6 Temmuz 2007 Sayı: 2007/26(26)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen siyasetinde “ip dalaşı”...
  Terör edebiyatı yapan generaller...
Abdullah Gül sivil silahsız siyaset belgesini açıkladı!
Boş vaadler ortalığa saçılıyor...
Hrant Dink’in katili sermaye devleti!
PETKİM işçisiyle dayanışmayı yükseltelim!
  Sınıf hareketi...
  BDSP’nin bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  Ankara ve Mersin’de
kontrgerilla karargâhları
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  Eksen Yayıncılık’tan seçimler üzerine çıkan kitapların tanıtımı... Seçimler ve sol hareket
  BDSP’nin 2 Temmuz eylem ve tkinliklerinden...
  2 Temmuz eylem ve etkinliklerinden...
  Füze kalkanı krizi çözülemedi
  Yurtdışında Sivas katliamı lanetlendi...
  Binali Soydan: Kısa bir özgeçmiş
  Bir kez daha TC’nin Güney Kürdistan
operasyonu üzerine...
M. Can Yüce
  Kızıl Bayrak sitesi Haziran ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Düzen siyasetinde “ip dalaşı”...

Faşizme, şovenizme, ırkçılığa karşı;

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Seçim sürecinde partiler arasında dizginsiz bir vaad yarışı yaşanıyor. Sınırsız yalanlarla işçi sınıfı ve emekçi kitleler aldatılmaya çalışılıyor. Bütün bunlara, bir de son derece bayağı, adice biçim ve davranışlarla tırmanan Kürt halkına düşmanlık yarışı eklendi. Bu konuda faşist MHP başı çekiyor. MHP ile AKP arasında bu konuda yaşanan son kapışma Abdullah Öcalan’ın asılmasıyla ilgili. Biri diğerine, “ne duruyorsun assana bu adamı” diyor, öteki de ona, “sen niye asmadın?” diye çıkışıyor.

Seçim günü yaklaştıkça oy kaygısıyla AKP, MHP ve CHP gibi düzen partileri, Kürt halkı üzerinden kıyasıya bir kirli, şovenist siyaset yarışına girdi. İdam cezası yasalardan kaldırılmasına rağmen düzen güçlerinin bunu içine sindiremediği, darağacının zihinlerinde yerini koruduğu görülüyor. Hemen ilk elden şunu belirtelim ki, bu aynı zamanda demokratik hak ve özgürlükler sorununa, burjuvazi adına yöneten ve yönetmeye aday olanların konumuna ışık tutmaktadır: Sermaye egemenliği koşullarında hiçbir kazanım tam bir güvencede olamaz! Bu gerçek döne döne önümüze konmaktadır. TMY’nin yeniden ağırlaştırılarak, polisin görev ve yetki alanı genişletilerek düzenlenmesi, Kürdistan’da fiili OHAL ve politik yaşama damgasını vuran dizginsiz devlet terörü gibi sınırlı örnekler bile burjuvazinin zulüm kapasitesi hakkında yeterince fikir vermektedir.

Burjuvazinin zor günleri için “hazır kıta” misyonu gören MHP, barajı aşabilmek için yeniden cellatlığa soyundu. Ülkücü faşistleri il il gezdirerek, asker cenazeleri üzerinden politika yapan MHP, bununla yetinmeyip daha fazla oy kapabilmek için şu günlerde idam sehpasına sarılmış durumda. Bahçeli gittiği her yerde AKP’yi “Öcalan’ı korumakla” suçluyor. Öcalan üzerinden yürütülen milliyetçi-şovenist politikayı kendi cephesinden körükleyen Recep Tayyip Erdoğan ise, seçim meydanlarında “Apo’yu niye asmadınız” diyerek MHP’yi kışkırttı. MHP Lideri Devlet Bahçeli ise, Erdoğan’a “Oğluna gemi alacak kadar paran var, asacak ip mi bulamıyorsun” diye yanıt verdi ve elindeki ipi alandaki kitlenin üzerine fırlattı. Basına yansıyan bilgilere göre MHP, “idama hayır” diyen AKP’lilerin isimlerini el ilanı bastırarak seçmenlere dağıtacak. Seçim mitinglerinde yanında ipi eksik etmeyen Bahçeli, idam cezasının kaldırılmasında “evet” oyu kullanan AKP milletvekillerini böylece köşeye sıkıştırmış olacak.

