6 Temmuz 2007 Sayı: 2007/26(26)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen siyasetinde “ip dalaşı”...
  Terör edebiyatı yapan generaller...
Abdullah Gül sivil silahsız siyaset belgesini açıkladı!
Boş vaadler ortalığa saçılıyor...
Hrant Dink’in katili sermaye devleti!
PETKİM işçisiyle dayanışmayı yükseltelim!
  Sınıf hareketi...
  BDSP’nin bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  Ankara ve Mersin’de
kontrgerilla karargâhları
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  Eksen Yayıncılık’tan seçimler üzerine çıkan kitapların tanıtımı... Seçimler ve sol hareket
  BDSP’nin 2 Temmuz eylem ve tkinliklerinden...
  2 Temmuz eylem ve etkinliklerinden...
  Füze kalkanı krizi çözülemedi
  Yurtdışında Sivas katliamı lanetlendi...
  Binali Soydan: Kısa bir özgeçmiş
  Bir kez daha TC’nin Güney Kürdistan
operasyonu üzerine...
M. Can Yüce
  Kızıl Bayrak sitesi Haziran ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Terör edebiyatı yapan generaller...

NATO terör şebekesinin bir parçasıdır!

Genelkurmay Başkanı hemen her hafta yaptığı bir konuşma ile gündeme oturuyor. Burjuva medyada enine boyuna tartışılan ve düzen partilerince konumlarına göre yanıtlanan bu konuşmaların içeriği ise hemen hemen aynı. Genelkurmay Başkanı bu konuşmalarında genel olarak, PKK eylemlerinin arttığını, bu eylemlerin kaynağının Kuzey Irak’ta kurulu Kürt bölgesi olduğunu, PKK’nin buradaki varlığını ortadan kaldırmak için ABD’nin desteğini beklediklerini, bununla birlikte bir askeri harekata hazır olduklarını fakat bunun için siyasi bir irade oluşması gerektiğini söylüyor. Bu haliyle Genelkurmay Başkanı, düzen siyasetinin dümeninde oturduğunu göstermekle kalmıyor, beraberinde gündelik politikanın aktif ve de merkezi unsuru olarak hareket ediyor.

Genelkurmay Başkanı’nın bu haftaki konuşmasına mizansen olarak, Antalya’da düzenlenen ve bu yıl sekizincisi gerçekleştirilen bir NATO toplantısı seçilmişti. TSK’nın ev sahipliğini yaptığı ve “İpek yolu-2007 Semineri” adı taşıyan toplantıya, NATO üyesi ülkelerden general ve amiral düzeyinde yaklaşık 80 asker katıldı. Gündemi “Riga Zirvesi sonuçları ve 2008 zirve hazırlıkları kapsamında NATO Ortaklık Programları’nın ve NATO’nun Temas Ülkeleri ile İlişkilerinin Geleceği” olarak belirlenen toplantının açılış konuşmasında Genelkurmay Başkanı, bir kez daha her hafta söylediklerini yineledi. Türkiye’nin PKK eylemleriyle karşı karşıya olduğunu, bu eylemlerin yurtdışından yönlendirildiğini söyleyen Büyükanıt, PKK’ye karşı mücadelesinde uluslararası bir destek bulamadığından yakındı. Büyükkanıt, “terör küreselleşirken teröre karşı küresel bir işbirliği zorunlu” dedi. Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” sözüyle de konuşmasını bitirdi.

Büyükkanıt’ın bu sözleri hangi amaçla kullandığının üzerinde durmak gerekmiyor. Zira bu sözlerin arkasındaki nedenlere dair söylenebilecekler zaten fazlasıyla söylenmiş bulunuyor. Bir kez daha kısaca belirtmek gerekirse ordu, PKK eylemleri üzerine inşa ettiği siyasetiyle, bir yandan efendisi ABD nezdinde bir pazarlık marjı oluşturmaya çalışıyor, diğer yandan bir devlet politikası olarak Kürt devletinin kurulmasına ne pahasına olursa olsun engel olmak istiyor. Devlet yönetimindeki ayrıcalıklı konumunu kimseyle paylaşmak istemiyor. Devletin yerleşik gelenekleri için zararlı gördüğü AKP’yi güçten düşürmeyi hedefliyor.

