biri 5, diğeri 7 ay olmak üzere iki kez hapis cezası aldı. Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki davasına müdahil oldu. Şehit ailelerini savundu. İmralı duruşmalarında yaptığı şovlarla da sık sık gündeme geldi. Benzer bir şovu Hrant Dink cinayeti davasında da tekrarlayan bu medyatik kafatasçı, duruşma başlamadan önce gazetecilerin bulunduğu bölüme giderek muhabirlere “Hrantçısı, Ermenisi bol olan bir ülke olduk. Ne kadar çok Ermeni var’’ demişti. Tam o sırada da Hrant Dink’in eşi Rakel Dink ve kızları adliyeye giriş yapmıştı. Avukatın bu ırkçı sözleri üzerine Dink ailesi avukatlarından Ümit Abanoz, “Sen provokatörsün, çıkar cübbeni çık dışarı” diyerek tepki gösterirken Turgut ise, “Hepiniz Ermenisiniz, hepinizde Ermeni pasaportu var” demişti.