“Terör konusunun idam tartışmasına indirgenmesi çok yanlış“ diyen CHP lideri Deniz Baykal da “indirgemek yanlış da ölüm cezası değil mi?” sorusunu açıkta bırakarak tartışmaya bir köşesinden girmiş oldu. Öte yandan CHP, hükümetin hazırladığı ‘Terörle Mücadele Yasası’yla Öcalan’a af çıkarmaya çalıştığını savunarak bir başka cepheden AKP’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.

Saadet Partisi Genel İstişare Kurulu Üyesi Mücahit Yanılmaz, diğer partileri eleştirerek, “Bugün MHP terör üzerinden, CHP laiklikten, AKP mağduriyet üzerinden siyaset yapmaktadırlar” dedi. Bahçeli’nin miting alanında Öcalan’ın idamını simgeleyen ipi kalabalığa atmasını eleştiren Yanılmaz, “O ip, zamanında elinde iken, kullanma cesareti ve kararlılığını gösteremedin. Bizden Bahçeli’ye bir tavsiye, o ipi millete değil, boynuna as” dedi.

Yaklaşan seçimler öncesi idam tartışmaları üzerinden ip dalaşına tutuşan düzen partileri bir yandan birbiriyle kavga ederlerken, öte yandan Kürt halkına düşmanlıkta birleşiyorlar. Hepsi de 80 yıllık katı imha, inkar ve asimilasyon politikalarının sürmesini istiyor. İdam cezası yasalardan kalkmasına rağmen ip politikasının ısrarlı savunuculuğunu yapıyor. Hepsi de “Öcalan’a idam” demagojisi üzerinden milliyetçiliği ve şovenizmi kışkırtarak emekçi kitleleri sersemletip yedeklemeye, bu yolla siyasi rant elde etmeye çalışıyor. Bugün düzen siyaseti, insan yaşamı üzerine akıllara durgunluk verecek seçim konuşmalarına tanıklık ediyor.

Düzen güçleri, emekçi kitleler için yakıcılaşan açlık, işsizlik, asker cenazeleri vb. sorunların kaynağı olarak büyük bir manipülasyonla Kürt halkını gösteriyor. Bütün faturayı Kürt halkına çıkararak sorunların kaynağının bizzat burjuva egemenlik sistemi olduğu gizlenmeye çalışılıyor. Böylece kitlelerin birikmiş öfkesi sorunların gerçek kaynağına değil, ezilen Kürt halkına yöneltilmiş oluyor. Kuşkusuz ki bu politika, kardeş Kürt ve Türk halklarının birlikte yaşama kültürünü zayıflatmayı, giderek ortadan kaldırmayı hedefliyor. Bununsa, emperyalizmin kışkırtmasıyla Türkiye’yi çevreleyen coğrafyada sıkça tanık olduğumuz türden halklar arası gerici bir iç savaş demek olduğu açıktır. Özellikle son birkaç yıldır ordu merkezli burjuva kampın bu politikaya oynadığını, dahası geçtiğimiz günlerde bu yönde “kitlesel refleks” çağrısı yaptığı biliniyor. Genelkurmay’ın bu çağrısı, onun üniformasız askerleri tarafından karşılanmaya çalışılmış, “laiklik” teması ile başlayan mitingler serisi zayıflayarak da olsa “terör mitingleri” ile sürmüştü. Şimdi bir dizi düzen partisinin seçim meydanlarında yağlı urgan dolaştırması da aynı “refleks” çağrısına bir şekilde verilmiş bir karşılıktır. Onlar, hem milliyetçi-şovenist atmosferi besliyor, hem de bu atmosferden azami ölçüde beslenmeye gayret gösteriyorlar.

Düzen güçlerinin bugün yasalardan kalkmış olsa da, yeniden idam sehpasına sarılmasının gerisinde açıktır ki, Kürt sorununda izleyegeldikleri devekuşu politikasının iflası vardır. Onlar dönüp dolaşıp bildikleri en iyi yönteme, üstelik defalarca geri tepip hiçbir yarar elde edememelerine rağmen kirli savaş silahına sarılıyorlar. Kuşkusuz ki bu, onlar için tam bir çaresizlik halini ifade ediyor.

Düzen partileri için “ip atmaca-adam asmaca” oyununu çekici hale getiren bir diğer neden ise, hepsinin programları ve politikalarıyla birbirlerine bir hayli benzemeleri, aralarındaki farkların büyük ölçüde silinmesidir. Birbirinden farklı söyleyecek bir sözleri olmayanların darağacı ipine sarılmaları anlaşılır bir durumdur.