Burada üzerinde durmak istediğimiz esas konu ise, ordunun kullandığı terör edebiyatının ne denli sahte ve ikiyüzlüce olduğudur. Zira, bu haftaki çıkışlarına mizansen olarak seçtikleri NATO toplantısı, esasında terör ve terörist kavramlarının yerli yerine oturtulması için bulunmaz bir fırsat sunmaktadır. Öyle ki, Büyükkanıt’ın terör üzerine yakındığı bu toplantıda biraraya gelenler dünyanın en büyük teröristlerinden başkası değildir. NATO da bu teröristlerin örgütsel zeminidir. O NATO ki, “komünist bir saldırıya karşı savunma örgütü” misyonuyla kurulmuş, işçi sınıfı ve ezilen halkların sömürü ve köleliğe karşı isyanını bastırmak üzere kirli bir savaş örgütü olarak çalışmıştır. NATO bu amaçla, başta üye ülkelerde olmak üzere birçok ülkede kontr-gerilla olarak nam salan kirli savaş çeteleri örgütlemiş, bu savaş çeteleri aracılığıyla işçi sınıfı ve emekçi halka karşı suikast, bombalama, kaçırma, kaybetme, katliam vb. biçiminde sayısız eyleme imza atmıştır. ‘90’lı yıllardan itibaren iyice ipliği pazara çıkan NATO çeteleri, varlıklarını Doğu Bloku’nun yıkılmasının ardından da korumuşlardır. Ülkemizde 12 Eylül öncesindeki halka karşı düzenlenen kirli savaşın gerisinde böyle bir NATO örgütlenmesi bulunmaktadır. Yine 12 Eylül faşist askeri darbesi NATO patentlidir. Susurluk’ta patlayan da esasen bu NATO örgütlenmesidir.

Tüm bunlarla birlikte Doğu Bloku’nun yıkılmasıyla birlikte ortadan kalkmak yerine hareket sahası genişletilip dünya ölçeğinde hareket edecek bir polis örgütü haline dönüştürülen NATO’nun “terörle mücadele” adı altında yürüttüğü ilk icraatlerinden biri Yugoslavya’daki savaş olmuştu. Bunu ise Afganistan izlemiştir. İşte böyle çalışan ve “terörle mücadele” adı altında dünya halklarına kan kusturan NATO’nun kendisi gerçek bir terör ve terörist odağıdır. Türk ordusu da bu terör odağının en kıdemli ve en aktif unsurlarından biri durumundadır. Gerek dünya ölçeğindeki NATO operasyonlarına katılımıyla, gerekse de kendi halkına karşı yürüttüğü NATO operasyonlarındaki rolüyle bu konumu fazlasıyla haketmektedir.

Bundan dolayı, Genelkurmay Başkanı’nın sözkonusu NATO zirvesinde yaptığı konuşma, dahil olduğu bu terör şebekesindeki ortaklarına yönelik bir yakınma olarak değerlendirilebilir ancak. Çünkü bir terör şebekesi olarak NATO’nun her kirli operasyonunda yer almanın karşılığında gördüğü muameleyi haketmediğini düşünmektedir. Diğer taraftan ise, sözkonusu toplantının misyonu ve gündemi, esasen ABD’nin BOP’u çerçevesinde “küresel işbirliği” sağlamak olduğu ölçüde Büyükkanıt’ın bu sözleri aynı zamanda ağacı gösterip ormanı saklama taktiği olarak da yorumlanabilir. PKK eylemleri üzerinden “teröre karşı küresel işbirliği”ne vurgu yapan Büyükkanıt gerçekte, ABD’nin BOP’unun temel argümanlarından birini ifade etmektedir. Öyle ki, toplantının ana misyonu BOP çerçevesinde ABD’nin savaşına NATO üyesi olmayan ülkelerin katılımını sağlamak ve bu yolda mevcut olan sorunlara çözümler üretebilmektir. Bu nedenle toplantının katılımcıları NATO’nun “Barış İçin Ortaklık, Akdeniz Diyaloğu ile İstanbul İş Birliği Girişimi”ne üye ülkelerin üst düzey askeri yetkilileri olmaktadır.

