6 Temmuz 2007 Sayı: 2007/26(26)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen siyasetinde “ip dalaşı”...
  Terör edebiyatı yapan generaller...
Abdullah Gül sivil silahsız siyaset belgesini açıkladı!
Boş vaadler ortalığa saçılıyor...
Hrant Dink’in katili sermaye devleti!
PETKİM işçisiyle dayanışmayı yükseltelim!
  Sınıf hareketi...
  BDSP’nin bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  Ankara ve Mersin’de
kontrgerilla karargâhları
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  Eksen Yayıncılık’tan seçimler üzerine çıkan kitapların tanıtımı... Seçimler ve sol hareket
  BDSP’nin 2 Temmuz eylem ve tkinliklerinden...
  2 Temmuz eylem ve etkinliklerinden...
  Füze kalkanı krizi çözülemedi
  Yurtdışında Sivas katliamı lanetlendi...
  Binali Soydan: Kısa bir özgeçmiş
  Bir kez daha TC’nin Güney Kürdistan
operasyonu üzerine...
M. Can Yüce
  Kızıl Bayrak sitesi Haziran ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kamuda TİS süreci seçim sonrasına sarkıyor

Türk-İş yönetimi geçtiğimiz günlerde hükümetle anlaşarak kamu toplusözleşme görüşmelerine ilişkin çerçeve protokolüne imza atmıştı. Varılan anlaşmada 900 YTL’nin altında ücret alan kamu işçilerinin ücretlerinde iyileştirme yapılması ve tüm kamu işçilerine de seyyanen 140 YTL zam verilmesi öngörülüyordu. Seçimler kapıda olduğu için hükümet esneklik dayatmasını geri çekmiş, idari maddelerin düzenlenmesi ise tek tek sendikaların işverenle yapacağı görüşmelere bırakılmıştı.

Türk-İş’e bağlı çoğu sendikanın imzalanan protokole dair bir söyleyeceği yoktu. Zaten bu konuda konuşan açıklama yapan da pek olmadı. Protokol imzalanmadan önce Türk-İş şöyle yapmalı, böyle yapmalı diyenlerin de önemli bir bölümü, varılan anlaşmayı memnuniyetle karşıladılar. Bu memnuniyetin nedeni, alınan ücret zammından ya da diğer maddelere ilişkin varılan anlaşmadan ziyade bu işin kazasız belasız bitirilmesiydi. Zira bu tip sendikacıların tek dileği, tabanda bir kaynaşma, dalgalanma olmadan, eylem ya da grev gibi süreçler yaşanmadan “meselenin tatlıya bağlanması” idi.

Bazı sendikaları ise bu genel tutumun dışında tutmak gerekiyor. Bunlardan biri Petrol-İş. Petrol-İş Başkanlar Kurulu, hükümetle protokol imzalanmadan birkaç gün önce yaptığı toplantıda bu konuyu da ele almış ve Türk-İş’e belli eleştiriler yöneltmişti. Başkanlar Kurulu sonuç bildirisinde bununla ilgili şunlar söylenmekteydi;

“Farklı sektörlerden 320 bin işçiyi ilgilendiren kamu toplu iş sözleşmeleri süreci Konfederasyonumuz tarafından iyi yönetilmemekte, doğru strateji ve politika izlenmemektedir. Başkanlar Kurulumuz, sözleşmelerde temel stratejimizi AKP’nin emekçi düşmanı politikalarının geriletilmesi, işe ilk giriş ücretlerinin düzenlenmesi, ücret dengesizliklerinin giderilmesi, her işyerinin kendine özgü sorunlarının çözümlenmesi, istek dışı işten çıkarılmayacağına ilişkin düzenlemeler yapılması, kazanımlarımızı geriye götürecek hiçbir esneklik hükmünün sözleşmelerde yer almaması ve ücretlerde geçmiş dönem kayıplarının telafi edilmesi üzerine inşa etmiştir. Taleplerimizin 25 Haziran’da yapılacak görüşmede Hükümetçe karşılanmaması durumunda, Konfederasyonumuzun derhal grev uygulama kararlarını almasını, grev yasağı olan işyerlerinde ise eylemlilik takvimini ortaya koymasını talep ediyoruz.”

Bu bildirinin kamuoyuna açıklandığı günlerde Türk-İş hükümetle anlaştı. Anlaşmanın ardından Evrensel Gazetesi’ne konuşan Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın, esnek çalışmaya ilişkin hükümlerin protokolde yer almamasını, idari maddelerin sendikaların imzalayacağı toplusözleşmelere bırakılmasını olumlu olarak değerlendirdi, “Esnek çalışmayı düşündüğümüzde sonuç olumlu” diyen Öztaşkın, 320 bin kişilik kamu işçisi kitlesinin harekete geçirilmesi ve “üretimden gelen gücün kullanılması” halinde daha iyi sonuç alınabileceğini ifade etti.

Petrol-İş Sendikası Aliağa Şube Başkanı ise hükümetle Türk-İş arasında imzalanan anlaşmanın işyerlerine özgü sorunları çözmediğini, bu sorunlar çözülmeden kendilerinin TİS imzalamalarının söz konusu olmadığını, anlaşma sağlanamaması durumunda greve çıkmaktan çekinmeyeceklerini ifade etti.

Petrol-İş’in yetkili olduğu işyerlerinde işverenlerle bir takım önemli sorunların yaşandığı ve bunların sözleşme görüşmelerinin seyrini belirleyebileceği anlaşılıyor. Bununla birlikte sektördeki kamu işyerlerinde henüz TİS süreci devam ediyor ve sendikanın nasıl bir tutum izleyeceği ilerleyen süreçte ortaya çıkacak.