Emperyalizme göbekten bağlı asalak sermaye sınıfı, bu düzenin gerçek efendisidir; tüm devlet iktidarı onun tekelinde ve hizmetindedir. Yönetime yön veren halkın iradesi, istek ve ihtiyaçları değil, kapitalistlerin çıkar ve istekleridir. Seçim oyununun sonunda kim seçilirse seçilsin, onların program ve politikaları uygulanacaktır. Burjuva siyaseti, hizmetinde olduğu asalak sermaye sınıfı gibi, yozlaşmış ve çürümüş çıkar çetelerinin rant kapısına dönüşmüştür. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler de bu gerçeğin az-çok farkında olduklarından onların bir bölümünü bir önceki genel seçimde baraj altına çekerek devre dışı bırakmıştı. Aynı şey bugün için de büyük ölçüde geçerlidir. Bu gerçeği bilen düzen partileri işçi ve emekçi kitlelerin gerçek talep ve ihtiyaçlarını demagojik sınırda da olsa dile getirmemekte, B. Show’un “hainlerin son sığınağı milliyetçiliktir” özdeyişinde vurguladığı gibi, milliyetçiliğe sığınmaktadırlar.

Kuşkusuz ki idam sehpasına sarılarak milliyetçilik yarışın giren taraflar, Abdullah Öcalan’ı yakalayıp Türkiye’ye teslim eden ABD’ye öldürülmeyeceği yönünde kesin garanti verildiğini, bu nedenle de ABD bu konudaki fikrini değiştirmedikçe hükümete gelen hiç kimsenin Abdullah Öcalan’ı asamayacağını söyleyemiyor. Onların yapabildikleri sadece bu iğrenç “ip dalaşı” üzerinden kendi tabanlarına mesajlar vermek, gerici şoven duygular üzerinden seçimde prim yapmak.

Fakat, MHP’nin seçimdeki ağır toplarından emekli diplomat, Ankara milletvekili adayı Deniz Bölükbaşı, “Kuzey Irak’a operasyon” çığırtkanlığı yapan MHP’nin ne kadar dayanaksız ve sırf tirübünlere dönük bir siyaset yürüttüğünü açığa vurdu. Bölükbaşı, CHP ve MHP’nin Güney Kürdistan’a askeri müdahale üzerinden blok halinde AKP’ye yüklendikleri bir dönemde yaptığı açıklamada, “Irak’ı kontrol eden güç ABD’dir. ABD ile anlaşmadan askerî harekât yapılması hatadır. ABD ikna edilerek yapılmalı” diyerek MHP’nin yapacaklarının sınırlarını ortaya koydu. Bahçeli’nin elinde idam ipleriyle meydanlarda dolaşacak kadar milliyetçilik gazına bastığı ve Güney Kürdistan’a yönelik sınır ötesi operasyonun hükümete karşı adeta tek koz olarak kullanıldığı bir dönemde yapılan bu açıklama, MHP’nin anti-Amerikancılığı’nın kofluğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bütün bunlara, MHP’nin seçim bildirgesinde ABD’ye ima düzeyinde de olsa olumsuz bir söz söylenmediğini de eklemeliyiz. Belirtmeye bile gerek yok ki, MHP’nin anti-Amerikancılığı üzerine söylediklerimiz milliyetçilik-şovenizm yarışının diğer rakipleri için de geçerlidir. Onların şovenist- milliyetçi saldırganlığının biricik hedefi, başta Kürt halkı olmak üzere tüm ezilen halklardır.

Bugün tüm düzen güçleri, açıktır ki, Öcalan’ın idamı üzerinden ırkçı-şoven histerinin yayılması ile halklar arası düşmanlık körüklemekte, halkların kardeşliğini dinamitlemeyi, işçilerin birliğini paramparça etmeyi hedeflemektedirler. Bu durum; bir yandan işçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının, ilerici-sosyalist güçlerin maruz kaldığı/kalacağı tehditlere işaret ederken, öte yandan toplumun ilerici kesimlerine dönemin yüklediği ciddi sorumlulukları gösteriyor. Emperyalistlere, işbirlikçilerine, ırkçılığa, şovenizme, gericiliğe karşı net bir tutum! İşçilerin birliğini, halkların kardeşliğini pekiştirmek için azami çaba! Düzenden, düzen içi çatışmalardan, düzen kurumlarından medet ummayı değil, seçim ortamının yarattığı politik atmosferi de en iyi şekilde değerlendirerek egemenlerin saldırılarına karşı anti-emperyalist, anti-kapitalist, anti-şovenist mücadeleyi yükseltmektir!

Günün acil devrimci görevi budur.