Terör edebiyatından bahsettiği her durumda bu gerçekleri generallerin yüzüne vurmak ve en önemlisi emekçi halka bu gerçekleri döne döne anlatarak gerici şoven propagandanın etkisini zayıflatmak tüm bunlardan çıkarılması gereken en önemli sonuçtur.


 

Urgana değil boynundaki yulara bak!

MHP’nin Erzurum, AKP’nin Kütahya mitingleri iki partinin liderinin karşılıklı atışması şeklinde geçti. “Öcalan’ı asmak” konusunda T. Erdoğan’ın Kütahya mitinginde söylediği “Milliyetçiyiz demekle milliyetçi olunmaz. Terör örgütünün başını sana hediye edecekler. Sen hapishaneyi İmralı’da döşeyeceksin faturayı AKP’ye keseceksin. Yemezler” sözlerine yönelik polemikte MHP lideri Bahçeli insanın kanını donduracak bir cevap verdi. Elindeki ipi kitleye fırlatan Bahçeli “MHP’yi ‘Asmadı’ diye itham edeceğine asacak ip mi bulamıyorsun al sana ip bölücü başını asabiliyorsan sen as. …Allah’tan korkmaz adam; Öcalan’a sayın diyen, şehit ettiklerine de kelle diyen sen değil misin? Dört yıl sekiz aydır tek başına iktidarsın. Sen neden asmıyorsun” dedi.

Üzerine fazla söz söylemeye gerek bırakmayan bu sözler, seçim meydanlarına hâkim şoven havayı da somutlamış oldu.

Düzen partilerinin istisnasız tümü Kürt halkına daha fazla işkence etmeyi taahhüt ediyor hatta bunu bir seçim vaadi haline getiriyor. Ancak çaresizliklerini saklayamayacak haldeler. Birbirlerini “Öcalan’ı asamamakla” suçluyor olmaları bunun açık göstergesidir. İnsan öldürmek konusunda bu kadar hevesli ve istekli faşist MHP, meydanlarda hamasi nutuklar atarken Kürt halkının haklı mücadelesinden iliklerine kadar korktuğunu gizleyemiyor.

Bahçeli, konuşmasının tüm içeriğini Kürt halkına duyduğu kinin oluşturduğu Erzurum Mitingi’nde şunları söyledi:

* Utanmadan bölücüleri Meclis’e davet ediyorsun. Etnik siyaseti teşvik ediyorsun. ‘Derdiniz özgürlükse Meclis’e gelin’ diyorsun. Biz Anadolu topraklarının her tarafını karış karış biliriz. Ama senin kardeşim, arkadaşım dediğin Barzani’yi bilmeyiz. Bu çağrısı ile Başbakan, PKK ile masaya oturma hevesini koruduğunu gösteriyor. Terörist seni bölünmeye neredeyse ikna etmiş.

* Sıkışınca milliyetçilikten dem vuruyorsun. Korkmasaydın da askeri Kandil Dağı’na gönderebilseydin. İdam, başörtüsü, imam-hatip dürüstlük konularını istismar ettin. El Kadı’ya kefil oldun, Barzani’yle muhabbetini artırdın ama Türk milliyetçilerine husumet duyuyorsun.

* Cumhurbaşkanlığına kendin aday olmayıp kaçtın, en yakın arkadaşını kurban ettin. Sen çözemedin dik duramadın. Bundan sonra senden hiçbir şey olmaz. Teröristleri yakalayacağına cenaze cemaatini takip ettiriyorsun. Kaçışın yok, okyanus ötesine arkadaşın Bush’un yanına da gitsen seni bulup getirip hesabını soracağım.

Milliyetçiliği meziyet sayıp ABD’nin kucağında kardeş halklara kin kusanlar kendi aralarında “en faşist benim” diye iddialaşıyor bir yandan çok güvendikleri ordu TC’nin yasal sınırları içindeki Cudi Dağları’na TC bayrağı çizmekle övünüyor. Bu bayrağın anlamı, bu bayrağın temsil ettiği değerlerin işgalci olduğudur. Bu bir yorum değil bir realitedir. Düzen partileri dönsün kendi çaresizliklerine baksın, birilerine ip fırlatacaklarına önce boyunlarındaki emperyalizmin yularına cevap versinler.