Türk-İş’in imzaladığı protokolün kendi başına belirleyici olmadığı sektörlerden birisi de havayolu taşımacılığı sektörü. Bu sektörde TİS görüşmeleri hükümetle Türk-İş arasında protokol imzalanmadan çok önceleri tıkanmıştı. Arabulucu sürecinde de bir anlaşma sağlanamadı. Hava-İş yönetimi, arabulucu ile yapılan son görüşmede işverenin verdiği teklifin kendi taleplerinden çok uzak olduğunu, bu koşullarda anlaşmalarının mümkün olmayacağını açıkladı. Arabulucunun raporunu Çalışma Bakanlığı’na ilettiği bildiriliyor. Yasal prosedüre göre raporun bir hafta içinde Hava-İş Sendikası’na tebliğ edilmesi, onun ardından da gene bir hafta içinde grev kararının işyerine asılması bekleniyor.

Fakat bir taraftan yasal prosedür işlerken diğer taraftan işveren her türlü ayak oyunlarını devreye sokmaktan da geri durmuyor. 4 Temmuz tarihinde sendikadan yapılan açıklamada işveren yetkilisinin 5 Temmuz için yeni bir görüşme önerisi ilettiği, fakat sendikadan yanıt almadan bu çağrıyı tüm çalışanlara bildirdiği; işverenin çalışanların direncini kırmak için bir psikolojik savaş başlattığı; bu çerçevede bir çalışanın ağzı ile kaleme alınan “çalışmak istiyorum” başlıklı bir metnin e- posta yoluyla tüm çalışanlara ulaştırıldığı; kimi yöneticilerin odaya çektiği çalışanlar üzerinde baskı kurduğu, tehditlerle sonuç almaya çalıştığı ifade ediliyor. Sendika ise buna yanıt olarak 5 Temmuz’daki görüşmenin üyeler önünde açık olarak yapılmasını talep etmiş bulunuyor. Kısacası THY’de TİS süreci kıran kırana bir mücadeleye konu oluyor. 5 Temmuz toplantısından da bir sonuç alınmazsa şayet sürecin uzayacağı görülüyor. THY işvereninin greve çıkılmadan saatler önce TİS imzalama yönündeki alışkanlığı hatırlandığında buna şaşırmamak da gerekiyor.

Bunlar dışında TİS sürecinin nispeten çetin geçeceği bir diğer sektör ise harp işkolu. Harb-İş yetkilileri işverenin esnek çalışmayı, telafi ve denkleştirmeyi, bunun yanında ayrıca yemekhanelerin özelleştirilmesini, servis güzergahlarının kısaltılmasını dayattıklarını bildiriyorlar. Buna benzer sorunların yaşandığı başka sektör ya da işyerleri de söz konusu.

Bütün bunlar, hükümetle Türk-İş arasında imzalanan protokolün TİS görüşmelerini kesin kolaylaştırmaktan, sonuca bağlamaktan çok uzak kaldığını, bu anlamda da göstermelik bir metin olduğunu göstermektedir. İmzalanan protokolün bir diğer işlevi de TİS sürecini bitmiş gibi göstererek işçileri aldatmaktır.

Muhtemelen bir dizi sektörde TİS görüşmeleri seçimlerden sonraya sarkacaktır. Kimi sendikacılar TİS’lerin bazı sektörlerde Ekim-Kasım aylarında ancak imzalanabileceğini ifade etmektedirler. Seçimlerden sonra, hükümette hangi parti olursa olsun, TİS görüşmeleri yeni koşullar altında ve kesinlikle bugünküne göre çok daha çetin bir ortamda devam edecektir. Bu nedenle kamu işçisi TİS sürecinin henüz bitmediğini, asıl sıcak sürecin seçimleri takip eden dönemde yaşanacağını bilmeli, buna göre davranmalıdır.


Tayyip’in suyu çıktı!

Seçimi kazanmak için giriştikleri yalan bombardımanı düzen partilerine mantık ötesi promosyon faaliyetleri yaptırtıyor. Şeker, bulgur, un dağıtarak seçmenin oyunu satın almaya çalışan düzen partileri, çocukları bile bu şovun bir parçası haline getirmekte bir sakınca görmüyorlar. Özellikle AKP tarafından çok kullanılan bu seçim çalışması yöntemi dahilinde Tayyip gittiği her yere ortağı olduğu Ülker’in ürünleriyle gidiyor. Ülker’in ürünlerini halka dağıtan Tayyip’in son olarak suyu çıktı. AKP’nin Tokat mitingi öncesinde AKP 2. sıra milletvekili adayı Zeyid Aslan, Cumhuriyet Meydanı’nda sıcaktan bunalan seçmenlere su dağıttı. Bu özel su şişelerinin üstünde Tayyip Erdoğan’ın ve kendisinin resmi yer alıyordu.

Düzen partilerinin bu denli aynılaştığı bir ortamda fark yaratma çabaları burjuva siyasetin içine düştüğü rezil durumu gösteriyor. Bugüne kadar yaptıkları ve yapacakları bir kenara, ne programlarında ne de söylemlerinde ayrı düşmeyen partilerin meclisten sonraki tiyatro alanı seçim meydanı oluyor. 22 Temmuz’dan sonra ortaya çıkacak meclisin karakteri de açık ki bu hummalı seçim faaliyetinin ötesinde olmayacaktır. Zira nasıl olsa seçim sırasında dağıttıkları promosyanların faturasını yine işçi ve emekçilerden çıkaracaklar!